Siz kendinizin farkında olmayabilirsiniz ama...

Özcan Karabulut’un son kitabı Muhteşem Tutkuların Bir Sonraki Saati Can Yayınları etiketiyle çıktı. Karabulut ''Siz kendinizin farkında olmayabilirsiniz ama ben sizin farkınızdayım'' diyor.

Abone ol

Ali Oktay Özbayrak 

DUVAR - J. Cortazar “ Kendim için yazmayı seviyorum ben, bitirdiğimde haz anından sonra bir erkeğin yana kayışı gibi oluyor, hani uyku bastırır, ertesi gün bambaşka şeyler tıkırdatır pencerenizi, yazmak bence bu.” Diyor. Cortazar’la Özcan Karabulut’u çok benzetirim. Özcan Karabulut’un son kitabı Muhteşem Tutkuların Bir Sonraki Saati de böyle bir kitap; haz anından sonra bir yana kayış, hikâyeye açılan farklı bir pencere ve her şeyden önce kendi için yazan bir yazar. Hikâyelerini gittiği şehirlerin otel odalarında biriktiren, kendinden ve görüşlerinden hiç vazgeçmemiş bir devrimci, yaşı ilerledikçe gençleşen bir militarist, özellikle çocuk işçilerin uğruna hem kendi yaşamını hem de kalemini hiç sakınmamış bir mücadeleci.

.

Amida’nın, Diyarbakır’ın uslanmaz aşığı. Artık ölüm meselesini de dert edinmiş bir öykücü. Kitabın adı, uzaklardan gelen bir haberci gibi desek hata etmiş oluruz. Şehirlerden hikâyeler toplayan, otel odalarında hikâye soluyan yazarın bahsettiği kentler uzak değiş aslında. Yaşamlar uzak değil, insanlığın halleri uzak değil. Suya sabuna dokunmayan onlarca yazara inat korkusuzca. Hazlarından bahsederken de, çocuk işçilere, cinselliğe, tecavüzlere dokunurken de korkusuzca. Öykünün militanı sözünü hiç boşa çıkarmadı Özcan Karabulut, son kitabında da bu manada çizgisini hiç bozmuyor.

Ama kitabın arka kapağında ( ki bu kısım Cin Ziyaretleri öyküsünden alınmış ) dediği gibi:

“ Kim miyim? Neci miyim? Artık baba meselesine kendi ölüm meselesi de eklenmiş, ezelî bekâr, ezelî yalnız bir adam.”

Özcan Karabulut’un öykülerinin merkezinde daima aşk ve ideoloji yer alır. Ben anlatıcı ile kurduğu öykülerinde, okuyucuyu da kendi dünyasına çekmeyi başaran yazar; sanki bir film seyrediyormuş hissi uyandırır. Yaşamsal tanıklıkların ördüğü öykü dünyası, başkalarını değiştirmek için yola çıkıp kendilerini değişmiş bulan karakterleriyle art yapıda büyük bir ideoloji kavgası verir.

Üstelik yarattığı karakterlerdeki dönüşümü anlatırken, insanın en çıplak yanıyla, cinsellikle hareket eder. Necip Tosun’un da belirttiği gibi tiplerini kahramanlaştırmak için siyasal tutumlarını; zayıf yanlarını anlatmak için de insani yanlarını öne çıkarır. Siyasal tutum, hayatın yorumlanması genellikle kadın- erkek ilişkileri üzerinden verilerek bir sorgulamaya girilir ama çare genelde gitmekte bulunur.*

CİNSELLİK OLGUSU

Öykü insana ve insana dair olan her şeyi anlatır. Cinsellik de bu manada öyküye girer hatta konmazsa eksik bir şeyler kalır. İnsana dair en savunmasız yan eksik kalmıştır. Özcan Karabulut Muhteşem Tutkuların Bir Sonraki Saati kitabını da cinsellik üstüne kuruyor. Kadın- erkek ilişkileri ideolojinin de devreye girmesiyle önceki öykülerinde olduğu gibi son derece belirgin. Gece, Bir Otel Odasında öyküsüyle başlıyor kitap. Aslında bu öykü, yazımızın başından beri vurguladığımız her şeyi kanıtlıyor.

Çocuk işçiler için Diyarbakır’a giden yazarın şehrin sakinleri tarafından devlet adamı, ajan gibi nitelendirilmesi, kötü şartlar altında sürdürülen yaşamlar ve başörtülü bir kadınla yakınlaşıp beraber olması. Çocuk işçilerin tecavüze uğramasına dokunan yazar, bu yüzden çocuk işçiler için mücadele ettiğinin altını çiziyor. Başörtülü kadınla yakınlaşmasıyla da öyküye hâkim olan cinsellik dürtüsü doruk noktalara çıkıyor. “ Mem’in Dicle’ye seslendiği gibi, âşıklar gibi sabırsız ve sükûnetsizdim. Büyü, düş, tılsım, masal, her neyse bedenlerde, tek bedende sürsün istiyordum.

Gözyaşlarını sildim, ellerinden tuttum, kendime doğru çektim. Bir çığlık atıp kendini yatağa bıraktı.” Cümlelerin kısa ve keskinliğiyle cinselliğin/ sevişmenin hızını son derece sağlam bir üslupla anlatan yazar bu öyküsüyle evli bir kadınla birlikteliğini ve ardından gidişini anlatıyor. Başörtülü kadın nitelendirmesi özellikle feminist eleştirmenler tarafından çokça eleştirilecektir ama yazarın ısrarla bu noktaya değinmesi, toplumdaki bu yönde düşünceler yadsınamaz.

Hem çocuk işçiler hem Diyarbakır’daki kötü yaşam koşulları ve buna rağmen insanın hayata devam ettiğinin, âşık oluşunun, sevişmelerinin, sorgulamaların öyküsü Gece, Bir Otel Odasında. Üstelik Amida göndermeleriyle, Özcan Karabulut’un romanına bir dönüş de taşıyor. Metinlerarası okuma yapmak isteyenler için bir kapı aralıyor.

BABA - KIZ VE KADIN

Edebiyatımızda özellikle roman ve öyküde çokça işlenen konuların başında baba- erkek ilişkisi, oedipus kompleksi gelir. Özcan Karabulut daha önceki öykülerinde olduğu gibi bu kitabında da aynayı bir başka yere doğrultuyor: Baba- kız ilişkileri. Bunu yaparken oldukça cesur, toplumda mahrem olarak nitelendirilen konulara girmekten kaçınmıyor ve toplumsal cinsiyet olgularını tanımıyor. Sınırlar, ihlal edilmekten başka hiçbir işe yaramaz Özcan Karabulut için. Tabuları yıkmak, bilinçaltındakileri ortaya çıkarmak, sınırları ihlal etmek. Sanırım onun öyküleri için söylenebilecek üç cümle bu.

Özcan Karabulut

Kurtarılmayı bekleyen, erkeğe muhtaç kadınlar yok öykülerinde; kahraman, gücü sadece kendinde bulan erkekler de yok. Sadece haz var; bu haz, cinsellik dürtüsü insanlığın en saf haliyle karşımıza çıkıyor. Cin Ziyaretleri öyküsü bu bakış açısıyla okunabilecek bir kitap. Erkek anlatıcının birlikte olduğu kadın üzerinden hem onun babasını hem kendi babasını sorgulaması ve baba rolüne bürünmeye çalışması üzerine kurulmuş. Sınır ihlallerinin sadece toplumsal hayatta değil cinsellikte de olabileceğini kanıtlıyor yazar.

“Bu bir kadın meselesi değil, erkek meselesi; yaşasaydı babamın beni anlayacağından eminim. Bir cinsel fantezi ya da denetlenemeyen bir arzunun zihni ele geçirmesi, etin yarılmakta oluşu, önce bir şaşkınlık, ardından gövdeye yayılan derin bir şok etkisi, belleğin anımsattığı anılar, gölgeli tanıdık yüzler, ölü babalarla koca hayaletleri ve sekse kan düşürülmesi.”

Kadın karakter Esra da cesur, kendini bilen, arzularına zincir vurmayan bir tip. Sevişecekleri bir gün kahramana babacım demesiyle kahramanın sorgulamaya düşmesi öykünün bu temel izleğini bizlere sunuyor. Bir baba- kız, baba- oğul çatışması.

İlişki konusunda cesur bir başka kadınsa Matmazel Bendis. Daha önceki zamanlarda Dünyanın Öyküsü dergisinden tanıştığımız bu güzel kadının öyküsü de kitapta yerini almış. Erkek anlatıcıya değer veriyor, onun içindekini keşfetmesine yardımcı oluyor. Her erkeğin âşık olmak istediği bir kadın, Özcan Karabulut unutamayacağımız bir karakter yaratmış. “ Bir kadının erkeği araması, onun peşine düşmesi… Siz kendinizin farkında olmayabilirsiniz ama ben sizin farkınızdayım.” Cümleleriyle erkek anlatıcının aklını başından alan bir kadın Matmazel Bendis, genellikle kadınların şımartıldığı sınırları yıkarak erkeğin şımartıldığı, kadının ilişkiye yön verdiği bir öykü. Erkek anlatıcı ve Matmazel Bendis aşkı cinsellik, sınırların ihlali ve birbirinin hayatına dair çok şey bilmeme üzerine kurulu. Cinsellik, bu öyküye de hâkim.. Matmazel Bendis’in ölen sevgilisini, bazı kıskançlıklarını zaman içinde öğreniyor okuyucu. Derinlemesine bir karakter yaratılmış. Acılarla dolu bir kadın, günlüklerini erkek anlatıcıya okuyor, acılarını onunla paylaşıyor. Büyük bir aşk ve sevişmeyle başlayan ilişki Matmazel Bendis’in ölüm ve eski acılarını erkek karaktere dökmesiyle ayrılık noktasına götürürken ayrılık çanlarını hazırlıyor.

Matmazel Bendis büyük bir aşk, acılı bir son. Öyküde kullanılan portakal imgesi mühim. Çürümüş bir portakal. Matmazel Bendis dışarıdan ne kadar güzel, âşık olunacak bir kadın olsa da içindeki yaralarla, geçmişindeki erkeklerle tam olarak böyle. Lakin uzun yıllar unutamayacağımız bir karakter.

Özcan Karabulut; hazzı, cinselliği, kadın- erkek ilişkilerini kurgular ve karakterler değişse de ele almaktan vazgeçmiyor. Kitabın son üç öyküsü de bu şekilde. Yıldız adında partili bir kadının etrafında gelişen bir aşkı anlattığı öyküde hem ideolojik sorgulamaları sunuyor hem de cinsel yaşamın sınırlarını zorluyor. Cinsel ilişkiye hem başka arzular hem de yeni karakterler katarak, toplumsal olguları yıkıyor. Üstelik öykünün sonundaki yazdıklarıyla okuyucuyu da bu konuda düşünmeye itiyor.

“ Eğer Mali bu hikâyeyi neden yazdığımı soracak olursa, ona beni bu cümleleri yazmaya iten en az iki dürtüden söz edeceğim: İnsanın içindeki kara deliklerin başı sonu yok. Bazen bir sırdan, bazen de bir hikâyeden daha tehlikeli bir şey yok.

Ne dersiniz, sizce de öyle değil mi?”

Özcan Karabulut’un bu sözleri de düşünmeye itiyor beni. Erkek bilinçaltının yansıması bu öyküler. Hepimizin düşünceleri, bu kadar açık anlatmaktan korkmayan bir yazar. Her öykü iyi bir kurgu olsa da yaşamdan izler taşıyor. Ve bu kurgunun gerçekliğe bu kadar yaklaşması, bir film gibi okuyucuya olanları yaşatması şüphesiz yazarın kaleminin kuvvetinin göstergesi.

Bay Kelimeler öyküsü interneti ve sosyal medyayı keşfeden bir kadının yaşadığı yasak aşkı, kitaba adını veren Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati öyküsü de motosiklet tutkunu iki aşığı anlatıyor.

Gündeme, ölenlere, Suruç’a göndermelerde bulunan öykü benim için bir anahtar. Zira Özcan Karabulut ikinci öyküsünde kendi ölüm meselesini de dert edinmiş bir adam olduğunu söylemişti. Bu öyküde de ölümün soğuk nefesi öykünün ensesinde.

Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati aşkın, tutkunun, cinselliğin, yer yer siyasi göndermelerin, ölüm temasının hâkim olduğu bir kitap. İnsanoğlunun çırılçıplak kalmışlığından çırılçıplak gideceğine dair. Bir filmi izler gibi okuyacağınız öyküler…