Siyonizmin kurucu ötekisi Filistin ve Nekbe

Nekbe, Filistin’in İsrail’in yalanlar üzerine kurulu Siyonist tarih teorilerinin uluslararası toplumda ikna edici bulunmasıyla gerçekleşen trajik ve travmatik tarihinin bir özetidir aslında. Filistin halkının yaşadığı büyük felaketlerin müsebbibi olsa da Nekbe’nin en önemli yönü, Siyonistlerin yaşadığı katliamlar ya da yerinden yurdundan edilmeden daha çok, ırkçı Siyonist ideolojinin post-truth bir mantıkla geliştirdiği tarih tezleridir.

İslam Özkan islamozkan@gmail.com

Arap dünyasında çok az işgal ve katliam, 1948 Filistin Nekbesi (Büyük Felaket) kadar sarsıntı yaratmıştır. Bu açıdan bakıldığında Filistinlilere böyle bir halk ya da ülke tarihte hiç olmamış gibi davranılması, bir taraftan Arap dünyasının başına gelecek diğer felaketlerin habercisi olurken sorunun kendisi, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulmaya çalışılan bölgesel ve küresel düzenin önemli köşe taşlarından biri haline gelmiştir. Filistin Nekbesi'ni Sykes-Picot süreciyle benzer bir trajediye sürüklenen diğer ulusal meselelerden ayıran temel karakteristiği kavramak, bunun nedenleri üzerine kafa yormak, aynı zamanda Arap dünyasının ve Ortadoğu denen coğrafyaya ilişkin karmaşık meseleleri anlamaya uzanan bir sürecin ilk adımı olabilir.

Nekbe’yi salt teolojik bir mesele olarak ele almak ne kadar yanıltıcıysa ona salt siyasi bir sorun olarak yaklaşmak da o denli sorunludur. ‘Halksız bir toprakta topraksız bir halk yaratma projesi, bir başka ifadeyle Filistin’in yerine İsrail işgal devletinin ikame edilmesi, siyasetin, teolojinin, sosyolojinin, jeopolitiğin kesiştiği, bütün bu parametrelerin iç içe geçtiği tarihsel bir dönüm noktasıdır. Artçı sarsıntılarını bugün dahi hissettiğimiz ve hiç şüphesiz sonraki nesilleri de etkileyecek bu olay, Filistinlilerin tarih sahnesine mevcut küresel düzenin kurucu ötekisi olarak girmesiyle sonuçlanmıştır (Osmanlı sonrası düzenin mağdurları olarak Filistinlilerle Kürtlerin tarihsel paralelliğine girmek bu yazının boyutlarını aşar ancak benzerlikleri yadsınamaz).

Sadece bölge ötekileştirilmemiş aynı zamanda başına bir bekçi dikilerek Osmanlı sonrası yeni bölgesel düzende oluşacak çatlak seslerin önüne geçmeyi; kolonyalist bakış açısından hayatta kalmaları ya da kalmamaları pek de önem arz etmeyen, üçüncü sınıf(!) toplum ve halkların teknolojinin imkânlarıyla bastırılmasını mümkün kılacak bir mekanizma oluşturulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesiyle mağlup bir imparatorluğun varisi olarak görülen toprakların yağmalama planlarının yapıldığı bir vasatta, Arap halkları ve coğrafyası, bir taraftan kendisine hamilik yapacak bir politik düzenden mahrum kalırken öte yandan kendi kaderini tayin etme, tek başına ayakları üzerine durabilme imkânı yakalayarak yepyeni ufuklara yelken açacaktı. Ancak kendi kaderini tayinden mahrum bırakılan Filistin, tarihe yerleşimci sömürgeciliğin en uzun süre hâkim olduğu, Siyonist hegemonyanın insafına terk edilmiş bir coğrafyaya dönüşecekti.

Filistin, İngiliz manda yönetiminden kurtulduktan sonra bir süre kendi para birimi, bayrağına sahip bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmüş, tam bir katliam mantığıyla hareket eden Siyonist birliklerin imha harekâtının ardından aynı hızla çökmüş, on yıllar sürecek trajedinin ilk sayfaları yazılmaya başlamıştı. Filistin halkı, böylelikle “uluslararası toplum”un gözü önünde sistematik olarak katliam, tenkil ve sürgünlerle diasporada yaşamaya mecbur bırakılmış, on yıllarca mülteci kamplarının sefaletine mahkûm edilmiştir. Şu an işgal altındaki topraklarda yaşayan beş milyon Filistinli kadar bir o kadar da farklı ülkelere dağılan koca bir halk, bütün siyasi ve hukuki haklarından mahrum vaziyette yeryüzünün farklı coğrafyalarında sürgün hayatı yaşamak durumunda bırakılmıştır.

Filistin halkının tek yaşadığı mağduriyet işgal ve sürgün olmamış, binlerce yıldır orada yaşayan bir halkın hakları, tamamen kurgusal ve hayal ürünü bir tarih anlatısı eşliğinde sistematik bir yok sayılmayla karşı karşıya bırakılmıştır.

Nekbe, Filistin’in İsrail’in yalanlar üzerine kurulu Siyonist tarih teorilerinin uluslararası toplumda ikna edici bulunmasıyla gerçekleşen trajik ve travmatik tarihinin bir özetidir aslında. Filistin halkının yaşadığı büyük felaketlerin müsebbibi olsa da Nekbe’nin en önemli yönü, Siyonistlerin yaşadığı katliamlar ya da yerinden yurdundan edilmeden daha çok, ırkçı Siyonist ideolojinin post-truth bir mantıkla geliştirdiği tarih tezleridir. Binlerce yıldır orada yaşayan, birlikte yaşadığı bir avuç Musevi’nin inanç özgürlüğüne, gelenek ve kültürüne saygı duymuş bir kültüre ve halka reva görülen zulüm, aslında modern dünyanın iktidar ve güç algısına ilişkin önemli ipuçları da sunmaktadır. Bu algıdan güç alan ve beslenen Siyonizm, bir toprak parçası üzerinde yaşayan, binlerce yıllık geleneği olan bir toplumu rahatlıkla oradan söküp atacağını düşünebilmektedir.

Küresel düzenin çıkarlarını maksimize etmek için tasarlanan bu işgal düzeninde, milyonlarca Filistinlinin nereye gideceği, nereyi yurt edineceği, bundan sonra başına ne geleceği, nasıl bir felakete duçar olacağı dert edilmemiş, umursanmamıştır. Bunun da ötesinde Arap dünyasına zengin bir entelektüel sermaye sunan, her alanda yetiştirdikleriyle bu dünyanın insan kaynağı deposu olan Filistinlilerin başına gelenlerden sonra bölgede barış ve istikrarın geleceğine ilişkin kaygı duyulmamıştır. “Uluslararası toplum”, toprakların işgal edildiği ve halkların katliama maruz kaldığı kaotik bir bölgesel düzende İsrail’in bir barış ve demokrasi adacığı olacağı yanılgısına kendilerini kaptırmışlardır. Ancak yaşananların da gösterdiği gibi işgal ve katliam politikaları, düzenleyicilerine hiçbir zaman huzur getirmemiştir.

Tüm yazılarını göster