Sinn Féin İrlanda'da nasıl kazandı?

Milliyetçiliğin Sinn Féin’in yükselişiyle ilgisi nispeten azdı. Seçmenleri Sinn Féin’e, Yeşillere, Sosyal Demokratlara veya devleti neredeyse 100 yıldır yöneten partiler haricindeki herhangi bir partiye yönelten düzen karşıtı öfke, küreselleşmenin başarısızlığına karşı bir tepki değil.

Abone ol

Fintan O’Toole

2011’de Kraliçe, İngiliz-İrlanda tarihindeki çılgın hayaletleri yatıştırmak istercesine, Dublin’deki kalabalıklar tarafından alkışlandı.

Fakat dostluk töreninin gerçekleştiği binanın kendine has rahatsız edici bir duruşu vardı. Burası, Celtic Tiger* yıllarının iyimserliğine adanmış muazzam büyüklükteki, göz alıcı, ultra-modern bir anıt, yeni bir Kongre Merkezi’ydi. Kraliçenin ziyareti sırasında parçalanmış hayallerden oluşan bir manzaraya bakıyordu. Olağanüstü bankacılık krizine, sert kemer sıkma politikasına ve bunca acıyı getiren politik sisteme karşı duyulan düş kırıklığına neden olan çılgınlığın kanıtı olan, Liffey’in diğer tarafındaki, terk edilmiş binaların panoramik manzarası en üst kattan görülebiliyordu.

Şimdi durup oradan baksanız, çarpıcı olan şey, gördükleriniz değil görmedikleriniz olacaktır: On yıldan az bir süre önce, Dublin doklarını kırık dişlerle dolu bir ağza dönüştüren çentik çentik boşluklar… Neredeyse bütün boşlukları çok-uluslu şirketlerin ve onların hizmetindeki avukatların, bankacıların karargahları doldurmuş.

EKONOMİ İYİ GİTSE DE SORUNLAR SÜRÜYOR

İrlanda ekonomisi, bu kez bir yabancı yatırımlar dalgası ile yeniden coşuyor. İrlanda’ya doğrudan yapılan yabancı yatırımlar sadece 2018’de yüzde 52 arttı (İngiltere’de yüzde 13 düştü; bu iki rakam, birbirleriyle ya da Brexit’le bağlantısız değil herhalde).

Bunun ne kadarının sürdürülebilir olduğu ve ne kadarının çok-uluslu şirketlerin İrlanda’daki yüzde 12.5 oranındaki kurumlar vergisinden fayda sağlamak için para akıttığına bağlı olduğu sorulabilir. Ama şu anda, bu bir gerçek ve görünür durumda; üstelik sadece Dublin’de de değil. 2013’ten bu yana art arda gelen 29 üç aylık dönemde istihdam arttı, şu anda iflas da öncesinde olduğundan daha yüksek.

İrlanda, yeniden ekonomik küreselleşme oyununun büyük kazananı gibi görünüyor. Bu da bariz bir soruyu akla getiriyor: Öfkeli seçim kitlesi nasıl oluyor da Başbakan Leo Varadkar’ı kapı dışarı edip, çok parçalı genel oyların en çoğunu eskiden dışlanmış olan Sinn Féin’e veriyor? Görünüşteki bu çelişkinin üstesinden gelmek için, sadece çağdaş İrlanda’yı anlamak değil, küreselleşmenin kendisi hakkındaki önemli bir şeyi kavramak gerek.

ABD’den İngiltere’ye, Brezilya’dan Hindistan’a yükselen milliyetçilik ve popülizm hakkında düşündüğümüzde genellikle kaybetmekte olan insanlardan bahsederiz: Küreselleştiren güçler tarafından ‘geride bırakılmışların’ öfkesi. Olan bitene dışarıdan bakıyor olsaydınız, oldukça mantıklı bir şekilde, göreceli bir bağışıklığı varmış gibi görünen İrlanda’nın aynı virüse yenik düştüğüne hükmedebilirdiniz. Ne de olsa Sinn Féin'in kökleri, IRA’nın aşırı, şedit milliyetçiliğine dayanıyor; hatta zafer sarhoşu seçmenlerinden bazıları “IRA ileri” (Up the 'Ra) sloganıyla kutlama yaptı.

ASIL ETKEN MİLLİYETÇİLİK DEĞİL, TOPLUMSAL ADALETSİZLİK

Fakat bu anlayış iki önemli nedenden dolayı yanlış. Birincisi, milliyetçiliğin Sinn Féin’in yükselişiyle ilgisi nispeten azdı. İkincisi ve daha da şaşırtıcı olanı, seçmenleri Sinn Féin’e, Yeşiller’e, Sosyal Demokratlar’a veya devleti neredeyse yüz yıldır yöneten partiler haricindeki herhangi bir partiye yönelten düzen karşıtı öfke, küreselleşmenin başarısızlığına karşı bir tepki değil.

Küreselleşmenin başarısına karşı bir tepki bu. İrlanda geride bırakılmadı, aksine bu muazzam sürecin en ön saflarında yer alıyor. Fakat seçimin bize gösterdiği şey, varolan 'serbest piyasa' küreselleşme modelinin derinden çatladığı: Varlıklı bir toplumda bile yurttaşların beklediği kamu mal ve hizmetlerini üretemiyor.

Sinn Féin’in yükselişinin militan milliyetçiliğe sarılarak gerçekleşmediği hakikaten bir yükseliş olmasından bellidir. Bunu kimse beklemiyordu, hatta oylarını arttırmak için yeterli sayıda aday çıkartmakta başarısız olan Sinn Féin bile… İnsanlar bunu beklememekte haklıydı. Sinn Féin’in başına bir dizi üzücü olay gelmişti: 2018’deki İrlanda başkanlık seçimi; geçtiğimiz mayıstaki yerel ve Avrupa parlamentosu seçimleri; ve kasımdaki Kuzey İrlanda Westminster seçimleri.

Geçen mayısta Cumhuriyet’te aldığı oy oranı yüzde 9.5’tu. Sekiz ay içinde kazandıkları 15 puanın çoğu, daha önce partiye hiç oy vermeyenlerden geliyor. Oy vermemişlerdi; çünkü’in milliyetçi tarzıyla pek ilgilenmiyorlardı. Oy verdiler; çünkü barınma ve sağlık politikaları onları çok ilgilendiriyordu. Seçmenlere tercih etmeleri durumunda yapılan bir ankette, ‘Birleşik İrlanda’ diye bir yer yoktu -bu, İrlanda bağlamında Brexit’in yerini tutmuş olabilir- ve ankete Sinn Féin seçmenlerinin katılımı yüzde sıfırdı.

Fakat barınma ve sağlık gibi önem arz eden sorunlar, küreselleşme oyununda kazanan tarafta olan bir toplumda yaşamanın neler hissettirdiği hakkında çok şey anlatıyor. İnsanların işi var, çoğunlukla da kez de iyi maaşlı işler. Fakat kiralarını ödeyemiyorlar. İrlanda ekonomisinin 2013’te iyileşmeye başladığı dönem boyunca harcanabilir kişisel gelir Dublin’de yüzde 13 arttı. Bu kulağa çok hoş gelse de ev fiyatları yüzde 62 artarak kira fiyatlarını da etkiledi. Gençler yaşayacakları bir yere sahip olma endişesi içindeyken, yaşlı insanlar için seçimlerdeki en büyük mesele, insanlara ihtiyaçlarına göre değil de zenginliklerine göre davranan sağlık sistemin git gide özelleştirimesiydi.

Şimdi seçmenler bir sonraki hükümetlerinin büyüleyici bir deneyi gerçekleştirmesini talep ediyor: İrlanda ekonomisini böylesine başarılı kılan küresel yatırımı elinden kaçırmadan, eksikliklerinde toplumun sürdürülebilir olamayacağı kamusal hizmetleri yerine getirebilir mi?

*Celtic Tiger (Kelt Kaplanı): İrlanda Cumhuriyeti’nde 1990’ların ortalarından 2000’lerin sonuna kadar yabancı yatırımlar sayesinde yaşanan ekonomik büyüme.

Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Serdar Aygün)