Şili, Araplar ve demokratik geçiş

Artık 'parti ve onun büyük lideri' çağında yaşamıyoruz. Aksine, yaşadığımız çağda artık herkes dünyanın diğer ucunda ne olup bittiğini biliyor.

Abone ol

Nasır es Sehli

Pinochet liderliğindeki Generallerin 1973 yılında seçilmiş Solcu Başbakan Salvador Allende’ye yaptıkları darbeden 17 yıl sonra, 1990’da diktatörlükten demokrasiye geçiş şeklinde gerçekleşen Şili deneyimi, Araplar olarak üzerinde durmayı hak eden bir gelişme.

Sadece Şili ve Arap ülkeleri arasındaki benzerlik nedeniyle değil, aynı zamanda askeri rejimden nemalanan elitler ve diktatörlükle yönetilmesi noktasında benzerliğe sahip olması, fakir halk tabakalarının varlığı ve her iki örneğin ödediği ağır bedeller bakımından da bu ilgiyi hak ediyor.

BEDELİ ÖDENMİŞ BİR İLERLEME

Ülkede partisel çoğulculuk, özgürlükler ve özellikle de basın özgürlüğü gibi bir takım gelişme ve ilerlemeler, demokratik geçiş olmasaydı gerçekleşemeyecek olan şeylerdi. Diktatörlük yılları boyunca büyük bir kesimi fakr-u zaruret içerisinde yaşayan Şili halkı baskının, yolsuzluğun, hizipçiliğin, kayırmacılığın ve baskıcı iktidarla bağlantılı sınıfların hegemonyasının bedelini ağır bir şekilde ödedi.

Bu maliyetler ve elde edilen özgürlükler sayesinde halk, bir buçuk aydır Santiago ve diğer kentlerde sokaklara çıkarak anayasanın ve demokratik sürecin revize edilmesi ve toplumsal adaletin sağlanması talebinde bulunabildi. Şili’nin 30 yıl önceki durumunu bilenler, demokratik geçiş sürecinin beraberinde getirdiği iki noktayı vurgulama gereği duyuyorlar.

Sol bugün her ne kadar sokağın öfkesini alevlendirmekle suçlansa da, Pinochet döneminde insanlar Arap halklarının maruz kaldığına benzer vahşi bedeller ödemeden düşüncelerini dile getiremezlerdi. Demokratik geçiş olmasaydı, ekonomi ve kalkınmanın çarkı, iktidar dişlilerinin bir parçası olması hasebiyle pragmatizmini sürdüren sınıfın geride bıraktıklarına karşı ayaklanmaya, insanları sosyal adalet istemeye teşvik etmezdi.

Şilililer, aslında çok basit kelimelerle ifade etmek gerekirse, 22 kişinin hayatını kaybetmesine ve binlerce yaralıya rağmen Pinochet döneminde, tıpkı şu anki Başkan Sebastian Penera’nın sarayının önünden geçerken onun 'katil' olduğunu haykıran sloganlara benzer sloganlar atamazlardı.

ALINACAK BİR DERS

Şili’nin Latin Amerikan ülkelerine model olacak kadar ekonomik durumu gelişmiş ve altyapısı benzeri görülmemiş bir ilerleme kaydetmiş olabilir. Ancak bütün kesimlerin üzerinde konsensüs sağladığı, diktatörlüğe son verilmesi ve geniş tabanlı bir demokrasiye geçiş, şimdilerde Şili halkının sokaklara çıkıp bütün cesaretiyle temel haklarını talep etmesini sağlayan şeydir. Diktatörlük devam etseydi bu mümkün olmazdı.

Artık 'parti ve onun büyük lideri çağı'nda yaşamıyoruz. Tersine yaşadığımız çağda artık herkes dünyanın diğer ucunda ne olup bittiğini biliyor. Bu gerçeğe saygı duyan partisel çoğulculuğun yanında demokratik geçiş süreci gerçekleştirilemediği taktirde, bölgemizdeki siyasilerin ve onların medya organlarının çıkarttıkları gürültü içerisinde sık sık birilerine yönelttiği 'ajanlık' ya da 'ihanet' gibi suçlamalar kimsenin dikkate almadığı suçlamalar olarak tarihe geçecektir ve pazarlanabilir olmaktan çıkacaktır.

Yazının aslı Al Araby sitesinden alınmıştır. (Arapçadan Çeviren: İslam Özkan)