Sıkıştırılmış tarihte siyasal İslam ve suskun sermaye

Ekonominin bu kadar zora sokulduğu bir dönemde, sermaye suskun. Türkiye’nin kadim sermayesinin temsilcisi TÜSİAD neden ortada yok? Yok, çünkü sorunu yok.

Abone ol

Mehmet Türkay*

Türkiye sıkışmış bir tarih yaşıyor. Sıkışmış tarih sıkıştırılmış aktörler üzerinden kendini kurar. Aktörler malum. Sıkıştırılmışlık bir yanıyla hız ile ilgilidir. Hız hafıza bırakmaz, hız hafızayı zedeler. Toplumsal hafızayı tazelemek ve bu hafızaya sahip olmayanlara olanları aktarmak bugünün anlaşılması açısından önemlidir.   

Geç kapitalist modernleşmenin topluma yansıyan hızı düştükçe, yaşanan süreçte hayata geçirilmek istenen projenin dışında kalan toplumsal kesimler Demokrat Parti (DP) iktidarı sürecinde siyaseten karşılık bulmaya başlamışlardı. Bilindiği üzre 27 Mayıs 1960 Darbesi bu süreci 12 Eylül 1980 Darbesi’ne kadar öteledi. 1980 Darbesi, bugünün koşullarını sağladı. Anavatan Partisi (ANAP) ile başlayan süreç bir taraftan Türkiye kapitalizminin neoliberal dönüşümünü sağlarken yaşanacak sürecin toplumsal tabanını da örgütlemeye başladı. ANAP iktidarıyla tarikatların siyasete doğrudan müdahil olmasının koşulları oluşturuldu. Daha sonraki koalisyonlar esas olarak suç örgütlerinin iktidarın içine girme süreci olarak yaşandı.

ANAP’TAN BUGÜNE: 'KAPİTALİST DEĞERLER'İN İZİNDE

ANAP’la başlayan süreçte “kapitalist modernleşme” tamlamasındaki “modernleşme” vurgusunun ifade ettiği değerler zaman içinde tasfiye edilerek sadece “kapitalist” değerler üzerinden bir toplumsal kurguya başlandı. Bu durumun elbette kapitalist dünyada yaşanan dönüşümle bağlantısı vardı. Türkiye’nin muhafazakâr toplumsal yapısının sağladığı olanak, bu tarihsellikte saf liberalizmin Şili’den sonra başarılı bir örneği oldu. ANAP, bu olanağı sonuna kadar kullandı. Ancak görünen o ki, muhafazakar kesimin önemli bir kısmı da yaşadıklarından hareketle bir direnç göstermeye başladı. Yaşanan süreçte diğer iktidar deneyimleri, Bülent Ecevit, Tansu Çiller, sadece sonuca hizmet ettiler. Sonuç, aslında tarihsel sıkışmanın nihai yapılanması olarak AKP’yi ortaya çıkardı.

YOKSULLUK VE ÖRGÜTLENMİŞ CEHALET

AKP, bu durumu kendi temsil ettiği toplumsal kesimler açısından ikna etmek üzere Recep Tayyip Erdoğan nezdinde kullandı. Yaşanan bu süreçte hala AKP’nin oy alma potansiyelinin düşmemesi AKP’nin cehalete mahkum ettiği, yoksullaştırdığı kesimin “feraseti” sayesinde yürüyor. Feraset ifadesini kullanmamın nedeni genel olarak muhalefetin “milletin” ferasetine güvenmek söylemi. Ferasetin sözlük anlamı, özü itibariyle “anlayış” ve “sezgi” dir. Muhafazakar bir toplumda Millet İttifakı’nın CHP dışındaki sağ bileşenlerinin en kolay ulaşabilecekleri AKP tabanına “feraseten”  ulaşamama sorunları var. Çünkü AKP’nin kontrol ettiği taban esas olarak bir çıkar ilişkisine mahkum edilmiş durumda. Bu taban, mahkum edildiği yoksulluk ve örgütlenmiş cehalet üzerinden aynı değerlere ve koşullara sahip insanları görmezden gelip, mevcut duruma uyum sağlanmasını istiyor. Çıkarlar üzerine inşa edilmiş, insanları soluksuz bırakan bir ideolojik hegemonya kurulmuş durumda. 

TOPLUMSAL SIKIŞMA VE TARİHSEL SORUMLULUKLAR

Muhalefetin yükselen grafiği iktidar cephesini gittikçe hırçınlaştırıyor. AKP’li bakanların yaptıkları açıklamalar bir taraftan topluma dönük bir tehdit dili oluştururken diğer taraftan kendi tabanlarını konsolide etme ve harekete geçirme amacına yönelik bir akıl taşıyor. AKP, kendisinden kopmuş, siyaseten öne geçmiş toplumun önemli bir kısmını her türlü aracı; rüşvet, zor, rıza, kullanarak geri çekmeye çalışıyor. Ancak toplum yaşananları geçmişte AKP ile beraber davranan mafya liderlerinin açıklamalarından öğreniyor. Bu anlamda Türkiye, ilkleri yaşıyor. Millet İttifakı bileşenlerinin bir arada durma iradesini göstermeleri ve bu iradeye Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde destek vermesi siyaseten tarihsel bir önem arz ediyor. Bu durum tarihsel / toplumsal sıkıştırılmışlığın bir ifadesi olarak da okunabilir, sıkıştırılmışlığın zorladığı hıza uyum olarak da. Türkiye, tarafların tarihsel sorumluluklarının farkında olduğu, muhalif siyasetin böyle kurulduğu bir dönem yaşamamıştır. Bu anlamda AKP’nin çabalarında ne kadar başarılı olacağı seçim sonuçlarında görülecek elbette.      

SERMAYE SUSKUN

Diğer taraftan ekonominin bu kadar zora sokulduğu bir dönemde, sermaye suskun. AKP’nin desteklediği büyük şirketlere yansıyan bir sorun yok. Olması da beklenmez zaten. Türkiye’nin kadim sermayesinin temsilcisi TÜSİAD neden ortada yok? Yok, çünkü sorunu yok. Eskiden yaptıkları siyasi müdahalelere en azında şimdilik gerek görmüyorlar anlaşılan. Bu da iktidar ve kadim sermaye arasında muhtemel, adı konmamış bir anlaşmadır diye düşünülebilir. Bu anlamda bir sıkışmışlık yaşamıyorlar anlaşılan. Yukarıda vurgulanan kapitalist modernleşmenin, modernleşme kısmının tecriden tasfiye ediliyor olması onları pek ilgilendirmiyor. Kapitalizim onlar için esas kabul. Kendileri “modern” hayatlarını zaten sürdürüyorlar. Bu anlamda sıkıştırılmış tarihin muhatapları, bir kısmı farkına varamasa da güç ilişkilerine göre ortaya çıkıyor. Hayatın kime fırsat vereceği de burada yatıyor.

TEHLİKELİ BİR SÜREÇ: ÇÖKÜŞE HAZIRLIK

Türkiye’de sağ siyasetin dengesi bozuldu. AKP ve MHP, Hizbullah'ın uzantısı HÜDA-PAR ile işbirliği içinde. Siyaseten iki tarafın da işine gelen bir durum. “İdeoloji laf, hayata bak” durumu. Bu durum elbette AKP’nin siyaseten sıkışmışlığının bir görüntüsü gibi. Ama AKP’nin aklındaki vizyona çok yakın. Bir iktidar kaybında yaşayacakları çöküntüyü telafi edecek araçları oluşturuyorlar. Umalım ki böyle bir duruma fırsat vermeyecek bir pozisyonda kalalım. Çünkü kaybederiz.
*Prof. Dr. (E.) Marmara Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü