Şiir kitaptan okunur

Şairlerin zaman zaman şiirin dairesinden çıkmadan, ama şiir de olmayan metinler ürettikleri olur. Felsefeyle flört eden metinler de diyebiliriz bunlara.

Abone ol

DUVAR - Bazı sözler vaatlerinin gücünü iyi bir yol gösterici olmalarından alırmış gibi gelir bana. Hayal etmeyi gerçekleştirmenin yarısı sayan sözü de öyle sayarım. Hem hayal edilenin gerçekleşmesi için çabalamanın, uğraşmanın önemini vurgular. Hem de hayalin büyüğü ya da küçüğü yoktur. Gerçekleştirmek için yeterli çabayı gösterdiğimiz ve göstermediğimiz hayaller vardır, der. Hayallerin gerçekleşmesine yönelik kararlılığı da unutmamak gerekir elbette...

“Gerçekçi ol imkânsızı iste” sözünün Fransa sokaklarında 68 gençliğinin duvarlara yazdığı bir slogandan ibaret olmadığını kanıtlayan birçok deneyim var hayata baktığımızda görünen. Yaşamın bir ufkunun olmasını istiyorsak hayallere yer açmamız gerekiyor. Hatta ister okuyalım, ister yazalım; şiir için de nerdeyse olmazsa olmaz bir gerekliliktir hayaller… Tanıdığımız, bildiğimiz, serüvenine şahit olduğumuz, hayallerinin peşinden giden, öte yandan yaşamanın gerçekliğini de ıskalamadan ayakta duran isimler vardır. Kimi yakınımızdadır. Kimi uzaktan uzaktan bildiğimiz kimselerdir onlar. Bazen büyük bir hikâyenin fark edilmeyen kahramanları, bazen hikâyeleriyle birlikte hayatın içinde örnek olurlar. Şairler de çoğunlukla böyle kişiler değil midir?

Bu hafta, şiir yayıncılığından yola çıkarak zaman içinde genişletip büyüttüğü hayallerini adım adım gerçekliğe dönüştüren bir isimle konuştuk. Son dönemin şairleri arasında şiirleriyle, öyküleriyle beğeni kazanan, okuru tarafından sevilen bir isim Kadir Aydemir. Ayrıca Yitik Ülke yayınlarının kurucusu, sahibi, editörü… Yitik Ülke için hayal etmenin ve gerçekleştirmenin somut hali diyebiliriz. Kadir Aydemir’e şiir odaklı bir yayınevi olarak Yitik Ülke’yi, şiir yayıncılığını, işin zorluklarını, sorunlarını, nasıl çalıştığını sorduk…

Hayal etmenin ve gerçekleştirmenin somut hali: Yitik Ülke 

Yitik Ülke fikri nasıl doğdu. Hayata nasıl geçti. Nasıl yürüyor. Yirmi yıllık birikimini ve deneyimini de gözeterek soralım, Yitik Ülke nasıl bir ülke? 

.

Yitik Ülke çocukluk hayalim. O yüzden peşinden gidiyorum. Uzun bir hikâyesi var, fakat kısaca şiirle, şiir için, edebiyat için kuruldu diyebilirim. 90’lı yılların sonunda, yaşadığım gecekondu evle Kadıköy sokakları arasında gidip gelmelerim ve okuduğum tüm kitaplar bu düşün gerçeğe dönüşmesinde etkili oldu. Özellikle Gülsuyu Mahallesi’nden Kadıköy’e liseye, dershaneye, çalışmaya, hayatı keşfetmeye inişim, otobüs ve tren yolculuklarım hep gözümün önündedir. Yorgun argın işten çıktığımda, bana, kitap okumak için sadece otobüste zaman kalıyordu. Gariptir, hâlâ –çoğunlukla- yolculuklarda keyifle kitap okuyorum. Çok emek verdim Yitik Ülke için, çok da mücadele ettim. Aylar, yıllar boyu onun için çalıştım, çabaladım. Uykusuz kaldım. Yıllarca web sayfası yaptım, okuduğum binlerce şiirden, yüzlerce şiir kitabından seçtiğim şiirleri web’e yükledim. Hepsi silindi gitti… Birçok dergi çıkardım, matbaalara gide gele her şeyi öğrendim. Üniversiteyi terk edip kitapçılarda, yayınevlerinde ve gazetelerde çalıştım. Kitabım yokken ansiklopedileri, sözlükleri ve yazım kılavuzlarını okudum. Tam anlamıyla alaylıyım. Sokağı iyi tanıyan biriyim. Yitik Ülke’yi de şiirin gizinin peşinde sürüklenirken buldum. O belki de bir hediyeydi bana, bilmiyorum, ama bir düşün peşinde 20 yıldır “gitmenin” güzelliğini yaşıyorum, acı tatlı anılarla… Onu şiirle kurdum, edebiyatın tüm güçlü dallarıyla büyüttüm. Yayınevi, “Yitik Ülke” düşümün küçük bir parçası sadece. Zamana yaydığım çok farklı projelerim, planlarım var. 10’uncu yılda, 220’nci kitapla büyük ve sevgi dolu bir okur kitlesine ulaştı yayınevi. Bu daha başlangıç bizim için. Dünya klasikleri ve çeviri edebiyat dizisini başlatacağım 2017’de. Yitik Ülke edebiyatla ilerleyecek. Katılımcı ve paylaşımcı yapısını koruyarak elbette. Çünkü köy okullarına kitap bağışları yapıyoruz, kütüphaneler kuruyoruz, tüm okurlarımıza ağaç tohumları dağıtıyoruz. Bu gezgin ruhu seviyor ve önemsiyorum. Yitik Ülke, başka türlü bir yayıncılık anlayışıyla zamanda ilerliyor ve ilerleyecek. Hep birlikte yapacağımız, üreteceğimiz çok şey var.

Yayımlanmak üzere, örneğin bir şiir dosyası yayınevine nasıl ulaşıyor. Yayımlamaya nasıl karar veriyorsunuz ve yayın aşamasında neler oluyor?

Şiirde kuşak yayıncılığından yanayım. Yitik Ülke Yayınlarımızda ağırlıklı olarak 90’ların sonuna, 2000’ler şiirine yer veriyoruz. Çeşitli antolojiler ve çeviri şiir kitapları da var yayınlarımızın içinde. “Haiku” şiir dizimiz başladı mesela. Balkan şiiri dizimiz Gökçenur Ç., Efe Duyan ve Yaprak Öz’ün katkılarıyla gelişiyor. Özel ve kapalı bir dizi, şiir dizimiz. Türkçe şiirde dergilerden takip ettiğim, şiirini sevip önemsediğim şair arkadaşlara yer veriyorum. Ödüllere, taltiflere, vd. şeylere inanmam ve şiiri bu gereksiz kriterlere göre değerlendirmem asla. Kâğıt üstündeki saf şiir bir hesaplaşmadır her zaman. Şair bir damla mürekkeple sınar kendini, her şeyi odur. Şiire çok önem veriyorum. Her mevsim şiir kitapları yayımlıyoruz. Şeref Bilsel, Gökçenur Ç., Efe Duyan, Yaprak Öz, Onur Behramoğlu, Ömer Turan, Serkan Türk, Hakan İşcen, Devrim Dirlikyapan, Bülent Karslıoğlu, Mutlucan Güvendir ve daha birçok şair dostla bir aradayız. Oldukça güçlü bir şiir dizimiz var. Tüm kitaplar bir yana, şiir kitapları bir yana…

Kitabın baskı işlemi bittikten sonraki süreç nasıl işliyor?

Bir dosya teknik olarak yayına hazırlandıktan sonra (editoryal süreç ve dijital hazırlıkla beraber) matbaaya gidiyor ve baskı sonrasıyla birlikte önce dağıtım, akabinde tanıtım süreci başlıyor. Kitapçılara sunulan eser, kitapçılardan ve online kitap sitelerinden gelen okur talebi kadar dağıtılıyor. Sonrası tamamen kitabın kaderine kalmış… Dağıtılan kitaplar geri gelebiliyor. Her kitabın serüveni bambaşka. Ne kadar çok tanıtım yapılırsa, paylaşım ve duyuru olursa kitap o kadar ilgi görüyor. Okura ulaşmak zahmetli bir şey. Sosyal medya bu noktada çok önem kazanan bir alan. Ücretsiz, pratik ve hızlı. Zaman zaman geleneksel medyanın önüne geçtiği bile söylenebilir.

Yayınevinin baskıdan çıkan kitapları okurlara nasıl ulaştırıyor?

Baskıdan çıkan kitaplar çeşitli “dağıtım şirketleri” kanalıyla okura ulaştırılıyor. İnternetteki online kitabevleri de bu dağıtım pastasında bir yere sahip. Bu pay yüzde 1-10 arası bana göre. Kitap fuarları da okurla buluşmanın bir yolu. İmza günleri, söyleşiler, etkinlikler oldukça kitap da, yazar da hareket kazanıyor. Yani okura ulaşmak için birçok yol deneniyor. Ne zor iş, cidden…

Şiir kitaplarının okurla buluşması sürecinde karşılaşılan, ancak diğer türlerdeki kitapların okura ulaşmasında yaşanmayan sorunlar var mı?

Şiir kitapları en hüzünlü raflarda duruyor hep… Yıllardır böyle bu. Bir kitapçıya ya da sahafa girdiğimde ilk ziyaret ettiğim yer hep şiir bölümüdür. Şiir rafı zenginse, orası gerçekten de iyi bir kitapçıdır bana göre. Ne yazık ki okurun ilgisizliği yüzünden kitabevleri şiir türüne pek yer açamıyor. Romanlar ve diğer kitaplar daha çok ilgi görüyor. Yitik Ülke’de inadına şiir kitapları basıyoruz, zorlansak da, kültür yayıncılığının başat görevi olarak bunu önemli buluyoruz. Okur da şiire daha fazla destek olmalı. İnternette her an, her yerde şiirler, dizeler paylaşılıyor, oysa şiir kitaplarının okunma oranı hiç yükselmiyor. Bu neden böyle, üzerine düşünmek gerek… Hayat şiir olsun istiyoruz, şiir hayata karışsın istiyoruz. Sanırım hepimize sorumluluk düşüyor. Daha çok şiir okunmalı… İnternette “yarım yamalak ve hatalı” dizeler, şiirler paylaşmak yetmiyor. Şiir, kitaptan okunur. Şiir şiir dergilerinden okunur. Kitapçılardan şiir kitabı istemeli, şiir rafı en çok sevilen ve talep gören raf olmalı. Hayalimiz bu. Gerçekçi olup imkânsızı istemenin başka yolu yok. Şiirle olacak her şey, şiirle güzelleşecek dünya.

Veda ve vefa

Gençliğin şiirle imtihanına “ağır sultan” olarak girip “tekkede bahar”la devam ederken ani bir kararla vazgeçip okulu terk etmiş bir öğrenciyi akla getirir Mehmet Müfit’in şairlik serüveni. Daha sonraki girişimleri geçmişi derleme, toparlama çalışmasıdır bir bakıma. Şiirdeki tutumu Ece Ayhan’ın ağzıyla söylersek orta ikiden terktir… 80’li yılların ayrıksı kalmayı başarabilmiş, birkaç şairinden biridir üstelik. Onun kaybı başta sevenleri, dostları üzere şiir okurlarını üzdü. Şair 20 Kasım’da son yolculuğuna uğurlandı.

İlk kitaplarını yayımlamış şairler olarak seksenli yılların sonunda tanışır Mehmet Müfit’le Turgay Kantürk. İnsan arkadaşlarının külüdür sözünü haklı çıkaran bir yazı yazdı Turgay Kantürk, Mehmet Müfit’in kaybından duyduğu üzüntüyü dile getiren. Kaybedilen arkadaşın ardından bir veda yazısı olduğu kadar bir vefa yazısıydı da… Kantürk’ün  yazısını paylaşıyoruz…

GÜLE GÜLE  'AĞIR SULTAN'...

Geç duydum Mehmet Müfit’in aramızdan ayrıldığını; zaten aramızda, aranızda değildi. Belki de hep aramızdaydı, aranızdaydı; fark etmediniz. Geldiği gibi gitti, ağır ve sessiz. Hiç kalabalıklara karışmadı; karıştığı yegâne kalabalık, Kadıköy’de dolmuştan motora ya da vapura yürüyen kalabalıktı. 80’li yılların sonunda tanıştık, ilk kitaplarını yayınlamış şairler olarak. ‘Tekkede Bahar’ımız olmadı ama medresede çok çay içtik. Az konuşur, uzun susardı. İyidir, bildiğin gibi, eh işte vs… gibi sıradan sözler uçuşurdu karşılıklı. En iddialı sözü (hafızam beni yanıltmıyorsa) “Al Capone şair olamadığı için gangster olmuştur” deyişidir. Yükte hafif, pahada ağır eski parçalar üstünde uzmandı, şiirinde olduğu gibi. “Para kazanacaksam şiir yazmam” demişliği de var. Nasıl oldu anımsamıyorum, ama 90’lı yılların sonunda, bir Kapalıçarşı gezimiz oldu. Nedenini hatırlamak için hafızamı çok zorladım, ama geçmiş gün işte; benim de yorgunluklarım var. Kapalıçarşı’yı sevdirmişti bana. Sokaklar arasında kaybolmuştuk. İlhan Berk’le Bodrum’un incecik arka sokaklarında zamansız kayboluşumuz gibi. Şimdi hatırladım da, çarşıda, bir parça gösterdiği kuyumcuda bir yüzük beğenmiştim; o zamanlar takı severdim. Zamanla taşıyamaz olum öyle şeyler. Denemek için parmağıma taktığımda, çıkmamıştı. Hep anlatırım. Hediye etmişlerdi; adettenmiş. Onu son görüşüm birkaç ay önceydi. Ağır adımlarla dolmuştan motora seğirtiyordu. Her zamanki gibi kahverengiler vardı üstünde ve tabii kasketliydi. Seslenmedim nedense. Yüzüğü aradım, bulamadım. Yüzük de yok, Mehmet de…

Yeni çıkan kitaplar

aşk için ne yazdıysam, Metis Yayınları'ndan çıktı.

Murhat Mungan’ın şiir kitaplarından seçtiği aşk şiirlerinden oluşan kitabı “Aşk İçin Ne Yazdıysam” adıyla Metis yayınlarından çıktı. Mungan kitabın sunuşunda, daha önce yayımlanmış on dört kitabından, 61. yaşı için 61 şiir seçilerek hazırlanan son yapıtıyla ilgili şiir okurlarına ve edebiyat dostlarına şunları söylüyor:

Dilerseniz, “Bugüne kadar ne yazdıysam aşk için yazdım” diye okuyun bu başlığı... Dilerseniz, “Bugüne kadar ‘aşk şiiri’ olarak ne yazdıysam hepsi bu başlık altında toplanmıştır” diye yorumlayın.

Bugüne kadar yayımladığım 21 şiir kitabının 14’ünden ve şiir, öykü, metinlerden oluşan “Aşkın Cep Defteri”nden (2012) seçilmiş 61 şiiri -özellikle aşk şiiri seven okurlar için- tek kitapta bir araya getirmek istedim. Yol aldığımız yıllar içinde farklı kitaplarda yer alan aşk şiirlerinin şimdi topluca el altında olmasının kimi okurlara kolaylık sağlayacağını düşündüm. Hazırladığım tüm seçkilerde güttüğüm mantık gereği, bu kitabın da içinde yer alan şiirlerin seçimi ve dizilimiyle toplamda bir bütünlük taşımasına, kendi içinde bir akış gözetmesine özen gösterdim.

Edebiyatın, insanın duygularını canlı tutmak, aklını ve ruhunu ışıtmak, içgörüsünü, sezgilerini güçlendirmek, yaşamın inceliklerini öğretmek ve kişiye varoluş bilgisi kazandırmak konusundaki paha biçilmez katkılarını kitap tutkunu bir okur olarak biliyorum. Umarım benim bu şiirlerimin de, kalbinizin kapısını hayata ve aşka açık tutmak, yaşadığınız sevgiyi, aşkı bir parça daha güzelleştirmek ya da kalp ağrılarıyla, ayrılık sızılarıyla daha güçlü biçimde baş etmek, en önemlisi ne olursa olsun sevmekten, aşktan, insandan hiç vazgeçmeden yaşama tutunmak konusunda ufacık da olsa bir katkısı olur, olmuştur.

'EVET'TEN ÖNCE HAYIR VARDI 

“Yetmez Ama Hayır” Ali Özgür Özkarcı’nın Edebi Şeyler Yayınları’nın 160. Kilometre şiir dizisinden ikinci baskısı yapılan kitabının adı. Ali Özgür Özkarcı, 1979 doğumlu bir şair. Özkaracı’nın kitabının ilk baskısı 2011’de yapılmış. Şiir kitaplarının yeni baskılarını yapabilmesi, özellikle genç şairler için önemli bir armağan. Şiirlerinin yanı sıra şiir okurları Özkarcı’yı şiirle ilgili kitaplarıyla da tanıyor. Seksenlerden ikibinli yıllara gelen süreçte şiir siyaset ilişkisini ele aldığı ve kendi şiirsel anlayışını temellendirmeyi hedeflediği kitabı “Cetvelle Çizilmiş Dağınıklık” da bunlardan biri. Behçet Necatigil şiirlerinin çözümlemesini yaptığı “Asla Konuşmayacaksın” adlı kitabını da unutmamak gerekir.

Şairin poetik arayışı ve anlayışının köşe taşını oluşturan bir yapıt “Yetmez Ama Evet”. Yalnızca seksenli yıllarda değil, sonraki dönemlerde de şiirin siyasetten uzaklaştırılması çabası hep oldu. Üstelik bu çaba sol siyasetle şiirin birbirinden yalnızca uzaklaştırılması değil, tamamen koparılmasına yönelik olarak sürdürüldü. Bugün de birtakım kanallardan bunun uğraşının verildiğine, bir ideolojik hegemonya mücadelesi sürdürüldüğüne tanık oluyoruz.

Ali Özgür Özkarcı’nın “Yetmez Ama Hayır”ını şiiri iktidar gücünün borazanı, zamanın avara kasnağı olmaya yönlendirme uğraşına karşı duruşun sesi olarak da okumak, yorumlamak mümkün. Evetlerin imlasını bozan, dahası evetlerle çarpışa çarpışa hesaplaşmanın şiiri de diyebiliriz. Neden ikinci baskısının yapılmış olduğunu şiirleri okurken tüm yalınlığıyla anlıyorsunuz… Sonra kitabı kapatırken benim söylediğim gibi şöyle diyebilirsiniz: Bana evet dedirtmek hiç de kolay olmayacak.

ŞAİRİN FELSEFEYLE FLÖRTÜ:  GÖLGENİN KÜLÜ

Gölgenin Külü, Öteki Yayınevi'nden çıktı.

Şairlerin zaman zaman şiirin dairesinden çıkmadan, ama şiir de olmayan metinler ürettikleri olur. Felsefeyle flört eden metinler de diyebiliriz bunlara. O yüzden belki de çoğunlukla deneme olur bu tür metinler. Roman ya da öyküyü saymıyorum. Çünkü onlar şiirin dairesinde kalınarak üretilebilir türler değil. Türkçede fragman geleneği pek yok. Batı edebiyatında daha eski bir gelenek. Ama bir süredir Türkçede de fragmanlar yazılıyor. Fragman olmayan, şiirden kopmadan üretilmiş düzyazı şiirler de var. Bunun da Türkçede örnekleri var. Tüm bunlarla birlikte düşünerek şair Mustafa Köz’ün Öteki yayınlarından çıkan son kitabı

“Gölgenin Külü” için hangi türden diyeceğiz sorusuna ne yanıt verebiliriz. Aslına bakarsanız, ne tür derseniz deyin, sonuçta bir şairin sesini duyuyorsunuz. Şairin sözünü dile getirirken türünü değiştirmesi bir zorunluluk da olabilir bazen, bir soluklanma jesti de… Bunu anlamak gerekir. Şairin felsefeyle flört ettiği; yer yer fragman, yer yer aforizma niteliği kazanan metinlerin toplandığı “Gölgenin Külü”, vakit ayırdığı için şiir okurunu pişman etmeyecek bir kitap…

'EKSİK ŞİİR' ÜSTÜNE 

Sezen Aksu’nun “Eksik Şiir” adıyla yayımlanan şarkı sözlerinin ikinci kitabı Metis yayınlarından çıktı.

“Şarkı sözleri şiir sayılır mı” sorusu, Bob Dylan’a Nobel Edebiyat Ödülü verilince ateşli bir tartışma konusu olmuştu. “Eksik Şiir İkinci Kitap” da aynı yönden sorgulanabilir. Ancak kitabın sunusu bu konuda oldukça temkinli. Keza adı da öyle. “Eksik Şiir” adı zaten kendini yeteri kadar açıklayıp tanımlıyor. Şarkı sözlerinin eksik şiir olarak adlandırılması, bundan daha açık ve yalın bir biçimde nasıl ifade edilebilir ki.

Ancak şarkı sözlerinin şiir sayılıp sayılmayacağı sorusuyla ilgili tartışmanın bir sonuç oluşuncaya kadar sürdürülmesini temenni ederiz. Şu kadarını söyleyelim; biz her şarkı sözü şiir değildir, ancak şiir olan şarkı sözleri de vardır, diyelim şimdilik. Şiir üzerinden tanımlanması ve yeni yayımlanmış olması nedeniyle kitapla ilgili bilgileri paylaşırken dayanağımız bu görüş oldu.

2006 yılında yayımlanan “Eksik Şiir”, Sezen Aksu’nun 1975’ten o tarihe kadar kaleme aldığı şarkı sözlerinden bir seçki oluşturuyordu. İkinci kitap, 2006’dan sonra yazılan ve henüz yayınlanmamış, bestelenmemiş sözlerin yanı sıra ilk kitapta yer almayan eski tarihli bazı sözlerin toplamından oluşuyor.

Kasım ayı dergilerinde şiir

Bazı dönemlerde şiir tarihinin kahramanı şairlerden daha çok şiir dergileri olur. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de sözün tam karşılığı olan anlamıyla şiirin kahramanı olan dergiler var… İkinci Yeni adı biraz da Pazar Postası değil midir… Bugün için de geçerli bu. Kimi kıyıda köşede, taşrada, merkezden uzakta düzenli düzensiz yayımlanarak ulaşır şiir okuruna. Kimi çırpına çırpına… Boğaz vapurlarının arkasından giden martılar gibi… Aylık, iki aylık zaman aralıklarıyla çıkar okur karşısına. Binbir zorlukla başa çıkarak, direnerek yol alırlar zamanda ve şiirin tarihinde.

Dergilerin çoğu iki aylık yayımlanıyor ve birçok derginin yayını ayın ortasına kadar sarkabiliyor. Buna bir de dağıtım vb. etkenler eklenince okuyucunun dergilerle buluşması nerdeyse periyodundaki ilk ayın sonuna kadar sarkıyor. Bu ay elimize geçen dergilere göz attık. İncelediğimiz dergilerde şiir için pozitif ayrımcılık uyguladık ve sadece şairlerin adlarını aldık.

Yeni E, ilk sayısıyla okuyucuyla buluştu.

ARTIK 'YENİ E' VAR

Yeni e, dergisi okuyucuyla buluştu. Yeni e'de Evrensel Kültür gibi sayfaları şiire açık bir kültür sanat dergisi. İlk sayıda şiirleriyle şu isimler yer alıyor: (Sıralamayı sayfa sırasına göre yaptık.) Mahmut Temizyürek, Fergun Özelli, Muarwan Makhoul, C. Hakkı Zariç, Sevi Emek Önder, Şimal Yücel, Yaprak Damla Yıldırım, Mehmet Özkan Şüküran, Ziya Boz, Süreyya Aylin Antmen, Önder Karataş.

EDEBİYATIN EDEBİ DUVARI 

Edebiyatın edebi, sözün estetize edilmesinden başka bir anlama geliyorsa bile çok da önemli değil. Sözün estetize edilmesinden kasıtsa aslında en basit tanımıyla söze biçim ve içeriğiyle birlikte çeki düzen vermektir. Çünkü sözcüğün kavramsal içeriğini oluşturan, edebiyatla da ilişkisini kuran, sözün terbiyesiyle ve onun estetize edilmesiyle güzellik değerlerini, beğeni ölçütlerini karşılamasıyla ilgili olan bu anlamsal açılımdır aslında. Estetik sadece biçimsel değil, aynı zamanda içerikle de ilgili bir seviye göstergesidir.

Dergiler için seviye en önemli özelliktir. Sanat, edebiyat, şiir adına çıkan, sayfaları bu ürünlerle doldurulmuş bir dergi olmak kültür dergisi olmaya yetmiyor ne yazık ki. Dergileri dergi yapan aslında nitelik seviyeleri. Kültür dergilerinin edebi, sanatsal perspektifleri de bu seviyeyi belirleyen etkenlerdendir.

Değişik zaman aralıklarıyla yayımlanan birçok sanat, edebiyat, şiir dergisi var. Ancak içlerinde sözün edebi değeriyle estetik seviye kurabileni ne yazık ki çok değil. Bazen kitapçıların Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nı hatırlatan dergiler için ayrılmış raflarında öyleleri çıkıyor ki karşınıza; yüksek kalitedeki kâğıdı, baskı tekniğinin profesyonelliğini, kalitesini sergileyen görüntüsünün şıklığı göz kamaştırıyor. Ama o kadar. Fotokopi yoluyla çoğaltılmış bir fanzinin yanında adeta bir kâğıt tomarı olarak kalıyorlar. Çünkü içinde ne söz var, ne sözün estetiğini oluşturan edep, yani edebiyat. Okurunun ufkuna katkıda bulunacak ne değer, ne beğeni içeren bir seviye bulabiliyorsunuz.

Dergiler her şeyden önce sayfalarında bir araya getirdikleri ürünlerle bir söz oluştururlar. Bu elbette şiir dergileri için de böyle…

Kendi sözünü özgünlüğü içerisinde üretebilen birkaç dergiden biri de Duvar dergisi. İki ayda bir yayımlanan Duvar’ın Kasım Aralık 2016 tarihli 28. sayısı okurla buluştu.

Derginin bu sayısında şiirleriyle Mamut Temizyürek, Ali Ülken, Fırat Demir, Rıza Baraheni, Olcay Özmen, Sabahattin Umutlu, Ömer Şişman, Friedrich Nietzsche, Enver Topaloğlu yer alıyor.

ALTMIŞ DÖRT SAYIDIR SÖZCÜKLER 

Edebiyatın uzun soluklu dergilerinden biri Sözcükler… Değişik çevrelerden ve eski yeni yaş kuşağından birçok imza dergide bir araya geliyor. Okurların başka dergilerde bulamayacağı, yapıtlarını okuyamayacağı isimleri de Sözcükler’de okuması mümkün. Dergiler yalnızca ürün yayımlamazlar. Önceki kuşaklarla yeni kuşakları karşılaştırmayı, birlikte okunmayı, geçmişi bugünle birlikte yansıtmayı ve geleceğin nasıl biçimleneceğine ilişkin bir öngörü oluşturmayı da sağlarlar. Sözcükler de öyle bir dergi. Sayfalarında eski ve yeni kuşağın yapıtlarına yer vererek onları okura bir arada sunma misyonunu on yıldan fazla zamandır sürdürüyor.

İki ayda bir yayımlanan Sözcükler’ın 64. son sayısı Kasım Aralık 2016 tarihli. Şiir okuru derginin sayfaları boyunca her kuşaktan şairin de yeni şiirlerini okuma olanağı buluyor. Sözcükler’in son sayısında yer alan isimler sayfalardaki yerlerine göre şöyle: Cevat Çapan, Refik Durbaş, İsimsiz, Agi Misol, Yaşar Miraç, Ferruh Tunç, Hakan Savlı. Mustafa Köz, Selahattin Yolgiden, Sohrab Sepehri, Burcu Yılmaz, Hakan Tabakan, Hakan Sapmaz, Simlâ Sunay, Zarife Biliz, Kenan Sarıalioğlu, Souad al Sabah, Adnan Metin, Emel Kaya, Elsa Korneti, Kutay Onaylı, Ali Aydemir, Yücelay Sal.

TAŞRANIN DERİNLİKLERİNDEN

İnatla çıkan ve üstelik taşranın derinliklerinde varlığını sürdüren bir dergi Bireylikler. Kasım Aralık 2016 71. sayı yazıyor kapağında… Bireylikler taşrada olmaya yakışan bir dergi. İçinde şiir de var, deneme de var, değini yazıları da var, tartışma yazıları da… Kapak yazısı şiirle ilgili. Musa Yazıcı’nın kaleminden çıkmış: “Doğadan Yana Bir Şiir” başlığını taşıyor. İnsan merkezli bir şiirin yazılmış ve yazılıyor olmasına itiraz eden bir yazı. Şiir okurlarını olduğu kadar şairler de ilgilendiren önemli bir yazı. Şairin dünyaya, hayata bakışını sorgulayan ve başka türlü bir görüş açısı öneren tezi dikkate değer…

Bireylikler dergisinde şiirleriyle yer alan isimler sayfalardaki sırasıyla şöyle: Davi Kopenawa, Kerem Toker, Oğuz Ateşoğlu, Mesut Aşkın, A. Levent Alpüren, Özgür Özdemir, Recep Özkan, Reha Yünlüel, Murat Esmer, Hüseyin Serin, Ziya Boz, Ozan Eren, Mervan Söylemez, Fazlı Humar, C. Selanga, Ümit Şener Ta, Özcan Öztürk, Hatice Ejder, Erman Bazo, Selçuk Topal.

BİR BEYİT 

Haftanın şiire şapka çıkaran son jesti “İki yoktan ne çıkar” diyen Nabi’nin beyti olsun diye düşündük.

“Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde

Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz”