Sevilmeyen bir beden tabut gibidir

‘Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek' romanı Rus şair Marina Tsvetayeva’nın hayatına odaklanıyor. Vénus Khoury-Ghata, Tsvetayeva’nın yalnızlığı ve çaresizliğini şairane şekilde dile getiriyor...

Abone ol

Lübnan asıllı Fransız bir şair-yazar olan Vénus Khoury-Ghata yazdığı kırka yakın kitapla onlarca ödüle layık görülse de kendisinin Türkçeyle ilk tanışması 90’lı yılların ortalarında olur. Faik Baysal’ın çevirdiği, Telos Yayınları’nın bastığı ‘Tenes Burnu Nişanlıları’ adlı roman, gemisi batan denizcilerin serüvenini konu edinir. Aslında Khoury-Ghata’nın ta 1967’de çevrilen ODTÜ Öğrenci Birliği Yayınları’nın bastığı ‘Üretim Sorunları ve Üretimin Değerlendirilmesi’ adlı bir kitapçığı da vardır ama ilk romanı ‘Tenes Burnu Nişanlıları’dır. Şimdilerde Khoury-Ghata’nın kitaplarını YKY basmaya başladı. 2020 yılında raflara giren Mandelştam’ın ‘Son Günleri’nin ardından, geçtiğimiz günlerde okurlarla buluşan kitabı ‘Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek adını taşır. İki kitabın çevirmeni de Ayşenaz Cengiz.

SEN BU HAYAT İÇİN YARATILMAMIŞTIN

‘Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek', adı üstünde Rus şair Marina Tsvetayeva’nın hayatına odaklanan bir romandır, ancak bunu bildik biyografi kitaplarıyla karıştırmamak gerekir. Zira gerek şiirsel üslubu gerekse de -sen dilli anlatımıyla oldukça farklı ve en az Marina Tsvetayeva kadar depresif bir kitaptır bu.

Peki Marina Tsvetayeva kimdir? Bütün kitap boyunca bu sorunun cevabını bulmaya çalışırız, ama esas mesele Marina Tsvetayeva’nın 1892’de doğması, şu kitapları yazması, bu kimselerle aşk yaşaması değildir. Zaten kitabı bildik biyografilerden ayırın kısım da buradadır. Khoury-Ghata bizi daha derinlere, daha karanlığa götürür. Kitabın bir intihar anıyla başlaması biraz da bu yüzdendir. Alabuga’da bir evin tavan arasında sandalyenin üzerine çıkar Marina Tsvetayeva. -İddiaya göre- Pasternak’ın valizini bağlaması için verdiği ipi tavandaki kirişe dolar ve kendisi asar. Yiyecek yemeği, yazılarını yazacak masası ve sevecek kimsesi yoktur... Marina Tsvetayeva aristokrat bir aileye mensuptur. Babası Moskova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör, annesi de piyanisttir. Üstelik ailenin Çar ailesiyle de arası oldukça iyidir.

Ekim 1917’de Bolşevikler iktidarı ele geçirdiklerinde pek çok aristokrat gibi Marina Tsvetayeva ve ailesi de mimlenirler. Tabii bunun tek sebebi aristokrat olmaları değildir. Devrimden sonra yaşanan iç savaşta Marina Tsvetayeva’nın Beyaz Ordu’da görevli bir subay olan eşi Sergey Efron, Bolşevikleri yenilgiye uğratmak için pek çok eylemde bulunur. Marina Tsvetayeva ise kızları İrina ve Alya ile merkezden uzak, yoksulluk dolu bir hayatta şiirleri ve âşıklarıyla yaşamaya çalışır.

Marina Tsvetayeva ya da Alabugada Ölmek, Venus Khoury-Ghata, Çevirmen: Ayşenaz Cengiz, 120 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2022.

UZAK-LIK: YÜZ METRELERCE, MESAFELERCE...

Bu süreçte eve gidip gelen bazı “arkadaşları” Marina Tsvetayeva’nın ailesinden kalma değerli eşyalara karşılık ona (yazması için) kâğıt, yiyecek, kıyafet gibi şeyler verirler. Ancak yine de her şey tepetaklak olmaya devam eder. Kızlarıyla beraber mütemadiye açlık çeker Marina Tsvetayeva. Hatta, zihinsel engelli küçük kızı İrina’yı kısa süreliğine yetimhaneye bırakmak zorunda kalır, ancak bir ay sonra geri almaya gittiğinde İrina’nın çoktan ölüp gömüldüğünü öğrenir. Bunca yoksulluk ve açlık ortasında Marina Tsvetayeva’nın hayatını daha da cehenneme çeviren iki şey vardır. Bunlardan ilki şiirlerine uygulanan sansürler, baskılardır. Marina Tsvetayeva azılı bir devrim karşıtıdır ve bunu her zaman dile getirmekten, şiir gecelerinde Beyaz Ordu’yu öven şiirler okumaktan kaçınmaz. Devrimin sadece “kendi çocuklarına” iyi davrandığını söyler.

Bir diğeri de birbirinden hızlı şekilde yaşadığı aşk hayatıdır. Ehrenburg, Pasternak, Rilke gibi dönemin öne çıkan pek çok ismiyle ilişki yaşar Marina Tsvetayeva, hem de inanılmaz tutkulu bir şekilde. Bütün bunlar olurken eşi Sergey Kızıl Ordu’ya karşı savaşmaktadır. İç savaşı kaybedince kurşuna dizilmekten korkup saklanır. Yaklaşık üç yıl evine uğrayamaz. Onun yerini gizlice bulan isimse İlya Ehrenburg’dur. Ancak Sergey’le Marina Tsvetayeva bir şekilde yeniden bir araya gelseler bile yaşanan gizli aşklar son bulmaz. Sergey de olan bitenin farkındadır üstelik.

YİNE NEREDE YANILDIN MARİNA?

Özellikle Stalin döneminde kaçaklık, yoksulluk ve ölüm korkusuyla geçen günlerin ardından pek çok şehir değiştirirler, ama mutlak son bir şekilde gelip yakalarına yapışır. Sergey yakalanıp kurşuna dizilir. Artık genç bir kız olan ve annesinin izinden gidip başarılı bir şair ve çevirmen olan kızı Alya ise (Ariadne Efron diye de geçer) ajanlık suçlamasıyla cezaevine gönderilir. Marina Tsvetayeva’yı Alabuga’daki küçük bir köyde aç biilaç halde yaşamaya mecbur bırakan ve Pasternak’ın valizine bağladığı iple kendisini asmasına sebep olan yol da böylece açılmış olur.

Khoury-Ghata’nın -sen dilli anlatımının kitabı daha etkileyici kıldığını rahatlıkla söylemek mümkün. Bir de Khoury-Ghata, Marina Tsvetayeva’nın yalnızlığı ve çaresizliğini öyle şairane bir şekilde dile getirir ki kitaptan etkilenmemek elde değil. Örneğin intihar etmek üzere sandalyeye çıktığında pencereden bir servi ağacı görür Marina Tsvetayeva. Devamını şöyle yazar Khoury-Ghata: “Kurşunkaleme benzediğinden bir arkadaş gibi görmüştün onu, oysa ne yazabiliyordu ne de ağustos güneşinin kavurduğu köyde gölge yapıyordu. Aslında mezarlık ağacı olan, Alaburga’daki bu servi ağacı, sen gözlerini yumduğunda gördüğün en son şey olmak için belki de yolunu şaşırıp bu tarlanın sınırında büyümüştü.”

Bırakın yazmak için bir kalemi, yiyecek tek bir çiğ patatesi bile bulunmayan, onu da bir köylünün tarlasından çaktırmadan çalarken yakalanan bir kadının çaresizliğinden bahsediyorum... Ancak, patatesin içini (üçüncü çocuğu) oğlu Mur’a yedirip, sadece kabuklarını yiyerek mücadele etmeyi artık sürdüremez Marina Tsvetayeva. 31 Ağustos 1941’de intihar eder. Onu tanımayan, tek bir kitabını, tek bir dizesini bile okumamış olan köylüler, kuvvetle muhtemel deli olarak gördükleri bu yaşlı kadını götürüp mezarlığın bir yerine gömerler. Mezarının tam olarak nerede olduğu hâlâ daha bilinmez.

Yaptığım araştırmalara göre, Mur II. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaşırken öldürülür. Alya ihanetle suçlanıp hapsedildikten tam 16 yıl sonra, 1955’te serbest bırakılır. Ailesiyle, ama daha çok annesiyle ilgili anılarını yazıp kitap şeklinde yayınladı. Ona dair bildiklerimiz de çoğunlukla bu kitaptan kaynaklanır. Bu arada belirtmeden geçmeyeyim; Marina Tsvetayeva’nın Türkçeye çevrilen ‘Rusya’dan Sonra’ adında tek bir kitabı var. 160. Kilometre’nin bastığı kitabın çevirmeni Günay Çetao Kızılırmak. Marina Tsvetayeva’nın şiirlerini okumadım, ama Alya’nın yazdığı kitabı çok merak ettim. Annesinin kitaplarını yayınlayan YKY umarım bunu da bir ara yayın listesine alır.