Sessizliği bitiren hayat: Enrique Ruano...

Enrique Ruano sadece ölümüne ilişkin davayla değil 'arkadaşlarında' yarattığı öfkeyle de İspanya tarihine 'masum' ve 'tertemiz' bir isim olarak geçmişti...

Abone ol

İspanya'da Franco faşizmi koşullarının hüküm sürdüğü yıllarda, üniversiteler diktatörlük karşıtı mücadelenin bel kemiğini oluşturuyordu. Tarihteki faşizm deneyimleri hakkında yaygın görüş toplumsal mücadelenin 'silindiği' veya 'sessizliğin hüküm sürdüğü'dür. Ancak bir öğrencinin hayatı, yeri geldiğinde ülkenin diktatörlüğe karşı biriktirdiği öfkeyi üniversitelerden ayağa kaldırmaya yetmiştir: Franco polislerinin Madridli komünist öğrenci Enrique Ruano'yu 1969 yılında bir binanın 7'inci katından atarak öldürmesi ve ardından üniversitelerden yayılan eylemleri bastırmak için Franco'nun OHAL'den başka bir çaresinin kalmaması gibi...

Franco'nun ölümünden çok kısa bir süre sonra diktatörlük koşullarının beklenmedik bir hızla gevşetilmeye başlanmasında Ruano'nun ölümünün toplumsallaşmasının payı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak öncesinde kısaca Franco döneminde, özellikle 1960'lı yıllarda akademideki hayatın nasıl olduğuna kabaca göz atalım. İç Savaş'ın faşistler lehine sonuçlanmasından hemen sonra Franco, üniversitelere kendi rektörlerlerini atayarak akademiyi kontrol altına almakta gecikmedi. Ülkedeki diktatörlük karşıtı üniversite hareketlerinin merkezinde Madrid vardı ve o dönemki ihraçlardan Madrid'deki akademisyenlerin yaklaşık yüzde 40'ı etkilenmişti. Ancak Franco kendine karşı olanları ne kadar 'temizlese' de 1960'ların öğrenci hareketi ruhunun farklı bir şekilde İspanya üniversitelerinde filizlenmesine engel olamadı.

Enrique Ruano

'PROPAGANDAYA KARŞI PROPAGANDA' SUÇU

Enrique Ruano da tam da bu yıllarda Madrid Complutense Üniversitesi'nde hukuk öğrencisiydi. Bu üniversite günümüzde de öğrenci hareketlerinin en güçlü olduğu yerlerdendir. Elbette Franco polislerinin Ruano'nun peşinde olmasının en büyük nedeni onun komünist Frente de Liberacion Popular (FLP) hareketi üyesi olmasıydı. Julio Ceron tarafından diktatörlük döneminde kurulan FLP yeraltı faaliyeti yürütüyordu ve o dönem üçüncü dünyada yükselen sosyalist hareketlerin devrimci motivasyonlarını, ülkenin kendi sosyalist mücadele tarihiyle birlikte taşıyordu. FLP, özellikle üniversite öğrencileri arasında güçlüydü. 18 Ocak 1969 gecesi gözaltına alındığında Ruano da hareketle birlikte yürüyordu. Sevgilisi ve diğer iki arkadaşıyla bir kafe-barda gizli polis Sosyo-Politik Tugay (La Brigada Politico Social) tarafından yaka paça gözaltına alındı. Gerekçe, 'diktatörlük propagandası karşıtı propaganda yapmak' ve 'örgüt üyeliği'ydi.

İNTİHAR SÜSÜ GÖREVİ MEDYADA

İki gün sonra Ruano'nun ailesi ve arkadaşlarının bekleyişi acı şekilde sonuçlandı. Genç öğrencinin, Madrid'deki Principe de Vergara sokağındaki bir binanın yedinci katından 'düşerek' öldüğü açıklandı. Hikayenin karanlık tarafı işte tam burada başladı. Yaşanan bu olaydan sonra polis Ruano'nun "evde yapılan arama sırasında pencereye doğru koşarak intihar ettiğini" öne sürdü. Ancak bu sözlere ne ailesi ne de arkadaşları inandı. Aile gözetiminde ikinci bir otopsiye de izin verilmedi. Hal böyle olunca bu durumun öfke yaratacağının farkına varan Francocular medyayı devreye soktu ve İspanyol sağının hâlâ büyük gazetesi olan ABC Gazetesi, dönemin Enformasyon ve Turizm Bakanı Manuel Fraga'dan aldığı emir üzerine Ruano'nun intihar ettiğini 'kanıtlamaya' koyuldu! Elbette ABC'nin sözde intiharı Ruano'nun notlarındaki 'depresif ruh hali' gibi nedenlerle kanıtlamaya çalışması olaydaki kötü kokuları daha da belirginleştirdi.

Ancak artık ok yaydan çıkmıştı. Olay İspanya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Ülke genelinde üniversite protestoları başladı. Bu sırada Fraga protestolara katılan Ruano'nun babasını aradı ve 'ilgilenmesi gereken bir kızı olduğunu' ve 'bu nedenle kendini eylemlerden geri çekmesi gerektiğini' söyledi. Ancak çocuğunu şüpheli bir şekilde kaybetmiş bir ailenin adalet arayışını durdurmak, bir diktatörlük için dahi kolay iş değildi.

'YA SIRADAKİ BENSEM?'

Fraga için olanlar kendisini üniversitede 'istenmeyen adam' ilan etmek için yürütülen bir 'tezgah' olsa da aslında olup bitenler yılların birikmiş öfkesinin bir öğrencinin hayatı üzerinde somutlaşmasıydı. Elbette 1960'lı yılların sonunda dünyadaki öğrenci hareketlerinin oldukça canlı olması da bu başkaldırının büyümesinde etkili oldu. Ancak İspanya'da o dönemki koşulların diğer Batı Avrupa ülkelerinden oldukça farklı olduğunu da not etmek gerekiyor. Çünkü o dönem Franco, demokrasi savunucusu Batı ile pek güzel anlaşıyordu. Batı'dan İspanya'daki diktatörlüğe cılız itirazlar gelirken, özellikle İkinci Paylaşım Savaşı'nın sonrasında kulislerde bu diktatörle ayan beyan anlaşmalar sağlanabiliyordu. Kendi ülkelerinde sosyalizm davası güçlenirken Franco'nun komünistlere saldırıları Batı'nın gündeminde asla öncelik teşkil etmiyordu.

Yani, neredeyse tüm dünya korkunç bir yıkımın ardından hep bir ağızdan 'Evet, faşizm kötüdür' diyebilirken, İspanya için 'küçük bir istisna' söz konusuydu. 'İstisnanın' içinde olanlar içinse bu durum, belki diktatörlüğün kendisinden daha acıydı ve onlar Ruano'nun katledilmesiyle birlikte her şeyden önce kendilerine şunu sormaya başladı: Ya sıradaki Enrique Ruano bensem?

FRANCO'NUN ZAFERİ Mİ?

Ruano'nun ölümünü takip eden günlerde protestoların büyümesinin ardından ülke genelinde üç ay sürecek OHAL ilan edildi. Bu süre boyunca ülke genelindeki üniversitelerde yüzlerce öğrenci Toplumsal Düzen Mahkemeleri'nde yargılandı ve tutuklandı. İlk bakışta bu durum Franco'cu yönetimin zaferi olarak görülebilir. Ancak bu, işlerin Franco açısından çığrından çıkmaya başladığının göstergesiydi. Franco'nun ölümünden sonra ülke, diğer faşizm deneyimleri kadar radikal olmasa da bir 'dönüşüm sürecine' girdi. Bu süreç kaybedilen bazı hakların geri kazanılmasını da sağladı.

.

Bu 'yumuşak' geçişle birlikte Ruano'nun annesi Margarita Casanova da bir kez daha mahkeme kapısına dayandı. Oğlunun polislerle çevrili odadan kaçıp intihar ettiği iddiasına yönelik kanıtların yetersizliğinin ortaya çıkmasını sağladı: Ruano öldürülmüştü. Olayda adı geçen üç polisin 30 yıl hapis cezasıyla yargılandığı davada son duruşma 1996 yılında görüldü. Ailenin avukatı, Ruano'nun camdan atılmadan önce silahla vurulduğunun ortaya çıktığını söyledi. Fakat son yapılan otopside bazı belgelerin 'gizemli bir şekilde' kaybolması ve silahın kimin tarafından ateşlendiğinin bulunamaması sonucu dava şüphelilerin beraatiyle sonuçlandı.

Beraat kararına rağmen aile, davayla birlikte oğullarının ölümüne Franco'cular tarafından verilen intihar süsünü resmen yalanladı. Ruano ise sadece bu davayla değil, anısının tanıdığı ve tanımadığı bütün 'arkadaşlarında' yarattığı öfkeyle ülke tarihine 'masum' ve 'tertemiz' bir isim olarak geçti.

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler:

1- http://www.publico.es/espana/muerte-levanto-estudiantes-dictadura.html

2- http://www.zgrados.com/crimen-sin-castigo-en-el-caso-ruano/

3- http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lcy53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvRnJlbnRlX2RlX0xpYmVyYWNpJUMzJUIzbl9Qb3B1bGFy

4- http://blogbibliotecas.mecd.gob.es/2015/11/20/la-universidad-espanola-durante-el-franquismo/

5- https://elpais.com/elpais/2009/01/17/actualidad/1232183821_850215.html

6- https://www.wikiwand.com/es/Enrique_Ruano