Selvi Boylum Al Yazmalım: Dünyanın en güzel aşk romanı

Ali Özgentürk ve Atıf Yılmaz, Cengiz Aytmatov'un 'Selvi Boylum Al Yazmalım' eserini sinemaya uyarlamaya nasıl karar verir? Filmin senaristi Ali Özgentürk’ten öğreniyoruz.

Abone ol

Fransız yazar ve şair Louis Aragon, Aytmatov’un 'Cemile'sini okuduğunda beyninden vurulmuşa döner. Bu öyküyü "dünyanın en güzel aşk öyküsü" diye adlandırarak Fransızcaya çevirir ve kitaba Aytmatov’u öven bir de önsöz yazar. Yazısında "aşkın şairi" olarak nam salmış Alfred de Musset’yi de anarak şöyle der:

“Aslında o, bütün insanlığın ulaştığı muazzam tecrübeyi yüreğinde toplayıp, aklı ile yoğurmuş bir kalem. Çünkü bu genç adam aşkı, bundan önce hiç kimsenin anlatmadığı, anlatamadığı gibi anlatıyor. Of, of... Dostum Musset, biliyor musun? Uzaklardaki Kırgız yerinde olan şu ağustos gecesini görmediğine ne kadar üzülsen, o geceyi büyüleyici bir maharetle son derece canlı ve bir o kadar da güzel betimleyen 30 yaşındaki şu genç adama ne kadar imrenerek baksan yeridir!”

Aragon bu unvanı 'Cemile'ye muhtemelen 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ı okumadan vermiş olsa gerek. Zira onu okusaydı, muhtemelen işini gücünü bırakıp Aytmatov’un elini sıkmaya giderdi.

Öyle ya; hangimiz 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ı okuduktan sonra şöyle derin bir of çekmedik ki? Hadi kitabı okumadınız, peki ya Türkan Şoray’la Kadir İnanır’ın final sahnesindeki o ikonik bakışmalarını izleyip de hangimiz gözyaşı dökmedik?

Dünya tarihinde böylesi birliktelikler pek sık yaşanmaz; Aytmatov’un usta ellerinden çıkan roman, gün gelir, Türkiye’de yankı bulur ve ülkenin en değerli isimlerinden oluşan bir ekip 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ı Türkiye’nin en iyi filmlerinden biri haline getirir.

'ELVEDA AL YAZMALIM, SELVİ BOYLUM!'

Roman, filmden farklı olarak bir gazetecinin ağzından başlar. Görevi gereği sık sık Tiyen-Şan Dağları’na gidip gelen gazeteci, otobüsü kaçırdığı için bir kamyona otostop çeker. Şoför gizemli bir adamdır, onu alamayacağını üzülerek söyler. Az bir zaman sonra gazeteci ve şoför bir tren kompartımanında karşılaştıklarında sohbet ederler ve hikaye böyle başlar.

O şoför İlyas’tır.

Bir girizgah olarak görünen bu isimsiz bölümü saymazsak "Şoförün Öyküsü", 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ın ilk ve en uzun bölümünü oluşturur. İlyas bu bölümde kendi hikayesini anlatır: Askerden geldikten sonra, akıl hocası Alibek’in yanında, devlete bağlı bir ulaştırma merkezinde şoförlük yapan İlyas, yetimler yurdunda yetişen tek tabanca biri olduğu için buraya kolayca adapte olur. Bıçkın ve gözü karadır. Bu hali tavrı yüzünden de, ulaştırma merkezinde çalışan belki de tek kadın olan Kadiça’nın gönlünü çalar. Her şey yolundadır yani. Ara sıra ona takılmadan duramayan ve şakanın dozunu sık sık kaçıran Cantay’ı saymazsak.

İlyas’ın süregiden hayatındaki kırılma -tıpkı filmdeki gibi- çamura saplanan kamyonunu kurtarmaya çalışırken başlar. O an karşısına Asel çıkar. Gerisi malumunuz...

"Yol Bakım Ustasının Öyküsü" adlı üçüncü bölümdeyse Baytemir’in hikayesini onun ağzından dinleriz. Gazeteci, yine gazetenin verdiği bir röportajı yapmak için işçilerin arasına karışınca Baytemir’le konuşmaya başlar. Baytemir uzun bir yürüyüş yolunda ona kendi hikayesini anlatır, böylece İlyas’ın eksik bıraktığı yerler de dolmaya başlar. Zira Baytemir, Asel’in bebeğini alıp yollara düştüğünde ona kucak açan kişidir.

"Son Söz Yerine" adlı iki sayfalık son bölümdeyse İlyas’ın vedasını okuruz: "Elveda Asel! Elveda al yazmalım, selvi boylum! Elveda sevilim, aşkım! Mutlu olman dileğiyle!.."

BİN BİR ZORLUKLA YAZILAN SENARYO

Romanın biçimsel kurulumu işte bu şekildedir. Peki bizimkiler 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ı sinemaya uyarlamaya nasıl karar verirler? İşte bunu da filmin senaristi Ali Özgentürk’ten öğreniyoruz.

Selvi Boylum Al Yazmalım, Cengiz Aytmatov, Türkçesi: Mehmet Özgül, Ketebe Yayınevi, 2021.

Tiyatro kökenli bir sanatçı olan Özgentürk, 1970’lerde iki kısa film çeken, Paris’te sokak tiyatrosu yapan, kendini sanata verdiği için üç paraya hayatını geçiren bir gençtir. O yıllarda Sovyetler’de düzenlenen uluslararası film festivaline o da katılmak için yola çıkar. Çıkar ama cebinde beş parası yoktur. Yaklaşık bir hafta süren tren yolculuğu boyunca, ona yemeklerinden ikram eden rahibeler sayesinde aç kalmaktan kurtulur.

Sovyetlere gelince festivalin ihtişamından çok etkilenir Özgentürk; bir yanda Robert De Niro’yu, bir yanda Fellini’yi görür. Festivale Türkiye’den de katılan bir grup vardır. Atıf Yılmaz, Türkan Şoray gibi isimlerden oluşan bu grupla beraber hareket eden Özgentürk, Aytmatov’la da festival sürecinde tanışır. Hep birlikte vakit geçirdikleri bir gün Aytmatov’un bir eserini filmleştirmek istediklerini söylediklerinde, Aytmatov onlara 'Selvi Boylum Al Yazmalım'ı önerir.

Özgentürk, Yılmaz’a, bu eseri okuduğunu, Aytmatov’un da bunu bir Çin masalından ilhamla yazdığını söyler. Festival bitip Türkiye’ye döndüklerinde Yılmaz’ın senaryoyu Özgentürk’e emanet etmesinin sebeplerinden biri de budur. (Irmtraud Gutschke ise Aytmatov’un bu eseri çocukluğunda kendi köyündeki insanlardan ilhamla yazdığını belirtir.)

O yıllarda Özgentürk’ün ilk çocuğu doğar, aksi gibi kendisi işsizdir. Evin geçimini gazeteci olan eşi karşılamaktadır. Özgentürk, bir yandan evde çocuğa bakıp bir yandan senaryoyu yazar. Yazdıklarını da iki haftada bir Göztepe’deki evinden kalkıp Yılmaz’ın Etiler’deki evine götürür. Üstelik yol parasını da evin altındaki bakkaldan borç alır.

Yılmaz’la Özgentürk yazılan sahneler üzerine saatlerce konuşup tartışırlar. Ortaya iyi bir iş çıkması için çok titiz davranırlar. Ne var ki Yılmaz’ın da o yıllarda parasal yönden müşkülü vardır. Öğle yemeklerini bile, döneminde kimsenin eline su dökemediği bir dansöz olan Yılmaz’ın komşusu Özcan Tekgül hazırlayıp getirir.

Bu süreç yaklaşık bir, bir buçuk yıl sürer. Ve sonunda sete çıkılır. Özgentürk sette de Yılmaz’ın reji asistanı olarak görev alır.

'ASYA FİNALDE İLYAS’I SEÇMELİ'

Çekimler Adana civarında yapılır. Set beklendiği gibi ilerler ilerlemesine ama iş final sahnesinin çekimine gelince sinirler bir anda gerilir. Türkan Şoray, Asya’nın finalde Cemşit’i değil, İlyas’ı seçmesi gerektiğini düşünür. Bunu hem "mutlu son" beklentisinden hem de bir star olarak son kareyi Kadir İnanır’la vermek istediğinden söyler. Bu öneri filmin yönetmeni Yılmaz tarafından da onaylanır. Ancak Özgentürk buna karşı çıkar. Asla der, asla olmaz! Tartışma alevlenir ve Şoray’ın terazisi daha ağır basınca hepten sinirlenir ve pılını pırtını toplayıp gider, nasıl istiyorsanız öyle yapın, der.

Düşünün; bir yanda Türkan Şoray, Kadir İnanır, Atıf Yılmaz gibi Yeşilçam’ı yaratan insanlar var, diğer yandaysa ilk uzun metraj filmini yazan ve ilk kez profesyonel bir sette çalışan Özgentürk var. Ancak -ve iyi ki- bu değerli sanatçılar bir fikir alışverişi yapıp Özgentürk’ün doğru şeyi söylediğini kabul ederler. Bunun üzerine Özgentürk’ü geri getirirler ve film bu sayede ölümsüz bir eser olarak sinema tarihine kazınır.

Hem de şu unutulmaz replikle:

“Sevgi neydi? Sevgi emekti.”

'SOSYALİST OLDUĞUN İÇİN BUNU YAZDIN'

Senaryo çalışmaları sırasında Özgentürk’ün bu cümlesini okuyan Yılmaz, “Ne demek lan bu, sen sosyalist olduğun için bunu yazdın,” der.

Özgentürk’se bunu şu şekilde açıklar:

"Karda onu [çocuğunu], arabasıyla Erenköy Kız Lisesi’nin bahçesine götürüyordum. Bu replik oradan çıktı. Ona verdiğim emekten doğdu. Ki annem 11 çocuk doğurdu. İkisi yolda vefat etti. Daha birini sevmeye fırsat bulamadan, öbürü doğuyordu. En büyük çocuk bendim, çocuklarını iyi yaşayamadı annem. Kızım Dünya’ya bakarken hep annemi hatırladım. Annem bu kadar çocuk yaptığı halde, çocuksuz kalmıştı. Ölümünde de gizli bir intihar sezdim. Yanlışlıkla tarım ilacı içecek kadar akılsız değildi."

Sonra da devam eder:

“Atıf Abi, ben evde bir bebek bakıyorum, ona bakarken yazıyorum,” der. Yılmaz bunu duyunca şaşırır ve hafifçe gözleri dolar.

(Hadi biraz dedikodu.) Özgentürk bu ikonik repliği kendisinin yazdığı söyleyince yıllar sonra bunu duyan Kadir İnanır, Özgentürk’e karşı çıkar ve şöyle der:

“Aytmatov dünyanın en büyük yazarlarından biri. Onun hikayesini değiştirmek kimseye düşmez. Onun kitabının sonu ‘Sevgi emekti’ diye biter ve bu söz literatüre girmiştir, kimse de bunu değiştiremez. Cengiz Aytmatov’u yok saymak ahlaki değil. O senaryo demir senaryodur, değiştirilemez.”

Özgentürk ise şu cevabı verir:

"Sevgi emekti, sözü bana ait. Sevgi emekti, sözü Cengiz Aytmatov’un hiçbir eserinde yer almaz. O sözü kızıma bakarken yazdım. Aytmatov’u kimse yok saymadı. Kendisinin ahlak jandarması gibi davranması çok tuhaf."

'TÜRKAN ŞORAY’A AŞIKTIM!'

Film ve roman arasındaki en büyük fark ise dönem ve koşullarla alakalıdır. Aytmatov toplumcu-gerçekçi bir yazardır. İlhamını yaşadığı çevreden alır, bildiği şeyi, bildiği şekilde yazar.

'Selvi Boylum Al Yazmalım' 1960’ta (1961 olarak da söylenir) yayınlanır. Arka planda II. Dünya Savaşı sonrasındaki Sovyet kalkınmasını işler. Erkekler savaştayken kadınların kolhozlarda çalışması, savaş sonrasında hidroelektrik santraline ait malzemelerin en uzak yerlere bile taşınması, köylerin okul-hastane-yol anlamında kısa sürede gelişip güzelleşmesi vb. gibi şeyleri roman boyunca ara ara okuruz. İlyas’ın kamyonunun -ve evliliğinin- uçuruma yuvarlanmasına sebep olan olay da zaten santral malzemelerinin taşınması ve İlyas’ın cahil cesareti yüzündendir.

Filmde ise bütün bunlara karşın bir baraj yapımı söz konusudur. Hatta film insert şantiye sahneleriyle açılır. -Asya’nın annesine ait olan- ilk replikte de şantiye çalışanlarının kovulduğunu duyarız. Devlet o bölgeyi baraj yapımı yüzünden sular altında bırakacağı için köylülerin evlerini satıp taşınmalarını istemektedir. Ancak Asya’nın annesi inattır. Kızının aksine şehre gitmek istemez, illa köy der.

Diğer bir deyişle; Aytmatov nasıl ki o dönemin koşullarını eserinde işlemişse Özgentürk-Yılmaz ikilisi de 1970’lerin koşullarını ve Türkiye gerçeğini filme yansıtır.

Bitirirken filmin o unutulmaz müziğinden bahsetmemek olmaz. Cahit Berkay, en az film ve roman kadar ikonik olan bu bestesiyle 1970’lerden bu yana herkesi duygulandırmaya devam etmektedir. Bir etkinlik sırasında ona, "Böyle bir besteyi nasıl yaptınız?" diye sorarlar. O da yanındaki Türkan Şoray’ı işaret ederek, “Aşıktım,” der.

Vesselam!