Selo Başgan ketıl diyor, herkeşler yıkılıyor...

Selocan biraz sofistike bir karakterdir. Öyle flat karakterlerin espritüelliğini dümdüz anladığımız gibi anlayamayız onun espri tarzını. Diyor ki mesela “Açılış seviyor, hiçbir açılışı kaçırmaz. Gazoz açacağız deseniz, koşar gelir.” Az önce de “Ketılda arıza vardı, onun için geciktim. T A M A M” dedi. Ne yaptı etti, geri kalmadı.

Sevilay Çelenk sevcelenk@yahoo.com

Espriler ve diğer komiklikler üzerine düşünmek ilginç bir şey. Bunlara gülme nedenimiz farklı galiba. Esprili olan Selahattin Demirtaş’sa, komik olan kimdir acaba? Burada bir isim vermek hiç de kolay değil. Ayrıca komiklik dediğimiz şey, sık rastlamadığımız espri yeteneğinden farklı olarak her yerdedir. Hangi birini sayacaksın?

İyi espri dünyanın tozunu attıran ve hayata canlılık getiren bir şeydir. Fakat Henri Bergson’un Gülme adlı eserinde söylediklerine kulak verecek olursak, komiklik ancak hayatın canlılığından uzaklaştığınız anlarda ortaya çıkıyormuş. Bu konuya birazdan döneceğim. Şimdi espri olayına bakalım.

Esprinin taklit edilebilir bir şey olduğunu zannederiz. Öyle ya, alt tarafı üç beş kelime. Oysa hiç de öyle değildir. Bir Selocan esprisini alsın biri tekrar etsin bakalım. Berat Albayrak alsın mesela, onu uygun gördüm. Desin ki “eski sevgililerinizi de arayın, onlar da oy versinler.” Sanırım arayacağınız varsa da aramaktan kesilirsiniz. Çünkü bu beş altı kelimeyi siyasi mizah tarihine yazdıran cevher, kelimelerin çıplak etkisini aşan bir şeydir. Bir hayatın, bir varoluş ve eyleme biçiminin nüfuz ettiği bir şey vardır bu cümlede. Bir devinim, bir jest ve kelimeleri cıvıldatan bir “duruş” vardır. Berat Albayrak eski sevgililerinizi arayın dese... Ay demesin daha iyi. Hiiiç demesin.

Niye Berat Albayrak diye soracak olursanız, ne deseydim yani? Sonuçta Selahattin Demirtaş’a yaş bakımından görece yakın. Espri anlayışı kuşaktan kuşağa değişir biliyorsunuz. Üstelik Berat Albayrak’la eğitim, yani diploma denkliği de söz konusu. Demirtaş’ın mizah anlayışını 64 yaşındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ya da 62 yaşındaki Başbakan'ın mizah anlayışıyla karşılaştıracak değilim. Başbakanın da adını yazayım dedim ama vallahi hatırlayamadım. Yazı yazdığım yerden içeriye seslendim, Başbakan'ın adı neydi, diye. Dilimin ucuna da Yıldırım Akbulut, Yıldırım Aktuna felan geliyor. Yıldırımlar çakıştıysa demek. Binaliii, diye cevap geldi içeriden. Nasıl unuttuysam artık...

Espri kuşakdaşlığı deyince sanırım Muharrem İnce ile Binali Yıldırım karşılaştırılabilir. Onların yaş farkları çok değil. Muharrem İnce adıyla müsemma ince espriler patlatabiliyor. Esprileri tabii ki bir Demirtaş esprisi değil, başka bir tarz. Olsun. Bunca nobranlıktan sonra... O da ilaç gibi. Gerçi Binali Yıldırım’ın da bir çalım espritüel bir tarafı var, yok değil. Ama onunki daha ziyade ailemizin eniştesi kıvamında espriler. Sessizce durup durduğu köşeden birdenbire bir espri patlatıyor. Espriye değil de, yaptığı şeyi espri sanmasına gülüyorsunuz daha çok. Gülecekler mi acaba diye sağa sola bakarken bir komiklik de oluyor tabii.

Muharrem İnce demişken, “Tek adamlığı” şöyle açıkladı bir röportajında. Ben gençken kabinedeki bakanların hepsinin adını tek tek bilirdim, dedi. Kim eğitim bakanı, kim çevre bakanı, kim Berat Albayrak, hepsini bilirmiş. Sağlık bakanının, eğitim bakanının, çevre bakanının adını şimdi kim biliyor, diye sordu sonra. Leyn gerçekten ya... Bir kaldım öyle. Haklı. Kim bu bakanlar? Daha da beteri, yeri geliyor başbakanın adını unutuyoruz. Gördünüz az önce.

Koltuğu kaptırmışlar zaten de adlarına bari sahip çıkaydılar... Sağolsun Muharrem İnce bunu anlattı da, “Vış kele, başımıza gelen” dedik. T A M AM, eskiden olduğu gibi bakanların adını bilmek istiyoruz biz. Salih Sümer, Hikmet Çetin, Nahit Menteşe, Halil Şıvgın diye bir saymaya başlasam, kronolojik olmasa da, dünya kadar eski bakan adı sayarım. Ondan sonracıma Mustafa Tınaz Titiz, Sudi Neş’e TÜREL (vardı, vardı. Ben hatırlıyorum.) Şükrü Sina Gürel vardı, Mülkiye’den hocamız. Eski bakanlar demişken, hariciyede de Kurtcebe Alptemoçin, Yiğit Alpogan, Daryal Batıbay... Darlan Dur gibi isimler vardı bir de... Bakın AKP’nin verdiği hasarın hesabını tutmalara doyamadınız ama kültürel iktidara talip oldukları andan itibaren isimler bir sadeleşti hariciyede felan. Buna ne diyorsunuz artizler?

Evet, Selahattin Demirtaş’a dönelim şimdi. Onun farkını anlatmak için de yine Bergson’dan yararlanacağız. Zira Selocan biraz sofistike bir karakterdir. Öyle flat karakterlerin espritüelliğini dümdüz anladığımız gibi anlayamayız onun espri tarzını. Diyor ki mesela “Açılış seviyor, hiçbir açılışı kaçırmaz. Gazoz açacağız deseniz, koşar gelir.” Az önce de “Ketılda arıza vardı, onun için geciktim. T A M A M” dedi. Ne yaptı etti, geri kalmadı. Sanırım güvercin besliyor içeride. Ya, yeriz biz o güvercini, yeriz biz o ketılı ya...

Espri böyle bir şey. Zeki, hınzır, muzip bir şey. Bir dil yetisi gerektiriyor. Bir kasılıp kalmamışlık, bir sahicilik gerektiriyor. Şimdi bir de komiğin alanına geçelim. Bergson demiştik. Şöyle diyor Bergson, “Gülme aniden bir boşlukla karşılaşan bir çabanın belirtisidir.” Kant’a referans vererek de sürdürüyor. “Gülme, ansızın boşa çıkan bir bekleyişten doğar.” Bergson’un bu tarifleri gündelik hayatta komik olan şeyle ilgili. Gündelikten türeyerek vodvile, farsa taşınan komiklikler.

Hayatın canlılığının kesintiye uğradığı yerde komiğin ortaya çıktığını söylüyor Bergson. Ona göre tekil olan şey, kendi benzemezliği içinde canlıdır. Geri dönüşü yoktur. Tekrar edilemez. Komik değildir bu nedenle. Ama ne zaman tekrar etse komedya türer bundan. Mesela bir insanın doğal ve hiç de komik olmayan özelliklerini biri taklit ettiğinde bunun komik olduğunu söylüyor. Bir kişiye gün içinde beklenmedik bir biçimde bir kez rastladığınızda şaşırırsınız, fakat iki ya da üç kez karşılaşırsanız bu size komik gelir, diyor. Sen onu bize sor Bergsoncuğum; 38 kanal, 7/24... Kaçacak köşe bulamayınca, komik bile gelmiyor bu rastlantılar.

Hiç eskimeyen bir komik durumu da atlamıyor Bergson. “Tersine çevirme” dediği bu duruma, bize hazırladığı tuzağa kendisi düşen kişiyi örnek veriyor. Ağzından bal damlıyor demek istiyorum. O böyle deyince 24 Haziran seçimleri geliyor aklıma... Allah’ım sen konuyu biliyorsun. Amin.

Arada Bergson okumaları yapalım burada. Şimdilik T A M A M. Komedya komikliğinden, söz komikliğinden, nüktelerin farkından filan söz ediyor kitabında. Bu filozoflara çok şaşırmışımdır hep. Al sen basit bir gülme olayını, teorilendir. Sınıflandır. Kategorize et. Onunla oyna.. Vay arkaaş.

Bergson’dan anladığım şey şu; komiklik boşa çıkan bir şey. Komedyayı tabii ki ezip geçmiyor Bergson. Komik olana değer veriyor, o yüzden incelemiş o kadar. Ben karşısına espriyi çıkarınca öyle gelebilir size ama onun amacı bu değil. Neyse işte, beklentinin ve çabanın boşa çıkması. Bir şeyin tekrar etmesi, ibişe bağlaması, ikilemesi filan hep komiğe giriyor kısacası.

Espri başka bir şey. Espride boş bir şey bir anda anlam kazanıyor. Adam ketıl diyor, şapşik... Herkeşler yıkılıyor.

Boş bir ketıl, mutfağın ketılı. Nasıl da doluyor...

Tamamdır Merkez!

Tüm yazılarını göster