Seçim kumarı 2019’u niye konuşalım ki 2: HDP’nin seçim taktiğinin isabeti ve yetersizliği

AKP-MHP bloku karşısında HDP, kim sizi ikna ediyorsa ona oy verin diyerek, yalnızca CHP’yi işaret ediyormuş gibi gözükmemeye çalışıyor. Dolayısıyla, HDP seçmenini sandığa çekmek ve ikna edip oylarını almak, Saray Bloku adayları karşısında yarışanlara kalmış gözüküyor.

Abone ol

A. Ekber Doğan*

Dün ilk bölümü yayımlanan seçim süreci değerlendirmesinin bugünkü bölümünde HDP'nin seçimlere dönük tutumu ve geliştirdiği taktik üzerinde duracağım. HDP CHP’nin tersi bir stratejiyle hareket ediyor. “Bölgede kazan, Batı'da Saray Bloku'na kaybettir”, diye özetlenen bu stratejiyle; seçimi kendisi ve müttefikleriyle devletçi-millliyetçi Saray Bloku arasında bir referanduma çevirmeyi hedefliyor. HDP, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri farklı taktiklerle sürdürdüğü her seçimi referanduma dönüştürme stratejisiyle, tek adam rejiminin inşasına karşı çıkan tutarlı bir demokratik muhalefet gücü olduğunu gösterdi. Bu taktiğin hem bölgede, hem de Batı’da anlamlı düzeyde karşılık bulduğu 2014-2018 arasındaki seçimler serisinde tekrar tekrar doğrulandı. Eş genel başkanları ve binlerce üyesi hapishanede de olsa, sürekli kriminalize edilip, siyasi faaliyet yürütmesi büyük ölçüde engellense de HDP seçimlerde Kürt bölgesinde birinci parti çıkmayı ve 12 Eylül’den beri Türkiye’de sosyal muhalefetin önüne konmuş dev bir psikolojik eşik olan yüzde 10 barajını defalarca aşmayı başarmıştır.

Seçim kumarı 2019’u niye konuşalım ki 1: Saray Bloku ve CHP’nin seçim siyaseti

HDP bu seçimlerde söz konusu stratejinin yaratıcı bir çıktısı olan yeni bir taktikle, saray karşıtı kesimlere özellikle de metropollerde yaşayan kentli, eğitimli, kadın haklarına duyarlı, modern orta sınıflara dönük, isabetli ve başarılı yeni bir hamle yaptı. Akşener’in derin devletçi hizbi İYİP’in rahatsızlığını giderecek ek açıklamalarla, iktidar blokunun bu taktiği boşa düşürme çabalarına karşı “İYİP’in aday gösterdiği her yerde seçime katılacağız” diyerek, bu siyasetin öyle zar-zor kabul edilmiş, yüzeysel bir karar olmadığını da gösterdi. Bu hamleyle aynı zamanda kendisine oy veren ve 7 Haziran 2015’ten beri ülke barajını geçiren eskiden CHP’nin etki alanında sayılan, yeni HDP seçmeni denilebilecek yüzde 3-4 civarındaki kritik büyüklükteki bir kesime bugünün koşullarında en güçlü demokratik, özgürlükçü bir seçenek olduğunu göstermiş oluyor.

AKP-MHP bloku karşısında kim sizi ikna ediyorsa ona oy verin diyerek, yalnızca CHP’yi işaret ediyormuş gibi gözükmemeye çalışıyor. Dolayısıyla, HDP seçmenini sandığa çekmek ve ikna edip oylarını almak, Saray Bloku adayları karşısında yarışanlara kalmış gözüküyor. Ancak buraya kadar anlattıklarımızın, az çok adil, şeffaf, demokratik bir seçim sistemi koşullarında anlamı olan şeyler olduğunu da belirtmeliyiz. Tıpkı yerel yönetimler gibi. Her ikisinin de birer kabuğa dönüştüğü, en sonunda kazananın her zaman otokrat ve adamları olduğu despotik bir yönetim altında buraya kadar yazılanlar gibi, bu seçim oyununa girmek de tartışmalı bir nitelik arz ediyor.

BU KUMARA GİRMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK MU?

Sandık hilelerine karşı koyma noktasında HDP'nin de ne Nisan 2017 anayasa referandumu, ne de 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında CHP’den farklı bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Bu yüzden de bahsettiğimiz seçimleri referanduma dönüştürme taktiğinin hakkını yeterince verememiş, iktidar blokunun seçimleri plebisite çevirmesini engelleyecek bir güç olamamıştır. Örneğin 2,5 milyon mühürsüz oy pusulasının sandıklara doldurulduğu referandumdan sonra; “Bizim anahtar parti konumunda olduğumuz bir kez daha ortaya çıkmıştır,” “Sonbaharda müzakere masası tekrar kurulabilir”, şeklinde açıklamalarla tabanını sokaktan uzak tutan açıklamalar yapan HDP yöneticileri, 24 Haziran gecesi de Batı’da herkes sandık hilelerine kilitlenmişken Diyarbakır’da barajı geçme başarısını kutlamıştır. Ayyuka çıkan hilelerle yıllardır kurulmaya çalışılan diktatörlük inşasının tamamlanmakta olduğunu sorunsallaştırmak bir yana, Millet İttifakı'yla birlikte, sandık güvenliği için kurdukları “adil seçim” internet sitesinin oyların küçük bir kısmı girilmişken, saat 8’den sonra bir daha çalışmamasına dair doyurucu bir açıklama dahi yapmamıştır.

Dolayısıyla, bu süreçlerde HDP varlığını korumuş ve gücünü konsolide etmiş, Anadolu ve Mezopotamya halkları için inkar edilemez bir demokratik irade olduğunu kanıtlamıştır. Ancak sürecin, iktidarın seçimleri dikta rejimi inşası için rıza türetme aracına dönüştürmesine engel olamamakla ilgili çok ciddi bir boyutu daha vardır. Bu boyut güçle değil, iktidar blokunun kurduğu oyuna nasıl yaklaşılacağı, oyundaki hilelerin nasıl karşılanacağıyla ilgili bir meseledir.

Seçim kumarında var olmak, ana muhalefet CHP açısından siyaset yapmanın tek etkili yolu olarak görülüyor olabilir. Kürt hareketi ise bölgesel gücü ve iddiaları nedeniyle bu seçim sürecini farklı direniş biçimleriyle eklemleyerek yeni bir politizasyon hamlesi için kullanıyor olabilir. Fakat sosyalistlerin üstelik Batı’daki metropol kentlerde halkın geniş bölümünde bir boykot eğilimi varken, CHP ya da HDP’nin peşinde savrulmalarını, hatta kimi belediyeliklerde bağımsız başkan adaylarıyla seçime katılmalarını anlamak mümkün değildir.

* KHK’lı Siyaset Bilimci Dr., Praksis Dergisi