Savunmayı öldürseler*

Patronlar, iş kazalarından sorumlu tutulmuyor. Bakanlar ekonomiden, salgının gidişatından, polis şiddetinden sorumlu tutulmuyor. Liderler hesap vermiyor, ezelden beri kimse yolsuzluktan yargılanmıyor. Neden bunca sorumsuzluğa rağmen avukatlar, işle özdeşleşiyor? Borcun, ayrılığın, cezanın sorumlusu tutuluyor.

Abone ol

Utku Can Akyol**

Dün, Kocaeli, Gebze'de icra memurlarıyla haciz işlemi gerçekleştiren Avukat Ersin Arslan, İstanbul Barosu'nun açıklamasına göre "kendisine edilen hakaretin zapta geçirilmesini istediği için" silahlı saldırıyla öldürüldü. Baro "Bu ölümün adı kalleştir." açıklamasında bulundu; "Ateş düştüğü yeri yakıyorsa, bugün İstanbul Barosu ateşin düştüğü yerdir. ... Şimdi gözaltında bulunan aynı zanlının soruşturma/yargılama sırasında da bir avukat tarafından savunulacak olması, bu mesleğin mensuplarının adalet inançlarının göstergesi iken, saldırgan için de -en hafifinden- utanç vesilesidir."

Merhum Av. Ersin Arslan'ın Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi sınıf arkadaşı, Av. Büşra Uygun'un (İstanbul Barosu) tweeti.

Gerçekten, menkul haczi kanunda tanımlandığı üzere bir "yargı görevi" ise gerçekleştirilen her yargı görevinde, haciz mahallinde bir polis memuru bulundurmak yerine, tartışılan ne? "Babana söyle, 900 lira fazla çeksin" diyen, öğrencilerin duvarlarını delen kolluk kuvveti nerede? Ya da Cumhurbaşkanı korumaları tarafından Çırağan Caddesi'nde darp edilen meslektaşımız hakkında "şakağıma tabanca dayasanız bu işin peşini bırakmam" diyen Feyzioğlu'nun görevi ne? Öyle ki, soruşturmayla ilgili bilgi aldığını söylüyor. 

Yerine başkasını koyamayacağınız bir şeydir "savunma". Korkmadan saygı duyacağınız, kimlik sormayan, "ama"sız ve ertelenemez bir şeyden bahsediyorum. Hâlâ tamamen satın alınamayan, eksilse de bitmeyen, direnen bir şeyden.

Avukatlar yalnızca konuşarak, yazarak kazanmıyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak işler için uzun yollar kat ederek, koşarak, savaşarak, tükenerek kazanıyorlar. İcra dairelerindeler, bilmediği şehirlerin soğuk adliye koridorlarında duruşma, hapishanelerinde görüş bekliyorlar. Evet, kimisi mutlu, mutsuz, varsıl, yoksul, yalnız; kimisi üstat, kimisi genç, heyecanlı, cesur. Güzel ya da çirkin, namlunun ucundalar.

(Avukat Hakları Grubu'nun tweeti altındaki yorumları okumanızı tavsiye ederim.) 

(İcra Dairesi'ne gönderdiği çiçeğe yazdığı notla, talebini iletmeye çalışan bir avukat.)

Av. Yankı Büyüksezer (İstanbul Barosu)

Cinayetin ardından, meslektaşımızın ambulansa taşınırken, yaralı halde görüntüleri ortaya çıkıyor, avukatlar arasındaki isyan yükseliyor. Meslektaşımızın, haciz mahallinde bir tevkil işi için bulunduğu konuşuluyor. Artık avukatların, yargıçların, doktorların, akademisyenlerin ve hatta hiçbir mesleğin; masum öğrencilerin dahi itibarı kalmadığından bahsediliyor. Bir de meslektaşlarımızın aklına, kolluk kuvvetinin olay yerine çağrılıp çağrılmadığı geliyor. Meslektaşımız genç, 1994 doğumlu; biz yaşlarda, bizden daha genç, söylendiğine göre nişanlı ve bir hayal kuruyor. Avukatlar, geçim sıkıntılarını tartışıyor. Meslektaşımız henüz mesleğinde iki yılını doldurmamış, orada mesleğini icra etmeye, hepimiz gibi hayatta "var olmaya" çalışıyor. Avukatlar örseleniyor, yargılanıyor, intihar ediyor, öldürülüyor. Savunma, sürgün ediliyor.

Av. Hatice Bayrakdar, Kocaeli Barosu

Av. Eren Güner'in (İstanbul Barosu) Facebook platformundaki kapalı grup, "Avukat-Hakim-Savcı Tüm Hukukçular Omuz Omuza!"da yaptığı paylaşım.

Fakat İstanbul Barosu'nu siyaseten kazanamayınca ikiye bölen iktidar, yüksek mahkeme kararına direnen yargı, Rabia Naz cinayetini kovuşturmayan devlet ve nihayet, artık avukatlarca Saray Dalkavuğu olarak anılan başkan, hep bir ağızdan genç meslektaşımız için başsağlığı diliyor.

Önceki yazılarımızda bir cezasızlıklar ülkesi olduğumuzdan bahsetmiştik. Patronlar, iş kazalarından sorumlu tutulmuyor. Bakanlar ekonomiden, salgının gidişatından, polis şiddetinden sorumlu tutulmuyor. Liderler hesap vermiyor, ezelden beri kimse yolsuzluktan yargılanmıyor. Neden bunca sorumsuzluğa rağmen avukatlar, işle özdeşleşiyor? Borcun, ayrılığın, cezanın sorumlusu tutuluyor.

Paldır küldür, Fatih Sultan "Metin" ağabeyim** Adalet Bakanlığını kovalıyor. Barolar, henüz genel kurula gidemiyor. İktidar AİHM kararına karşı hamlesini yapınca, yargıçlar yargıçlara direniyor. Tweeti susturulan İçişleri Bakanı, kanunda yeri olmayan bir kararın verilmesi için, yargıyı Twitter'da şikâyet ediyor. Yeri geliyor bir bakanlık, Anayasa Mahkemesi'yle ağız dalaşına giriyor. Dün, genç bir avukat öldürüldü. Bugün, bir milletvekilinin vekilliği, attığı bir tweet yüzünden düşürülüyor.

Bütün bunlar olurken elbette para, elimizde çıra gibi yanıyor. Meslekler itibarsızlaşınca, mafyacılık almış başını gidiyor, gündeme denetimli serbestlik, "af" gelip gidiyor. Kadına şiddet, çocuğa şiddet, erkeğe şiddet, öğrenciye, sağlık personeline, avukata şiddet. Bir gün, yargıda reform oluyor, insan hakları şaha kalkıyor, bir gün Ay'a gidiveriyoruz.

Avukatın intiharı da politiktir, avukat cinayeti de. Biliyoruz.

Yarın yine her günkü gibi barolar bölücü, Türk Tabipleri Birliği terörist, akademisyenler ihraç, öğrenciler tutuklu olacak. Ateş hep aynı yere düşecek ve orayı yakacak.

*Yaşar Kemal
***Ferhan Şensoy

**Avukat