Şair Sedat Gülmez'den ilk kitap

Genç şair Sedat Gülmez'in ilk kitabı 'Bütün Zenciler Beyaz Güler' okurla buluştu. Gülmez, sözcükleri şiirin temel birimi olarak görüyor. Sözcükler şiirde hem sessel, hem imgesel yönden ön planda. Bununla birlikte biçimsel olarak da, biçemsel açıdan da geniş ölçekli, verili şiirin akışına müdahale edecek çapta arayışlar yok. Daha çok sese bağlı, sesle oynayan denemeler dikkat çekiyor.

Abone ol

DUVAR - Bir soruyla başlayalım. Günümüz koşullarında düşünürsek; modern Türkçe şiirde “gençlik yaşı” nedir? Nasıl belirlenir? “Genç şairi” nasıl tanımlayacağız. Konumuz şiir olduğu için şiirle ilgili soruyoruz: “Gençlik yaşı”nı kişinin doğumundan itibaren geçen süreye bakarak belirlemek tek başına yeterli mi? Değişen hayat şartlarının yanı sıra kültürel, sosyal gelişmeler, dönüşümler de insanın “ömür boyu”nu da uzatmış durumda. İnsan ömrünün birtakım evrelerinde “uzamalardan”, “aralığın açılmasından” söz edilmekte. Çocukluk, gençlik dönemlerinin günümüzde ileriye doğru uzadığı, orta yaş aralığının açıldığı belirtilmekte. Özellikle ergenlik döneminin uzadıkça erginlik dönemin kısaldığı, bunun şiirde de görüldüğü söylenebilir.

Bilebildiğimiz kadarıyla “genç şair” tanımlamasına açıklık getirmek amacıyla yürütülmüş ve herhangi bir biçimde sonuçlanmış tartışma yok. Öte yandan modern Türkçe şiirin son otuz kırk yıllık süreyi kapsayan tarihine bakıldığında aslında “genç şair” tanımlamasının biyolojik yaşı belirtmekten daha çok, kültürel bir kodlama olarak kullanıldığı görülüyor. 12 Eylül’ün ertesinde seksenli yılların başında bir süre Hilmi Yavuz bile genç şair (abi) sayılmıştır. Bununla birlikte bir süredir şiirde gençlik, yaşlılık gibi ustalık, olgunluk, yenilik, eskilik gibi kavramlar da bir hayli muğlaklaşmış durumda. Dikkate değer bir anlam bulanıklığı söz konusu. Kime “genç şair” diyeceğimizin belirsizleşmesi gibi kime yaşlı şair, dolayısıyla usta şair diyeceğimiz de açık değil. Modern Türkçe şiirin yaşı ilerlemiş (diyelim ki yetmiş ve üstü yaş) ustalarını belirlemek için beş şair seçmek amacıyla bir anket yapılsa… Çıkacak isimlerden en az üçünün tartışmalı olma ihtimali yüksektir. Cemal Süreya “kırkından sonra şair olunmaz demiştir”, ama galiba günümüz koşullarında artık şiirde “çıraklığın” yaşı yok… Turgut Uyar da “efendimiz acemilik” dememiş miydi? Bu bağlamda Orhan Koçak’ın şu sözlerinin de altını çizmek gerekir: “şiir, tekhne, yapım, ustalık, yaratım, ne dersek diyelim, her zaman yapamadığımız şey diyelim, kolayca yapamadığımız şey, ancak kadri bilinmeden yapıldığında yapılmış olan şey.” (Bildungsroman ve Psikanalitik Teori: Mehmet Erte’nin Arzuda Bir Sapma’sı, T24)

Şimdilik kaydıyla, “genç şair” tanımlamasını yaparken belki doğru olan, yaratıcı kişinin şiirde, şiirle geçirdiği süreyi esas almaktır. Ancak yine de bazı istisnaları hariç tutmak gerekir; ebedi ve edebi “genç şair” İlhan Berk gibi.

Sedat Gülmez

Bir süre şiirleriyle dergilerde göründükten sonra ilk kitabını yayımlayan Sedat Gülmez, genç bir şair. Gülmez’in “Bütün Zenciler Beyaz Güler” adlı ilk kitabını Öteki Yayınları okurla buluşturdu. Kitap “Ayna” “Sır” ve “Ronahi” ara başlıklarıyla üç bölüme ayrılmış.

Sedat Gülmez’in kitabının iddialı adı, mesajı için “sağlam” bir zarf oluşturuyor. Ama bir hayli de şeffaf bir zarf bu. “Bütün Zenciler Beyaz Güler” sözünde, içeriğin sunumunda herhangi bir örtü, gizleme söz konusu değil.

Bütün Zenciler Beyaz Güler, Sedat Gülmez, 103 syf, Öteki Yayınevi, 2018.

'SÖZCÜK, BİÇİMİYLE ANLAM ALANINI GENİŞLETİYOR'

Cümlede yer alan “zenci” sözcüğünün hem duygusal, hem düşünsel ve hem de duyarlılık yönünden anlam ve yorumunu arayacağımız ilk adresin “öteki” olduğunu biliyoruz. Sözcük, dizede yer aldığı biçiminin kazandırdığı şiirsel boyutla çağrışımı kışkırtarak anlam alanını genişletiyor. Ama o durumda bile çağrışım ve yorumun hâlâ odağında kalan “öteki” oluyor. Diyeceğimiz Sedat Gülmez’in “zencisini”, daha kitaptaki şiirlere geçmeden “öteki” olarak okuyoruz. Ama şiirlere geçtikten sonra da yanılmadığımızı anlıyoruz. Kısaca söylersek; Gülmez’in kitabına verdiği ad, şairin “Bütün Zenciler Beyaz Güler”de ötekinin ya da ötekilerin şiirini gündemine aldığına çekiyor dikkatimizi. Ancak tüm bunlara rağmen “zenci” tabirinin günümüzde politik olarak sorunlu bir ifade olduğunu da belirtelim.

Kitabın ilk şiirinin adı “Öteki Gölge ve Mağlup”. Bu ilk şiirden bir bölüm okuyalım:

yeni yenildim, yani yanıldım

ışığı öldürdüm, gözlerim söndü

(…)

başlanışlar, tiksinişler, kayboluşlar

yerli yerinde

küre-i zeminin karnı ağrılı

aciz ve hiç ve piç

Genç bir şairin, ötekinin sesi olarak konuşma tercihi kadar kendi sesini de ötekinin sesine katarak çoğaltmayı hedeflemesi üzerinde durmak gerekir.

'ÇAĞINA KARŞI SORUMLU ŞAİR'

Şairin çağına karşı sorumlu olması modern Türkçe şiirin belli başlı etik yasalarından biridir. Sedat Gülmez de genç bir şair olarak okurla etik seçimini paylaşıyor. Çağına karşı sorumlu, toplumsal sorunlara karşı duyarlı bir şair olarak yola çıktığının bilinmesini istiyor. Okur olarak bu konuda dikkatimizi çekiyor. Şu dizeler, “Us ve Yokluk” başlıklı şiirden:

tanrı bu çağın kölesi

tanrıyı boyuyorum

Aynı bağlamda kalarak “Son Reenkarnasyon” başlıklı şiirden şu betiği de örnek olarak göstermek mümkün:

ne kadar yürüyeceğime

ne kadar kanayacağıma

karar vermedim henüz

uğursuz bir baykuş

ovuşturuyor ellerini

'SÖZCÜKLER ŞİİRİN TEMEL BİRİMİ'

Gülmez, sözcükleri şiirin temel birimi olarak görüyor. Sözcükler şiirde hem sessel, hem imgesel yönden ön planda. Bununla birlikte biçimsel olarak da, biçemsel açıdan da geniş ölçekli, verili şiirin akışına müdahale edecek çapta arayışlar yok. Daha çok sese bağlı, sesle oynayan denemeler dikkat çekiyor. “Yalnızlık Kalabalığıyız” başlıklı şiirin ilk üç betiğini okuyarak devam edelim:

zamanla her şeyin geçeceği

doğru değil

doğru değil

her şeye alıştığımız

yüz yıllık bir kambur var sırtımızda

yalnızlık kalabalığıyız

yüz milyon kişiye yetecek kadar yalnızız

Bu şiirde aslında dikkat çeken bir başka husus da şairin sözünde değil belki ama söyleyişindeki farklılaşma. Kitap içinde buna benzer başka “hat” ya da “makas” değişiklikleri söz konusu.

İlk kitap her şair için sancılı bir süreç oluşturur. Yayımlanan kitaplar da bu konuda birtakım ipuçları verir. Yayın aşamasında genç şairin birçok konuda ve hızla karar vermesi gerekir. Ancak genellikle telaş ve heyecan, her şeyin önüne geçer. Bu durumda genç şairi yönlendirecek, “mihmandarlık” edecek gerçek bir şiir editörünün devreye girmesi gerekir. Ancak küçük, butik denilen yayınevleri dahil, yayınevlerinin çoğunun, şiir editörlüğü yönünden de yetersiz kaldıkları anlaşılıyor. Oysa genç şair, ilk kitabının yayın sürecinde en çok, iyi bir şiir editörüne ihtiyaç duyar. Bu olmadığında, ilk kitaplar birçok kusurla malul olmaktan kurtulamaz. Ne varsa yayımlansın yaklaşımı genellikle ilk kitaplarda görülen yanlışların başındadır. Halbuki kitabın biçimsel, teknik sunumunun estetiği gibi şiirler arasında, bölümlerde, tema, konu, izlek açısından bir uyum, bir bütünlük oluşturmak da önemlidir. Şiir okurlarının, hangi çapta olursa olsunlar şiir yayımcılarından elbette ki daha titiz olmalarını, daha çok özen göstermelerini beklemeye hakları vardır. Genç şairin ilk kitabı yayımlanırken yaşadığı telaşı ve heyecanı anlamak mümkün. Yazdıklarını bir an evvel paylaşmayı amaçlar. Paylaştığı görülsün, bilinsin, okunsun ister.

Bütün Zenciler Beyaz Güler”e dönelim. “Gözün Körü” başlıklı şiir, içeriğinde birtakım sorunlar olmasına karşın şiirselliği yönünden kitapta öne çıkan “parçalardan”. Belki de Sedat Gülmez’deki değişik şiir uçlarını gösteren örneklerden biri demeliyiz. Şiirin tamamını okuyalım:

kadın

önce süt-yenini çıkardı

sonra göğüslerini

ve en son bütün bunları görsün diye

tuttu adamın gözlerini çıkardı

adam gördü kördü

sonra öldü

şimdi adam da yok

gözleri de

kadın

bütün gece ağladı hiç hiç

adamın ruhunu tuttu ruhuna kattı iç iç

beden uçtu

şimdi adam da yok

kadın da

gözün kara

Sedat Gülmez’in de şiirde sözcüklerin “yenini” çıkarmayı denediğini belirtelim. Gülmez, anlaşıldığı kadarıyla bu biçimde şiire, şiir diline kendine özgü bir açılım kazandırmayı hedefliyor.

'BİR VAAT KİTABI'

Bütün Zenciler Beyaz Güler” için aslında, bir “vaat kitabı” demek daha yerinde olabilir. Bir ilk kitabın içerdiği şiirlerle şairin ikinci kitabına yönelik merakı kışkırtması asla az şey değildir. Gülmez’in ilk kitabında bir araya getirilmiş şiirler “şiddetli bir” şairin ikinci kitabını bekleme merakı uyandırıyor. Kitapta yer alan her şiir değil belki, ama birçok şiir, betik bu görüşü destekler nitelikte. İşaretlediğimiz şiirle birlikte çok sayıda da altını çizdiğimiz dize ve betik söz konusu. Bir örnek gösterelim. “Ben İnşası ya da Aşk Metamorfozu” başlıklı şiirden iki dize:

“hiçlik bir fanus: ölü balıklar evi

Denizimi alıp çıkıyorum”

'GÜLMEZ'İN SAMİMİYETİ KUŞKUYA YER BIRAKMIYOR'

Şairin sözünde doğruluk değil, ama samimiyet aranır. Bu yönüyle Sedat Gülmez’in samimiyeti kuşkuya yer bırakmıyor. Dizelerden, betiklerden yansıyan yaşantıya dayalı içtenlik, sıcaklık önemli. İçinde insan, içinde insanın yaşayışı olan şiirler, taşıdığı bazı kusurların görülmesini, göz ardı edilmesini de sağlayabiliyor. “Hiçbir Şeyin Adı Yok” başlıklı şiirin son betiğinde oluşan duygusal, düşünsel atmosferle birlikte Gülmez’in temas ettiği sorunu sosyalleştirme ve tarihselleştirme girişimi de kayda değer:

son bölümü:

yer toplandı ben yarıldım

iki gözüm iki ülke

kanıyorum, kanıyorum

durmaksızın

dur

maz

sızım…

Şairlerin ütopyaları vardır ve şiirler, gerçekleri olduğu kadar hayalleri de dile getirir. “Bir Yer Düşün” başlıklı şiirde Sedat Gülmez hem geçmişi özlüyor hem de gelecekte olacaklardan duyduğu kaygıyı dile getiriyor. Geçmişin deneyimi kadar geleceğin bilinmezleri gibi kaçınılmazları da baskı oluşturur elbette.

'YAŞAMA İNADI'

Gülmez’in bu baskıyla nasıl başa çıkılacağına ilişkin bir önerisi var: İnat, yaşama inadı.. Geçmişe özlemle gelecekteki “kaçınılmaz sonun” duygusal ağırlığı altında kalmayacaksak bunun, ancak yaşama inadıyla mümkün olacağını duyumsatan dizeleri okuyalım:

her şeye rağmen

herkese rağmen

sayısız ölüler biriktiren bu göğüs kafesinde

durmadan çarpan inatçı bir güvercin var

Şiirin son dizesinde, aslında olması gereken “çırpınan” sözcüğünün yerine “çarpan” sözcüğünün kullanılması dikkat çekiyor. Olabilir şairin tercihidir diyebilir miyiz? Tercih edilen sözcük, şiire daha önemli bir katkı sağlıyorsa elbette. Burada “çarpan”ın devamında yok ama “kalp”in orda olduğunu anlıyoruz. Yine aynı şekilde, güvercinin “çırpınan” olduğunu çıkarabiliyoruz. Ancak “çırpınan” yerine “çarpan” tercihinin şiire kazandırdığı bir anlam derinliği, bir çağrışım genişliği söz konusu değil. Gülmez’in bu ve benzeri teknik kusurlardan kolaylıkla kurtulabilecek potansiyeli olduğunu düşünüyoruz. Yukarıdaki örneğin benzerine Ahmet Oktay’ın, İlhan Berk’in “Galata”, “Pera”, “İstanbul” adlı kitaplarını konu aldığı ve Defter dergisinin 20. sayısında çıkan “Flâneur’den Kartografa” başlıklı inceleme yazısında rastlıyoruz. İhan Berk’in “Galata” kitabında yer alan “şimdi bırakılmış bir iskele hüznüyle” dizesiyle ilgili Oktay şunları kaydediyor: “Bilemiyorum burada iskele benzetmesinde asıl tercih edilmesi gereken sözcüğün, yani ‘terk edilmiş’in kullanılmaması duygusal boyutun ikincilleştirilmesine yönelik bir kaydırma amacının tasarlanmış olmasına mı bağlanmalı?” Şairin ne tasarladığı önemli elbette, ama hiç kuşkusuz metnin ne ürettiği ya da üretemediği de çok önemli…

'İLK BAŞLATIR, İKİNCİ KURUCUDUR'

“İlk” önemlidir, başlatır. Ama yapıcı, kurucu olan ikincidir. O nedenle ikinci daha önemlidir diyebiliriz. Sedat Gülmez’in şiire devam etme kararını değiştirmeyeceğini umalım. “Bütün Zenciler Beyaz Güler”in son şiiri olan “Savaş Niye”yi okuyarak beklemeye başlayalım:

Son insan

Durur dinler

“kimse yok mu

Kimse yok mu

kimse yoktur

o zaman anlar

savaş niye?

Bazen beklemeye değeceğine inanmak gerekir. Beklemeye değeceğine inanalım. Şaire inanalım, genç şaire daha çok inanalım…