Şair ile Kurtarıcı: Cesare Pavese ile Ludwid Feuerbach/ George Simmel

Ölümle ilgili metinleri okurken kulağımda hep Pavese’nin ‘Ölüm gelecek ve gözleri gözlerin olacak’ şiiri vardı. Özellikle Ludwig Feuerbach’ın 'Ölüm ve Ölümsüzlük Üzerine Düşünceler' ve Georg Simmel’in 'Ölümün Metafiziği Üzerine' isimli metinlerini okurken, Pavese ile bu iki metindeki ölüm düşüncesinin örtüştüğünü hissettim.

Abone ol

Roman Karavadi

‘Pavese ile aynı gün doğduğumu şaşırarak öğreniyorum’ diyerek başlıyor Tezer Özlü Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı kitabına. Özlü’nün, sayıların kendini tekrar eden denkliğinde bulduğu bu anlam, Pavese ile benliğini neden özdeştirdiğini açıklıyor: ‘Zamanı kaldıran olgu, hep benimle birlik kılıyor onu.’ Hayatımda okuduğum ilk kitabın, bu giriş cümlesinde, onlarla aynı gün doğduğum için ben de şaşırmış, tesadüflerin kaderine bırakılmamış hissetmiştim kendimi bir an, çocuk kalbimle. Tezer Özlü’nün ve ardından Pavese’nin bilge sadeliği (veya çilekeş ölçülülüğü) onlarla kolayca bağ kurmama sebep olmuştu. Yaşamın (bilincin ne olduğuyla birlikte) en büyük gizemlerinden biri olan ölümü; bir matem ve dövünme, bir korku unsuru olmaksızın sakince düşünmeye başlamıştım sayelerinde. Sanatta, tıpkı hayatta olduğu gibi, asıl önemli olanın zevk düşkünlüğünü kovarak trajik düzeyde var olmak olduğunu söyleyen Pavese’nin, trajik düzeyde var etmeyi başardığı sanatı ve varoluşunun en belirgin motiflerinden biridir ölüm kavramı.

Prof. Dr. Kaan H. Ökten’in Ölüm Kitabı, tarihin ilk zamanlarından günümüze, ölüm düşüncesiyle ilgili temel metinleri bir araya getiriyor. Eski Mısır’dan Kutsal kitaplara, Antik Yunan’dan Ortaçağ’a ve oradan da günümüze uzanan bu metinleri okurken kulağımda hep Pavese’nin ‘Ölüm gelecek ve gözleri gözlerin olacak’ şiiri vardı. Özellikle Ludwig Feuerbach’ın Ölüm ve Ölümsüzlük Üzerine Düşünceler ve Georg Simmel’in Ölümün Metafiziği Üzerine isimli metinlerini okurken, Pavese ile bu iki metindeki ölüm düşüncesinin örtüştüğünü hissettim.

'ÖLÜM YAŞAYANLARA EŞLİK EDER'

Feuerbach’a göre, ölüm yalnızca ‘ölümden önce’ ölüm olduğu için, hayaletimsi bir şeydir: Var olmadığında var olmakta, var olduğunda ise artık var olmamaktadır. Yaşarken, başka ölümler aracılığıyla bildiğimiz ölüm kavramıyla yaşarız ama ölümle birlikte ‘ölüm kavramı’nın kendisi de yok olur; çünkü o artık duyumun ve bilincin nesnesi değildir; yalnızca diğer yaşayanlar için vardır. Pavese’nin dizelerinde de ölümün sadece yaşayanlara ait olduğu ifade edilir: ‘Bize eşlik eden bu ölüm / sabahtan akşama, uykusuz / sessiz, eski bir pişmanlık / ya da saçma bir alışkanlık gibi.’ Ölüm yaşayanlara eşlik eder, ölülere değil. Ölüm, ölen için ‘ölüm kavramı’ nın da ölümü olarak bizatihi bir hiçtir; kendinde bir şey değildir. Ölüm öyle bir yok oluştur ki, aynı zamanda bir hiç olarak kendini de hiçler.

'YAŞAM, DOĞUM VE ÖLÜM'

Yaşamı sonlandırırken bizzat kendisi de son bulur: 'o gün biz de bileceğiz / yaşam ve hiçlik olduğunu.' Pavese bu dizelerde yaşamın karşısına ölümü değil hiçliği koyar çünkü yaşam aslında doğum ve ölümle bir bütündür. Doğumu bilmediğimiz gibi ölümü de bilmeyiz çünkü ikisi de bilincin nesnesi değildir.

'ÖLÜM, YAŞAMIN SINIRIDIR'

Simmel için ise ölüm yaşamın şekillendiricisidir; ölüm, yaşamın şekli ve sınırıdır. Yaşayan bir organizmayı, cansız olandan ayıran en önemli fark organizmanın kendi çeperini kendisinin içsel bir ilkeyle belirliyor oluşudur. ‘Dış’ı kendisinden bedensel sınırlarıyla ayıran canlı kendisini bu sınır aracılığıyla bilir. Canlılar sadece bedensel yani mekansal olarak değil zamansal olarak da sınırlara sahiptir. Doğum ve ölüm sınırı olmasaydı; sonsuz bir yaşam, sonsuz bir bedene sahip olmakla eşdeğer olurdu. Bu sonsuzluk Pavese’nin şiirindeki dipsiz burgaç ile denk düşüyor. Sonsuzlukta, sınırsızlıkta bir belirlenim olan ‘ben’ ortaya çıkamazdı. Bedensel/mekansal ve zamansal sınırlılık, bu ölçü, canlının bizatihi yaşamı ve özüdür. Ölüm geldiğinde ve ‘gözleri gözlerim olduğunda’ ise sınırlarım çözülmeye başlar. Önceden başkaları aracılığıyla bildiğim; başkaları olmasaydı, mezar taşları olmasaydı hiç bilemeyeceğim ölüm yani sonsuzluk gelir ve tüm sınırlarımı dağıtır. Pavese’nin ‘kötü bir alışkanlık’ olarak tabir ettiği yaşamı, yani zamansal ve mekansal sınırlanmışlığın/belirmişliğin gözlerini boş bir söze çevirir, susturulmuş bir haykırışa, bir sessizliğe: ‘Ölümün bir bakışı vardır herkese/ Ölüm gelecek ve gözleri gözlerin olacak/ Kötü bir alışkanlığı bırakmak gibi olacak/ aynada ölü bir yüzün/ belirdiğini görmek gibi/kapalı bir dudağı dinlemek gibi/ Suskun ineceğiz dipsiz burgaca.’