Safter Korkmaz: Umudu koruyabilmenin yolu çocuk edebiyatı...

İlk çocuk kitabını 2003'te yayımlayan Safter Korkmaz ile, yazı işleri müdürlüğünü üstlendiği İyi Kitap Dergisi hakkında konuştuk. Yazar bizimle çocuk edebiyatında ülkemizde gördüğü eksileri ve artıları paylaştı.

Abone ol

Nida Dinçtürk

İyi Kitap Çocuk ve Gençlik Dergisi Yazı İşleri Müdürü Safter Korkmaz ile çocuk ve kitap ilişkisi, okullarca çocukların okuması zorunlu kılınan kitapların nitelikleri hakkında sohbet ettik. 'Cankurtaran Şövalyeleri İstanbul Dehlizlerinde' isimli Günışığı Kitaplığı Yayınları'ndan çıkan bir çocuk kitabı da bulunan yazar, 'Evde kitap okumayan anne-babanın “çocuğum okumuyor,” diye yakınmasını samimi bulmuyorum' dedi.

İyi Kitap kaç yıldır yayın hayatına devam ediyor? Neler yapıyorsunuz?

İyi Kitap, Mart 2009’dan bu yana yayımlanıyor. Önümüzdeki Mart, 8'nci yılımızı tamamlamış olacağız. Dergimizin logo/başlık bütünü, ne yaptığımızın iyi bir özeti aslında: “İyi Kitap Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi”.

Çocuk ve gençlik kitaplarını elimizden geldiğince takip etmeye, güncel eserleri incelemeye ve okurumuzla tanıştırmaya çalışıyoruz. Derdimiz çocuk ve gençleri iyi kitapla buluşturabilmek, okuma alışkanlıklarının gelişimine katkıda bulunabilmek. Çocuk ve gençlik yayıncılarına da eleştiri ve incelemelerimizle farklı bakış açıları sunabilmek, iyi kitabın niteliklerine dair görüşlerimizi aktarabilmek istiyoruz.

Cankurtaran Şövalyeleri İstanbul Dehlizlerinde / Safter Korkmaz / Günışığı Kitaplığı

Çocuk edebiyatı neden önemli?

Bu sorunun pek çok klişe yanıtı var. Klişe olduğu kadar genel doğruları ifade eden şeyler bunlar. Örneğin edebiyatın çocuk gelişimine olumlu katkısından bahsedilebilir ya da edebiyatla yoğrulmuş bir zihnin çok kültürlü, eşitlikçi ve yaratıcı karakterinden bahsedilebilir.

Kısacası, insana ve insanlığa dair hemen tüm olumlu değerleri edebiyatla çocuğa aktarabileceğinizden söz edebilirsiniz ve bu yanlış olmaz. Yaşadığımız günlerde “geleceğe dair umudu” koruyabilmenin bir yolu da çocuk edebiyatından geçiyor diye düşünüyorum. Çocukları çağdaş, eşitlikçi, barışçıl, bilimsel eserlerle tanıştırmanın her zamankinden daha önemli olduğu günler yaşıyoruz.

'ESERLER NİTELİK BAKIMINDAN GELİŞMİYOR'

Türkiye’de çocuk edebiyatının durumunu nasıl görüyorsun? Eksiğimiz, fazlamız ne durumda?

Türkiye’de çocuk edebiyatının, geçmişe nazaran canlı ve iyiye giden bir görünüm sergilediğini söyleyebiliriz. Yaratıcı, güzel eserler veren önemli yazar ve çizerlerimiz var. Alanında uzmanlaşmış, kaliteli işler üreten yayınevleri çoğaldı.

Son 10-15 yıl içerisinde yayımlanan eserlerde, hem tematik çeşitlilik hem de niceliksel ciddi bir artış söz konusu. Ancak buna paralel bir nitelik artışından söz etmek çok mümkün değil. Bu duruma pek çok açıklama getirilebilir. Yayıncılığa has zorluklar (maliyetler, dağıtım sorunları vb.); siyasal erkin yönlendirme ve tercihleri (yandaşını destekleme/karşıtını ezme politikaları vb.); sosyo-ekonomik değişkenler (alım gücü, popüler kültür yönlendirmeleri vb.) dolaysız olarak çocuk edebiyatını etkiliyor.

Ancak bunların ötesinde, alana ürün veren aktörlerin, yer yer çocuğu ve çocuk edebiyatını küçümseyen, basite indirgeyen yaklaşımlarını göz ardı etmek mümkün değil. Çocukların seçici beğenileri; kıvrak zekâları; hayata karşı renkli, canlı ve özgür duruşları yok sayılıyor.

Ya fazlasıyla parmak sallayan didaktik metinler ya da popüler öğelerle dolu ama içerikten/kurgudan yoksun, okuma zevki adına boş eserler rafları dolduruyor. Bu durumda, kendini piyasa şartlarına fazlasıyla kaptıran yayıncıların da sorumluluğu büyük elbette. Ticari kaygılar bazen edebi kaygıların önüne geçebiliyor.

Çocuk edebiyatında özellikle çizim konusu hayati. Kitapları renklendirmede sence ne kadar özgünüz? Çoğunlukla aynı çizerlerle mi çalışıyoruz, yeniliklere açık mıyız?

Çok sayıda genç, özgün işler üreten, iyi çizerimiz var. Ve sayıları gittikçe çoğalıyor. Ama senin de soruda bahsettiğin gibi, bu zenginlik ve özgünlük yeteri kadar yansımıyor çocuk edebiyatına. Yayınevlerinin tercih ettiği belli çizerler var.

Bu isimlerle daha sık karşılaşıyoruz. Dolayısıyla yeni kalemler kendilerine yer bulmakta güçlük çekiyor. Ama zamanla buradaki sıkışmanın aşılacağını, var olan zenginliğin çocuk edebiyatına yansıyacağını umuyorum.

Peki, yeteri kadarıyla yabancı kaynaklardan besleniyor muyuz? Çocuk edebiyatında çeviri işi ne durumda?

Belki de çocuk ve gençlik yayıncılığının en sorunsuz alanı, çeviri eserler. Dünyanın dört bir yanından, birbirinden değerli pek çok eser dilimize kazandırıldı, kazandırılıyor. Yayınevleri, bu konuda faaliyet gösteren ajansların da yardımıyla güncel dünya çocuk edebiyatını takip etmekte zorlanmıyor.

İşini ciddiye alan, kaliteli işler çıkarmak isteyen yayıncılar, iyi çevirmen ve editörlerle çalışmaya özen gösteriyorlar. Ki hemen her dilden dilimize çeviri yapan deneyimli, yetenekli çevirmenlerimiz var. İngilizce ve Almanca dillerinde bu havuz daha büyük elbette. Diğer dillerde ise çevirmen sayısının yetmediği, iş yükünün daha fazla olduğu durumlar yaşanabiliyor.

Öte yandan kötü çeviriyi dert etmeyen; eksik, hatalı, dil duygusu olmayan ya da başkalarından çalınmış çevirileri bile yayınlamaktan çekinmeyen yayıncılar da az değil. Bu noktada çeviri eser seçerken işini ciddiyetle yapan yayınevlerini tercih etmek gerekiyor.

İyi Kitap Dergisi

'GENÇLERİN KEŞFİNDE EN BÜYÜK İŞ YAYINEVLERİNİN'

Bizde çok fazla edebiyat atölyesi düzenleniyor ama çocuk edebiyatı üretenler noktasında çok da bu gibi çalışmalara rastlanmıyor. Çocuk edebiyatında da taze kanlara ihtiyacımız yok mu? Onları keşfetmek, yol göstermek için neler yapılıyor?

Elbette yeni kalemler keşfetmek, edebiyata soluk getirecek yeteneklerin önünü açmak önemli. Bunun kurumsal yollarını inşa etmek gerekiyor. Ancak burada bir çekincem var: Söz konusu atölye vb. çalışmaların içeriği ve niteliği. Bu çalışmaları yürütecek uzmanların yeterlilikleri önemli bir konu. Kaba bir ifade ile pratikte “kimin, kime, ne öğrettiği” bazen ciddi bir soru işaretine dönüşebiliyor.

Belki burada yayınevleri, yayın profesyonelleri ve akademi işbirliğinde bazı çözümler getirilebilir. Ama yeni yeteneklerin keşfinde, galiba en büyük iş yine yayınevlerine kalıyor.

Bir çocuk kaç yaşından itibaren kitapla ilişki kurmaya başlar?

Bebek, çevresindeki nesne ve hareketlerle ilişki kurmaya başladığı andan itibaren kitaplarla tanıştırılabilir. Dokunabildiği, koklayabildiği, ısırabildiği, bakabildiği herhangi bir “oyuncak” gibi, kitapla ilk ilişkisini kurabilir. Bu amaca dönük pek çok özel kitap, kitapçılarda bulunabiliyor.

Yeter ki aile, bebek ile kitabı buluşturmak istesin… Oyunla başlayan bu tanışıklık, çok geçmeden farklı okuma deneyimleriyle gelişecektir. Anne-babanın sesli okumalarını dinlemek, resimli kitapların resimlerini takip etmek, boya kalemleriyle kitapları yeniden tasarlamak gibi…

'OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMA DA AİLE VE OKUL BELİRLEYİCİ'

Bir de biliyorsun klasik olarak her aile çocuklarının hiç kitap okumadığından yakınır. Okuma alışkanlığı edinilen bir şey midir, edindirilen bir şey mi sence?

Her ikisi de diye düşünüyorum. Ama sanırım “edindirilme” kısmı çok daha baskın. Çünkü çocuğun dikkatini dağıtan, ilgisini çeken onca dış faktör varken kitaba yönelmesini sağlamak bir yetenek. Burada aile ve okul oldukça önemli ve belirleyici.

Evde kitap okumayan anne-babanın “çocuğum okumuyor,” diye yakınması bana samimi gelmiyor. Okumaya teşvik, öncelikle iyi bir okuma pratiği sergileyerek başlar diye düşünüyorum.

Safter Korkmaz

Okulların çocuklara önerdiği kitaplar nasıl? Yenilikleri takip edebiliyor, her türlü fikre erişebiliyorlar mı?

Okulların kitap önerileri dediğinde kafamda birkaç farklı şey canlandı. Milli Eğitim Bakanlığının onaylı eser listeleri bunlardan biri mesela, “100 Temel Eser” gibi… Bundan farklı olarak okullarda edebiyat zümrelerinin oluşturduğu okuma listeleri var. Özellikle özel okullarda yaygın bir uygulama bu. Bir de tek tek öğretmenlerin, kişisel beğenileri ile öğrencilerini yönlendirdikleri kitaplardan bahsedebiliriz.

Bunlardan ilki için konuşacak olursam, herhangi bir siyasal erkin okullara kitap listeleri dayatmasını doğru bulmuyorum. Bu listelerin nasıl oluştuğundan bağımsız düşüncem bu. Faydalı gibi görünen müdahalelerin sonrasında neye dönüşeceğini, ne dayatacağını kimse bilemez.

Okulların hazırladığı, ikinci tür okuma listelerine gelirsek, burada güncelliği ve çeşitliliği izlemek mümkün. Pek çok yayınevi de okulların bu tür çabalarını takip ediyorlar zaten. Kitap etkinlikleriyle okullara ulaşıp, güncel eserlerini tanıtabiliyorlar. Ama elbette bu tür uygulamaların hangi okullarda yapılabildiği, ne kadar yaygınlaşabildiği ayrı bir tartışma konusu. Açık ki sınırlı bir öğrenci kitlesine hitap ediyor bunlar.

Sonuncusu, yani öğretmenlerin birebir yönlendirmesi ise belki en önemlisi. Bu noktada öğretmenlerimizin devletin, kurumların ya da yayınevlerinin sağladığı öneri listeleri dışında kaynaklara ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Dergimiz de bu kaynaklardan biri bence. Ama en önemlisi, tabii ki kendi okuma deneyimleri. Öğrencilerinin okumasını isteyen bir öğretmen güncel çocuk edebiyatını iyi takip etmeli.