'Rüzgarı boyayan adam' Cemil Onay: Sevdiğin işi yapıyorsan aslında çalışmıyorsundur

Bozcaada'da yaşayan öğretmen ressam Cemil Onay, Almanya'da bir gazetede yayımlanan haberin ardından 'Rüzgarı Boyayan Adam’ olarak anılıyor. "Resimde rüzgarı kullanmak oldukça zordur, Rüzgarın renkleri var" diyen Onay, bir işe sahip olduğu için resim yapmanın ticari bir araç olmaktan çıktığını, bu durumun da kendisini özgürleştirdiğini söylüyor.

Abone ol

İZMİR - 20 yıl önce kendi isteğiyle tayin isteyip Çanakkale’nin Bozcaada ilçesine yerleşen resim öğretmeni Cemil Onay, adanın sembolü haline gelmiş, ada halkı ile özdeşleşmiş bir isim. Bozcaada’nın neredeyse her köşesinde Onay’ın duvar resimleri var. Remin yanı sıra şiir karikatür alanında da eserler veren Onay, Bozcaada’dan çok sayıda güzel sanatlar öğrencisi çıkmasının baş aktörlerinden birisi.

'RÜZGARIN RENKELERİ VAR'

20 yıl kadar önce, çok göz önünde olmadan kıyıda köşede kendi işini yapma hevesiyle Bozcaada’ya tayin istediğini ifade eden Onay’ın resimlerinde rüzgar teması ve portreler önemli bir yer kaplıyor. Bozcaada’ya yerleşmeden önce 'aslında salon ressamı' olduğunu söyleyen Onay, “Biliyorsunuz Bozcaada rüzgarıyla meşhur bir yer, bu yüzden yavaş yavaş resimlerime rüzgar girmeye başladı. Almanya'da yayınlanan bir gazetede ‘Rüzgarı Boyayan Adam’ sürmanşetiyle tanındıktan sonra o benim lakabım haline geldi” diyor ve ekliyor:

“Resimde rüzgarı kullanmak oldukça zordur, belki müzikte veya diğer sanatlarda daha kolay olabilir. Şöyle, önce hiçbir şey düşünmeden renkler, lekeler atıyorum boş tuvale. Ondan sonra bir kompozisyon, mesela bir bağ evi resmi çiziyorum. Sonra işte gündüz mü olsun gece mi, ağustos rüzgarı mı olsun… Rüzgarın renkleri var. Lodos, poyraz, karayel diye tanımları da var. 8 odalı bir otelle çalıştım örneğin, her oda ismini bir rüzgardan alıyor.’’

Bağda Nikah

'ÇALIŞIRKEN BİR TÜR MEDİTASYON HALİNDEYİM'

Resim yapmanın kendisi için bir meditasyon olduğunu ifade eden Onay, şunları anlatıyor: “Resim yapmaya başladığımda çok konu düşünmüyorum ama çoğunlukla portre çıkıyor diyebilirim. İnsanlar genellikle kendi portrelerini yaptırırlar ve onu asmak isterler. Benim yaptığım portreler aslında birisi değil, bir kadın veya erkek de değil. Belki de o duygu onlarda olduğu için o resmi alıyorlar. Sarışın bir kadın, siyah saçlı bir portreyi alabiliyor mesela. Resim yapmaya başladığımda portre olsun diye başlamıyorum. Sadece lekeler atıyorum. Sonra oradan bir burun, bir göz çıkıyor. Çalışırken bir tür meditasyon halindeyim, neye dönüşeceğini çok umursamıyorum. Yaptığım portrelerin hepsi aslında benim paletim. Sattığım resimlerin çoğu tuvalden değil, paletten çıktı. Haluk Şahin 2001 yılında şöyle bir şey söylemişti: Cemil Onay'ın resimlerine imza atmasına gerek yok, ben onun resimlerini artık tanıyorum."

'DAHA KÜÇÜK ÇAPTA KALIP ÖZGÜR OLMAK İSTİYORUM'

Bir işe sahip olması sayesinde resim yapmanın ticari bir araç olmaktan çıkmasının kendisini özgürleştirdiğini söyleyen Onay şöyle devam ediyor:

“Ben öğretmen olarak çalıştığım için gündelik ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum. Yani resim benim açımdan ticari bir araç olmaktan çıktığı için o da beni özgürleştiriyor. İşte ‘Bağ evlerim çok sattı dur, daha çok bağ resmi çizeyim’, şeklinde olmak istemiyorum. Satma kaygısı taşımıyorum. Daha küçük çapta kalıp özgür olmak istiyorum. Kendime kalmasını istediğim, satmaya kıyamadığım resimlerim var. Japonlar diyor ya hani sevdiğin işi yapıyorsan aslında çalışmıyorsundur diye. Ben bunu yapıyorum. Meyhanede otururken de resim yapıyorum, piknik yapmaya giderken de resim çantamı alıyorum. Adanın her köşesinde resim çizmişliğim vardır. Şu an 300 tane kimsenin görmediği, sergilemeye kıyamadığım resimlerim var. Çok daha fazla sanatsevere ulaşacak bir yerde sergileyebilirim belki bir gün.’’

Tadım Günleri

'MARDİN’DE OLSAM BAŞKA ŞEKİLDE ÇİZİYOR OLURDUM'

Bozcaada’nın sanatını çok etkilediğini ifade eden Onay, sanatçının içinde bulunduğu çevrenin ve yaşadığı yerin sanatına yansımamasının imkansız olduğunu bilirtiyor:

“Bozcaada benim sanatımı çok etkiledi, insanı, rüzgarı, sakinliği, kalabalığı. Mesela bağ evleri bu yüzden çıktı. Bu anlamda Bozcaada'nın çok büyük katkısı var tabi. Belki Mardin'de olsaydım çok başka bir şekilde çiziyor olurdum. Yine aynı ben olurdum ama yaşadığın yer ve olaylar üretimini mutlaka etkiler. Lunapark sergim var benim mesela. Çok küçük yaşlarda lunaparkta çalıştım. Bu aslında bir yandan iyi bir şey ama bir yandan da değil. Çünkü oradaki her vidayı, kuruluşlarını aslında onların her birinin birer tır olduğunu biliyorsun ve lunaparkın ışıkları artık seni kandırmıyor. Bir zamanlar fakirlik denilen şeyin aslında nasıl bir zenginlik olduğunu 50’li yaşlarda daha iyi anlıyorum. Oyuncak alamadığın için oyuncak yapıyorsun mesela. Uzun yıllar boyacılık yaptım. Boyayı öyle tanımak başka bir etki bırakıyor. Bu yüzden çöpleri ayıran bir adamla da, aristokratlarla da oturup şarap içebiliyorum. Ama bunu yaparken kendimi değiştirmeden yapıyorum.’’

'KARİKATÜRÜ RESMİ BOZMAYA BAŞLADIĞINI ANLADIĞIMDA BIRAKTIM'

Onay, karikatür çalışmalarına ilişkinse şunları söylüyor: “Karikatür ise çok kısa zaman yaptığım bir şey. Karikatürün resmi bozmaya başladığını anladığımda bıraktım. Resmi karikatürize etmeye başlıyorsun ve duyguyu götürmeye başlıyor. Karikatür ve resim birbirini besler ama aslında karikatür resmi bozar.’’

Sanatçının üzerindeki "halkı aydınlatma" sorumluluğuyla ilgili üzerine düşeni yapmanın önemli olduğunu belirten Onay, bugüne kadar ön planda tutmadığı politik yanını belki de 50’li yaşlardan sonra öne çıkarabileceğini söylüyor:

“Özellikle son 3 yıldır, bombalar patlıyorken ben neşeli resimler çiziyordum. ‘Bu kadar kötü şey olurken ben bunları yayınlıyorum, bir süreliğine yayınlamayacağım’ diye bir metin yazdım sosyal medya hesaplarımdan. Tam tersi ‘Hiç olmazsa bu güzel şeyleri görelim’ şeklinde bir tepki aldım. Televizyon kullanmıyorum, haber izlemiyorum. Çünkü 18 tane kanal var yalan söylüyor, 2 tane kanal var abartıyor… Hiçbiri doğru değil, doğru olmayan şeyleri neden seyredeyim ki. Benim zamanımda insanlar Cumhuriyet okuyor, Tercüman okuyor diye vuruluyorlardı. Şimdi her şey o kadar karıştı ki… Kim kimdir, nedir belli değil. Ben 12 Eylül’ü de yaşamış biriyim. Politik bir şeyler anlatılacaksa adam gibi anlatılmalı. Benim için henüz zamanı değil! Sanatçının 50 yaşında olgunluğa ulaştığını varsayarız, belki o yaştan sonra bunları daha çok öne çıkarabilirim. Henüz zamanı gelmedi, baştan beri de böyle düşünüyorum.’’

İçsel

'BOZCAADA RESSAMI' DENİLMESİNE SOKAK SEBEP OLDU'

Kendisinin 'yerel ressam' olarak anılmasının sebebinin yaptığı duvar resimleri olduğunu düşünen Onay, “Bu duvar resimlerinden ve Instagram'da fotoğraflarımı paylaşırken kullandığım etiketlerden dolayı ‘yerel ressam’ sıfatı aldım” diyor. Onay, şunları anlatıyor:

“İnsanlar sergi salonuna girmeye korkuyorlar. Bir salonda sergi açtığınızda en fazla 400 kişi dolaşır. Sanki sergi gezmek zenginlerin, aristokratların işiymiş gibi. Ama senin sokakta yaptığın resmini bir yaz boyu binlerce insan gezebilir. Bu yüzden Bozcaada ressamı denilmesine biraz da sokak sebep oldu diyebilirim.”

Onay, ilhamını da ada duvarlarından aldığını belirterek, “Bana adada bir duvara Frida Kahlo çiz deseler çizmem. Bazen de o duvar size ne çizeceğinizi söyler. Orası sana akıl veriyor. Mesela Orhan Veli portresi yapmayı düşünüyorum, çünkü Orhan Veli her yere ait’’ diyor.

'BOZCAADA MARKA OLMAYA BAŞLADI, BUNDAN MEMNUN DEĞİLİM'

Bozcaada’da azalan nüfusla birlikte kışın daha kasvetli bir hava olmasına rağmen bu durumdan memnuniyetini dile getiren Onay şöyle devam ediyor:

“Kışları 500-600 kişi kalıyoruz burada, biraz karamsar bir havası oluyor. Ama bu durum işime de geliyor açıkçası. Bozcaada bir marka olmaya başladı. Bir memur olarak bundan memnun değilim çünkü turizm her şeyi yozlaştırır ve dejenere eder. Buna belki benim de biraz katkım oldu, ama Bozcaada markası yükseldikçe ben de duvar resimlerimi mümkün olduğu kadar insanların gözüne sokmamaya çalışıyorum. Önünden geçip göremedikleri oluyor, turist esnafa telefon açtırıyor ‘Göz kırpan kız nerede?’ diye. Aslında ‘Göz Kırpan Kız’ benim en güzel eserim değildir, ama Mona Lisa da Leonardo da Vinci'nin en güzel resmi değildir. Onlar magazinsel yönü güçlü olanlardır.’’

CEMİL ONAY: KİMLİĞİYLE DE BOZCAADA’YA NÜFUZ ETMİŞ BİR İNSANDIR

Cemil Onay’ı hem evrensel resim değerlerine hakim hem de Bozcaada geleneğine nüfuz etmiş olan önemli bir ressam olarak değerlendiren

18 Mart Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Bozcaadalı akademisyen Muharrem Yıldız, Cemil Onay’ı 'hem evrensel resim değerlerine hakim hem de Bozcaada geleneğine nüfuz etmiş olan önemli bir ressam olarak' nitelendiriyor. Yıldız, Cemil Onay’ın adanın sembolü haline gelmesinin nedenlerini şu sözlerle anlatıyor:

"Bunda Bozcaada’nın koşullarının rolü olmakla birlikte asıl olan Cemil hocanın bunu hak etmiş olmasıdır. Bozcaada gibi turizme açık olan yerlerde buna benzer şeylerin karşılığı vardır. Açıkçası bu çoğu zaman sanatsal içeriği çok da fazla merak edilmeden verilen payelerdir. Ama Cemil Hoca, Bozcaada’da marka değeri olmayı kişisel emeğiyle hak etmiş olan birisidir.’’

Yıldız, şöyle devam ediyor: "Sanat tüketicileri tatil yerlerine gelirler ve bir takım sanat etkinliklerini de olumlu bir şekilde sahiplenirler. Ama çoğu zaman bunun içi boştur. Diğer taraftan yine benzer durumlarda şehrin dışından gelen entelektüellik iddiası olan ya da sanatçı olan kişiler, bu şehrin krem tabakasıyla ilgilenir ve onlarla ahbaplık kurarlar. Cemil hoca ise Bozcaada’nın okuryazar takımı ile olmakla birlikte bağ işçileriyle de, inşaat işçileriyle de ahbaptır. Yarara dönük özel çaba gösterebilen birisidir. Nerede bir iş varsa o işe girer, alır ve götürür. Sadece resimleriyle değil, kimliğiyle de Bozcaada’ya nüfuz etmiş bir insandır.’’