Rüstem ile Rüstemo

Antropoloji yüzeyde, arkeoloji derinde, politika her yerde, poetika ise şiirin içindedir.

Selim Temo stemo@gazeteduvar.com.tr

Ahmed Arif, içeri alınmayan ama aynı içeriye sığmayan bir şairdir. Hakkında az yazılan şairlerden biri. Belki onun şiirinin sadece poetik değil, politik, antropolojik, hatta arkeolojik bir şiir olmasındandır. O zaman ilk şiirinden bakalım ona. Afyon Lisesinde öğrenci daha. 14-15 yaşlarında. Ad koymadığı ilk şiiri şöyle:

Bir mavi gül bahçesi yorganım

Uyku saçlarımın meçhul şarkısı

Sonra yastığımda ilk gölgen kızlık

Ve ilk unutuluş hürriyet raksı

Yumuşaklığında köpükten öpüşlerin

Mukaddes günahlar cenneti oda

Dikişsiz beyazlığında tüllerinin

Bir ay süzülecek buluta

Ve bir mavi şarap gözlerindeki

Musiki gölgelerinde yorgun

Sen hep öylesine güzel sevdalım

Ben sana Allahsızcasına vurgun

Biraz tanıdığımız Ahmed Arif, değil mi? Ama şiirdeki Ahmet Muhip Dıranas etkisi çok belirgin. Zaten yıllar sonra Refik Durbaş’a şöyle diyecek: “Oturup düşündüm. Böyle gidecekse ne olur? Sen ne olursun? Muhip’ten daha büyük bir şair mi olursun? Cahit Külebi’den daha mı büyük olacaksın? Ben böyle kendi kendimle sorguda iken oturup ‘Otuzüç Kurşun’u yazdım.”

Liseden sonra düşünüyor bunu. Peki “33 Kurşun”u nasıl hatırlıyor?

Ahmed Arif, Durbaş’la yaptığı söyleşide “33 Kurşun” şiirini 1950 ya da 1951’de yazdığını söylüyor. Şiirin ise ilkin “Seçilmiş Hikâyeler Dergisi”nde çıktığını söylüyor: “Bu şiiri Salim Amca’ya, Salim Şengil’e verdim, o yayımladı. ‘Bak abi’ dedim, ‘basın yasağı var, başımıza iş açar.’ ‘Sen nene lazım’ dedi Salim amca ve şiiri tefrika etti.”

Yanlış mı hatırlıyor acaba? Ziya Şeker, şiirin önce “Varlık” antolojilerinden birinde çıktığını söylüyor. Varlık dergisi, 1940’ların sonundan 1950’li yılların ortalarına kadar herhangi bir yerde yayımlanmamış şiirlerden antolojiler yapıyor. Birkaç baskı yaptıklarına göre ilgi çekmiş olmalılar. Bunlardan birkaçını görmüştüm. Ama belirleyebildiğim kadarıyla söz konusu şiirin 34 dizelik bir bölümü ilk kez “Beraber” dergisinin 15 Eylül 1952 tarihli sayısında çıkıyor. Şiirin altında ise şöyle bir not var: “Aynı adlı dosyadan.” Yani Ahmed Arif “33 Kurşun”u tek kitap ya da kitap adı olarak düşünmüş. Şiirin “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabındaki hali ise 16 yıl sonra, 1968’de, “Soyut” dergisinin 36. sayısında yayımlanıyor. Ancak “Beraber” dergisindeki halinden epey farklılaşmış olarak.

Varlık antolojilerinden birinde ne var peki? “Rüstemo” şiiri var, daha doğrusu “Rüstem” şiiri. Yıl 1948. Söz konusu antolojiyi Attilâ İlhan hazırlıyor. Ahmed Arif “Rüstemo” adlı şiiri “Rüstem” adıyla gönderiyor. Çünkü asıl adıyla gönderirse yayımlanmayacağını düşünüyor, bunu da anlatıyor Durbaş’a: “‘Otuzüç Kurşun’dan önce ‘Rüstemo’yu yazdım. Dergiye gönderirken sadece ‘Rüstem’ dedim. O’yu koymadım. O kadar bir uyanıklığım var. ‘Rüstemo’ diye yayımlamazlar dedim. Attilâ İlhan’dan bir mektup geldi. Varlık dergisi bir antoloji çıkaracak. Yıl yanılmıyorsam 1948. ‘Rüstemo’yu ona gönderdim. Derken işte Attilâ İlhan’dan mektup geldi. Teşekkür ediyordu. Yaşar Nabi Bey, Atillâ’ya şiirleri sen seç demiş. Seçtikleri arasında benim şiirim de var. Ön eleme gibi bir şey. ‘Ama’ diyor Attilâ, ‘son dakikaya kadar bir şey olmazsa kitapta çıkacak.’”

Şiir antolojiye “Rüstem” olarak giriyor, ama Ahmed Arif, “Rüstemo” şiirini “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabına almıyor. “Kitaba girecek kadar güzel saymadığı” şiirlerden biri sayıyor. O zaman “Rüstemo”ya bakalım bir de. Şiirde geçen yer adları, silahlar ve göndermeleri size bırakayım. Bildiklerimi yazmayayım. Şiir okurda tamamlanan bir şey ise, merak buyurup araştırın lütfen. Çünkü antropoloji yüzeyde, arkeoloji derinde, politika her yerde, poetika ise şiirin içinde gibi geliyor bana:

Rüstemo

Modan Yaylası'na eşkin almadan

Maktele üzerinde sağımız

Karbeyaz Çermik Dağları

Solumuz kan kırmızısında Fırat'tır

Dört mevsim yeşildir orman

Ve toprak çetin

Baharları aşiretler iner Dersim üstünden

Sürü otlatır

Odunda

Kömürde

Pamukta

Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren

Irzdan ve ekmekten yana

Bir kara sevdadır

Yeşil Murat’tır

Ve bundan ötürü tutmuş dağları

Ve almış yürümüş sulardan öte

Kıl çadırlarda maceramız

Yasak bundan böyle zulüm

Ve öşür

Ve haraç

Ve angarya

Ve katil

Ve soygun

Ve talan

Ve küfür kıza kısrağa

Yasaktır, emreder Dağlar Paşası

Elinde, affetmez Fransız Üçlüsü...

Gayrı malûmunuz olsun halim

Hayrola encam

Malûm ola

Ayan beyan

Dosta ve düşmana serencam

Önce Şeyhülislâm fetva buyurur

Katlim dört mezhepte vacip görülür

Sonra saray ferman eyler

Ve kaltak vurulur ordugâhlarda

Dar vakit yetiştin tatar ağası

Bir elimde kana batmış hamaylım

Bir elim derman eyler

Cano

Buncasına kavga demezem

Kızanlar idman eyler

Hele sarılmasın dört bir yanımız

Tamam cümle dağlar mevzi almıştır

Ve yatmış pusuya patikalar

Salavat getirir dağ dağ taburlar

Narlı Bahçe üzre kanlı bir akşam

Gelen elçi değil

Azrail olsun

Anam avradım olsun kaçarsam.

Tüm yazılarını göster