Robot deyip geçme, onun da duyguları var

“Bumblebee”, geride bıraktığımız beş filmin aksine metal seslerinin daha az duyulduğu, gürültü dozunun biraz aşağılara çekildiği bir film olarak daha makul. Öte yandan serinin en sevimli ve seyircide özel bir yeri olan karakteri Bumblebee’ye yüklenen insanı vasıfların Charlie ile aralarındaki ilişkinin dinamiğinde etkin olduğu da belirtmek gerekiyor.

Şenay Aydemir sinesenay@gmail.com

Hollywood ekonomisi, parçadan bütüne ya da bütünden parçaya doğru hareket ederek çeşitlilik yaratmakta oldukça mahir. Bu kimi zaman “Avengers” serisinde olduğu gibi farklı filmlere konu olmuş karakterleri tek bir hikayenin etrafında birleştirerek gerçekleşiyor, kimi zamansa bugün gösterime giren “Bumblebee” gibi bütünün içinden bir parçayı ayrıştırarak yeni bir film ortaya çıkarılıyor. Ya da “Star Wars” için üçüncü bir üçleme çekmek yetmediği için aralara ‘evreni tamamlayan’ ya da ‘karakterlere odaklanan’ yan hikayeler serpiştiriliyor. Nihayetinde seyircinin bir karaktere özel ilgisi keşfedildiği anda o karakter kendi hikayesini de yanına alarak bambaşka bir filmin konusu haline gelebiliyor.

2007’de Michael Bay’in yönetmenliğinde başlayan ve beş filmi geride bırakan Transformers serisinin önemli Autobotlarından Bumblebee bu kez kendi adına çekilmiş bir filmle karşımızda. Özetle, oldukça ileri bir teknolojiye sahip kendi gezegenlerindeki iç savaşta kötü Decepticonlar karşısında yenilgiye uğrayan iyi Autobotlar yeniden bir araya gelmek üzere evrenin çeşitli yerlerine dağılıyorlardı. İşte Bumblebee, liderleri Optimus Prime’ın direktifiyle dünyaya gelmişti. İlk film, Sam Witwicky adlı bir ergenin ilk arabası olarak farkında olmadan Bumblebee’ye satın alması ve Decepticonların onun varlığını keşfetmesiyle dünyaya gelişinin ardından gelişen olayları anlatıyordu. İkinci filmde dönemin ruhuna uygun olarak insanlığın (ABD okuyun siz onu) hizmetine giren iyi kalpli Autobotlar, Ortadoğu’da kötüleri avlıyordu. Üçüncü film “Transformers: Ayın Karanlık Yüzü” ise insan ve makine arasında var olduğu söylenen çatışmaya kendince bir son vermeye çalışırken, insanoğlunu da Autobotlar ve Decepticonlar arasındaki savaşta bir taraf olmaya çağırıyordu. 2014 ve 2017 tarihli filmlerin ise gürültüsünden tam olarak ne anlatmaya çalıştıklarını anlamak zordu gerçekten! Ama üçüncü filmden sonra giderek düşse de hala hatırı sayılır bir gişe başarısı elde eden seriyi bitirmek yapımcılar için doğru bir tercih değil kuşkusuz. Her filmin ardında “artık bu son” diyen Michael Bay’ın bu kez yapımcı olarak dahil olduğu ve yönetmen koltuğuna iki yıl önce “Kubo ve Sihirli Telleri” isimli animasyonla beğeni toplayan, Oscar’a da aday olan Travis Knight’ın oturduğu “Bumblebee” beş filmin ardından seyircinin üzerindeki ‘metal yorgunluğu’nu üzerinden atmasını sağlayacak bir film mi peki? Hikayede yeni bir durum olmadığı için hayır, ama daha az kafa şişirip robota dönüşebilen bir arabanın da duyguları olabileceğine seyirciyi ikna ettiği için evet.

Film aslında 2007 tarihli ilk yapımın izinden gidiyor. Hikayenin ana kurgusu hemen hemen aynı. Ergenlik sorunlarıyla boğuşan Sam Witwicky, kendisine satın aldığı araba Bumblebee olunca bir anda kendisini aksiyonun içinde buluyordu. Tabii bir yandan ailevi sorunlarını çözüyor diğer yandan da bu karmaşa içinde de hayatının aşkıyla tanışıyordu. “Bumblebee” de benzer bir hikaye kurgusuna sahip. Yine Cybertronian gezegenindeki iç savaş ile açılıyor film ve kahramanımız 1987 yılının dünyasına gönderiliyor. Ancak yeryüzüne iner inmez yaşadığı şok ile bir tür travma geçiriyor. Öte yandan babasını yakın dönemde kaybetmiş olan Charlie, 18 yaşına girdiği gün bir hurdacıda eski bir ‘vos vos’ görüyor. Onu tamir edip kullanmaya başlayan Charlie bir süre sonra karşısında hem utangaç hem de travma geçiren bir Autobot görüyor. Tabii avcı Decepticonların durumu fark edip dünyaya ulaşması da uzun sürmüyor. Tıpkı ilk filmdeki gibi burada da hikayeye bir sevgili adayı ve ordu mensubunun dahil olması gecikmiyor.

“Bumblebee”, geride bıraktığımız beş filmin aksine metal seslerinin daha az duyulduğu, gürültü dozunun biraz aşağılara çekildiği bir film olarak daha makul. Öte yandan serinin en sevimli ve seyircide özel bir yeri olan karakteri Bumblebee’ye yüklenen insanı vasıfların Charlie ile aralarındaki ilişkinin dinamiğinde etkin olduğu da belirtmek gerekiyor. Önceki filmlerde hem kendilerini hem de bütün dünyayı kurtarmak gibi ‘imkansız’ bir misyonun peşinde koşmak yerine, bu kez ergenlik bunalımlarına bir de babanın kaybını ekleyen genç bir kadının kendisini var etme mücadelesine destek olmak geliyor. Bunu yaparken de aslında kendisi de bir ‘ergen’ olan Bumblebee’nin karakterinin oluşumuna tanıklık ediyoruz.

“Transformers bana artık yetti” diyorsanız haftanın diğer seçeneklerine bir göz atın. Ama bir şans daha vermek isteyenler için serinin düşüşünü şimdilik durduran bir yapım olduğunu söyleyerek bitirelim.

ORİJİNAL ADI: Bumblebee

YÖNETMEN: Travis Knight

OYUNCULAR: Hailee Steinfeld, John Cena, Jorge Lendeborg Jr., Jason Drucker, Pamela Adlon, Stephen Schneider

YAPIM: 2018 ABD

SÜRE: 113 dk.

Tüm yazılarını göster