Putin’in etrafındaki çember daralıyor

UCM kararının Putin’in yalnızlaştırdığını, etrafındaki çemberi daralttığını ve onu Miloseviç ve El Beşir ligine düşürdüğünü kimse inkar edemez. Bundan sonra Putin’in batıda muhatap bulması daha zor.

Abone ol

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Cuma günü Vladimir Putin hakkında savaş suçları kapsamında “Ukrayna topraklarından Rusya’ya yasadışı çocuk deportasyonu (zorla nakil)” iddiasıyla tutuklama emri verdi. UCM’nin yetkisini tanıyan ülkeler, topraklarına ayak bastığı takdirde, Putin’i tutuklayıp mahkemeye teslim etmek yükümlülüğü altındalar. Putin’le beraber Rusya devlet başkanlığı “Çocuk Hakları Bürosu” komiseri Maria Alekseyevna Lvevo-Belova hakkında da aynı durum geçerli.

Kremlin, ailelerini kaybeden veya onlardan savaş şartlarında ayrılmak zorunda kalan bazı çocukların Rusya götürüldüğünü öteden beri kabul ediyordu. Ancak bunu insani nedenlerle yaptığını, ortada bir suç bulunmadığını iddia ediyordu. Rusya tarafından Ukrayna halkı büyük Rus milletinin bir parçası sayılıyor. Dolayısıyla Rusya’ya göre ortada bir etnik devşirme suçu da bulunmuyor. Kremlin’den verilen sayılara göre Rusya’ya nakledilen çocuk sayısı 2 bin civarında. Ukrayna ise bu sayının 12 binin üzerinde olduğunu, çocukların ailelerinden zorla koparılıp götürüldüğünü, Rus ailelerin yanında etnik kimlikleri unutturularak Ruslaştırılmaya çalışıldığını öne sürüyor.

Kremlin sözcüleri Rusya’nın UCM’nin yetkisini tanımaması nedeniyle, kararın kendileri için herhangi bir değer ve önem taşımadığını öne sürdüler. Başbakan Medvedev kararı tuvalet kağıdına eş tutacak kadar ileri gitti. Zelensky ve Biden ise UCM’nin kararından duydukları memnuniyeti açıkladılar. ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Biden’dan bir ay kadar önce Münih Güvenlik Konferansı’nda işaret fişeğini ateşlemiş, Rusya’yı savaş suçları işlemekle itham etmişti.

Rusya’nın Ukrayna’da ağır insanlık suçları işlediği, sadece ABD tarafınca değil çeşitli saygın çevre ve kurumlarca da ısrarla vurgulanıyor. Bu satırların yazarı da Gazete Duvar’daki yazılarında bu konuya dikkat çekmeye çalıştı. UCM’nin Pakistan kökenli Birleşik Krallık vatandaşı başsavcısı Karim Khan savaşın başından beri Rusya’nın Ukrayna’da işlediği suçlar hakkında kanıt topladığını saklamamıştı. Karim Khan’ın çocuk deportasyonu dışında, başta hastahaneler, okullar ve enerji santralleri olmak üzere, Ukrayna’daki sivil hedeflere yapılan saldırıları da savaş suçları kapsamında takip ettiği, dosya hazırladığı biliniyor.   

UCM NE ÖLÇÜDE ETKİLİ

Uluslararası Ceza Mahkemesi, 2002 yılında yürürlüğe giren Roma Statüsü gereği insanlığın karşılaştığı en ağır suçlara bakıyor: Soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve saldırı suçları. Mahkeme yeni kurulsa da, kökleri ikinci dünya savaşı sonrasında savaş ve soykırım suçlularını yargılayan Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri’ne dayanıyor. Bu iki mahkemeden sonra eski Yugoslavya ve Rwanda Ceza mahkemeleri de kendileri ile ilgili spesifik suçlara baktılar. UCM bu gibi ağır suçlara karşı daimi bir mahkeme eksikliğini gidermek üzere Lahey’de kuruldu ve statüsü gereği sadece kişilerin işledikleri suçları yargılayabiliyor. Devletleri ve toplumları yargılayamıyor. Aynı husus BM Soykırım Sözleşmesi bakımından da geçerli. Şu ana kadar 123 ülke UCM’nin yetkisini tanımış durumda. Rusya gibi, Türkiye de mahkemenin yetkisini tanımıyor. Diğer “malum şüpheliler” arasında ABD, Çin ve İsrail de var. Bunların hepsinin ortak özelliği sınırları dışında askeri operasyon yapan ülkeler olmaları. Biden’ın mahkemenin Putin hakkında verdiği tutuklama kararını memnuniyetle karşılamış olması bu nedenle yaman bir çelişki. Hem mahkemeyi tanımayacaksın hem de kararını alkışlayacaksın, işte bu olmaz. ABD’nin bundan sonra mahkemenin yetkisini tanıyıp tanımayacağı bilinmiyor.

UCM daha önce çoğu Afrikalı ikincil önemdeki devlet yetkilileri veya asi grupların liderleri hakkında tutuklama kararı vermiş, bunlardan bir kısmını yargılayıp mahkum etmişti. UCM’nin peşine düştüğü en önemli lider Sudan’ın eski devlet başkanı Ömer El Beşir. Bir zamanlar arandığı halde Ankara’da el üstünde tutulan El Beşir’i Sudan hükümeti Lahey’e teslim etme kararı vermiş olmasına rağmen, daha sonra ülkede yaşanan karşı devrim nedeniyle Lahey’e getirip yargılamak henüz mümkün olmadı. Bu yüzden mahkemenin etkisi ve gücü sorgulanıyordu. Bu kez Putin gibi en büyük lokmayı hedef alması çok dikkat çekici. Bazıları mahkemenin siyasi davrandığını, Putin kararının arkasında batının, özellikle de (mahkemenin yetkisini tanımamasına rağmen) ABD’nin olduğunu ileri sürebilir. Bu gibi iddiaların haklı olup olmadığını ancak zaman gösterecek.

Mahkemenin kararının yaptırım gücü olup olmadığı da tartışılabilir. Rusya devlet bakanlığı koltuğunda oturan Putin’in mahkemeye teslim edilmesini şu anda kimse beklemiyor. Ancak geçmişte Miloseviç eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi’ne teslim edilebildiyse, teorik olarak bunun da bir gün gerçekleşmeyeceğine kimse garanti veremez. Rusya’da bir gün sular tersten akarsa bu niye gerçek olmasın?  Diğer taraftan, fiili durum kadar, Putin’in itibarına vurulan darbe de çok önemli. UCM kararının Putin’in iyice yalnızlaştırdığını, etrafındaki çemberin daralttığını ve onu Miloseviç ve El Beşir ligine düşürdüğünü kimse inkar edemez. Bundan sonra Putin’in batıda muhatap bulması daha da güçleşecek. Putin’in ülke dışı temasları kısıtlanacak, Roma Statüsü’nü onaylayan 123 ülkeyi tutuklanma riski nedeniyle muhtemelen hiçbir zaman ziyaret edemeyecek.

PUTİN’İN İZOLASYONU

Önümüzdeki hafta Çin lideri Xi Jinping’in Moskova’yı ziyareti öngörülüyor. Kremlin’den yapılan açıklamaya bakılırsa iki lider ülkeleri arasındaki “kapsamlı ortaklığı ve stratejik işbirliğini” görüşülecekler. Rusya’nın Ukrayna saldırısından sonra ilk kez, üstelik Moskova’da gerçekleşecek olan bu zirve UCM’nin kararından sonra daha da önem kazandı. Xi’nin ziyaretinin Putin’in etrafındaki izolasyonu belli ölçüde kıracağı kuşkusuz, ancak tümüyle etkisiz hale getirmesi mümkün değil. Xi’nin batı yaptırımlarının etkisini azaltan ekonomik projelere onay vereceği ancak silah satışına yanaşmayacağı düşünülüyor. Xi Jinping’in vereceği destek kadar ondan isteyecekleri de önem taşıyor. Xi’nin savaşın bir an önce sona erdirilmesi için Putin’e onurlu bir çıkış yolu telkin etmesi beklenebilir. Zira savaşın sürmesi, yarattığı riskler kadar, Çin’in batıyla önem verdiği ekonomik yatırım projelerini de olumsuz yönde etkiliyor. UCM’nin kararından sonra Rusya’nın Çin’e karşı biraz daha muhtaç hale geldiği kuşkusuz. Putin’in artık Xi’den gelecek telkinlere kulaklarını tıkaması mümkün değil.

İKTİDARIN TAVRI

Putin’in başında kara bulutlar toplanır ve doğu-batı kamplaşması hızla keskinleşirken Türkiye’nin konumu ne olacak? AKP savaşın ilk yılında taraflar arasında eşit mesafede görünüp, Rusya’yla işbirliğini sürdürebilmişti. Ancak doğu-batı kamplaşmasının keskinleştiği bir ortamda ortada kalmak giderek zorlaşıyor. İktidar ekonomik güçlüklerin de zorlamasıyla rotayı bu yüzden yavaş yavaş batıya kırma sinyalleri veriyor. Basına yansıyan kulis bilgileri doğruysa, AKP temsilcileri muhataplarına “ortodoks ekonomik politikalara” dönüleceği ve ABD’yle işbirliğine açık, uzlaşmacı bir dış politika izleneceği güvencesi veriyorlar. Ancak “şimdiye kadar yapılanlar bundan sonra yapılacakların güvencesi” olduğundan bunların artık muhataplarını ikna etmesi çok güç.

MİLLET İTTİFAKI’NIN TAVRI

“Millet İttifakı” ise dış politikada nasıl bir yol izleneceği hakkında OPMM’nde (Ortak Politikalar Mutabakat Metni) kayıtlı birkaç paragrafın dışında deyim yerindeyse pek sır vermedi (1 Şubat 2023 tarihli yazımız). Türkiye’nin en yakıcı sorunları olan Suriye, Batıyla ilişkilerin yeniden düzeltilmesi, enerji, dış kredi temini gibi pek çok meselede iş dönüp dolaşıp bir şekilde Rusya ile ilişkilere dokunuyor. Muhalefetin bu konularda bir yol haritası var mı? Mesela Putin’le temaslar ne şekilde öngörülüyor, bunlar eskiden olduğu yoğunlukta yürütülebilir mi? NATO ile ilişkileri yeniden rayına oturtulurken, Ukrayna savaşı konusunda nasıl bir tutum izlenecek? Suriye konusunda Astana süreci ile işlerin devam ettirilemeyeceği açık. Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kazanırsa Erdoğan gibi sık sık Putin’le ve İbrahim Reisi ile aynı karede yer almak ister mi? Suriye konusunda sadece Beşar Esad değil, Rusya ve İran’la beraber, ABD ile de yakın temas içinde olmak gerekecek. Bu konuda tutum nedir? Ortadoğu’da ABD’ye sırtımızı dönme lüksümüz var mı? Ekonomiye dış kaynak sağlamak için ne gibi politikalar izlenecek? Yaşanan derin ekonomik krizin ağır sonuçlarını ve onun ardından gelen deprem felaketinin yarattığı yıkımın kayıplarını Körfez ülkelerinden veya Rusya’dan gelişi güzel ve şartları belli olmayan borçlar alarak karşılamak mümkün değil. Batıdan Türkiye’ye ucuz kredi ve doğrudan yatırım çekmenin ön koşulu kuşkusuz hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir yönetimin anlayışının işbaşına gelmesi. Ancak bunlar uzun vadeli işler. Kısa vadede neler yapılacak? Dış destekli kemer sıkma politikaları öngörülüyor mu? Bunlar seçmenin doğrudan izlediği konular olmasa da dış dünyada yakından izleniyor. Umarım bu konularda Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki ekip ve Millet İttifakı paydaşları hazırlık yapıyordur.