PTT'den ihraç edilen Yusuf Kösele: Çıkardığı genelge önce Davutoğlu'nu sonra bizi vurdu

Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde çıkardığı genelge gösterilerek açığa alınan ve sonra da ihraç edilen PTT çalışanı Özgür Yusuf Kösele, solucan gübresi üreterek geçimini sağlamaya çalışıyor. Kösele yaşadıklarını anlatırken, "İktidarın yanında olmayan herkes şüpheli zaten. Davutoğlu da bundan dolayı görevinden alındı. Çıkardığı genelge ilk olarak onu, sonra bizi vurdu" diyor.

Abone ol

İZMİR - 10 yıl boyunca İzmir PTT Başmüdürlüğü’nde görev yapan Özgür Yusuf Kösele, Ahmet Davutoğlu'nun başbakan olduğu 2012 yılında yayımladığı gerekçeye dayanılarak  'terör örgütü ve benzeri yapılarla ilişkisi olabileceği şüphesi' ile açığa alındı. Daha sonra da OHAL KHK'sı ile ihraç edildi. Kösele, ihraç edilmesinin asıl gerekçesinin barış akademisyenlerine destek için attığı imza olduğunu söylüyor. “İnsanlar neyi iyi biliyorsa onu yapmalı” diyen Kösele, çiftçi bir aileden geldiği için yaklaşık 1 yıldır solucan gübresi üreterek geçimini sağlamaya çalışıyor.

GEREKÇE İSTANBUL BAŞSAVCILIĞINDAKİ DOSYA

KHK ile ihraç edilmeden önce PTT’de başdağıtıcı olarak görev yapan Kösele, açığa alındıktan sonra geçirdiği soruşturma sürecini şöyle anlatıyor:

‘’Kurum müfettişi yazılı ifade ile yaptığı soruşturmada ‘Herhangi bir derneğe ya da cemaate üye misin? Herhangi bir yere bağış yapıyor musun? Çocuğun varsa hangi okulda okuyor? Abone olduğun gazeteler var mı?’ şeklinde sorular sordu. Daha sonra sözlü ifade için beni çağırdığında söylediği ise, ‘Anladığım kadarıyla buradaki sendikal çekişmelerden dolayı çalıştığın iş yerinden bir dilekçe gönderilmiş. Şikayet konusu dilekçede çok önemli bir durum yok. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bir soruşturma dosyan var’ oldu ve işe döndürülmememi buna dayandırdı.”

'SENİ TEKRAR İŞE BAŞLATIRSAM BEN TEHLİKEYE GİRERİM'

Kösele şöyle devam ediyor: “Binlerce akademisyen, 2016 yılında ülkedeki çatışma ortamına ve yaşanan insan hakları ihlallerine karşı ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlığıyla bir bildiri yayınlamıştı ve bizler de o dönem onlara destek olmak amacıyla İzmir Adliyesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirmiştik. Sonra da ‘Barış istemek suç değildir, barış akademisyenlerini destekliyoruz’ diyerek sendika, sivil toplum örgütü mensubu ve aktivistlerden oluşan yaklaşık 100 kişilik bir grup, bir dilekçeyle kendimizi İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na ihbar etmiştik. Müfettişe bana bu konuda bir tebligat gelmediğini belirttim ama orada bir dosyamın olduğunu dayanak göstererek benim geri döndürülmemi kabul etmedi. ’Suç gerektirecek bir şey yok ama seni tekrar işe başlatırsam ben tehlikeye girmiş olurum’ dedi. İzmir PTT Başmüdürlüğü’nde Haber-Sen üyesi olarak 4 kişi açığa alınmıştık. Ancak bana ‘Diğerlerinin işe döndürülmesi, senin de işe başlatılmaman yönünde rapor vereceğim’ dedi. Açığa alındıktan 9 ay sonra da 14 Temmuz 2017 tarihinde 692 sayılı KHK ile ihraç edildim.’’

'BU GENELGE İLK ONU SONRA BİZİ VURDU!'

"Bugünlerin yaşanacağını 2016 yılında Başbakanlık genelgesi yayınlandığında tahmin ediyorduk’’ diyen Kösele’nin genelgeye dair görüşü ise, onu imzalayan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da gitmesine dayanak olduğu yönünde:

"O dönem tepkimizi dile getirdik ancak çok yetersiz kaldık. Genelge ‘terör örgütüyle ilişkili olabileceği şüphesiyle’ ibaresi içeriyordu. Şüphe herkesi kapsayabilir. Şüphe üzerine bir suç isnat edilemez. Şüphe üzerine bir karar verilemez. Kaldı ki Türkiye’deki bu kaos ortamında her şey şüpheli durumda. İktidarın yanında olmayan herkes şüpheli zaten. Davutoğlu da bundan dolayı görevinden alındı. Bu genelgeyi çıkardı ama bu genelge ilk olarak onu, sonra bizi vurdu.”

'HERKES KENDİSİNİN DIŞINDAKİLERİ DÜŞÜNEREK KAYGI YAŞADI'

İhraç edilince ailesinin etkilenmesinden kaygı duyduğunu ifade eden Kösele şunları söylüyor: "Ben çiftçi bir aileden, ama toprakları olmayan çiftçi bir aileden geliyorum. Toprak sahiplerine yarıcılık yaparak, tüm ömrümüzü tarlalarda çalışarak geçirdik. Onlar hep ‘Biz çalışırız, tek derdimiz sizin okuyup bir yere gelebilmeniz’ diyordu. Tüm ailelerin çabası gibi onların da çabası buydu. İhraç olan diğer arkadaşlarıma ilk ne hissettiklerini sorduğumda ailelerine nasıl açıklayacaklarından kaygı duyduklarını söylerler. Herkes kendisinin dışındakileri düşünerek bir kaygı yaşadı. Bende de böyle oldu. İş bulamam, yaşayamam gibi bir duyguyu hiçbir zaman yaşamadım. Anneme ilk söylediğimde 'canını sıkma biz senin yanındayız' dedi. Sözler boğazında düğümlenmişti, ağladığını duymamı istemedi. Cümlesini tamamlayamadan telefonu kapattı.’’

'SOLUCAN GÜBRESİ ÜRETİYORUM'

Kösele, ihraç edildikten sonra yaşadığı süreci ise şöyle anlatıyor: "Benden önce ihraçlar olduğu için dolaylı bir deneyimim vardı aslında. Arkadaşlarımız zaten dayanışma içindeydi. Zaruri ihtiyaçlarımı karşılayacak kadar harcamalarımı kısıtladım bu süreçte. Kredi kartlarım dahil bütün borçlarımı kapattım. Eskisine göre daha az borcum var bile diyebilirim. Çocukluk yıllarım tarladan çıkıp okula gitmekle geçtiği için tekrar başa döndüm aslında. İhraç sonrası köye dönme kararı aldım. Yaklaşık 3 ay boyunca her sabah 5’te uyanıp gece yarısına kadar çalıştım. Beden olarak çok yorulsam da benim için çok iyi oldu. Yeniden İzmir’e döndüğümde getirdiğim tütünleri arkadaşlarım önce dayanışma için aldılar ama sonra bu bir ihtiyaç haline geldi. Birçok arkadaşım şu anda koşullarından da kaynaklı köyde ürettiğim tütünleri içiyor. Bu benim tutunmam için küçük de olsa bir gelir kaynağı oldu. Ama bir iş yapmam gerekiyordu ve toprakla çok iç içe olduğum için eğer bir iş yaparsam bu alanda yapmalıyım diye düşündüm. Çünkü insanlar neyi iyi biliyorsa onu yapmalı. Ben de en iyi tarımı ve toprağı biliyorum. Bir süre araştırdıktan sonra birkaç arkadaşımla birlikte solucan gübresi üretimine başladık. Yaklaşık bir yıldır üretiyorum.’’

Özgür Yusuf Kösele, yaklaşık bir yıldır solucan gübresi üretiyor.

'İHRAÇ EDİLEN HERKES İÇİN TERÖRİST ALGISI YARATILDI'

Kösele, bu süreçte kendisine destek olmak isteyen arkadaşları olduğu gibi onunla görüşmeyen hatta aramaktan dahi çekinenler olduğunu anlatıyor.

"İş yerine ziyarete gittiğimde benimle aynı görevde çalışan bir arkadaşım yaklaşıp benden özür diledi. Sana geçmiş olsun demek istedim ama aramanın bile suç olacağını düşündüğüm için seni arayamadım korktum, beni affet, dedi. O güne kadar aramadıkları için beni gördüklerinde utananlar, mahcubiyet duyanlar oldu. Onları da anlamaya çalışıyorum. Bir şeyleri söylemek, yapmak bilinçle ilgili bir durum. İnsanlar yeterli bilince sahip değilse birçok şeyden korkar. İhraç edilen birini aramanın korkusu da bana kalırsa böyle bir şey’’

Tüm bunların yanında İzmir’de olmayı kendisi için bir şans olarak gördüğünü söyleyen Kösele, sözlerini şöyle sürdürüyor: "İzmir’de sürekli dayanışma içinde olan bir kesim var ve onlarla aynı yerde olmak diğer illere göre insanı daha güçlü kılıyor. Birçok arkadaşımız ihraç edildiğini saklamak zorunda kaldı. Çünkü ihraç edilen herkes için terörist algısı yaratıldı. Sanki kurumlar terörist doluydu da birdenbire temizlendi!’’

İHRAÇLAR YETERİ KADAR GÜNDEME GETİRİLEMEDİ

Kösele, açığa alındıktan sonra sendikasının yanında olmasına rağmen bu süreçte iyi bir sınav veremediği görüşünde: "Sendika maddi olduğu kadar manevi anlamda da destek verdi. Ancak sorun bireysel olarak destek vermesinde değil. Bu kadar fazla ihracın olmasına karşın, bu sürece hazırlıklı olunmaması ve gerekli refleksin verilmemesi kötü bir durum. OHAL sürecinde belki onların da takatleri kalmadı. Ancak bu konuda sendikanın iyi bir sınav verdiğini söyleyemem. Belki büyük mitingler yapsak da sonuç alamayabilirdik ama geride kalan, kamuda halen çalışmaya devam eden arkadaşlarımızın üzerindeki korkuyu yıkmak adına alanlarda olmalıydık. Alanlara çıkılsa da basın açıklamaları şeklinde geçiştirildi. Kitlesel eylemler yapılmadı veya yapılamadı. Gerek ülke içinde, gerekse uluslararası düzeyde ihraçlar yeteri kadar gündeme getirilemedi. Çok yalnızlaşan arkadaşlarımız oldu, cezaevine girenler oldu... Sendika sadece ekonomik destek verdi, diğer alanda yapması gerekenleri yapamadı’’.

Kösele, bu süreçte yaşadığı tüm zorluklara rağmen bir gün kurumuna yeniden dönme imkanı doğarsa sendika yönetiminde daha aktif bir şekilde çalışmayı düşündüğünü söylüyor:

"Kamuda çalışmaya başladığım ilk günlerde sendikaya üye oldum. Başta İşyeri temsilciliği olmak üzere, sendika yönetiminin farklı organlarında aktif bir şekilde çalıştım. Ben işe girdiğimde PTT yeni yeni özelleştirme kapsamına alınıyordu. Biz de bu kurumların satılmaması, özelleştirilmemesi gerektiğini savunup grev ve eylemler yaptık, tepkilerimizi ortaya koyduk. Bundan hiçbir zaman pişman olmadım. Bugünden sonra eski kurumuma dönersem eksik bıraktığımız yerleri de tamamlayarak daha aktif bir şekilde çalışacağımı düşünüyorum’’ .

SADECE İHRAÇLAR OLARAK DEĞİL TOPLUM OLARAK BİR KAOSUN İÇİNDEYİZ

Bu aralar ihraç edilen akademisyenlerden Barış Ünlü’nün ‘’Türklük Sözleşmesi’’ kitabını okuduğunu söyleyen Kösele, şunları anlatıyor. "Bence bu kitabı herkes okumalı. Son dönemlerde yazılmış en iyi kitaplardan biri olarak görüyorum  Sürekli rüzgara karşı koşanlar ve akıntıya karşı yüzenler imtiyazın ve imtiyazsızlığın ne demek olduğunu; hayatı nasıl kolaylaştırdıklarını, nasıl zorlaştırdıklarını, kişinin düşüncelerini, duygu ve davranışlarını nasıl şekillendirdiğini çok iyi bilirler. Kadınlar erkeklik imtiyazlarını ve erkeklerin nasıl düşünüp davranacağını, gayrimüslimler Müslümanlık imtiyazlarını ve nasıl düşünüp davranacağını, Kürtler Türklük imtiyazlarını ve Türklerin nasıl düşünüp davranacağını bilirler. Çünkü bilmek zorundadırlar. İşte bu bilgi, hayatta kalma bilgisidir’ derken bilmek, öğrenmek ve direnmek zorunda olduğumuzu işaret ediyor.”

Kösele şöyle devam ediyor: "Bizler bir şeyler yapıp sürekli bilmek, öğrenmek ve direnmek zorundayız. İhraç edilen arkadaşlarımızın bir kesimi büyük bir boşluğun içerisinde. Ülkede o kadar çok şey yaşandı ki ihraçları konuşmak, yaşananlar karşısında çok hafif kalıyor. Son yıllarda Kürt illerinde büyük bir yıkım yaşandı. Şimdi de ülkenin genelinde bir yıkım yaşanıyor. Emek, barış mücadelesi yürüten birçok arkadaşımız yaşamını yitirdi, cezaevine girdi, ekmeğinden oldu. Sadece ihraçlar olarak değil toplum olarak bir kaosun içindeyiz ve bu kaos bir süre daha devam edecek diye düşünüyorum ben.”