'Propaganda dinlememek için camiye gitmeyenler var'

İlahiyatçı Cemil Kılıç Türkiye’de kılınan cuma namazları ve okunan hutbelerin İslami bir ritüelden ziyade politik bir ritüel olduğuna vurgu yapıyor. İlahiyatçı İhsan Eliaçık hutbelerin içeriği için “Eski İslam kültürü ve eski fıkıh kitaplarını okudukları, kendilerini geliştirmedikleri için geleneksel bakışa sahipler” diyor. Zonguldak müftü yardımcısı iken açığa alınan Kemal Türksoy, Ankara'da okunan hutbe ile bir köy camiindekinin aynı olduğuna ama iki cemaatin kültür seviyesinin farklı olduğuna dikkat çekiyor

Abone ol

DUVAR - Cuma hutbeleri kim ya da kimler tarafından yazılıyor? Nasıl mesajlar veriliyor? Hutbelerin güncel siyasete değinmesini ilahiyatçılar nasıl değerlendiriyor? Hutbelerin toplumsal etkileri var mı?

Müslüman ülkelerde, Hz.Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonra, “Cuma” ve “Bayram Namazları”nda hutbe okunması dini bir ritüel. Hutbelerin Arapça okunması Osmanlılara kadar intikal etmiş.

Farklı rivayetler olmakla birlikte 1911 yılında Bursa’da ilk kez Cuma hutbesi Türkçe okundu. Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkçe hutbe okunma teşebbüsleri sürdürüldü. 1927’de ilk resmi faaliyet Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi’nin imzasıyla yürürlüğe girdi.

Son yıllarda özellikle kadın, aile, cinsel yönelim gibi konularda okunan hutbeler toplumun bir kesiminin tepkisini çekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaleme aldığı hutbeler internet ortamında da okunabiliyor.

KÜRTAJ KARŞITI HUTBE

Örneğin 13 Eylül 2019 tarihli cuma hutbesinde “kürtaj” konusuna değinildi: “Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can saygındır. İslam’ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez.”

Hutbelerde sıklıkla ülkenin düşmanlarla çevrili olduğu dile getiriliyor. 23 Ağustos 2019 tarihli hutbede şunlar söyleniyor: “Ülkemizi baskı altına almak, birlik ve beraberliğimizi bozmak, fitne ve fesatla bu aziz vatanı karıştırmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Nitekim Kur’an’ın beyanıyla 'Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”

5 Temmuz 2019 tarihli hutbede ise cinsiyet değişikliği üzerine verilen vaaz şöyle: “Cinsiyete müdahale eden ve cinsiyetsizliğe davet eden çabalar sadece bireyin değil bütün bir neslin felaketini hazırlar. Cinsiyet seçimini kişisel bir özgürlük alanı gibi göstererek ilahi iradeyi yok saymak, haddi aşma ve kulluktan sapmadır.”

‘NAMAZ SULTANA İTAAT TEMRİNİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ’

İlahiyatçı Cemil Kılıç yaklaşık bir yıl önce OdaTV’de ‘Türkiye’de cuma namazı kılınır mı?’ başlığıyla bir yazı yazdığını söylüyor. Akabinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından dava açıldığı için yazıya erişim yasağı getirilmiş.

Cemil Kılıç

Kılıç, “Namaz aslında devrimci ve toplumcu bir içeriğe sahiptir” diyor ve ekliyor: “Ne var ki kökü Muaviye’ye değin uzanan bir yozlaştırmayla namaz ibadeti aslî içeriğinden koparılıp bir devlet törenine ve sultana itaat temrinine dönüştürüldü.”

‘CUMHURBAŞKANININ RIZASI İÇİN KILINIYOR’

Kılıç, Türkiye’de kılınan cuma namazları ve okunan hutbelerin İslami bir ritüelden ziyade politik bir ritüel olduğuna vurgu yapıyor. “Cuma namazları Allah rızası için değil, AK Parti’nin beğenisi için, Cumhurbaşkanının rızası için kılınıyor.”

“Hutbeler kitleleri nasıl etkiliyor? Bu güce sahipler mi?” soruma “Türkiye’deki kutuplaşmayı artırıyor, biz ve ötekiler düşüncesini kuvvetlendiriyor” diyerek yanıt veriyor Kılıç.

Kılıç, hutbelerin mahiyetinin değişmesinden ötürü son yıllarda bir kesimin Cuma namazına gitmediğini söylüyor: “Özellikle Ak Parti seçmeni olmayan cami cemaatinin bir kısmı artık Cuma namazlarına gitmemeyi tercih ediyor. Siyasi propaganda dinlemek istemiyorlar. Mesela ben günlük namazlarımı kılıyorum ama cuma namazı için yaklaşık 10 yıldır camiye gitmiyorum.”

Kılıç’a hutbeleri okumamayı tercih eden cami imamları olup olmadığını sorduğumda şöyle yanıt veriyor: “Okumayan hocanın işine son verilir. Cami cemaatinin içinde Diyanet’e haber uçuracak bir nevi gönüllü müfettişler vardır. Onlar da bunu bilir, cemaatlerinden çekinir.”

‘HZ. LUT’U EŞCİNSEL OLDUĞU İÇİN ALLAH HELAK ETTİ DİYEN KÜLTÜR VAR’

Bir diğer ilahiyatçı İhsan Eliaçık, “Esasen camiler özgür ve bağımsız kürsüler olmalıdır. Hükümet caminin içine, orada ne konuşulduğuna karışmamalı” diyor.

İhsan Eliaçık

Hutbelerin içeriği için ise şunları söylüyor Eliaçık: “Kadından ne anladıklarını yansıtıyorlar. Eski İslam kültürü ve eski fıkıh kitaplarını okudukları, kendilerini geliştirmedikleri için geleneksel, muhafazakar bakışa sahipler.”

“Eşcinselliğe karşı bir fobi var” diyor Eliaçık ve açıklıyor: “Hz. Lut’u eşcinsel olduğu için Allah helak etti diyen bir kültür var. Duyunca tüyleri diken diken oluyor. Halbuki zorbalık yapmışlardı.”

Eliaçık, “Her caminin hutbesinin o caminin imamı hazırlaması gerekir” diyor, “Merkezi hutbe doğru değil. Fakat devlet geleneğinde tabana güvenmemek söz konusu olduğu için, ne seçilen belediye başkanlarına ne mahallelerde görev yapan imamlara güveniyorlar.”

Eliaçık’a hutbelerdeki sürekli diri tutulan “ülkemizin düşmanları” uyarılarını sorduğumda şöyle yanıtlıyor: “Evet. ‘Her zamankinden fazla milli birliğe, beraberliğe ihtiyacımız olduğu şu günlerde’ diye başlanıyor. Bu sadece Ak Parti Hükümeti’ne has bir şey değil. Türkiye’deki zihniyet bu. Ordan Yunanistan girebilir, yukardan aşağı Moskova inebilir… Bu toprakların halet-i ruhiyesi bu. Türk’e Türk propagandası yapma. Kendine güvensizlik var.”

‘FETÖ TAKTİĞİ UYGULANDI, TASVİYE EDİLDİM’

Camide siyaset yaptığı ileri sürülerek açığa alınan Zonguldak Müftü Yardımcısı Kemal Türksoy, hutbelerin yaklaşık 20 yıldır Diyanet’e bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden uzmanlar tarafından hazırlandığını söylüyor.

Kemal Türksoy

Türksoy, Diyanet’in gayri resmi yayın yapan wep sitesinde haftalık hutbeyi yayınlandığını söyleyerek “Cumadan evvel herkes okuyabiliyor. İmam bunun dışına çıkarsa cemaat takip ettiği için şikayet edebiliyor” diyor.

Türksoy’a kendi tecrübesini sorduğumda şöyle yanıtlıyor: “Diyanet İşleri Başkanı’nın Atatürk’e karşı yaklaşımı, gidişatı belli. Biz bir yerde kobay olarak kullanıldık. Ses getirmek için yaptılar. 23 Nisan’dan önce Atatürk’e dua etmiş, silah arkadaşlarına rahmet okumuştuk. Bam teli burasıydı. ‘Siyaset yaptı’ dediler. ‘Başkanlık mı parlamenter sistem mi olacak? noktasında’, ‘Parlamenter sistemi Atatürk ve silah arkadaşları seçti’ deyince kabardılar.”

“FETÖ taktiği uygulandı” diyor Türksoy; “Önce dillendirildi. Mahalli gazetede yazıldı. Sonra tasviye edildim.”

‘DİSİPLİN AÇISINDAN İYİ OLDU’

Türksoy, hutbelerin merkezi sistemle yönetilmesini iki farklı açıdan yorumluyor. İlkini “Hatip, hutbe okuyan kişi demektir. Hutbesini yazan, okur. Okuyan kişi hutbeyi yazar. 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun sorumluluğu camilere bırakıyor. Ancak dağınık olsaydı her kafadan ses çıkabilirdi. Disiplin açısından iyi oldu” diyerek anlatıyor.

İkinci olarak her caminin cemaat kapasitesinin farklı olduğunu hatırlatıyor Türsoy ve şöyle açıklıyor: “Ankara Kocatepe’de okunan hutbe ile bir köyün camiinde okunan hutbe aynı. Hutbeyi dinleyen cemaatin kültür seviyesi aynı değil. O yüzden camiler bağımsız olmalı. İmamlara güvenilmeli. Cesur olunmalı.”