Pandemide İnsan Hakları Derneği'ne yoğun başvuru

İHD, pandemi döneminde, tarihinde hiç olmadığı kadar yoğun ekonomik ve sosyal hak ihlali başvurusuyla karşı karşıya kaldı. Ayrıca dernek, kadın mücadelesi ve pandemi sürecinde sağlık emekçilerinin hakları ile ilgili iki video da yayınlarken, İHD İzmir Şube Başkanı Avukat Zafer İncin ise hükümetin tavrına dikkat çekerek, "Bu yıl pandemi ile birlikte aslında birçok sorunun üzerini örttüğünü düşünen bir refleksle olaylara yaklaşım söz konusudur" dedi.

Abone ol

Cihan Başakçıoğlu

İZMİR - İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla bir bildiri hazırladı. "Covid-19 Pandemisinde İnsan Hakları Nefes Aldırır" başlığı ile kamuoyu ile paylaşılan bildiride, aradan geçen 72 yıllık zaman içerisinde insan haklarında aşınmanın gerçekleştiği ve insan hakları prensiplerini araçsallaştırmaya yönelik politika ve uygulamalarda artış olduğu belirtilerek, devam eden ekonomik krizlerin, silahlı çatışmaların ve savaş ortamlarının insan haklarını tehdit ettiği bir ortam yaşandığı ifade edildi.

2020 yılında özellikle Covid-19 pandemisinin, insan haklarının korunmasında dünya insan hakları sisteminin ne kadar yetersiz olduğunu bir kere daha gösterdiğinin altı çizilen bildiride, "Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemiyi geç ilan etmesi ve ardından ülkelerin pandemi tedbirlerini zamanında uygulamaması, hastalığın hızlı yayılmasına sebep oldu. Bu durum esasında ekonomik ve sosyal haklarımız içerisinde yer alan sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, çalışma ve hayat standardı hakkımızın korunmasındaki acizliği gösteriyor. İfade etmek isteriz ki Covid-19 pandemi koşullarında bile insan haklarının korunması ve geliştirilmesi tek çıkış yoludur. Pandeminin nefessiz bıraktığı ortamlardan çıkış yolu insan haklarıyla nefes aldırmak olmalıdır" denildi.

'SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN EMEĞİ ASLA UNUTULMAMALI'

Pandemiyle mücadelede Türkiye ve dünyada en ön safta yer alan ve herkesin sağlık hakkı için mücadele eden sağlık emekçilerinin emeği asla unutulmaması gerektiği de vurgulanan açıklamada, "Türkiye’de yüzlerce sağlık emekçisinin yaşamını yitirmesine ve on binlercesinin korona virüsüne yakalanmasına rağmen taleplerinin karşılanmamış olması sosyal devletten ne kadar uzaklaşıldığını göstermektedir. Sağlık emekçilerinin güvenceli istihdam, insanca yaşam ücreti, Covid-19’un iş kazası ve meslek hastalığı sayılması taleplerinin karşılanmasının ve işsiz durumda bulunun yüz binlerce sağlık emekçisinin istihdamının sağlanmasının ne kadar gerekli olduğu pandemi koşullarında kendisini göstermiştir. Türkiye’yi sağlık emekçilerinin taleplerini yerine getirmeye davet ediyoruz" ifadelerine yer verildi.

'PANDEMİDE EKONOMİK VE SOSYAL HAKLARA İLİŞKİN HAK İHALLERİ BAŞVURULARI ARTTI'

Bildiride, pandemiye karşı uygulamaya konulan ekonomik istikrar kalkanı paketinin büyük çoğunluğunu kullandırılan krediler ve borç ertelemeleri oluştururken, iş ve gelir kaybı yaşayan yurttaşlara sağlanan doğrudan gelir desteklerinin tutarının ise son derece düşük olduğu kaydedildi.

Ocak-ekim ayları arasında İHD’nin internet sitesi aracılığıyla bin 120 kişinin dernek genel merkezine hak ihlali başvurusunda bulduğu belirtilen bildiride, başvuruların 539’unu ekonomik ve sosyal haklar temelli hak ihlallerin oluşturduğu, 581'inin ise başta hapishanelerdeki hak ihlalleri olmak üzere farklı alanlardaki hak ihlallerinden meydana geldiği ifade edildi.

Bildiride, "Ekonomik ve sosyal haklar yaşam hakkı kadar önemlidir. Pandemi koşullarında, yoksulluğun giderek arttığı Türkiye’de işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına dokunulmamalı, asgari ücret vergi dışı bırakılmalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli, kıdem tazminatı hakkına dokunulmamalıdır. İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, grev ve toplu eylem hakkı güvenceye alınmalıdır" denildi.

'BARIŞ SÜRECİ İNŞA EDİLMELİ, OHAL UYGULAMALARI SON BULMALI'

Öte yandan 2015-2019 yılarını kapsayan 5 yılık silahlı çatışma bilançosunda 5 bin 365 kişinin yaşamını yitirdiği, 7 bin 986 kişinin ise yaralandığına dikkat çekilen bildiride yeniden bir barış sürecinin inşa edilmesi gerektiği ve insan hakları savunucuları olarak barışı ve barış hakkını savunmaya devam edecekleri vurgulandı. "Adalet için cezasızlıkla mücadele gereklidir" denilen bildiride, 'işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemlerde bulunanlar hakkında etkili soruşturma ve kovuşturma yöntemlerine başvurulması önündeki siyasi ve kanuni engellerin kaldırılması gerektiği, OPCAT uyarınca tarafsız ve bağımsız gerçek bir ulusal önleme mekanizması kurularak kapalı mekanlarda tutulanların işkence ve kötü muameleye uğramasının önüne geçilmesi geretiği' de belirtildi.

Bildiride OHAL düzeninin kalıcı hale geldiği ve sona ermesi vurgusu yapıldı. "Valiliklere tanınan haklar yeniden düzenlenmeli" ifadesinin yer aldığı bildiride, "12 güne kadar olan gözaltı sürelerine son verilmeli, OHAL’in hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı, insan hakları ihlallerine sebep olmuş sonuçları derhal ortadan kaldırılmalıdır. Başta Barış Akademisyenleri olmak üzere haksız ve hukuksuz kamu görevinden ihraç edilen kişilerin görevlerine iadesi sağlanmalıdır. Ayrıca yargı kararları ile OHAL Komisyonu kararları arasında ortaya çıkan çatışmalı durumları ortadan kaldıracak insan hakları odaklı düzenlemeler yapılmalıdır" denildi. Kayyımlarla görevden alınan seçilmiş belediye eşbaşkanlarının görevlerine iade edilmesi gerektiği de vurgulandı.

'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLANMALI, ADLİ VE SİYASİ MAHPUS AYRIMI YAPILMAMALI'

Basın ve yayın kuruluşlarının baskı altında olduğu, pek çoğunun kapatıldığı, binlerce gazetecinin işsiz bırakıldığı ve 100’ün üzerinde gazetecinin tutuklu olduğu koşullarda barış ve demokrasi savunuculuğunun güç kaybettiğinin altı çizilen bildiride, 'ifade özgürlüğünün önünde engel teşkil eden başta Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere tüm düzenlemelerin gözden geçirilerek, uluslararası standartlara uygun bir biçimde değişiklikler yapılması' gerektiği ifade edildi. Bu doğrultuda pandemide yapılan özel af düzenlemesinde TMK kapsamındaki hasta ve siyasi mahpusların hapiste tutulmaya devam edildiğine de dikkat çekilen bildiride, adli ya da siyasi ayrımı yapılmadan infaz koşulları eşitlenmesi ve insan onuruna uygun muamele yapılması gerektiği de vurgulandı.

Ayrıca başta kadına yönelik şiddet olmak üzere, şiddetle mücadele konusunda siyasi iktidar ile sözcülerinin İstanbul Sözleşmesi karşıtı söylemlerinin son bulması gerektiği ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi yükseltilmesi gerektiği de belirtilen bildiride, her türden çocuk istismarına karşı "cezasızlık" pratiğinin de son bulması gerektiğini kaydedildi.

KADIN MÜCADELESİ VE SAĞLIK EMEKÇİLERİ İÇİN VİDEO YAYINLANDI

Öte yandan dernek, bildirgenin yanı sıra pandemide sağlık hakkı ve sağlık emekçilerinin hakları, kadına yönelik şiddetle mücadele konularına ilişkin bir video da yayınladı. İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması gerektiği ifade edilen videoda, "Kadın yaşamdır, Jin jiyan'e" diye belirtilirken, "Alkışlarla ölüyorlar" başlığıyla yayınlanan video ise pandemi döneminde yaşamını yitiren tüm sağlık emekçilerine adandı.

'İNSAN HAKLARI KONUSUNDA ŞEFFAFLIĞA İHTİYAÇ OLDUĞU KAÇINILMAZ'

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72'inci yılında konuşan İHD Yöneticisi Zafer İncin de pandemi sürecinde çalışan kitleleri koruyan ya da bunu öncelikleyen bir durumun olmadığını gözlemlediklerini ifade etti. İncin, kendisinin de 7-8 yıl önceye dayanan bir soruşturma nedeniyle hakları ihlal edilerek gözaltına alınan yurttaşların ifade işlemine katılması nedeniyle Covid-19 virüsüne yakalandığını belirtti ve şunları söyledi;

"Türkiye'nin durumuna bakıldığında geçmişten gelen çok ciddi sorunları var. Bu yıl pandemi ile birlikte aslında birçok sorunun üzerini örttüğünü düşünen bir refleksle olaylara yaklaşım söz konusudur. Biz birçok alanda aslında bu hafta özelinde de çalışmalar yapmaya başladık. Başta sağlık hakkı olmak üzere bazı alanlarda bir görsel çalışmamız oldu. Gerçekten özellikle pandemi nedeniyle çalışanların ve sağlıkçıların çekmiş olduğu sıkıntılar ve sistemdeki aksaklıklar üzerinde yoğunlaşmayı tercih ettik. Bu konuda çok ciddi sorunların varlığını gözlemledik. Yaklaşık bir iki haftadır kendince vaka sayısını biraz daha ciddi bir şekilde açıklama pozisyonlarını aldılar. Ancak biz bu sayıların halen şeffaf olmadığını biliyoruz. Bu konudaki inancımız tamdır. Özellikle TTB'nin verileri doğrultusunda olaya bakılmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Bununla beraber özellikle pandeminin getirmiş olduğu o daha ağır sorunların gün geçtikçe daha da belirginleşeceğini söyleyebiliriz. Şu an hükümet tamamen pandeminin arkasına sığınmış ve her şeyi pandemiye bağlamaya çalışıyor ancak sürecin şeffaf ve iyi yönetilmediği herkesçe biliniyor"

"Bu süreçte insan hakları aktivistleri olarak başta sağlıkçılar olmak üzere olayda çok ciddi mağdurların olduğunu gözlemliyoruz. Son zamanlarda gelen ekonomik krizle birlikte özellikle sağlık alanında gidişatın bu kadar kötüye gitmiş olması işçilerin gerçekten çok ağır koşullar altında çalışıyor olması ve pandeminin kendilerine olumlu bir sirayetinin olmadığı göz önünde. Kamuoyuna yansıtılan bazı tedbirler var. Ama ne yazık ki işçiyi, sağlıkçıyı ne de çalışan başka kitleleri koruyan ya da bunu öncelikleyen bir durumun olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Başta pandemi olmak üzere ülkenin insan hakları alanında şeffaflığa ihtiyacın olduğu kaçınılmaz. Şeffaf davranılmıyor olması var olan sorunları büyüterek çoğaltıyor. Bunun faturası belki de önümüzdeki günler de çok daha vahim bir şekilde karşımıza çıkacak"