Palu Ailesi: Bir skandalın sıradanlığı

Palu Ailesi ve damadın dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi ile Selçuk Kozağaçlı, Ahmet Altan, Osman Kavala ve Mümtazer Türköne’nin mahpus olması arasında doğrudan bir bağlantı var mıdır? Yanlış anlamayın. Bağlantı ölçeğin kendisinde. Yani yargının gözü tamamen kapalı iken ölçtükleri ile gözü tamamen açık iken ölçtükleri arasındaki bu derin bağ hepimizi bütün meşru-gayri meşru eylemlerimizin yer değiştirdiği koca bir ölçeksizlik alanına doğru sürükleyiveriyor olmasın sakın?

Abone ol

Orhan Gazi Ertekin*

Müge Anlı, bir ailenin bohçasını hepimizin gözü önünde açmış ve söylenenler eğer doğruysa ailenin, devletin, polisin, hakim ve savcıların ve dahi her birimizin günahlarına dair eksiksiz bir suçlar kataloğu ulu orta saçılıvermiş. Anlatılanlara inanmak çok zor. Ama denilenlere göre olay şu: Bir adam bir gün bir aileye girivermiş ve “devlet aleyhine suçlar” hariç ceza kanunundaki suç tanımlarının neredeyse tümü birbiri ardına arzı endam ederken hukuk ve yargının dinç ve zinde kuvvetleri uykulu ve uyuşuk, esneyerek ve göz ucuyla ilgilenivermişler bütün bu olan bitenlerle. Taciz, tecavüz, öldürme, yaralama, çocuk istismarı, organ ticareti, üfürükçülük, din tacirliği, hürriyeti tahdit, fuhuş, yalan ifade, delil karartma, şantaj, uyuşturucu vs. gibi bir hakimin bile gözlerini faltaşı gibi açacak çeşitlilikteki bütün o suçlar dizisi yaşadığımız olağanüstü hal sürecinin hassasiyet, ciddiyet ve emniyet süzgecinden geçtikten sonra olağan suçlar olarak bir köşeye bırıkılıvermiş. Ki takibat ve soruşturma haliyle gayret ve cehdini de yitirivermiş. Halen de soruşturmayı Müge Anlı yürütüyormuş! Akabinde savcılık kazıya başlamış! Avukat Selçuk Kozağaçlı’yı beş gün süren bir yargılamadan sonra serbest bırakıp sekiz saat içindeki gelişmeler nedeniyle yeniden tutuklayacak kadar hassas ölçen yargı anlatılanlara bakılırsa “gözleri tamamen açık” iken önünde duran cinayet ve tecavüzleri kenara itekleyivermiş vaka-i adiyeden deyü! Osman Kavala’nın geçtiği baz istasyonlarından şüphe duyan, Ahmet Altan’ın bir konuşması ile darbe arasındaki ince bağlantıyı görebilen, Mümtazer Türköne’nin beş yazısı ile Cemaat darbesi arasındaki ilişkiyi olağanüstü hassasiyetle inceleyerek fark edebilen yargının terazisi birdenbire büyükbaş hayvan kantarına dönüşüvermiş. Tabii ki suçlar “olağanüstü hal” kapsamında değil. Olağan suçlar yumağı ile karşı karşıyayız. Hepsi uydurma olsa bile sorun yok. Çünkü anlatılanları gören, duyan, dinleyenler için bile çok ibretler vardır aslında burada. Ya da şurada: Olağan olan olağanüstüleştiğinde olağanüstü olan da olağanlaşır. Bilmece gibi değil, aslında çok basit. Şöyle anlatayım:

Buradaki ailenin bohçasında ister hayali olsun ister gerçek sadece ailemize değil polisimize, hakimimize, savcımıza ve bir bütün olarak devletimize dair iki önemli şey var: Suçun sıradanlaşması ve ailenin devletleşmesi, ya da devletin aileleşmesi…

SUÇUN SIRADANLAŞMASI 

Birinci nokta tabii ki suç ve suç politikası ile alakalı. Biraz kriminoloji çalışmış herkes bilir ki bir “Fritzl ailesi” her ülkede vardır. Ama ülke “Fritzl ailesi” haline gelmez. Suç bilimi bu ikisinin birbirinden ayrılması üzerine çalışır. Buna karşılık bireysel ‘sapkınlık’lar ile toplumsal ve siyasal ‘sapkınlık’lar iç içe geçtiği anda sorun başlar ve Türkiye’de halihazırdaki sorunun bir parçası burada saklıdır: Şunu demeye çalışıyorum: Suç ve ceza hukuku sıradan toplulukların ve sıradan üyelerinin kolektif olarak sevk edildiği bir alana dönüştüğünde bütün gerçek bireysel suçlar olağanlaşır. Olağan olan “sapkın”laştırıldığında sapkın olan olağanlaşır. Yani sıradan olanı, alelade eylemi, yazmayı, çizmeyi, konuşmayı suç haline getirirseniz suçun kendisi de sıradanlaşır. Hadi daha açık sorayım size: Palu Ailesi'nin ve damadın iddia edilen suçları ile Selçuk Kozağaçlı’nın, Ahmet Altan’ın, Osman Kavala’nın, Mümtazer Türköne”nin iddia edilen “suçları” arasında doğrudan bir bağlantı var mıdır acaba? Palu Ailesi ve damadın dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi ile Selçuk Kozağaçlı, Ahmet Altan, Osman Kavala ve Mümtazer Türköne’nin mahpus olması arasında doğrudan bir bağlantı var mıdır? Yanlış anlamayın. Bağlantı ölçeğin kendisinde. Yani yargının gözü tamamen kapalı iken ölçtükleri ile gözü tamamen açık iken ölçtükleri arasındaki bu derin bağ hepimizi bütün meşru-gayri meşru eylemlerimizin yer değiştirdiği koca bir ölçeksizlik alanına doğru sürükleyiveriyor olmasın sakın? Bütün bu olanlardaki olağanüstü olağanlık nedeniyle yaşadığımız şaşkınlık, öfke ve dehşetin sebebi tam da buradadır.

AİLENİN DEVLETİ DEVLETİN AİLESİ

İkinci önemli nokta ise şu: Palu Ailesi ve damadın devlet ile karşılaştığı yer ve zemine özel bir dikkat göstermeliyiz. Anlatılanların ne kadarı doğru bilmiyoruz. Ama Anlı “soruşturma” yaparken savcılığın arkasından takip etmesi bile başlı başına yeterli zaten. Aslında buradaki sorun şu: Bizler devletten kaçmak için hep aileye sığınırız. Aileden kaçmak için de devlete. Modern hukuk işte bu sarkacın içinde doğmuştur ve aile ile devlet arasındaki özel kamusal ayrıma dair liberal ilişkinin yönetilmesine talip olmaktadır. Mahrem olanı devletten ayırarak, devleti mahrem olana yasaklayarak, mahremi de devletten sınırlayarak modern hukuk inşa edilir. Modern devlet, modern anayasa, modern hukuk burada iş görür. Oysa bugün Türkiye, kendi kamusalını bir “aile” olarak yeniden kurma sürecindedir ve artık aileye karşı kaçacak yer yoktur. Devlete karşı kaçacak bir aile de yoktur. Aile devlete, devlet ise aileye dönüşmüştür.

Özeti şu ki Palu Ailesi ve damadın serüveni anlatılanlar bütünüyle doğru olmasa bile aslında bu ülkenin ve bu ülkenin hukukunun, yargısının, hakimlerinin, savcılarının ve bir bütün olarak kurumlarının serüvenidir. Bu toplumun serüvenidir. Ve tabii ki bütün bunların, devlet kurumları ve toplumsal grupların yaşadığı skandalıdır. Skandallar daima inançlarımızı alaşağı eder. Güvenimizi zedeler. İnançlarımız ile gerçekler arasındaki o gergin noktada bizi terk eder. İfşa olan şeye dikkat göstermezsek ortaya çıkan aralıklardan devlet de toplum da kendi masumiyetini ilan ederek sıyrılmaya çalışacaktır. Oysa yaralarımız Palu Ailesi kadar derindir. Evet olağanüstü bir olağanlık karşısında şaşkınlık, kızgınlık ve dehşet içinde debelenip duruyoruz. Hesaplaşmazsak debelenmeye devam edeceğiz.

*Demokrat Yargı Eşbaşkanı