Özilhan: Mahşerin dört atlısı üzerimize geliyor

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Türkiye'nin geleceğini etkileyeceğini söylediği 4 faktör sıralayarak, "Bunların mahşerin dört atlısı olarak üzerimize geldiğini görüyorum" dedi.

Abone ol

DUVAR - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı, korona salgını sürecinde yaklaşık 1,5 yıllık aradan sonra ilk kez yüz yüze yapılıyor. Toplantıda, TÜSİAD'ın 50. Yılı projesi olarak, Türkiye'nin geleceğinin inşası için bir yol haritası önerisi içeren 'Geleceği İnşa' başlıklı çalışmanın da tanıtımı yapıldı.

4 KRİTİK FAKTÖR

Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, korona virüsü salgınının, zaten gündemlerinde olan dönüşümleri hızlandırdığına yaptı. Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığının tartışma dışı olması gerektiğini vurgulayan Özilhan, "Düşen sadece TL'nin değeri değil" ifadesini kullandı. Konuşmasında yeşil ekonominin yanısıra toplumsal adalet ve laiklik vurgusu da yapan Özilhan, şu mesajları verdi: 

"Bugün Türkiye'nin geleceğine baktığımda; Dünyadaki jeopolitik risklerin, sosyo-kültürel gerilimlerin, iklim değişiminin etkilerinin ve bereketsiz, dengesiz ekonomik büyümenin mahşerin dört atlısı olarak üzerimize geldiğini görüyorum. Bunların üzerine bir de geleceği şekillendiren teknolojik dönüşümün, ekonomik, insani ve toplumsal boyutlarını eklemeliyiz. Geçmişten ve bugünden radikal biçimde farklı olacak bir geleceğe ülke olarak hazır olabilmek için bu tehditlere biraz daha yakından bakmamız gerekiyor. 

TEHDİTLERİN BAŞINDA JEOPOLİTİK GELİŞMELER VAR

Tehditlerin en başında jeopolitik gelişmeler var. Dünyadaki jeopolitik riskler artıyor. Jeopolitik gerilimlerin ekonomik etkilerini yaşıyoruz. 

İkinci başlık iklim krizi. Bu sene iklim krizi konusunda en umursamaz olanları bile endişeye sevkeden olaylara tanıklık etti. Dünyanın her tarafından sel, kuraklık, yangın haberleri geldi, binlerce kişi hayatını kaybetti. İklim krizinin de giderek hız kazandığını görüyoruz. Türkiye'nin yüzde 60'ı çölleşmeyle karşı karşıya. Su rezervleri tarihsel olarak en düşük seviyelerine iniyor. Kuraklık tarımı ve çiftçileri olumsuz etkiliyor. Ülkemizde de doğaya orantısız müdahale, çarpık yapılaşma, yanlış kentleşme, gerekli hazırlıkların olmaması sellerde ve orman yangınlarında can kayıplarının artırdı. Bu sorunların çözümünde adım atmazsak, gelecek senelerde de artacak ekstrem hava olaylarında yine canımız yanmaya devam edecek. Deprem gerçeğinde de aynı sıkıntıları görüyoruz. Marmara Depremi'nin üzerinden geçen 22 yılda kentleşme ve depreme hazırlık konusunda kat ettiğimiz mesafe maalesef çok az.

ESKİ POLİTİKALARLA DEVAM EDİLEMEZ

İklim değişikliğinin korkutucu sonuçları ve deprem bölgesinde olmamız, eski politikalarla devam etmemizi olanaksız kılıyor. Çevreci bir Türkiye hedefi için önlemlerimizi hızla almalıyız.

KARBON NÖTR EKONOMİ HEDEFLENMELİ

Şu anki ekonomik modeli tamamen değiştirmemiz, karbon nötr bir ekonomi olmayı hedeflememiz gerekiyor.

GÖÇ SORUNU 

Üçüncü önemli değişim alanı, sosyo-kültürel alan. Gelişmiş ülkeler nüfus yaşlanmasıyla karşı karşıya iken, gelişmekte olan ülkelerden gelen göç bu soruna çözüm olmak yerine sorunu karmaşıklaştırıp, ağırlaştırıyor. Ekonomik ve siyasi zorlukların yol açtığı büyük göçmen akımları, yetersiz ve dengesiz ekonomik büyüme ve sosyo-kültürel farklılıklar birleştiğinde ciddi gerilimler yaratıyor ve tepkisel davranışlara yol açıyor. 

SİYASİ TERCİH KAYMALARI

Gelişmekte olan ülkelerde tüm hızıyla devam eden kentleşmenin yol açtığı sonuçların yönetilmesi ciddi kaynak ve yönetim mahareti gerektiriyor. Nitekim ülkemizdeki hızlı kentleşmenin de üretim ve tüketim modellerinden çevreye, toplumsal hareketlerden siyasi tercih kaymalarına uzanan sonuçlarını da hep beraber gözlemliyoruz. 

ADİL BİR TÜRKİYE HEDEFİNİ BAŞARMAMIZ GEREKİYOR

Son yıllarda bu etkilerin üzerine eklenmiş olan sığınmacı hareketliliği kalkınmanın adalet boyutunun ihmale gelmediğini hatırlatıyor. Doğa bize fay hatlarına, dere yataklarına inşaat yapmamayı acı yoldan öğretti. Toplumsal fay hatlarının da üzerini suni olarak örterek, siyaset yapmanın bu fay hatlarını ortadan kaldırmadığını biliyoruz. Farklı eşitsizliklerin iç içe geçtiğini ve ötelenen sorunların kar topu misali büyüdüğünü de görüyoruz. Huzurlu, mutlu barış içinde yaşayacağımız bir gelecek için toplumsal adaleti tüm boyutlarıyla tesis etmemiz, adil bir Türkiye hedefini başarmamız gerekiyor.

ENERJİ PİYASALARI BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM AŞAMASINDA

Dördüncü başlık ekonomi. Dünya ekonomisinde arzu edilen toparlanma bir türlü sağlanamazken, eşitsizlikler siyasi merkezlerde çalkantılara yol açtı. Pandemi süreci bu sorunların hepsini ağırlaştırdı. Mevcut üretim, tüketim, ticaret üzerindeki zaafiyetlere karşı işe yarar çözümler üretmek artık ertelenemez bir öncelik olarak kendisini dayatıyor. Birçok ülkedeki birçok şirket tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmayı gündemine almış durum. Aynı anda bir çok şirkette üretim modeli değişikliğine gidilmesi, küresel ekonomide riski başka bir noktaya çekiyor. Kuraklık ve enerji problemi kaynaklı tedarik sıkıntıları durumu daha da ağırlaştırıyor.  Son günlerdeki enerji piyasasında yaşananlar iklim değişikliği yaşandığında yaşanacakların ön habercisi niteliğinde. Küresel enerji piyasaları büyük bir dönüşüm aşamasında. Enerjiyi nasıl üretip, nasıl tükettiğimizi yeniden düşünmeliyiz.

MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI TARTIŞMA DIŞI OLMALI

Büyümeli ve kişi başı gelirimizi artırmalıyız. Bunun için öncelikle makro ekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir büyüme sürecini başlatabilmek gerekiyor. Bu doğrultuda en önemli adımlar; piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını güçlendirmek ve başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığını tartışma dışı bırakacak şekilde tesis etmektir. Ancak büyüme kadar büyümenin nasıl sağlandığı da önemli. Büyümenin aynı zamanda istihdam da yaratan, yeşil ve adil bir büyüme olması gerektiği ortaya çıkıyor. Bunu nedenle gelişmiş, saygın ve adil bir Türkiye hedefinin altını çiziyoruz. 

YÖNETİŞİM AÇIĞI

Cari açık ve bütçe açığına beceri açığı, bilgi açığı, liyakatli kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor. Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor.

Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak gerekiyor. Üretimin, tüketimin, yatırımların artmasına ihtiyaç duyduğumuz kadar, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesine de ihtiyaç duyuyoruz.

LAİKLİĞE VE DEMOKRASİYE VURGU YAPMAK İSTİYORUM

Birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşarak gelişmiş, adil, saygın ve çevreci bir Türkiye inşa etmemizi sağlayacak kurumlar arasında özellikle laikliğe ve demokrasiye vurgu yapmak istiyorum. 100 yıl önce cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarının modern dünyanın üyesi olmak doğrultusunda atmış oldukları geri dönülemez kararlı adımda en önemli ilke laikliktir. 100 yıl boyunca ayakta dimdik durmamızı sağlayan bu ilke önümüzdeki 100 yıl içinde de özlemlerimizi gerçekleştirmemizin en büyük teminatı olacaktır.

Kurumlar başlığı altında şu üç öneriyi çok önemsiyorum.

1. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması

2. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi,

3. Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi. 
Bu adımları atabilmek, geleceği hep beraber inşa edebilmenin temelini oluşturacaktır. (EKONOMİ SERVİSİ)