Oyları yüzde 52'yi bulan ittifak nasıl engellendi?

Böylece 1957 seçimlerinden yarım yüzyıl sonra, Türk burjuvazisinin partileri bir kez daha iki blok halinde saflaşıyorlar. Saflaşmanın konularının, öne sürülen sloganların, ateşli tartışma başlıklarının ne denli benzer olduğuna, seçimlerde yapılan hilelerin ve usulsüzlüklerin ne denli bugünü anımsattığına bakılırsa, 50 yılda pek de bir ilerleme kat edilemediği söylenebilir. AKP/MHP ve CHP/İYİP. Bloklaşmaları asla tesadüf değil,

Abone ol

Alp Altınörs

AKP-MHP arasında kurulan “Cumhur İttifakı”nın ardından, CHP-İYİP. arasında kurulan seçim ittifakı, 1957 seçimlerinden bu yana bir ilki oluşturuyor. Gerçi, fiili seçim ittifakları her daim gerçekleşti. Genelde, daha yüksek oyu bulunan partinin bünyesinde başka partilerden adayların yer alması yoluyla farklı partiler de meclise taşındı (1991 RP-MÇP-IDP ittifakı, SHP-HEP ittifakı vb.) ne var ki, resmi seçim ittifakları 1957'den bu yana yasaklıydı.

1954 seçimlerinde, Türkiye tarihinde bir siyasi partinin aldığı en yüksek oy oranına ulaşarak yüzde 57.5 ile TBMM'de mutlak çoğunluğu elde eden Demokrat Parti, buna dayanarak ülkede tek parti diktatörlüğünü kurmaya girişti. Ne var ki ilerleyen yıllarda ekonomide yaşanan buhranlar DP'nin tabanını eriterek büyük bir toplumsal muhalefet dalgasına yol açtı. 1957 seçimlerine gidilirken, üç muhalefet partisi, CHP, Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ve Hürriyet Partisi (HP) seçim ittifakı görüşmelerine başladı.

Hürriyet Partisi, 1955 mali krizinin, 6-7 Eylül pogromunun ve basın özgürlüğünü ortadan kaldıran yasanın ardından, İstanbul sanayi ve ticaret burjuvazisini temsil eden bir grubun DP'den kopması sonucunda oluşmuştu. Lideri Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu, çizgisi merkez sağ idi.

Osman Bölükbaşı liderliğindeki Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ise DP'yi sağdan, özellikle İslamî bir retorikle eleştirerek etkili oluyordu. Bölükbaşı'nın hazırcevaplığı, hitabet yeteneği partinin Anadolu'da kök salmasını sağlamıştı. Adnan Menderes hükümetinin hışmına, en az CHP kadar maruz kalmışlıkları vardır. Bölükbaşı'nın ilk partisi Millet Partisi, 1953'te laikliği çiğnemekten kapatıldı. 1954 seçimlerinde CMP'nin Kırşehir milletvekilliklerini kazanmasına tepki olarak Menderes Kırşehir'i ilçe yapmıştır. Keza, 1957 seçimleri arifesinde Osman Bölükbaşı dokunulmazlığı kaldırılarak hapishaneye yollandı, milletvekili yeminini Ulucanlar Hapishanesi'nde etti. 1958'de Türkiye Köylü Partisi ile birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adını alacak olan bu parti, Bölükbaşı'nın 1962'de ayrılmasının ardından, 1965 yılında Alpaslan Türkeş tarafından Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüştürüldü.

"Muhalefet cephesi dün bir taahhütname imzaladı" başlıklı gazete haberi

İTTİFAK GÖRÜŞMELERİ VE İLAN EDİLEN İLKELER

Erken seçim söylentilerinin yoğunlaşması üzerine CHP, HP ve CMP liderleri 12 Ağustos'ta İsmet İnönü'nün İstanbul Maçka'daki evinde toplandılar. 10 gün boyunca süren toplantılar basın tarafından yakın biçimde takip edilmiştir. Toplantıların bitiminin ardından CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek 22 Ağustos günü basına şu açıklamayı okumuştur:

"Çalışmalarına devam eden üç muhalefet partisi liderleri, bugünkü toplantılarında, evvelce mutabık kaldıkları prensiplerde olduğu gibi kontenjanlarda da mutabık kalmışlardır. Diğer prensipler ve tatbik şekilleri üzerine konuşmalara başlanacaktır. Gelecek toplantı 3 Eylül'de Ankara'da yapılacaktır."

Burada varılan anlaşmaya göre, "üzerinde işbirliği edilecek meseleler" şu şekilde belirlendi:

“Bir hukuk devleti düzeni, Kurucu Meclis, seçimlerde işbirliği, yeni anayasa, antidemokratik kanunları veto edecek Anayasa Mahkemesi, seçimlerde nisbî temsil sistemi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü.”

Yeni anayasa üzerine üç partinin ortak bir hukuk komitesi kurması da benimsenmişti. Üç parti, seçimlerde üçte iki Meclis çoğunluğunu elde edeceklerini öngörüyorlardı. Bunu başardıkları takdirde yeni Meclisi bir Kurucu Meclis olarak çalıştıracaklardı.

Ortak listelerde CHP yüzde 40, CMP yüzde 22, HP ise yüzde 20 oranında kontenjana sahip olacak, yüzde 18 kontenjan ise bağımsız bireylere ("müstakillere") ayrılacaktı. İttifak partileri, müstakil adaylar kotasının Demokrat Parti'den ayrılmak isteyen şahısları muhalefet listesine çekmek için konulduğunu açıkladılar. "DP saflarından yeni iltihaklar beklendiğini" ve "DP iktidarının bilhassa DP saflarından ayrılmak isteyenlerden çekindiğini" ifade etmişlerdi. (Milliyet, 22/08/1957)

Basına yansıyan bir diğer ittifak prensibi ise; "Kongrelerde konuşacak parti hatipleri, diğer muhalefet partilerine çatmamaya, ima suretiyle dahi hücumda bulunmamaya bilhassa dikkat etmelidirler. Bu konu, teşkilata, en kısa zamanda tebliğ olunacaktır." şeklindeydi. İttifak kararını Parti Meclisi ile değerlendiren İsmet İnönü, gazetecilere “Siyasi hava düzeldi” demişti. (Milliyet, 23/08/1957)

4 Eylül günü, DP tarafından erken seçim kararı alındı. Seçim tarihi olarak 53 gün sonrası, 27 Ekim belirlendi. Aynı gün bir araya gelen üç parti, ortak bir tebliğ yayınladılar.

Tebliğde; “Bugün iktidarla muhalefet arasında başlıca mesele, rejim davasıdır. Bu davanın halli uğruna işbirliği yapmaya karar veren partilerimiz için memleketimizi, medeni dünyaca kabul edilmiş insan haklarına bağlı istikrarlı bir hukuk devleti nizamına kavuşturmak ilk hedeftir. Muhalefet cephesi, önümüzdeki seçimlerde iktidara geldiği takdirde, bütün anti-demokratik mevzuatı ve usulleri kaldırmak ve vatandaş hak ve hürriyetlerini hukukî teminata bağlamak suretiyle memleketimizde hür ve demokratik bir idareyi bütün icapları ile tesis edecektir. Mahkeme bağımsızlığı ve hakim teminatı, söz ve basın hürriyeti, toplanma hürriyeti, ilim hürriyeti ve üniversite özerkliği, grev hakkı ve sendika hürriyeti ve mesleki teşekküller kurma hakkı, bütün idari tasarruflar üzerine yargı denetimi, vatandaşlar arasında siyasi kanaatine göre fark göz etmeyen tarafsız idare derhal gerçekleştirilecektir” deniyordu. Yeni Meclis, aralarında iki meclisli siyasi sistem ve Anayasa Mahkemesi kuruluşunun da bulunduğu yeni bir anayasa oluşturarak en geç iki yıl içinde yeniden ülkeyi seçime götürecekti. (Milliyet, 05/09/1957)

Bu bildirgede kendilerine verdikleri isimle “Muhalefet Cephesi” Türkiye tarihinin ilk ve tek resmi seçim işbirliği platformuydu. Demokrat Parti'nin ortaya çıktığı 1946'da dile getirdiği “demokrasi” vaatlerine oldukça benzer söylemlerin aradan 10 yıl geçtikten sonra bu kez CHP tarafından dile getirilmesi Türkiye siyasi tarihinin oldukça ilginç bir yönüdür. Ne var ki, her iki partinin de bu kavramların altını nasıl doldurduğu artık deneyimle sabit idi. Türk egemen sınıflarının bu iki hasım kanadı, azınlıkta kaldıklarında demokrat, iktidarı ele geçirdiklerinde ise otoriter oluyor, diğer kanadı siyasetten tasfiye ederek tek parti iktidarı kurmaya çalışıyorlardı.

Muhalefetin işbirliğine dair gazete haberi

MENDERES'İN KARŞI HAMLESİ

Karşısında geniş bir cephenin oluştuğunu gören Adnan Menderes hükümeti panikleyerek, meclisten seçim ittifakını yasaklayan bir yasa geçirdi. (11.9.1957 tarih ve 7053 Sayılı Kanun) Böylece, siyasi partiler her ilde ayrı listeler çıkarmaya mecbur bırakıldı. Siyasi parti listelerinden müstakil adaylık yasaklandı. Yine, bir partiye mensup bir kişinin başka partiden aday olması da yasaklandı. (Milliyet, 11/09/1957)

Müstakil adaylara konulan yasağın “muhalefet cephesinin” DP'den kopuşlara dair umudunu boşa çıkartmak için geçirildiğini anlamak zor değildir. Bunlar arasında en popüleri, DP'nin dört kurucusundan birisi olan Fuat Köprülü idi. Erken seçim kararının ilanının hemen ardından, 8 Eylül'de istifa eden ve DP iktidarına karşı mücadele çağrısı yapan Fuat Köprülü, Menderes'i epeyce rahatsız etmiş olmalı. Bu yasanın, “erken seçim kararı alındıktan sonra partisinden istifa eden kişilerin başka partiden aday olamayacaklarına” dair maddesinin, özel olarak Köprülü için geçirildiği söylenir.

1957 seçimleri usulsüzlük ve hile tartışmalarına yol açtı. Mühürsüz pusula dolu çuvallar, TRT Radyosu'nun oy verme işlemi sürerken (14.30'da) DP'nin önde olduğu sandık sonuçlarını ilan etmeye başlaması, seçmen kütüklerinde yapılan oynamalar, CHP'nin itirazlarına sebep oldu.

Seçimin sonuçlarına göre, Demokrat Parti yüzde 47,7 oy alarak, ciddi oy kaybetmişti. Buna rağmen, adaletsiz seçim sistemi sayesinde meclisteki 610 sandalyenin 424'ünü alarak iktidarda kalmıştı.

CHP yüzde 41.1, Hürriyet Partisi yüzde 3.8, CMP ise yüzde 7.1 oy almıştı. Yani, eğer seçim ittifakı engellenmeseydi, üç partinin oy toplamı yüzde 52 olacaktı. Hiç kuşkusuz, seçimlere ortak listeyle ve partisiz isimleri de katarak girebilselerdi, bu oranın daha da yükselmesi mümkündü. Adnan Menderes, baskın seçim ilan etmekle kalmamış, seçimlere bir ay kala seçim ittifakını yasaklayarak iktidarını korumuştu. (Seçimlere altı aydan az zaman kala yapılan yasa değişikliklerinin seçimlerde uygulanmayacağına dair yasa bu tür deneyimlerin ürünüdür, ama Cumhur İttifakı bu yasayı da bypass etmiş görünüyor.)

Adnan Menderes'in seçim ittifaklarına getirdiği bu yasak, gerek 27 Mayıs, gerekse 12 Eylül tarafından da korundu. 12 Eylül darbesiyle buna yüzde 10 seçim barajı da eklenerek iki partili bir politik sistem yaratılmak istendi. Ancak Türkiye'nin derin siyasal, sosyal ve ekonomik çelişkilerle sürekli parçalanan politik atmosferi iki partili bir yapıya asla cevaz vermedi.

MENDERES'İN YASAKLADIĞINI ERDOĞAN GERİ GETİRDİ

Nihayet, 2018'de, bu kez iktidar partisinin ülkeyi yönetmekte yaşadığı büyük zorlanma, seçim ittifakı yasasını geri getirmeye zorladı. AKP'nin siyasal atası Menderes tarafından kaldırılan seçim ittifakı, Erdoğan tarafından, Bahçeli'nin talebi üzerine geri getirildi. Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, her ne kadar seçim ittifakı bugün için iktidar tarafından getirilmiş de olsa, nihayetinde bunun muhalefet partilerine de fayda sağlayacağıdır. Hatta belki de daha fazla faydayı muhalefet partilerine sağlayacaktır. Örneğin CHP içinde bazı kesimlerin dile getirdiği “sıfır baraj ittifakı” bu yasaya dayanarak yüzde 10 seçim barajının fiilen devre dışı bırakılmasını öngörmektedir.

7 Haziran 2015'ten bu yana, ülkeyi fiilen yöneten AKP-MHP koalisyonu, bu yasa temelinde “Cumhur İttifakı”nı kurdu. Bunun karşısında ise, CHP'li 15 milletvekilinin İyi Parti'ye transferiyle belirginleşen bir ittifak kuruluyor. Bu ittifaka Saadet'in de dahil olabileceği öngörülüyor. Böylece 1957 seçimlerinden yarım yüzyıl sonra, Türk burjuvazisinin partileri bir kez daha iki blok halinde saflaşıyorlar. Saflaşmanın konularının, öne sürülen sloganların, ateşli tartışma başlıklarının ne denli benzer olduğuna, seçimlerde yapılan hilelerin ve usulsüzlüklerin ne denli bugünü anımsattığına bakılırsa, 50 yılda pek de bir ilerleme kat edilemediği söylenebilir. AKP/MHP ve CHP/İYİP. Bloklaşmaları asla tesadüf değil, Türk egemen sınıflarının yakın tarihinde defalarca yaşanan saflaşmaların güncel yeniden üretimidir.

Günümüzde özgün ve farklı olan, egemen sınıfların 50 yıldır benzer biçimlerde oluşturduğu blokların yeniden ve yeniden kurulması değil; ezilenler tarafından HDP etrafında oluşturulan demokratik bağlaşmadır.