Ovacık Belediyesi'nin öğrettikleri

Dün Ovacık’ta toprağa atılan umut; Artvin’in yaylalarında, Gebze’nin fabrikalarında, İzmir’in gecekondularında, Diyarbakır’ın köylerinde yeşerme potansiyeline sahiptir. Bu tohumu büyütüp umudun mekanlarına dönüştürmek de, seçim tartışmalarına heba edip ezmek de sol kesimlerin seçimidir.

Abone ol

Aziz Kocaimamoğlu

AKP’nin hükümete geldiği 2000’li yıllara kadar Ankara kamuculuğun, İstanbul sermayenin, Diyarbakır ise Kürt ulusçuluğunun mekanları olagelmiştir. Fakat zamanla Ankara bu kimliğini yitirmiş, neoliberal İslamcı AKP’nin kültürel hegemonyasını inşa ettiği önemli bir büyükşehire dönüşmüştür. Günümüzde İzmir’in Ankara’nın yerini doldurmaya aday olduğu sıkça savunulmaktadır. Bu görüşü savunanların en önemli göstergesi CHP’nin aldığı oy oranıdır. Aslına bakılacak olursa; cumhuriyet kurulduğundan beri Terakkiperver Fırkası, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi gibi siyasi oluşumların kitle tabanını oluşturan İzmir’in günümüzde CHP’yi desteklemesinin temel nedeni yaşam tarzı ve laiklikten başka bir şey değildir. İzmir’in mücadele belleğini oluşturan Limontepe, TARİŞ, Bergama vb. direniş birikimlerinin politikleştirdiği sol kitlenin alternatif bulamadığı için CHP’ye yönelmesini bir kenara bırakacak olursak, İzmir insanının CHP etrafında konsolide olmasının tek sebebi yaşam tarzını sıkı sıkıya koruma isteğidir. Son 2-3 yıldır diğer büyükşehirlerden benzer kaygılarla gelen ve İzmir’i butikleştirip bohemleştiren orta sınıf beyaz yakalılar bunun en temel göstergesidir. Fakat bu kesimle beraber ulusal ve uluslararası sermayenin de gözde mekanı olmaya başlamıştır İzmir. Enternasyonal fuarın açılış etkinliklerinde, CHP milletvekillerinin arka sıralarda; Folkart, Kolin, Cengiz, Limak ve Ağaoğulları’nın CHP’li Büyükiehir Belediyesi tarafından protokolde oturması ve bu durumun CHP tarafından bile kanıksanması, İzmir’i bekleyen büyük tehlikenin esas habercisidir. Yakın zamana kadar söz konusu bohemleşmeden mutlu görülen İzmir, büyük sermayenin yapılı çevre yatırımlarıyla kent merkezi ve etrafında büyük mülkiyet tekellerinin oluşumuna şahit olacaktır. Modern çitleme hareketi olarak mekanın rezidanslar, oteller, AVM’ler yoluyla tekelleşmesi, orta vadede hizmet sektörünü geliştirecektir. Bu sektörde çalışanlar ise İzmir hinterlandında oturup metro ve banliyöyle kent merkezine karın tokluğuna çalışmaya gelen “kültürsüz”, “muhafazakar” Manisalı, Uşaklı, Aydınlı mavi yakalılardan oluşacaktır. Dolayısıyla özellikle 2000 sonrası “Çorum, Yozgat, Çankırılılaşmayı” yaşayan Ankara ve onun temsil ettiği orta sınıf birikimin mekanlarının lümpenleşmesi; tiyatro, sinema, oda-sendika, kitapçı, üniversite, siyasal parti ve derneklerin domine ettiği kent merkezinin giderek nargileci, dönerci, kebapçıya dönüşmesi sürecinin benzerini başka bir biçimde İzmir yaşayacaktır. Bugün İstanbul’da Kadıköy ve Ankara’da Çankaya’ya sıkışan orta sınıf laik kesimin yaşadığı süreci ileride İzmir de Karşıyaka’ya sıkışarak yaşayabilir. Çünkü İzmir’de sol, diğer büyükşehirlerde olduğu gibi, CHP’ye ve onun laik müteahhit ve ihalecilerine angaje olmaktan kurtulup kent çeperindeki yoksul emekçi mahallerine (sınırlı Alevi mahallerini saymazsak) ulaşmaktan çok uzaktır. Sonuç olarak geçmişte Ankara’nın toplumcu birikimler temelinde temsil ettiği kamucu bayrağın, bugün İzmir tarafından yalnızca laiklik edinimiyle tekrardan göndere çekilmeye çalışılması, İzmir’i solun mekanı yapmamaktadır. Günümüzde Türkiye siyasetini belirleyen üç çizgi ve bunları temsil eden dört vizyon kentten bahsedebiliriz. İstanbul ve Ankara sermayenin, İzmir Kemalizm’in, Diyarbakır ise Kürt ulusçuluğunun mekanlarıdır.

DÖRDÜNCÜ YOL MÜMKÜN MÜ?

Bahsi geçen bu üç siyasal çizgi ve bu çizgilerin damgasını vurduğu mekanlar dışında, “kızılı” ifade edecek bir dördüncü mekan yaratılabilir mi? Kapitalizm koşullarında bu mümkün mü? Kızıldan kasıt elbette “kızıl siyasi üsler” gibi kurtarılmış bölgeler değildir. Kendi içinde çelişkiler barındırsa da, dördüncü yolu Türkiye’ye umut olarak dağıtabilecek bir süreçtir düşünülen. Dersim, yıllar boyu bunun mücadelesini vermiş bir coğrafyadır. 1970’lere kadar Alevi kimlik etrafında tanımlanan Dersimlilik, bu tarihten sonra yükselen devrimci mücadeleye bağlı olarak sosyalist bir nitelik de kazanmıştır. 2000 sonrası ise kentte açılan üniversite, barış süreci vs. ile birlikte Kürtlük de Dersimlilik kimliğinde kendine yer bulmuştur. Bugün söz konusu 3 kimlik Dersimlilik şemsiyesi altında çatışma halindedir. Bu şemsiye, her ne kadar çelişen kimliklerin çatışma alanını oluştursa da, gerici siyasal iktidara karşı birlik olmanın da simgesi olmuştur. Dersim’deki söz konusu çizgilerden; yalnızca Alevilik ve laiklik penceresinden dünyaya bakanlar CHP içerisinde, Kürt ulusçuluğu HDP içinde, sosyalist siyaset ise SMF etrafında ifade etmektedir kendini. Fakat Dersimlilik, ilk iki çizginin demokratik taleplerini de (ezilen inanç ve ezilen ulus) savunan ezilenlerin ideolojisini temsil etme potansiyeline sahiptir. Yani “kızıl” yol da mümkündür. Kuşkusuz iki belediye kazanarak sosyalizm kurulmayacaktır. Fakat rengin görünür olması ve sosyalizm vurgusunun berraklaşması bile birçok kentte solun CHP’ye mecbur olmadığını göstermek ve ezilen sınıfları cesaretlendirmek bakımından önemlidir.

Bugün sosyalist siyasetler genel ve yerel seçimlere dahil olmakta, kooperatifler, belediyeler, dernekler ve vakıflarda kendilerini temsil edebilmektedir. Politik araç olarak yaklaşıldığı ve taktiğin stratejiyi kemirmediği bir zeminde devrimci sosyalistler açısından bunların hepsi yapılabilir. Seçimlere TKP ile de HDP ile de girebilir. Sonuçta sınır, düzen partileri şemsiyesinden uzak durmaktır. 2014 yerel seçimlerinde SMF yerel seçimlere TKP ile katılınca devrim yolu yıkılmadığı gibi, 2015 genel seçimlerinde HDP ile kurulan birliktelik nedeniyle de kimse dava kaçkını olmamıştır. Herkesin içinden geçen tabi ki geniş bir ittifaktır. Bunun olması da elzemdir. OHAL, tutuklamalar, kayyım gibi sebepler yüzünden sürecin hassas olduğu herkesin malumudur. Bu olumsuzlukları nicel ve geniş ölçekte HDP daha yoğun yaşasa da, SMF’de söz konusu olumsuzluklardan ciddi biçimde muzdariptir. Örneğin Ovacık Belediye’si başkan danışmanı hala tutukludur. Bununla birlikte SMF’nin birçok faaliyetçisi gayri-hukuki gerekçelerle cezaevindedir. SMF’nin 2009 Belediye Başkan adayı olan Murat Kur uzun hükümlülük sürecinden sonra yakın zamanda tahliye olmuştur. Diğer sayısız kayıplar da cabası. Her şeye rağmen halkın geniş kesiminin beklentisi düzen partileri dışındaki bütün sol güçlerin kendini dayatmadan halkçı-devrimci bir yerel yönetim programı etrafında birleşmesidir.

Fakat bu birlikteliğin gerçekleşmediği koşulda SMF’nin kendi yolunu çizmesi kadar doğal bir durum olamaz. Bugün CHP, HDP, Halkevi ve ÖDP Hopa’da 2019 yerel seçiminde CHP adayı etrafında bir araya gelip ittifak yapabiliyor. Yine 2004 seçimlerinden birçok sol parti ile birlikte DTP, SHP çatısı altında seçimlere dahil olabiliyorsa (ki CHP ve SHP düzen partisidir), SMF’nin TKP ile birlikte seçimlere girmesi ve Dersim merkezde Fatih Mehmet Maçoğlu’nu aday göstermesi kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü Ovacık Belediyesi’nin 2014-19 arası ortaya koyduğu belediyecilik pratiği, Fatsa’dan sonra övgüyü hak eden önemli bir deneyim sunmuştur. Bu deneyim aslında farkında olunmasa da uzun yılların toplumcu yerel yönetim birikimine yaslanmaktadır. Söz konusu birikim, sosyalist ülkelerdeki konseyler, Sovyetler, komünler gibi özyönetim denemeleri ile birlikte; kapitalist ülkelerdeki sosyal demokrat, sosyalist ve radikal demokrat yerel yönetim tecrübelerini içermektedir. Sosyalist ülkelerdeki yerel deneyimleri bir kenara bırakacak olursak, her ne kadar farklı zaman dilimlerinde ortaya çıksalar da, kapitalist ülkelerdeki toplumcu belediyecilik deneyimlerinin, ülkemizdekiler ile benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Söz konusu benzerlikler kabaca aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir:

Ütopik sosyalistlerin kooperatif sosyalizmi: Bugün büyük şehirlerden kıyı Ege’ye göç eden orta sınıf eski solcuların kurduğu organik üretim yapan salaş eş-dost kooperatiflerinde temsil edilmektedir.

19. yüzyıl sonunda İngiltere’sindeki belediye sosyalizm örnekleri: Bu deneyim, keskin sosyalist söylemlerde bulunsa da, belediye hizmetlerinin kamu eliyle sunulması dışında bir amacı yoktur. Lenin ve Engels’in sıkça eleştirdiği Fabiancılar tarafından geliştirilmiştir. 1973 seçimlerinde, başta Ankara, İstanbul ve İzmit gibi büyük şehirlerdeki CHP’nin küçük burjuva radikal başkanlarının “yeni belediyecilik” uygulamaları bu çizgiye örnektir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ve günümüzde neoliberal bir içerikle yeniden tanımlanan sosyal belediyeciliğin temeli olarak refah devleti belediyeciliği: Ülkemiz Batı’ya benzer bir sosyal devlet deneyimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla merkez ve yerel yönetimlerin kamusal hizmet sunumunda birbirini tamamlayan sosyal-demokrat refah devleti belediyeciliği ülkemizde yaşanmamıştır. Fakat 1980 sonrasından başlayıp günümüze uzanan, AKP’li ve CHP’li belediyelerin çokça dillendirdiği sosyal-belediyeler, sermaye birikim araçları olarak neoliberal piyasacı siyasetin yerellerdeki taşıyıcı kolonlarıdır.

1970’lerde, Avro-komünizmi ve Avro-sosyalizminin demokratik sosyalizm temelinde oluşturduğu yerel Marksizm ve yerel sosyalizm deneyimleri: ÖDP’nin özgürlükçü sosyalizm siyaseti çerçevesinde Hopa, Samandağ vs.de hayata geçirmeye çalıştığı belediyecilik pratiği ile HDP’nin radikal demokrat belediyeciliği bu kapsamda değerlendirilebilir.

Küçük Moskovalar: Ovacık Belediyesi tecrübesi ise büyük oranda iki dünya savaşı arası dönemde kendini gösteren bu deneyime benzemektedir. Küçük Moskovalar yukarıda sayılan örneklerden farklı olarak Kominterne bağlı Komünist Partileri tarafında yönetilmekte ve her siyasasını siyasete uygun olarak belirlemektedir. Yani en basit fiziksel altyapı yatırımından en karmaşık kararlarına kadar sosyalist ideolojinin etkisi baskındır. Ovacık Belediyesi’nin bu kapsamda değerlendirilmesinin en önemli nedenleri; Belediye yönetimindeki siyasetin Marksist-Leninist-Maoist çizgisini yerel siyasete inceltmesindeki ısrarı ve sosyalizm stratejisinde belediyeleri halkı örgütlemenin taktik bir aracı olarak ele almasıdır. Eksikler ve yetmezlikler elbette vardır. Zaten 1920 ve 30’larda Küçük Moskovalar tanımına giren belediyelerin de kapitalizm koşullarında yapabilecekleri sınırlıdır.

PEKİ, NE YAPMIŞTIR OVACIK BELEDİYESİ?

2013 yılı CHP’nin yönetimde bulunduğu Ovacık Belediyesi’nin gelirleriyle, 2017 yılı SMF yönetimindeki Ovacık Belediyesi’nin gelirlerinde kıyaslama yapılacak olursa:

2013 yılında CHP dönemi: Bankadaki mevduat hesabıyla birlikte, belediyenin toplam geliri 2 milyon 32 bin 388 TL’dir. 2013'den 2014'e devreden banka mevduatı 30 bin 902 TL’dir.

2017 yılındaki SMF yönetimi: Belediye’nin mevduat hesabıyla birlikte toplam geliri 3 milyon 902 bin 999 TL’dir. Aynı zamanda 2017 yılında bütçe 270 bin 224 TL fazla vermiştir. 2017’den 2018’e devreden banka mevduatı ise 450 bin 292 TL'dir.

Yani gelir açısından iki kat artış göze çarpmaktadır. Bankadaki mevduat hesabında ise kabaca 15 katlık bir atış görülmektedir. 2014 döneminde bir buçuk milyon borç ile devralınan belediyenin şimdiki borcu ise 400 bin TL civarındadır ve her sene gelir gider kalemleri Ovacık Belediyesi’nin girişine büyük pankartlarla asılmaktadır.

Ovacık Belediyesi’nde SMF’nin göreve geldiği yıl üretilen toplam nohut ve fasulye miktarı 40 ton iken şu an 400 tona yaklaşmıştır. Ovacık’ta üretilen fasulyenin yüzde 90’a yakını Ovacık Belediyesi öncülüğünde kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi tarafından tüketiciye ulaştırılmaktadır. Söz konusu ürünler yalnızca Ovacık içinden değil Dersim’in bütün ilçelerinden gelmektedir. Tunceli’de üretilen nohudun ise yüzde 50’si Ovacık’taki Tarımsal Kalınma Kooperatifi üzerinden satılmaktadır. Kooperatif Ovacık dışındaki ilçeler de dahil olmak üzere toplam 600 üretici ile çalışılmaktadır. Belediyenin üretim faaliyetini 2015 yılından itibaren geliştirmesi ile birlikte, fasulyeyi üreticiden 5 TL’ye alıp 15 TL’ye satan tefeci-tüccarlar bir daha Ovacık’a ayak basmamıştır.

Dersim’deki arıcıların ise yüzde 40’a yakını Ovacık Belediyesi’nin Kooperatifi ile birlikte birlikte çalışmaktadır. Şu anda belediye hayvancılık alanına da el atmış durumdadır. Geçmişte atıl durumda olan bir mandıra tekrardan faaliyete geçirilmiştir. Yüzde 10 kapasite ile işletilen mandıra eğer başarılı olunursa yalnızca ilçenin değil Dersim’in tümünü hayvancılık açısından kalkındırabilecek potansiyele sahiptir.

Bununla birlikte Ovacık Kooperatifi; Hopa Çay Kooperatifi ve Soma maden katliamında hayatını kaybeden madenci eşlerinin de içinde bulunduğu Yırca Emekçi Kadın Kooperatifi gibi 70’e yakın kooperatif ile dayanışma içinde faaliyetlerini sürdürmekte olup söz konusu kooperatiflerin ürünlerini de kendi tüketim kooperatiflerinde satmaktadır. Ülkede sağlıklı üretim yapan bu kooperatiflerin ürünlerinin önemli bir kısmı Ovacık Tüketim Kooperatifi üzerinden satılmaktadır. Diğer yandan Kooperatif üyeleri yıl içerisinde ülkenin birçok bölgesini gezerek talep eden kentlerdeki üreticilerle buluşup tarımsal üretime ilişkin gönüllü danışmanlık da yapmaktadırlar. Hiçbir kooperatif üyesi elde edilen gelirden kar payı almamaktadır. Bütün gelir öğrenci burslarına ve bir sonraki dönemin üretim kapasitesinin arttırılması için harcanmaktadır.

Ovacık Belediyesi’nin üretimi teşvik etmesi ve gönüllü faaliyetçileriyle üretime başlaması sonrası kent içerisinde atölyeler kurulmuştur. Eleme, dikim, paketleme atölyelerin de toplam 70’e yakın kadın dönüşümlü olarak çalışmaktadır. Belediyenin tüketimi düzenleme alanındaki en önemli yaklaşımı, kentsel hizmetlerin ihale usulü özel sektör tarafından gördürülmesi alışkanlığına son verilmesidir. Söz konusu hedef doğrultusunda Ovacık Belediyesi’nin ilk olarak yaptığı uygulamalardan birisi, önceki dönemde özel sektör tarafından gerçekleştirilen kentsel altyapı çalışmalarının Belediye eliyle yapılması olmuştur. Bu çerçevede Belediye mülkiyetinde olan fakat atıl durumdaki bordür ve kilitli parke taşı üretim tesisi gerekli tamiratlar yapılarak faaliyete geçirilmiştir. Böylece yol, kaldırım, çeşme gibi teknik altyapı unsurlarının yapım ve onarım işlemleri Belediye’nin kendi imkânlarıyla yapılmış ve kamu kaynaklarının özel sektöre aktarımının önüne geçilmiştir.

Ek olarak, Halk Meclisi toplantıları Belediye Meclisi toplantılarının hemen öncesinde yapılmakta ve burada alınan kararlar Belediye Meclisinde resmileşmektedir. Halk meclislerine katılım her ne kadar 2014-16 yılları arasındaki düzeye sahip olmasa da, 2019’a kadar meclis toplantılarında devamlılık sağlanmıştır. Diğer yandan, OHAL ve fişlenme korkusu katılımı düşüren en önemli sebeptir.

Yukarıda öne çıkan uygulamalar dışında Ovacık Belediyesi’nin sosyo-kültürel, siyasal-yönetsel, ekonomi, şehircilik-ekoloji alanlarında daha birçok toplumcu uygulaması bulunmaktadır. Söz konusu uygulamalar daha önce basında sıkça işlendiği için burada bahsetmeye gerek yoktur. Fakat bazı sol kesimlerin nohut-fasulye sosyalizmi diye dalga geçtiği Ovacık deneyimi, yalnızca Ovacık’ta değil Dersim’in bütününde halkı üretime teşvik etmiştir. Bu süreç başından beri kolay işlememiştir. Yüzlerce gönüllü sosyalistin tarlalarda yoldaşça çalışması sonucu köylüler üretim için cesaret kazanabilmiştir. Diğer belediyelerde olduğu gibi kaynak yetersizliğinden yakınılmamış, gerekli kaynak yaratılmıştır. Belediye personel kadrosu; akraba, eş, dostla doldurulmamıştır. Bugün özellikle solcu geçinen CHP’li belediyelerin kültür merkezi, kreş, eğitim alanı gibi sosyal donatı alanlarını hayata geçirmesinin yegâne aracı; ayrıcalıklı imar planı tadilatları yoluyla büyük inşaat şirketlerine kentsel rantlardan kaynak aktarmaktan geçmektedir. Söz konusu ayrıcalıkların anılan sermaye kesimlerine tanınması yoluyla bu şirketler belediyelere bahsi geçen hizmet alanlarını kendi ceplerinden ücretsiz olarak yapmaktadır. Ovacık’ta ise yatırımlar; özel sektöre ihale edilip sermayeyi zengin ederek yapılmamış, belediyenin kendi malzeme üretimiyle, kendi kadrosuyla ve gönüllü emekle gerçekleştirilmiştir.

UMUDUN MEKÂNLARINI BİRLİKTE YARATALIM

Sonuç olarak Ovacık Belediyesi’nin politikalarının hepsi (eksiklikler ve yanlışlıklar barındırsa da); SMF’nin siyasal programı, 2009 yılında beyan edilen Yerel Yönetim Programı ve Ovacık Halk Dayanışmasının 2014 Yerel Seçim Deklarasyonu temelinde geliştirilen uygulamalardır. 2019 yerel seçimleri yaklaşırken bu uygulamalar diğer sol-sosyalist kesimlerin pratikleri ile birlikte geliştirilip güçlendirilme potansiyeline sahiptir. Örneğin her ne kadar düzen partisi olsa da CHP’nin Dikili deneyimi, ÖDP’nin çeşitli kentlerdeki yönetsel süreçleri, HDP’nin özellikle Akdeniz Belediyesi örneği gibi tecrübeleri; günümüzde sol-sosyalist-yurtsever kesimlerin hepsinin kullanabileceği toplumcu bir yerel yönetim programı ve ilkeleri için önemli veriler sunmaktadır. Bu ilkeler oluşturulduğu takdirde mesela İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin neoliberal belediyecilik uygulamalarını temsil eden ne idüğü belirsiz “İzmir Modeli” halka sol belediyecilik diye sunulamayacaktır. Artık halk, seçimlerde laik müteahhitler ile İslamcı müteahhitler arasında tercih yapmak zorunda değildir. Yakın zamanda büyük kentlerde Ovacık Belediyesi öncülüğünde açılan tüketim kooperatiflerinin milliyet, cinsiyet, inanç farkı gözetmeksizin halkın her kesiminin katılımıyla büyük birer miting havasında geçmesi, kitlelerin üretime olan açlığının göstergesi durumundadır.

Bu kazanım yalnızca Ovacık Belediyesi’ni yöneten siyasal aktörün değil bir bütün olarak sosyalizmin kazanımıdır. Dün Ovacık’ta toprağa atılan umut; Artvin’in yaylalarında, Gebze’nin fabrikalarında, İzmir’in gecekondularında, Diyarbakır’ın köylerinde yeşerme potansiyeline sahiptir. Bu tohumu büyütüp umudun mekanlarına dönüştürmek de, seçim tartışmalarına heba edip ezmek de sol kesimlerin seçimidir. İlk tercih salonlara, meyhanelere, sosyal medyaya sıkışmış olan devrimci iddiayı yaşamda ete kemiğe büründürecek bir yol sunmaktadır. İkinci tercih ise, örgütsel ihtiyaçları halkın ihtiyaçlarının önüne geçirecek, bugünün çıkarları uğruna geleceği kaybettirecektir.