Okulların açılması için 2 öneri: Eğitim öncelensin, 6 ay planı yapılsın

Covid-19  vaka ve ölü sayılarında düşüş eğilimi ve aşılamanın başlamasının ardından okulların açılış tarihi tartışılmaya başlandı. Eğitimde önümüzdeki 6 ayın iyi planlaması gerektiğine dikkat çeken Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, anasınıfları da dâhil dördüncü sınıfa kadar okulların 15 Şubat’ta açılması gerektiği görüşünde. Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Sarp Üner ise okulların bölgesel planlamalarla açılması gerektiğine vurgu yaptı “Ülkede bütün olarak 'aç kapat' olmamalı" dedi

Abone ol

ANKARA- Covid–19 salgınından kurtuluş yolu olarak görülen aşılama programının ilk etabı başladı. Vaka sayılarındaki düşüş eğilimi ile birlikte okulların açılmasına ilişkin tartışmalar da başladı. Uzmanlar, okulların açılışının bölgesel olarak planlanması önerisinde bulunurken, eğitim sendikalarına göre okullar küçük yaş grupları için, zaman ve mekânsal düzenlemeler yapılarak kontrollü şekilde açılmalı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son Kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada salgının artış hızını geriletmeyi başardıklarını ifade ederek, kısıtlamaların kademeli olarak azaltılacağını söyledi. Buna ek olarak Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da “15 Şubat’tan itibaren okulların artık mümkün olduğu kadar daha yüksek bir kapasiteyle açılması gerektiği noktasında bir kararlılığımız var” açıklamasında bulundu.

'OKULLAR ARASI EŞİTSİZLİĞE EVDEKİ EŞİTSİZLİKLER DE EKLENDİ'

Okulların açılmasına ilişkin tablo belirsizliğini korurken, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, (Eğitim-Sen) önerilerinden oluşan raporu geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı’na sundu. Eğitim-Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul’a göre eğitimde fırsat eşitsizliği pandemi döneminde oldukça arttı, okullar arası eşitsizliğe evdeki eşitsizlikler de eklendi. Uzaktan eğitim sürecinde kaç öğrencinin eğitime ulaşıp ulaşamadığı hakkında sağlıklı bir veri olmadığı gibi, eğitime ayrılan bütçenin de 'pandemi' bakış açısından uzak olduğunu ifade eden Kurul, okulların Covid–19 salgının seyrine göre kademeli olarak açılabileceği görüşünde.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yüz yüze eğitime ilişkin ilke kararı olduğunu, salgının seyrine göre okulların tümden açılmasına yönelik bir bakış açılarının bulunduğuna işaret eden Nejla Kurul, “Bu kapsamda okulları haftada iki veya üç gün açarak hem mekânsal düzenleme hem de zamansal düzenleme yapmayı düşünüyorlar ancak daha çok zamansal gibi görünüyor. Salgınının gerilemesi durumunda 15 Şubat’ta okullar açılırsa şöyle bir sorun ile de karşılaşacağız: Çok kısa bir zaman dilimi var ve okullarda gerekli önlemler alınamayacak” diye konuştu.

'ANASINIFLARI DÂHİL İLKOKUL 4. SINIFA KADAR OKULLAR AÇILSIN'

Sendika olarak kendi önerilerinin anasınıfları dâhil olmak üzere ilkokul dördüncü sınıfa kadar okulların 15 Şubat’ta açılması yönünde olduğunu kaydeden Kurul, Milli Eğitim Bakanlığı’na sundukları önerileri şu şekilde anlattı: “Bizim Milli Eğitim Bakanlığı’na önerimiz anasınıfları dâhil olmak üzere ilkokul dördüncü sınıfa kadar okulların 15 Şubat’ta açılması yönündeydi. Bizim önerimiz bu süreçte ortaokul binalarının kullanılması, kapasite dışı imam hatip okullarının kullanılması hem sınıfların seyreltilmesi için yardımcı olacak hem de daha sağlıklı bir eğitim süreci uygulanacak. Ancak genel müdürlükler arasında binaların ortaklaştırılması için çok ciddi bir çalışma gerekiyor. Ortaokul ve liseler de önlemler artırıldıktan sonra yaz aylarına doğru yeni okul, derslikler, yeni öğretmen ve destek personel istihdamı yapılarak açılmalı.”

'ÖĞRETMENLERİN AŞILANMASI OKULLARIN AÇILMASIYLA PARALEL YAPILABİLİR'

Korona virüsü salgınına karşı öğretmenlerin aşılanması sürecinin okulların açılmasıyla paralel yürütülebileceğine de vurgu yapan Eğitim-Sen Başkanı Kurul, bu kapsamda okulların açılma tarihinin değiştirilebileceğini belirterek şunları söyledi: “Aşı uygulama sürecinin okulların açılmasına paralel olarak yapılması uygun olur. Yani bizim önerimiz gibi öncelikle küçük sınıflar eğitime katılırsa bu 5 milyon öğrencinin okula başlaması anlamına geliyor. Dolayısıyla anasınıfı öğretmenleri başta olmak üzere ilkokul ve köy öğretmenlerine aşıda öncelik verilmesi eğitimin sürdürülebilirliği açısından daha doğru olur. Ortaokul ve liselerin açılmasına göre de o düzeydeki öğretmenlerin aşılanmasına geçilir. Bunu yaparken de okul içinde eğitim öğretim faaliyetlerine katılan yardımcı personel ve idari personel de unutulmamalı. Öğretmenlere ilk aşıyı uygulamaya başladıkları tarihten arada geçecek süre de göz önüne alınarak okulların açılması için yeni bir tarih belirlenebilir. Biraz ertelenebilir ve öğretmenler de bağışıklık kazanarak eğitim öğretim faaliyetine katılabilir. Hem öğrencileri hem de öğretmenleri koruyan bir politikayla yaklaşmak zorundayız.”

'EĞİTİMDE ÖNÜMÜZDEKİ 6 AYIN NASIL PLANLANACAĞI OLDUKÇA ÖNEMLİ'

Eğitimde önümüzdeki 6 ayın nasıl planlanacağının önemli olduğuna vurgu yaparak bu süreçte sendika, yerel yönetimler ve il milli eğitim müdürlüklerinin kolektif bir akılla karar alma sürecine dâhil olması gerektiğini söyleyen Kurul şu önerilerde bulundu: “Bakanlığın gündeminde birkaç senaryo var ama ellerindeki senaryoları tartışmaya açsalar daha sağlıklı kararlar alınabilir. Mesela okul yönetimleri de karar alma mekanizmasına katılabilir. Okulun fiziki şartlarına ilişkin kararlar alıp illerde kapalı olan kamusal mekânlar, okullar yüz yüze eğitim için kullanılabilir. Gerekirse bütün öncelikler değişerek eğitim ve sağlık öncelenmelidir. Bu kapsamda da yaz aylarında telafi eğitimleri başlayabilir. Bir diğer sorun da sınavlar. Covid–19 salgınıyla katlanan eşitsizlikleri gidermede Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı 49 fasikül ve 3 bin 350 soru fasikülünden oluşan eğitim setlerinin bir yararı olmayacak. Bu nedenle LGS yapılırsa koşulları birbirlerinden çok farklı öğrenciler yarıştırılarak eğitim eşitliği ilkesinden uzaklaşılmış olacak. Kısa bir sürede okulların eşit hale getirilmesi mümkün olmadığından, bu sınavların okulların açılışı ve yeterli telafi eğitiminin ardından yani ertelenerek yapılması dışında kısa vadede yapılacak başka bir şey bulunmuyor.”

'OKULLARIN AÇILMASI VEYA KAPATILMASININ SALGINA ETKİSİNİ BİLMİYORUZ'

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Sarp Üner de pandemi ile mücadelede okulların kapatılması veya açılmasının salgına etkisine ilişkin ellerinde bilimsel bir çalışmanın bulunmadığına dikkat çekti. Salgın sürecinde okulların açılma şartının vaka sayısı yüz binde birden az olan ülkelerde daha başarılı olduğu, yüz binde birden fazla olduğu ülkelerde ise yayılımın artığına yönelik bir görüşün hâkim olduğunu kaydeden Üner, şöyle konuştu: “Türkiye’yi baz alacak olursak bu durum günlük vaka sayımızın 840’ın altında olmasıyla değerIendiriliyor. Ancak diğer ülkelerdeki durumları Türkiye için değerlendirmek doğru olmayabilir. Çünkü her ülkenin dinamizmi ve şartları farklıdır. Yakın zamana kadar İstanbul hariç günlük ve haftalık raporlar paylaşılmıyordu. Orada istatistik bölge biriminden İstanbul ile ilgili bazı rakamları biliyorduk. Geri kalan 80 il ile ilgili durumu bilmiyoruz. Vaka sayıları her ile göre eşit mi dağıldı, bazı iller çok rahat bazı illerde problem mi var, bilmiyoruz.”

'OKULLAR BÖLGESEL PLANLAMAYA GÖRE AÇILABİLİR'

Türkiye’de okulların bölgesel planlamalara göre açılıp açılmayacağının değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Üner, “Okullarda da bölgesel olarak oradaki pandeminin seyrine göre farklı uygulamalar olabilir. Ya da okulların bilimsel anlamda incelemesini yaparız. Yani bazı bölgelerde okulları açarak, oradaki vaka sayılarının okulla bağlantısını izleyebiliriz. Böyle bir çalışmaya göre de okulların açılmasına karar verebiliriz. Sanki homojen bir yapısı varmış gibi bütün ülkede “aç kapat” olmaması lazım. Ya bölgesel verilere göre değerlendirip farklı uygulamalar yapmak lazım ya da belli bölgede çeşitli bilimsel çalışmalar yaparak karar vermek gerekiyor” dedi.

'AŞI TAKVİMİNİN AKSAMAMASI ÖNEMLİ'

Prof. Dr. Üner, Sağlık Bakanlığı’nın aşılamada planladığı ilk kademenin tamamlanması için 15 milyon doz aşıya ihtiyaç olduğunu belirterek, “Şimdi bakım evlerinde kalanlar ve çalışanlar, 90 yaş üstü vatandaşlar aşılanmaya başladı. 90 yaş nüfusumuz 200 bine yakın. 1 milyon 100 bin civarında sağlık çalışanlarını da eklersek elimizdeki 3 milyon aşı sadece saydığımız gruplara yetiyor. Bu gruba 65 yaş ve üzerini de dâhil edersek 9 milyona yakın bir rakam ediyor. Bakanlığın belirlediği ilk kademeyi tamamlayabilmek için şimdiden 15 milyon doz aşıya ihtiyacımız var. Ama şu an için 3 milyon dozdan fazla aşının ne zaman geleceği belirsiz. Aşı takviminin akmaması önemli. Aşı olmadığı için geçirilen her gün pandemi mücadelesine olumsuz yansıyacaktır” ifadelerine yer verdi.

'62 ÜLKE NÜFUSUNA GÖRE TÜRKİYE’DEN DAHA FAZLA AŞI BAĞLANTISI YAPTI'

Aşı sevkiyat takviminin aksamasının pandemiyle mücadeleyi olumsuz etkiyeceğine dikkat çeken Doç. Dr. Sarp Üner şöyle devam etti: “Çin firması ile anlaşma 50 milyon doz olarak yapıldı. Bu da nüfusun yüzde 30’una denk geliyor. Dünyaya baktığımızda 62 ülke nüfusuna göre bizden daha fazla aşı bağlantısı yapmış. Bizim de aşı tedariki konusunda anlaşma yaptığımız 50 milyon doz oldukça yetersiz. Çünkü bizim toplum bağışıklığını sağlamak için 130 milyon doz aşıya ihtiyacımız var. Bizim hızlıca toplumun önemli bölümünü aşılamamız gerekiyor. Ne kadar vakit kaybedilirse toplumsal bağışıklığa doğru ilerlememiz o kadar uzun sürer. Aşının zamanında gelmesi önemli. Aşıda iki önemli husus var: Birincisi kişiyi korumak, ikincisi de toplumsal bağışıklığı sağlamak. Bizim şu anki aşı bağlantılımızı düşünürsek kişiyi korumak için aşı yapılıyor. Toplumsal bağışıklık için 70–80 milyon aşıya daha ihtiyacımız var. Biz 25 milyon kişiyi aşıladıktan sonra eğer yeni aşı bağlantıları yapamazsak bir müddet yeni aşılama yapılmayacak anlamına geliyor. Olumlu bir program yürütebilmek için aşı tedarikinin aksamaması lazım.”