‘Okullarda okutulan tarih ne ki, dizilerdeki ne olsun?’

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Nilay Özlü, televizyondaki tarihi dizilerin önceliğinin popüler ilgiyi çekmek olduğunu ve bu yüzden dizilerin kurmaca bir yapım olduğunu hatırda tutmak gerektiğini ifade ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yasemin Baran ise tarih bilgisinin temel kaynağının diziler olduğu bir toplumda daha özenli çalışılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Abone ol

DUVAR - TRT’de yayınlanan Payitaht Abdülhamit dizisindeki bir sahne bugünlerde çok konuşuldu. Sultan’ın masa çekmecesinden kese kese altın çıkarması abartılı, huzuruna çıkan kişiyle kurduğu diyalog ise inandırıcı bulunmadı. Son dönemde üretilen tarihi diziler, başta TRT’de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisi olmak üzere çeşitli nedenlerle eleştiriliyor. Öbür taraftan ise bu dizilerin, milliyetçi anlatıya katkı sunduğu, duyguları coşturduğu için “tuttuğu” da biliniyor.

Anlatılan tarihin, Osmanlı tarihiyle ne kadar ilgisi var? Ne kadar “zamanın ruhu” yakalanabiliyor? Tarihin popüler kültür sosuyla verilmesinin sakıncaları var mı? Tarih anlatısı içerisinde güncel siyaset mesajlarının verilmesi niye? Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Nilay Özlü ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yasemin Baran’la konuştuk.

‘TARİHİ DİZİLERİN ÖNCELİĞİ POPÜLER İLGİYİ ÇEKMEK’

İstanbul kent tarihi, Osmanlı mimarisi, Topkapı Sarayı, müze araştırmaları, mimarlık tarihi ve teorisi üzerine yayınları bulunan Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Nilay Özlü, televizyondaki tarihi dizilere geçmeden evvel bir takım belgelerle desteklense dahi, tarihin her zaman farklı perspektiflerden farklı bir şekilde yorumlanabildiğini hatırlatıyor: “Akademik tarihçiler dahi kitaplarda öğretilen tarihin birer kurgu olduğunu, mesafeli yaklaşmak gerektiğini düşünürken eğlence adı altında yapılan kurguyu bu kadar ciddiye alarak seyretmemek lazım.”

Özlü buradan yola çıkarak anlatıyor: “Tarih, belli bir ideolojinin ya da görüşün tekelinde araçlaştırılabilir ve amacından çıkartılır. İlk olarak bunun bilincinde olunması gerekiyor. Televizyondaki tarihi dizilerin önceliği ise popüler ilgiyi çekmek. Bu yüzden, dizilerin kurmaca bir yapım olduğunu hatırda tutmak lazım. Fakat sanki orada gösterilen her şey birebir gerçeğin temsiliymiş gibi düşünülüyor. İşin kötüsü bu.”

Nilay Özlü

'TARİH DİZİLERİNİ BELGESEL SEYREDER GİBİ SEYREDEMEYİZ'

Özlü, bugün Cüneyt Arkın’ın kulelerden atladığı, taklalar attığı görüntülerin kurmaca olduğunu bildiğimizin örneğini veriyor. Nilay Özlü izlediğimiz dizileri ise bir belgeselmiş gibi izlemenin sakıncaları olduğunu ifade ederek şunları söylüyor:

“Sonuçta popüler bir tarih dizisi ve prodüksiyon ekibinin imkanlarıyla çekiliyor. Büyük bir prodüksiyonsa daha iyi kostüm, daha iyi dekor ve inandırıcılık beraberinde gelir. Ne kadar bütçeyle ne kadar zamanda çalışıyorlar? Oradan ne kadar gerçeklik, ne kadar kalite beklenilebilir? Bunlar bilinirken, tarih dizilerini BBC belgeseli seyreder gibi seyredemeyiz.”

'ECDATÇILIK ÖĞRETİSİYLE YAKLAŞILDIĞI İÇİN TEK BİR TARİH ANLATISI ORTAYA ÇIKIYOR'

Nilay Özlü'ye göre tarihi dizilerin, güncel politikaya doğrudan mesajlar verecek şekilde kurgulanması da bir diğer sorun. Özlü, "ecdatçılık" ve "şanlı tarih" öğretisiyle yaklaşıldığı için tek bir tarih anlatısı ortaya çıktığını vurgulayarak şöyle devam ediyor:

"Çoğulcu anlatımların kısıtlandığı veya rağbet görmediği bir mecrada, farklı Abdülhamit, farklı Kanuni veya Hürrem anlatıları izlemiyoruz. Bir tarihçi (akademisyen) kendi kurgusunu ortaya koyar, eleştiriye açar ve başka bir tarihçinin onu eleştirmesine imkan tanır ama burada tekil bir ses, tek bir anlatım duyuluyor.”

Özlü, TRT’de yayınlanan Payitaht Abdülhamit dizisini izlemediğini, gündeme gelen sahnenin önünü arkasını bilmediğini fakat padişahların kese kese altın dağıtmasının yaygın bir gelenek olduğunu hatırlatarak bu uygulamayı şöyle açıklıyor: “Cuma selamlıklarında, sünnet törenlerinde dağıtılırdı. Sultanın kendi özel hazinesi var. Örtülü ödenek gibi bir şey.”

‘OSMANLI DEKORLU 21'İNCİ YÜZYIL DİZİLERİ’

Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yasemin Baran, en özenli çekilmiş, en yüksek bütçeli tarih dizilerinde bile ayrıntılarda hata yapılabileceğini, hataların temel noktalarda olmadığı sürece çok da önemli olmadığını, sonuçta tarihi dizilere belgesel mantığıyla yaklaşmamak gerektiğini söylüyor.

Yasemin Baran, esas mühim olanın “zamanın ruhunu” yakalamak olduğunu anlatarak “İyi bir tarih dizisinin, anlattığı zamanın ruhunu yakalamasını ve yansıtmasını bekleriz. O dönemin kültürünü, konuşmasını, adabını, renklerini, az çok felsefesini dizide görmeyi bekleriz. Bu senaristinden, sanat yönetmenine ciddi bir çalışma gerektirir. Osmanlı kültüründe değişik bir adap vardır. O döneme özgü olan bir ruh vardır. Son zamanlardaki hiçbir Türk dizisinin bunu yakaladığını, yakalamaya çalıştığını görmedim” diyor.

Baran, bu dönemde çekilen dizilerin, “saray ya da Osmanlı dekorlu 21'inci yüzyıl dizileri” olduğunu belirterek söz konusu dizilerin kurgularını şu şekilde anlatıyor:

“O dönem nasıldı, bunu nasıl anlatırız diye bir kaygı yok. Nasıl daha fazla reyting alırız üzerine kurulmuş aşk-entrika hikayesi var. 19'uncu yüzyıl kitaplarına, edebiyatına biraz baksalar ne dediğimi anlayacaklar. Bizim şu an sahip olduğumuzdan çok daha ağdalı, manalı ve belki de çok daha derin bir üslup var insanların iletişiminde, davranışlarında, sonuçta emperyal bir kültürden bahsediyoruz.”

Yasemin Baran

Baran; TRT 1’de yayınlanan Ateşten Gömlek, TRT 2’de yayınlanan Üç İstanbul ve yine TRT 1’de yayınlanan Acımak dizilerini örnek göstererek “Bu zamandaki imkanlar yoktu, sakallar yüze yapıştırılmış pamuklar gibi dururlardı ama insanların konuşmaları, davranışları,ifadeleri, oturmaları-kalkmaları, dekorlar dönemin ruhunu verirdi. Şimdiye gelindiğinde ise Muhteşem Yüzyıl’da, haremin koridorlarında bağıra, çağıra, hoplaya hoplaya, 'Sülümannn, Sülümannn' diye koşan bir kız var. O Sülüman Osmanlı İmparatorluğu’nun doruk noktasındaki Sultan, saray etiketinin, hiyerarşisinin en yüksek noktası. En ulvi unvanlarla sıfatlandırılan, huzuruna çıkan yabancı elçilerin kendisine ancak mimikle hitap edebildiği bir Sultan” ifadelerini kullanıyor.

‘TARİH BİLGİSİNİN TEMEL KAYNAĞI DİZİLER’

Baran son olarak, eğitim konusunda gelişmiş ülkelerde tarih dizilerinin ciddiye alınmayabileceğini ama insanların tarih bilgisinin temel kaynağının diziler üzerinden edinildiği bir toplumda ve kültürde daha hassas ve üzerinde çalışılmış olunması gerektiğini söylüyor.

Baran öncelikle şu soruya dikkat çekiyor: "Bir kere okullarda okutulan tarih ne ki, dizilerdeki ne olsun?” Yasemin Baran bu sorunun cevabını şöyle izah ediyor:

“Allah'tan balık hafızalıyız, her şey unutuluyor. Yanlış şeyler de hızla unutulacak diye ümit ediyorum.Tarih hiçbir zaman tamamen objektif olamaz ama mümkün mertebe bir objektiflik çabası içerisinde anlatılması gereken bir şeydir. Tarihi dizilerin içinde son derece güncel kaygılar var. Geçmişle ilgili imajlar, portreler çıkartılmak isteniyor. Okullarımızın gün geçtikçe kötüleştiği, tarih derslerinin gün geçtikçe yüzeyselleştiği ve politize olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Yetersiz, araştırılmamış ve aslında olmayan bir şeyleri söyleyen politize bilgilerin sakıncaları var. Tarihi dizilerin durumu eğitimli toplumlarda çok da önemli değil. Zaten tutmaz. Çünkü bilgiye sağlıklı ulaşım var. Ama bizim gibi, çoğu insanın tarihi televizyondan öğrendiği, tartıştığı bir ülkede özensiz çalışmaların olmasını doğru bulmuyorum.”