Oğuzlar’ın kökenini biliyor muyuz?

Oğuz boyları tarihinin çözümlenmesinde Avrupalı ve Asyalı bilim adamlarının büyük katkıları olmuştur. Ancak üç yüzyıldır süren araştırmalara rağmen Oğuzlar konusu, tartışmalı birçok sorunu barındırır.

Abone ol

Metin Gülbay

Herkesin atası olduğunu ileri sürdüğü Oğuzlar’ın kökeni hakkında kesin bilgiler olmadığını söylesem inanır mısınız? Zor ama inanın, Oğuzlar’ın kim oldukları, nereden geldikleri, kökenleri konusundaki tartışmalar konunun uzmanları arasında ortak bir görüşe ulaşamadı. Bizans kaynaklarının Uzlar dediği Oğuzlar’ın adı da ilginç bir sözcüktür. Kabile anlamına gelen Oğuz sözcüğünün Türkçe olduğu ileri sürülüyor.

Türkmenistan doğumlu Sovyet tarihçi Sergey G. Agacanov Oğuzlar üzerine en büyük otoritelerden biridir. Agacanov yapıtlarında Oğuzların sosyal ve iktisadi yapıları, Asya’daki faaliyetleri ile Oğuz Yabgu Devleti ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemindeki tarihsel gelişmelerde oynadıkları roller gibi konuları, çalışmalarında zengin kaynak bilgisinin ışığında ele almış ve bu konularla ilgili birçok meselenin çözümü hususunda önemli katkılar sağlamıştır.

Agacanov’un yapıtlarının yalnızca ikisinin Türkçe’ye çevrilmiş olması Türklerin kendi tarihlerine ne kadar önem verdiklerini göstermektedir. Ortalık milliyetçilerden, ulusalcılardan geçilmezken Oğuzların bile tarihinin bilinmemesi bu konudaki ciddiyetsizliğimizin bir başka göstergesidir.

Oysa Oğuzlar’ın anlaşılması Türkmenlerin tarihinin de anlaşılması demektir. Türkmenlerin tarihinin anlaşılması Selçukluların tarihinin anlaşılması demektir. Yani Oğuzların bilinmesi belki de pek çok sorunun bilinir hale gelmesi anlamına gelecektir.

Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi 2020 Bahar sayısında Yusuf Akbaba ve Gürkan Açıkgöz bir tebliğ yayınladı. “Bu tebliğde yalnızca bazı tartışmalı sorunları ve bilimsel olarak önem arz eden çözümleri gözden geçirmeye çalıştık” diyen ikilinin derginin 299-316.sayfalarında yer alan yazısında S.G. Agacanov’dan yaptıkları çeviri büyük bir yer tutuyor. Size Agacanov’un Oğuzlar’ın kökenine ilişkin tartışmaları ele aldığı bu satırlarından alıntıladığım bölümü aktarmaya çalışacağım. Önce Agacanov’u tanıyalım kısaca.

KISACA AGACANOV

1928 yılında Türkmenistan’ın Merv şehrinde doğan Sergey G. Agacanov, lisans eğitimini M. Gorkiy Devlet Pedagoji Üniversitesi’nde tamamladı. 1954- 1976 yılları arasında Türkmenistan SSC (Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) Bilimler Akademisi Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü, Tarih Enstitüsü ve Şaca Batırov Tarih Enstitüsü’nde farklı akademik ve idari görevlerde bulunan yazar, 1973 yılında Türkmenistan SSC İlimler Akademisi’ne üye seçildi, 1976 yılından itibaren SSCB Bilimler Akademisi SSCB Tarihi Enstitüsü ve daha sonra 1997 yılına kadar Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nde çalıştı. 1970 yılında doktor, 1973 yılında da profesör unvanlarını alan yazar, SSCB döneminde çalışmalarından dolayı Emek Kızıl Bayrağı madalyasını almaya hak kazandı.

OĞUZLAR KİMDİR?

Agacanov’un Marksist bir tarihçi olduğunu bu satırlardan anladık, başlamadan bunun bilinmesi önemli. Haydi başlayalım.

Agacanov Oğuzlar’ın mercek altına alınmasının tarihiyle başlıyor. İlk olarak ne zaman ve kimler Oğuzlar’ın tarihini araştırmaya başlamış sorusunun yanıtını Agacanov’dan alalım:

“17-18. yüzyıllarda Oğuz boylarının tarihi, denizaşırı Doğu’nun tarih yazıcılığında yansımasını bulmuştur. Türk tarihçiler, bilhassa Derviş Ahmed Müneccimbaşı, Oğuzlar konusuna büyük ilgi göstermiştir. Onun ‘Sahaifü’l-Ahbar’ adlı eserinde Oğuz boyları ve Selçuklu devleti hakkında kıymetli bilgiler verilmektedir. Müneccimbaşı, eserinde daha önceki Müslüman vekayiname yazarlarının çalışmalarını kullanmıştır."

Sovyet tarih yazıcılığında Oğuzlara yönelik sorunların farklı yönlerinin araştırılmaya başlamasının ise V. V. Bartold’un başlıca eserleri ile olduğunu kaydeden Agacanov, “V. V. Bartold’un, Türkmen halklarının tarihî geçmişlerine tahsis ettiği eseri özel bir önemi haizdir. Oğuz boyları tarihinin çözümlenmesinde Avrupalı ve Asyalı bilim adamlarının büyük katkıları olmuştur. Ancak üç yüzyıldır süren araştırmalara rağmen Oğuzlar konusu, tartışmalı ve çözülmemiş birçok sorunu barındırır. Bunlar arasında en tartışmalı olanlardan biri Orta Asya’daki Oğuz konfederasyonunun oluşum şeklidir” der.

OĞUZLAR ORTA ASYA’YA SONRADAN MI GELDİ?

Hayır komiklik olsun diye sormadım. Bunu ileri süren tarihçiler var. Ve bunların başında da ünlü Rus tarihçi Bartold geliyor. Diğerleri ise başka tezler ileri sürüyor.

Agacanov bir dizi yerli ve yabancı tarihçinin Oğuzların, Orta Asya’ya sonradan geldiklerini varsaydığını söylüyor. V. V. Bartold ve diğer bilim adamlarının Oğuzların atalarının Orta Asya’ya 6-8. yüzyıllar arasında göç ettiklerini kaydediyor.

Diğer araştırmacıların ise Oğuzların Orta Asya’nın yerlileri olduğuna inanmakta olduğunu belirten Agacanov bu tür bir görüşün, örneğin Orta Asya Oğuzlarının maddi kültürleri açısından öneme sahip tarih ve arkeoloji çalışmalarında sürekli olarak aynı noktaya işaret eden S. P. Tolstov ve onun görüşlerini paylaşan T. Banguoğlu tarafından savunulduğunu kaydediyor.

OĞUZLARIN ATALARI KİMLERDİ?

Oğuzlar’ın atalarına ilişkin dört görüşün bulunduğunu belirtiyor Agacanov:

a) Oğuzlar, Hunlardan ve Tü-külerden [Tu-küe] gelmektedir;

b) Oğuzlar, Polovets* yahut Kumanlara karşılık gelmektedir;

c) Oğuzlar, Uygurlarla aynıdır;

d) Oğuzlar, Massagetlerin torunlarıdır.

Bu görüşlerden ilkinin savunucusunun henüz 18. yüzyılda, Oğuzların eski Hunların torunları olduğunu ispatlamaya çalışan J. Deguignes olduğunu belirten Agacanov daha sonra benzer bir görüşün Y. Klaprot ve J. Reinaud tarafından da savunulduğunu kaydeder. Oğuzların Hunlardan geldiği teorisinin tarih biliminde genel bir kabul görmediğini belirten Agacanov, Danimarkalı tarihçi P. F. Sum’un bu yaklaşımı hatalı bulup eleştirdiğini söyler. Sum’un, Oğuzların Polovets-Kıpçaklarla aynı olduğu tezini ileri sürdüğünü kaydeden Agacanov, “bu bakış açısının savunucuları 19 ile 20. yüzyılın başlarında, J. Marquart gibi meşhur bir araştırmacıyı da içerisine alan bütün tarihçileridir” der. Ancak Oğuzların, Polovets-Kıpçaklardan geldiği görüşünün de sert eleştirilere maruz kaldığını belirten Agacanov “önce P. V. Golubovskiy, ardından ise daha sert şekilde V. V. Bartold’un bu görüşün tutarsızlığının altını çizdiğini kaydeder.

V. Thomsen’in Oğuzlarla Uygurların aynı olduğu görüşünü savunduğunu söyleyen Agacanov “onun bakış açısına göre Oğuz etnik, Uygur ise siyasi bir terimdir. V. Thomsen, Oğuzların, başlarında Uygur hanedanının yer aldığı bir boy topluluğu olduğunu varsaydığını” belirtir. V. Thomsen’in Oğuzların etnik tarihi ile ilgili görüşünün, erken Ortaçağ’da Orta Asya’da yaşayan Oğuzların, Uygurların bir parçası olduğunu düşünen N. A. Aristov tarafından da savunulduğunu belirten Agacanov, “8-10. yüzyıllarda, Orta Asya bozkır kuşağında yaşayan Kanglılar ve Kıpçaklar ‘Oğuz’ adını benimsemişlerdi” der ve Aristov’un görüşünün V. V. Bartold’un eleştirisine maruz kaldığına dikkat çeker: “Ne Uygurları Oğuzlarla ne de Guzları Kumanlarla aynı sayamayız.”

V. V. Bartold’un Oğuzları, Kanglılar ile bir alakası olmayan Tü-kuelerin torunları olarak kabul ettiğini kaydeden Agacanov, Oğuzların Massagetlerden geldiğini savunanın ise Sovyet tarihçisi S. P. Tolstov olduğunu belirterek şöyle yazar: “Onun yaklaşımına göre Oğuzların etnogenezinin asıl mevkii Aral Gölü ile Sir Derya’nın alt kollarıdır. S. P. Tolstov ‘Oğuz’ adını eski kaynaklarda bahsedilen Augasi boyu ile aynı görür ve Augasileri 3-4. yüzyıllarda Hun ve Hionit-Eftalit yönetimlerine maruz kalan eski bir Massaget kabilesi olarak kabul eder. Eftalitlerin erken Ortaçağ’da Türkleşen torunları Oğuz üst ismi altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir”

MASSAGETLER KİMLERDİR?

Oğuzlar’ın ataları olarak gösterilen Massagetler hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor. Çünkü Massagetler hakkında da kesin bilgiler yok. Massagetlerin İranî kökenli oldukları savının yanı sıra Massagetler konfederasyonunda Turanî unsurların bulunduğu savı da öne sürülür. Bir başka sav da Massagetlerin proto Türkler oldukları veya onlarla ilişkili oldukları savıdır.

“Massagetler M.Ö. 6. yüzyılda Orta Asya'nın güney bölgelerinde Persler'in komşusu olan bir göçebe devlettir. Sakalar'ın batıya doğru göçüp bu bölgede devlet kurmalarının nedeni Eski Yunan'da yaşamış ünlü tarihçi Herodot'a göre Massagetlerin baskısıdır. Kimi kaynaklara göre Pers Hükümdarı Büyük Kiros'un da öldüğü Siriderya kıyısında yapılan savaş Sakalar'la değil Massagetler'le yapılmıştır.

Hazar Denizi ile Aral Gölünün doğusunda yaşadıkları söylenmektedir. Masaget adının ‘balık yiyenler’ anlamında olduğu savunulmaktadır. M.Ö. 530 yılında Pers kralı Kirus'un seferi vesilesi ile daha iyi bilinen bu Masagetler, Kraliçe Tomris kumandasında, Pers ordusunu mağlup ederek Kirus'un ölümüne sebebiyet vermişlerdi. Strabon ise Kirus'un savaşmış olduğu Massagetlerin büyük bir göçebe halk olduğunu veya konfederasyon olduğunu onlardan bir kısmının dağlarda, bir kısmının ovalarda, bir kısmının da bataklık ve adalarda yaşadıklarını anlatmaktadır. Massagetler balıkçı ve toplayıcı iptidai bir toplumdu. Pers Kralı Kirus M.Ö. 530/528'deki ölümünden, Bactria Grek Krallığının düşüşüne kadar (tahminen M.Ö. 130) Batı Türkistan'daki en güçlü kurumsal güç Massaget konfederasyondu.”

'OĞUZLAR TEK BİR ATADAN TÜREMİŞ OLAMAZ'

Yeniden Agacanov’a dönerek Oğuzlar’ın etnik kökeniyle ilgili neler söylediğine bakalım. Bu konuda da şaşırtıcı şeyler duyacaksınız.

Oğuz kabileleri birliğinin oluşum tarihinde, S. P. Tolstov’a göre Augasi-Massagetlerin dışında Hun-Eftalit, Tohar-As ve Fin-Ugor unsurların da önemli rol oynadığını belirten Agacanov, S. P. Tolstov’un ‘Oğuz’ adının 6. yüzyılda Eftalit birliğine bağlı boylar vasıtasıyla Orta Asya’dan İç Asya’ya getirildiğine inandığını kaydeder.

Son zamanlarda Oğuzların etnik kökeni sorununun bu konudaki araştırmaların başarılarına rağmen nihai bir karara bağlanmış sayılamayacağını söyleyen yazar bu sorunun ileride çözülmesinin büyük ölçüde bu alanda yapılacak çalışmanın genel seyrine bağlı olduğunu belirtir.

Bunu yaparken son üç yüz yılda Oğuzların etnik tarihi üzerine yapılan çalışmalarla bunların olumlu ve olumsuz yönlerinin ele alınması gerektiğine dikkat çeken Agacanov her şeyden önce bu çalışmaların, bu soruna yönelik tek taraflı ve tarihî olguları tüm karmaşıklığıyla hesaba katmayan yaklaşımların başarısızlığına işaret ettiğini kaydederek “Doğu Oğuzlarının ve diğer Türk dilli unsurlar gibi yerel eski alt katmanların görmezden gelinmesi, haksızlığın olduğunu gösterir” diyerek ekler: “Oğuzların etnogenezini tek bir ortak atadan türemiş gibi ele alma girişiminin haklı çıkarılabilmesi mümkün değildir.”

Hiçbir halkın tek bir soydan oluşmadığını ön koşul olarak kabul edersek Oğuzların da böyle olması bizi şaşırtmaz. Ancak içinde yaşadığımız toplum ve bize dayatılan ‘resmî bilgiler’ atalarımızı bir tek boya dayamasa bile tek bir ağacın dalları gibi aynı köke, ortak ataya bağlama eğiliminde. Gerçekte ise böyle bir şey yok. Gördüğünüz gibi atalarımız hakkında en az bilgiye biz sahibiz aslında. Efsanelerle, uydurulmuş “gerçeklerle” avunuyoruz. Sahadan toplanan bilgiler, arkeolojik veriler, antropolojik bulgular, yabancı (eski) tarihçilerin tuttukları notlar veya kaleme aldıkları yapıtlar bizim için pek bir şey ifade etmiyor.

Oğuzlar’ın kökenini doğru dürüst bilmezken Oğuz Kağan efsanesini gerçek sanıyoruz. Hiung-nuları  (Bizim Asya Hunları dediğimiz topluluğa Çinliler ve tüm tarihçiler bu adı verir) ilk kez onluk sisteme göre askeri bir güce kavuşturan yöneticinin adı Motun ya da Mao Tun olmasına rağmen bu adı Mete diye okuyan ve kendisine tarihçi diyen hocalar var ki onun Oğuz Kağan olduğunu iddia eden de bir sürü “tarihçi” var. Bu konuda ne düzeyde olduğumuzu anlayın artık.

Wikipedia’da da hâlâ Mete adı kullanılıyor. Bu bilgiler milyonlarca kişi tarafından doğruymuş gibi paylaşılıyor, kullanılıyor. Cehalette inatla ısrar eden, gerçeklerden de alabildiğine korkan bir toplumuz. Yazık…

* Polovets veya Kuman Kıpçaklara verilen addır. Slavlar Polovets Latinler ise Kuman adını kullanır.