'Öfke' ne demek ki?

Çocuk tiyatrosu, uzun metraj animasyonlar ve çocuk kitapları için geçerli bir kural var. Genellikle bir yetişkinin eşlik ettiği çocuklara hitaben yaratılmış bu türden kültür ürünleri, eşlikçi yetişkini yok saymadığı, onunla da konuştuğu sürece bana kalırsa hem çocuklarla ilgili daha iyi bir düzey tutturuyor hem de yetişkinin baktığı şeyden nasiplenmesini sağlıyor. Öfke, hem çizimleriyle hem bu fikre uygun çeviri stratejisiyle “birlikte okumayı” mümkün kılıyor.

Abone ol

Beliz Güçbilmez

DUVAR - Bir kavrama yakından bakmak büyüleyici ve öğreticidir. Ama soyut kavramları öğrenmek ya da öğretmeye çalışmak bazen meşakkatlidir. Duygular mesela. Bize aittir, belirtileri oradadır ama bunların farkına varmak, her birini adlandırmaktan, benzerlikleri ya da kaynakları üzerine kafa yormaktan ve bunları ifade edebilmekten geçer.

Herkesin kişisel öğrenme ve öğretme deneyimleri ve bu ikisinin diyalektiği hakkında pek çok anısı vardır eminim. Mesela bir çocuğunuz olduğunda önce ona bir şeyler öğretmekten zevk alırsınız, sonra ama birden bire her şeyi ama gerçekten her şeyi öğretmek zorunda olabileceğinizin korkusu ile yüzleşirsiniz. Birine her şeyi öğretmek ne demek ki? Neyse ki öyle yürümüyor işler. Çünkü bazı durumlarda kurmacalar, kitaplar ve filmler yardımımıza koşuyor.

Oğlum yaklaşık dört yaşındayken birlikte animasyon filmler izliyorduk. Film birkaç kez fonda akarken oralarda oynuyor, arada bir kafasını kaldırıp birkaç sahne izliyor, sonra yeniden oyununa dönüyor, böylece yavaş yavaş filmin tamamını izlemesini sağlayacak aşinalığı kazanıyordu. Sonra da oturup birlikte izliyorduk. Bu izleme deneyimlerinden en aklımda kalanı, çünkü benim açımdan en öğretici olanı, birlikte Buz Devri serisinin ilk filmini seyredişimizdi. Malum, ilk filmde hayvan çetesi bir insan yavrusunu bulur, ona göz kulak olur, filmin sonunda da onu babasına kavuştururlar. Dokunaklı bir kavuşma sahnesinde oğlunu kucaklayan babanın mutluluk gözyaşlarını görürüz. Çocuğa en çok kol kanat geren hayvan da burnunu çeker, gözlerini siler.

Filmin tam bu noktasında kanepede yanımda oturan oğlum “Anne, ben düştüm mü?” diye sordu. O bir yerden düşmemişti ama soru basbayağı damdan düşmüştü. O günlerde o kadar çok soru soruyordu ki, artık gerçekten gözüm korkmaya başlamıştı. “Yoo,” diye cevap verdim. Herhalde hiçbir şey bilmeyen bu beyaz kâğıdın yüzüne şüpheyle bakıp ekrana doğru gözlerimi devirirken. Sonra o güne dek defalarca bir yerlerden düşmüş, orasını burasını kanatmış ve ağlamış oğlumun neden bu soruyu sorduğunu düşünürken, bir anda aydınlandım. Az önce izlediği sahne onun duygulanmasına yol açmış, muhtemelen burnunu sızlatıp, gözlerinin dolmasına sebep olmuş, o da düşmediği halde ağlama isteğinin nereden geldiğini anlayamadığı için bu soruyu sormuştu. Hayatın muazzam bir hediyesi: İnsan yavrusunun ilk kez empati kurduğu ana tanıklık ediyordum.

Blandina Franco, José Carlos Lollo, Öfke, çeviri: Özgür Gökmen, 40 syf., Desen Yayınları.

DUYGULARI ADLANDIRMAK

Duyguları adlandırmak da onları ayırt edip öğrenmek de rastlantıya bırakılamayacak kadar önemli bir eğitim ve mesai işi. Desen Yayınları’ndan çıkan ödüllü çocuk kitapları yazarı Blandina Franco ile illüstratör José Carlos Lollo’nun birlikte oluşturduğu Öfke bu mesaiyi kısaltan kitaplardan biri.

Duygulara ve deneyimlere isim vermek, birini diğerinden ayırt etmeyi, demek ki duygusal süreçlere akılla müdahale etmeyi mümkün kılar. Duyguları hakkında düşünme eğitiminden geçmemiş, onları ifade etmenin kanallarını ve sözcüklerini öğrenmemiş insanların yetişkin hayatları boyunca hissettiklerinin kaynağını görmesine yardım etsin diye psikanalistlere gitmesi belki de bundandır.

Ve bir şeyi anlamanın ve anlatmanın yegâne yolu, onu başka bir şeye benzetmektir. İllüstrasyon dediğimiz şahane sanat bu aşamada kuvvetli araçlarıyla devreye girer. Başlangıçta minicik kırmızı bir damla gibi ortaya çıkıyor Öfke. Sayfalar ilerledikçe etrafta ne varsa, “şüphe duyduğu bir bakış, dans eden insanlar, âşıklar ya da spor yapanlar”, hepsinden besleniyor. Bizim artan kavrayışımızın aksine Öfke yaratığına bir şey anlatmak mümkün olamıyor. Giderek kör, sağır ve laf anlamaz hale geliyor. Mantıksızca büyüyor ve sonunda patlıyor. İki kocaman tam sayfayı kendi rengine boyadığını ve ortalığın korkunç bir yıkım sonrasına dönüştüğünü gördüğümüzde, bu “soyut” kavramın neye yol açabileceğini “somut” olarak görüyoruz.

Çocuk tiyatrosu, uzun metraj animasyonlar ve çocuk kitapları için geçerli bir kural var. Genellikle bir yetişkinin eşlik ettiği çocuklara hitaben yaratılmış bu türden kültür ürünleri, eşlikçi yetişkini yok saymadığı, onunla da konuştuğu sürece bana kalırsa hem çocuklarla ilgili daha iyi bir düzey tutturuyor hem de yetişkinin baktığı şeyden nasiplenmesini sağlıyor. Öfke hem çizimleriyle hem bu fikre uygun çeviri stratejisiyle “birlikte okumayı” mümkün kılıyor. Ben de kitabı okuyacaklara şimdiden öğretici ve eğlenceli bir okuma diliyorum.