Nurgül Sedef’in ‘Şer’ üçgeni

Yayımladığı şiir kitaplarıyla dikkat çeken Yakın Yayınları son olarak Nurgül Sedef'in "Şer" kitabını okurla buluşturdu. Sedef kitapta; hayat, varlık ve tanrıdan oluşan bir şer üçgeni saptayıp bunun üzerinde yoğunlaşıyor.

Abone ol

Deneme ve günlüklerinden oluşan İnferno adlı kitabında İlhan Berk, “Dünyada bir şiir benden gizli yazılamazmış gibi geliyor bana: Görürüm onu” diyor. Herhalde, her şairin çekincesiz olarak altına imzasını atabileceği bir söz bu dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Berk’in iddiası aynı zamanda şairin, haricinde kalan şiire ve şiir adına gerçekleşen ne varsa ona, daha dikkatli, daha hassas olmasını dile getiriyor.

Şairlerin hatıraları biriktirmek, saklamak konusunda ayrı bir titizlikleri vardır. Deneyimin, bilginin, görgünün, tanıklığın da bir tür özel arşivcisi, hafızıdırlar. Şair ve şiir kayıt tutar. Şairin, şiirin dili ve sözü bir yandan da kayıt tutmak için işler. Dünyayı ve yaşamı kayıt altına alması, şiiri daha da önemli hale getirir. Belki biraz da o nedenle, salt kurmaca bir tür değildir şiir.

Şairin şiirde neler olup bittiğini takip etmesinin bu açıdan da önemli olduğunu vurgulamak isteriz.

Benzer bir duyarlılığın şiir okurunda da olması önemlidir. Bu arada, şiir okuru kimdir ya da şiir okuru nasıl şiir okuru olur sorusu yöneltilebilir. Şöyle diyebiliriz galiba: Şiir okuru; yayımlanmış, yayımlanan hemen her şiire ilgi duyan ve bu bağlamda, yapıtla arasında var olan her türden mesafeyi aşacak merakı, çabası olan kişidir. Tanımladığımız ideal tarzda bir şiir okuru elbette. İdealize edilen her durumda olduğu gibi burada da abartı ve hayal söz konusu. Sözü bu noktada, şiire ulaşması için okurun göstermesi gereken “meraka” ve “çabaya” bağlamak istiyoruz. Birçok şiir, birçok şiir kitabı yayımlanıyor. Ancak önemli bir bölümü okurla buluşamıyor. Bunun çok değişik nedenleri var. Ayrıca çok da mazeret gösterilebilir. Ama okurun da gerçekten merak ve çabasını sonuna kadar götürmesi önemli.

ŞİİRİN YÜZÜNÜ GÜLDÜREN KİTABEVİ

Şiiri yayıncılığı her zaman olduğu gibi günümüzde de kimseyi memnun edecek nitelik ve boyutta değil. Ancak şiir yayıncılığı konusundaki girişimleri, hele de ticari öncelik gözetmeksizin buna yönelenleri takdir etmemek mümkün değil. Yakın Yayınları'nın girişimi gibi. İzmir’de bir kitapevi olan Yakın, yayımladığı şiir kitaplarıyla da dikkat çekiyor. Kapak rengi ve sadeliği, özenli iç baskısı şiirin yüzünü güldürüyor. Yakın Yayınları'nın son olarak okurla buluşturduğu kitaplardan biri Nurgül Sedef’e (1973) ait. Sedef’in kitabının adı Şer.

Nurgül Sedef, daha önce Defter dergisinin kırk bir, kırk iki ve kırk beşinci sayısında “Nur Gülüşüm Sedef” adıyla şiirler yayımlamış. Sedef’in kitabında yer alan biyografisindeki şairlik geçmişi ve şiir deneyimine ilişkin paylaşılan bilgiler bir hayli sınırlı. Hatırada ve hafızada bulup çıkardığımızı da dile getirdik. Bu durum, Sedef’in kim olduğundan çok şiirlerinin ne ve nasıl olduğu sorusuna daha sıkı kilitlenmeyi sağlayabilir mi? Öyleyse kitapta yer alan “İki” başlıklı şiirden iki bölüm okuyarak başlayalım:

İçimde çırpınırken bir dalgıç kuşu

vahşi bir taş çıktı yoluma

sevgilim eşim dedi sakınmasız

şimdi sol koluyla boynunda

hiç kırmadan susmanın ustası

(...)

konuştum onunla yoktum başka

işte dedim al tut bunu dedim

yetmezse kuytu kuyumdan dindir kendini

çinili çanağımda incilerim var benim

gündüz sev beni karıncalansın kadınlığım

duymadı bile

usulca dokundu başımdaki şapkaya

mahmur, mahsus, mahir ellerin dokunuşuyla

Üreticisinin biyografisi metinle okurun ilişkisine ışık düşürebilir. Ama bunun okuma ediminden sonrasına kalmasının daha doğru olacağını söyleyebiliriz. Metnin, özellikle üreticisi tarafından yapılan harici etkileme ve yönlendirmeden uzak kalınarak okunmasının daha yerinde olacağını düşünüyoruz. Buna “yalın okuma” diyebiliriz. Yani okurun, metni harici etkileme ve yönlendirme aygıtlarını devre dışı bırakarak okuduğunda okuma ediminin daha özgül olacağını düşünüyoruz. Elbette mümkün olduğunca… “Yalın okumanın”, özellikle “ilk okuma” edimi için önemli olduğu kanısındayız. Nurgül Sedef’in Şer'i bu anlamda “yalın okumaya” son derece elverişli. Çünkü şair, çok kısa bir dönem bir dergide çıkan üç şiir dışında, şiirin kamusal alanında yer almamış. Şiirin kamusal alanı dediğimiz şiir ortamında bilinirlik, görünürlük kazanmamış. Bunun muhakkak ki nedenleri vardır… Bu vesileyle şiirde önemli olduğunu düşündüğümüz bir konuyla ilgili düşüncelerimizi dile getirmek isteriz.

ŞİİR BIKMAMAYI GEREKTİRİR

Modern Türkçe şiirin arşivinde yapılacak araştırmayla kolaylıkla belirlenebilir: Bugün olduğu gibi geçmişte de şiir yazanların sayısı çoktur. Ancak o isimlerden çok azı bugün şiirleriyle aramızda yer alır. Daha büyük bir kısmı yalnızca dergilerde kalmış, bir o kadarı da yayımladıkları bir iki kitapla geçmişin karanlığında ne yazık ki kaybolmuşlardır. Neden olarak şiir anlayışının, beğenisinin değişmesini, kuşak farklılaşmasını gösterebiliriz. Ama bir önemli etken daha söz konusudur. Şair devamlılığıyla birlikte, şiirin gerektirdiği süreklilik ve tutku eksikliği. Daha açık söylersek şiir bıkmamayı gerektirir. Yılmamayı zorunlu koşar. Şairin şiire tutkusu önemlidir. Şairin şiir bağımlılığı, bıkmaz usanmaz arayışı yoksa geçmişin deneyimleri de gösteriyor ki zamana tutunması çok zordur. Özetlersek, dergilerde yayımlanan birkaç şiir, kazanılan bir ödül, basılan bir iki kitap şairini yeni zamanlara taşımaya yetmiyor. Oysa yakın geçmişte bile ne çok isim var; bir ödül alıp, bir kitap yayımlayıp arkasını getirmemiş ve daha şimdiden kaybolmuşlardır. Şair çalışacak, şiirin kamusal alanında sesiyle, sözüyle, tavrıyla var olacak. Kısaca görünecek.

Geçmişin deneyimimden anlaşılan o ki şiir on yedi yaşında da, yetmiş yedi yaşında da bağlılık ister. Sadakat ister. Şiir şairin içindedir, ama şair de şiirin içinde kaldığı kadarıyla şiirin hatırasında ve hafızasında bir yer edinip oradaki varlığını perçinleyebiliyor. Bakınız İlhan Berk, bakınız Fazıl Hüsnü Dağlarca... Şiirin gelip geçici bir heves olarak kalmasının kimseye bir faydası yok. Şiir geçici bir heves olarak şairini dahi mutlu edecek bir uğraş değil. Bunları neden yazıyoruz; Belki biraz şairin, özellikle genç şairin şiirden vazgeçtiğinde şiirin de ondan vazgeçeceğini hatırlatmayı üstümüze vazife bildiğimiz için. Biraz da konunun bizi alıp buraya kadar sürüklemiş olduğundan.

Şer, Nurgül Sedef, 64 syf., Yakın Kitabevi, 2019.

“Kırkından sonra şair olunmaz” denir, ama kırkından sonra şiir yazılabilir. Kırkından sonra kitap da yayımlanır. Nitekim birçok örneğiyle karşılaşıyoruz. Ancak gerçekten de kırkından sonra şair olmak zordur. Çünkü şairlik yalnızca şiir yazmakla sınırlı değildir. Her şeyden önce şairlik, bir duruştur, aynı zamanda birikime dayanır. Şiir yazanın çok, şairin az olması biraz da bundandır. Birçok şiir yazarının “duruşu” yok, “tavrı” belirsiz.

Nurgül Sedef’in kitabı bizi, yazmaya ara vermenin şiirde karşılığının ne olacağı gibi, bunun şiire etkisi, yansıması, kaybı ve kazancı üzerine de düşündürdü. Açık söyleyelim, Sedef şiire ara vermekle, yazmayı dondurmakla (oluşturduğu izlenim öyle) ya da şiiri zaman içinde bir süreliğine de olsa geri plana atmakla hiç de iyi bir tercih yapmamış. O nedenle diyebiliriz ki Şer'deki şiirler okuru pekâlâ hayıflandırabilir. Hatta Sedef, şimdiye kadar daha çok yazmadığı, daha çok yayımlamadığı ve şiirden, paylaşımdan uzak kaldığı için okurlarında gönül kırgınlığına bile neden olabilir.

ŞER ÜÇGENİ

Bu arada, Nurgül Sedef’in kitapta yer alan şiirlerinin temel sorunsalına ilişkin yorumumuzu da özetleyerek kaydedelim. Sedef hayat, varlık ve tanrıdan oluşan bir şer üçgeni saptayıp bunun üzerinde yoğunlaşıyor gibi.

Şer, birçok din ve kültürde kötü davranış, düşünce, bencillik ve fenalık olarak tanımlanır. Felsefesel yöndense şer, özellikle teoloji için önemli bir paradoksal sorun oluşturur. “Tanrı kadirdir, tanrı mutlak bir şekilde iyidir ve şer vardır” önermesini kabul eden teolojik bakış açısı için paradoks şöyle ifade edilir: Şer mevcutsa, tanrının ya şerri yok etmeye gücü yetmiyordur; bu durumda kadir sıfatı inkâr edilmiş olur ya da şerri yok etmek istemiyordur; bu durumda da iyiliği inkâr edilmiş olur.

Bazen bir sözcüğü bilerek ya da bilmeden seçerken aslında seçtiğimiz sadece bir sözcük değildir. Seçimlerimiz bizi aynı zamanda taraf da yapar. Aktaracağımız betikler kitaba adını da veren Şer başlıklı şiirden:

adım tanrı benim

benim adı tanrı

sanrı

(…)

bunu insanıma

insana kaygan yerler

sertelen şeyler verdim

parlak kamaşan şeyler verdim

yumuşak hamur

şekilsiz şeyler verdim

güneşe karşı bak verdim

tartıdaki kurular aşkına

yuvarlak yumrular verdim

soğuk gürültülü sulak yerler

etinden sıyrılmış kemik verdim

uykundan uyan diye ağrı

cüzamlı yarasalar

saklan diye örümcekli mağaralar verdim

azal diye sarı hastalık verdim

sarı dedim

Şer, üç ara başlık altında toplam on üç şiirden oluşuyor. İlk iki bölümde dört, son bölümde beş şiir yer alıyor. Kitabın, ara başlığı “İşte Burada Süreyya” olan üçüncü bölümündeki “Ben Zavallı” adlı şiirden iki betik okuyalım:

ben zavallıyı gömmelisiniz

çünkü ağacım böyle

olduğum çamurun kıvamı katı

belli ki samanı fazla

çıkıntılı şeylerim

yumrularım var

kutlu sayım beşin beşi

aynasında yüzümün yüz

düzelttim gövdemdeki pürüzleri

iki yuvarlak uçlu elma

kazıdım uçlarını hatta kestim

oyuklarımı taşlarımla

zımparaladığım taşlarımla doldurdum

metalden takma tırnaklarımı söktüm

saçımı tattım bir topak

tuzu azaltılmış kaplara

doldurdum kendimi

ama yine acı bir kahkaha

Nurgül Sedef’in bundan sonrası için elbette, okurunun gönlünü alacak yeni hamlesini beklemek gerekir.

Ekonomik krizle birlikte sosyal ve kültürel krizin çapı da her gün büyürken yayıncı olarak Yakın’ın şiir için attığı adımın övgüyü ve takdiri hak ettiğinin altını bir kez daha çizelim. Ayrıca okumayanlara da 2019’da yayımlanmış şiir kitapları listesine, başta “Şer” olmak üzere yayınevinin diğer şiir kitaplarını da mutlaka eklemelerini önerelim.