Niteliksiz hukukçu ve hukuk tepmesi

Yaşanan dönüşümle niteliksizleşen hukuk eğitimi ve mezun olan hukukçular yanlış onlarca karara imza atıp insanların ceza almalarına veya talep ettikleri haklarına ulaşabilmelerini engelleyebiliyor.

Abone ol

Gamze Yentür*

Yargının geldiği son durum ile birlikte herkes yargının verdiği kararları, aksayan yönlerini daha çok dillendirip, tartışmaya başladı. Gezi davasında verilen kararın etkisi sürerken en son Canan Kaftancıoğlu için Yargıtay'ın verdiği karar ile birlikte hukukun üstünlüğü ve mahkemelerin bağımsızlığı illüzyonu gittikçe yok oluyor. Diğer yandan bizim gibi hukukun kapitalist üretim ilişkilerinin bir yansıması olduğunu ve siyasal yapıdan bağımsız olmadığını her daim ifade edenler için ise ortada şaşılası bir durum yok ne yazık ki. Ancak bu durum adalet inancı ve beklentisi olan herkesi sarsmaya ve veryansın ettirmeye devam ediyor. Yargının pratikte bu hale gelmesinin kuşkusuz çok fazla sebebi var. Bu sorunlar düzelse bile temelde yatan sorunların düzelmeyeceğini ancak bir nefes alma alanı yaratacağını baştan ifade etmekte fayda var. Hukuk devleti güzellemesi yaparak olası sorunların düzeleceğini ve adaletin sağlanacağını söylemek abesle iştigal olur. Bunu belirttikten sonra şimdi pratikte içinden çıkılmaz hale gelen bu sebeplerden son dönemde en çok tartışılan niteliksiz hukuk eğitimi ve artan hukuk fakültelerini ele alacağım.

SERMAYENİN ÜCRETLİ EMEKÇİSİ AVUKATLAR

Geçtiğimiz sene kurulmasına izin verilen 5 üniversite ile birlikte toplamda ülkede hukuk fakültelerinin sayısı 89’u buldu. Hali hazırda 38’i devlet, 35’i vakıf, 11 tanesi ise Kıbrıs’da olmak üzere 84 hukuk fakültesi bulunuyor. Her ile bir üniversite yapılması ile birlikte herkes bir biçimde bu üniversitelerde eğitim gördü/görüyor. Sermayenin ihtiyacı olan lisans mezunu sayısının çok üzerinde olan bu sayı ile birlikte piyasaya her gün yenileri katılıyor. Nitekim bunda ülkenin uluslararası pazarda aldığı rol, küçük Çin mi oluyoruz serzenişleri derken onlarca ekonomik etken var. Ucuz işgücü Türkiye için bir ekonomik politika haline geldi. Bunca mültecinin de ülkeye kabul edilmesinin bu konu ile yakından ilişkisi var. Diğer taraftan piyasaya her sene ortalama 17 bin hukukçu mezun veriliyor. Her işçileşme beraberinde yedek sanayi ordusunu da oluşturmak zorunda. Kapitalizmin yasaları böyle işliyor lakin yedek sanayi ordusunun az veya fazla olması mevcut ülkenin ekonomisi ile değişebilmektedir. Türkiye’nin ucuz iş gücü cenneti haline getirilmesi ile birlikte bizde oldukça şişkin bir yedek sanayi ordusu oluşmuş durumda. Örneğin; İstanbul barosuna kayıtlı avukat sayısı yaklaşık 50 bin civarında ve New York barosunu geçerek dünyanın en kalabalık barosu olma unvanını elinde bulunduruyor. Hal böyle olunca meslekte yaşanan dönüşüm artık herkes için bir gerçeklik. Her ne kadar avukatlar çeşitli şekillerde isimlendirmeye (bağlı çalışan, ücretli çalışan) çalışsa da işçi avukatlık gerçeği ortada yerde duruyor. Kapitalizmin gelişmesi ile birlikte avukatlar küçük burjuva (kendi nam ve hesabına çalışan) kimliğini kaybederek büyük kısmı birer işçi haline gelmeye başladı. Marx’ın 1848’de Manifesto’da yaptığı öngörü adeta bugünü tarifler nitelikte; “…burjuvazi, doktoru da, hukukçuyu da, rahibi de, şairi de, iktisatçıyı da, kendi ücretli emekçisi haline getirmiştir”. Gelinen noktada toplumun iki büyük sınıfa hızla bölündüğünü söylemek yerinde olacaktır.

NİTELİKSİZ MEZUNLAR

Ancak diğer mesleklerden ziyade bu dönüşüm hukuk için farklı tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Çünkü hukuk aynı zamanda ideolojik bir alandır ve sistemin ideolojisini yeniden üretir. Yaşanan dönüşüm ile birlikte niteliksizleşen hukuk eğitimi ve mezun olan hukukçular yanlış onlarca karara imza atıp insanların ceza almalarına veya talep ettikleri haklarına ulaşabilmelerini engelleyebiliyor. Zaten ağır aksak yürüyen yargı sistemi bu niteliksiz hal ile birlikte kişiler için çekilmez ve baş edilmez oluyor. 2016’da yaşanan 15 Temmuz darbesinden sonra kontrolsüz bir biçimde hâkim ve savcıların görevlerinden el çektirilmeleri ile birlikte, tecrübesiz, birikimsiz ve mevcut hükümete yakın kişiler boşalan kadrolara yerleştirildi. Baroların “çocuk hâkim ve savcı” diye tanımladıkları bu kişilerin hukuk nosyonu almamış olduğunu, çoğu zaman mevcut yasaları dahi uygulamaktan aciz olduklarını acı bir biçimde deneyimlemiş olduk. Kontrolsüz açılan fakültelerde bırakalım nitelikli akademisyeni, yeterli sayıda akademisyenin olmadığını görüyoruz. Hukuk eğitiminin pratiğe dönük olması, teorik derslerin (hukuk felsefesi, genel kamu hukuku gibi) sayılı olması hukuk nosyonu kazanamamış hukukçuların yetişmesi ile sonuçlanıyor. Mezun olduktan sonra yapılan avukatlık stajında, stajyere ayak işlerinin yaptırılıp mesleğin gereklerinin öğretilmemesi ile iş iyice çığırından çıktı. Öyle bir niteliksizlik söz konusu ki avukatlık okulu ismi verilen kurslar açılıyor. Bu kurslar stajyerin, stajda öğrenemediği temel eğitimi kendilerinin verdiğini ifade ediyor ve onlarca genç mezunu kursiyer olarak alıyor. Staj boyunca para almadan çalışan veya az para alan stajyerin sömürüldüğü yetmiyor gibi bir de para vererek avukatlık öğrenmeye çalışıyor. Zincirleme sorunların sonucunda verilen kararlar ile hukuk insanları teper hale geliyor ve insanlara zarar vererek geri dönüşü olmayan tahribatlar yaratıyor. Kaybedilen hak ve alınan cezalar hem toplumsal adalet anlayışını zedeliyor hem de insanların farklı yollara başvurmasına sebebiyet veriyor.
Gerek siyasi gerekse ekonomik sebeplerle gelinen noktada var olan durumun daha da katmerleşmesinin önüne geçmek bugün en acil ihtiyaç. Mesele sadece hukukçuların değil sistem içerisinde sağlıklı ve güvenilir bir hukuk hizmeti almak isteyen herkesin meselesi. O yüzden başta hukukçuların örgütlenme alanlarını genişletmesi ve mevcut duruma etkili bir bakış açısı getirip, mücadele hattı örmesi gerekiyor. Sonrasında hukuk hizmeti alan herkesin bu sürecin bir parçası haline getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Öyle ya ağır aksakta olsa adalet bir gün herkese lazım oluyor/olacak.

*Çağdaş Hukukçular Derneği Üyesi