Nikolay Marr: Lazlar masallarını kaybetti

Nikolay Marr'ın 'Lazistan'a Yolculuk' kitabı, Aras Yayınları etiketi ile Türkçe'de. Marr'a göre Lazların çoğu, anadillerini küçümsüyor, ondan utanıyor ve çoğu zaman bu dili bildiklerini kabul etmiyor.

Abone ol

DUVAR - Arkeolog ve dilbilimci olan Nikolay Marr’ın 1910 yılında Türkiye Lazistanı’na yaptığı yolculuğu anlatan Yulva Muhurcişi’nin çevirisini yaptığı 'Lazistan’a Yolculuk' isimli, Aras Yayıncılık’tan çıkan kitap dönemin ruhuna ve Lazların başta olmak üzere, aynı bölgede yaşayan Hemşinlilerin, Türklerin, Rumların, Ermenilerin, Gürcülerin ve Rusların yaşantısına dair güçlü bir kaynak olma özelliği taşıyor.

Henüz Çarlık Rusya’sındayken dilbilim ve arkeoloji üzerine çalışmalar yapan ve Kafkasya üzerine uzmanlaşan Marr, Çarlık Rusya’sının Sovyet Sosyalistleri’ne evrilmesi ile beraber çok daha önemli pozisyonlara gelir ve Lenin’in desteğini arkasına alarak kültürel anlamda çok başarılı işler yapar. Ancak henüz devrim öncesinde, özellikle dilbilim alanında yaptığı çalışmalar da kayda değerdir. İmparatorluk Bilimler Akademisi’ne, 1910 yılında sunduğu bu gezinin notları elimizdeki kitabın ana taslağını oluşturmaktadır.

Lazistan'a Yolculuk, Nikolay Marr, çev.Yulva Muhurcişi, 128 syf, Aras Yayıncılık, 2017.

Henüz 20'nci yüzyılın başlarındayken Lazistan, Osmanlı idari sisteminde, bugünkü Doğu Trabzon, Rize ve Artvin’i, ayrıca Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ndeki Batum’u ve Sarp’ı kapsayan bölgeyi ifade eder. Nikolay Marr, bu bölgede bulunan Fındıklı, Pazar, Ardeşen, Arhavi ve Hopa’daki pek çok köyü ziyaret eder.

Lazların ve Hemşinlilerin yaşayışlarını, bölgenin demografik yapısını, kültürlerini, hangi köyde Lazcanın ne denli saf bir dille konuşulduğunu kayıt altına alır. Köy köy, mezra mezra gezer, öğrenebildiği Lazcasıyla köylülerle sohbet eder. Birçok tehlikeyle karşılaşır. Ajan olduğu düşünülür, geceleri odasına baskınlar düzenlenerek sürekli olarak çantası karıştırılır. Fotoğraf çekmek istediğinde şiddetle karşılanır. Asla kadınların fotoğrafını çekemez. Ancak Lazcanın en çok kadınlar tarafında arı bir şekilde konuşulduğunu saptar.

'LAZLAR ANADİLLERİNİ KÜÇÜMSÜYOR'

Hemşince, Rumca ve Türkçe tarafından baskılanan Lazca dili aradan geçen zamanda kayba uğramıştır. Marr, Lazlarla ulusal kimlik tartışması da yapar. Bu durumu, “Farklı halklarla kurulan sıkı ilişkiler, para kazanma düşüncesi ve Türkiye’nin tüm liman şehirlerine ve diğer bölgelerine olan göç, Lazların ulusal bilinçlerinin tamamen kaybolmasına yol açıyor” sözleriyle yorumlar. Ona göre Lazların çoğu “anadillerini küçümsüyor, ondan utanıyor ve çoğu zaman bu dili bildiklerini kabul etmiyorlar.”

Marr, meseleyi sınıfsal bir açıdan da ele alıyor ve Lazistan’da aristokratların varlığını sorguluyor. Aristokratların milli kültürün koruyucusu olduğunu söylüyor ancak Lazistan’da tespih yapan ve atmaca yetiştiriciliği yapan soyluların haricinde, aristokrat sınıfa yaklaşan herhangi bir grubun olmadığından bahsediyor.

Marr’a göre Lazların ulusal bilincinin gelişmemesinin önündeki bir diğer faktör ise Müslümanlık. Ulemanın, Lazların 300 yıl önce bölgeye geldiği yönündeki fikrini saçma olarak yorumlayan Marr, Lazların, Müslüman Türkler tarafından alay konusu edilmesini ise ayrıca notları arasına alıyor: “Hayvanın ahmağı kaz, insanın ahmağı Laz.” Marr, bu aşağılayıcı söylemin Türkleşmiş Lazlar arasında da kullanıldığını söylerken, bu durumu şu sözlerle yorumluyor: Başkalarından gördükleri zulüm ve içten içe kendilerini hor görmeleri Laz halk söylencelerinin, şiirlerinin ve hatta masallarının kaybolmasına yol açmış.

Kitapta dikkati çeken bir diğer nokta ise Marr’ın konuştuğu Lazistan eşrafından Fevzi Bey’in söyledikleri: “İstanbul’da, Samsunlular ve Sinoplular da dahil olmak üzere Türkiye’nin Karadeniz kıyısında yaşayan herkese Laz denir. Sinoplular Samsunlulara, Samsunlular Trabzonlulara, Trabzonlular Rizelilere Laz der, Rizeliler ise bizim bölgemizdekiler için Laz adını kullanırlar ve bunlardan sadece sonuncusu doğrudur.” sözleriyle Fevzi Bey, günümüzdeki Laz kimliği tanımlamasının hala tam olarak yerleşmediğinin yüz yıl önce altını çizmiştir. O günden bugüne değişen bir diğer gösterge ise, Marr’ın deyimiyle Lazların ulusal kültürden gerek dış etkenler gerek iç etkenler dolayısıyla uzak durmasıdır.

Son olarak kitapta ek olarak sunulan bölümde 1900’lü yılların henüz başındayken Nikolay Marr’ın yürüttüğü Ani kazasının da bilgi ve belgelerine dair bir bölüm sunuluyor. Fotoğraflarla sunulan bölümde, kazıdan çıkanların da sergilenmesi Marr’ın yaptığı çalışmaların etkisini arttıyor.