Nasıl direnilir?

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün Karşı Ateşler kitabı Sel Yayınları'ndan çıktı. Bourdieu, neoliberalizme karşı direnmek üzerine düşüncelerini aktarıyor.

Abone ol

Muhammed Taha Tunç

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün Karşı Ateşler (2017) eserinden mülhem düşüncelerimi ortaya koyacağım. Kitabın yayımlanmasıyla takriben aynı zamanda karşılaştığım bir yazı beni kitabı okumaya sürüklemişti. Sertaç Canbolat’ın yazısında Karşı Ateşler’in daha önce yapılmış bir çevirisinin eleştiri yer alıyordu. Ben ise yazıma öncelikle Bourdieu sosyolojisini kısa da olsa tanıtarak başlamak istiyorum. Şüphesiz, Bourdieu sosyolojisi büyük kuramlardan, ampirisizmden veya geleneksel akademik aklın diğer yönelimlerinden farklıdır.

Bunu, Loïc Wacquant ile yaptığı söyleşilerinden oluşan Düşünümsel Bir Antropoloj İçin Cevaplar’da (2014) görmek mümkündür. Her ne kadar söyleşi olsa da Bourdieu’nün burada derinlikli felsefi ve sosyolojik tartışmalara girdiğini ve sorulara cevap verdiğini görmekteyiz. Öncelikle bunlardan bazıları üzerinde duralım.

Sosyal bilimlerin gözde sorunsallarından olan metodolojiyle başlayalım. Gaston Bachelard’ın bilim felsefesini kendi sosyolojisine uygulamış olan Bourdieu, metodolojizmin araştırmalardaki sağduyuyu meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını söylüyor (2014, s.176).

Bachelard’ın deney ve aklı rasyonalizmüstücülük (Laboçevski geometrisinin Hegel’e üstün gelişinde olduğu gibi; Bachelard, 2015, s.12-3) adı altında birleştirip deneycilikten ve geleneksel akılcılıktan ayrıldığını, Bourdieu’nün tıpkı deney-akıl sahte dikotomisinde olduğu gibi teori-pratik ikiliğinden (ve bu ikiliği gizleyen metodolojizmden) sakındığını görmekteyiz. Bu ayrımdan uzaklaşarak, sosyal bilim anlayışını geleneksel akademik akıldan koparmıştır.

Metodoloji derslerinde sıkça adlarını andığımız ilkeler ya da “nomolojik önerme rejimini” (Ünsaldı, 2014) esnetme (hatta belki de yıkma) çabasındadır: “Alan kavramını besleyen ilişkisel ve analojik düşünce kipi, Fransa örneğini, Bachelard’ın (1949) deyişiyle ‘olasının özel örneği’ olarak değerlendirmeye elvererek, genelliğin içindeki tikelliği ve tikelliğin içindeki genelliği yakalamaya olanak sağlar” (Bourdiue ve Wacquant, 2014, s.60).

İki sayfa sonra bir örnekle bunu açıklıyor: “Husserl, sabit olanı bulmak için tikel olana dalmak gerektiğini öğretiyordu ve Husserl’in derslerini takip eden Koyré, Galileo’nun kütlelerin düşüş modelini kurmak için eğik düzlem deneyini sonsuza dek tekrarlaması gerekmediğini göstermişti. İyi kurulmuş bir tikel örnek artık tikel olmaktan çıkar” (Bourdieu ve Wacquant, 2014, s.62).

Yani, metodolojinin bize sunduğu katı ilkeler yerine, nesneyi inşa etme sürecinin belirleyiciliği, esas olandır. Elbette Bachelard ve Bourdieu arasında düşünsel yakınlık var, ama bunların tamamını ortaya koymanın yeri burası değil.

Bourdieu’nün Karşı Ateşler’deki temel çabasını açık edip yazının devamını bunun üzerinden devam ettirme niyetindeyim. Bu temel çaba, Avrupa devletlerinin o dönemde (söyleşiler 1990’lı yılları kapsamaktadır) içinde bulundukları neoliberalist anlayışa karşı gelip yeni bir enternasyonalizmin ve direnişin yollarını aramaktır.

DEVLETİN İKİ YÖNÜ: SAĞ VE SOL EL 

Bourdieu’nün kitap (ya da yazılar mı demeli?) boyunca sürdürdüğü tartışmanın çıkış noktası ilk metinde (/söyleşide) kendini gösterir. Burada devletin sağ ve sol elinden bahseden Bourdieu’ye göre sağ el mali politikalarla ilgili olan tarafı, sol el ise devletin kamusal sorumluluklarını (sosyal hizmetler, eğitim kurumları vs) temsil ettiğini anlıyoruz.

BU BİR YIKMA ÇABASIDIR

Pierre Bourdieu'nun kitabının Fransızca aslı..

Bunun bir yansıması olarak bireye dönüş ise “çektiklerinin tek sorumlusu olarak görülen ‘kurbanı suçlamayı’ ve ona self help [kendi kendine yardım] vaaz etmeyi de beraberinde getiriyor; bütün bunlar da bıkıp usanmadan yinelenen şu işletme yükümlülüklerinin azaltılma zorunluluğu kisvesinde sunuluyor” (Bourdieu, 2017, s.17). Örnek olarak sosyal hizmet alanında varoluşçu psikolojinin algılanış biçiminin, Bourdieu’nün bahsettiği duruma sürüklenmeye çalışıldığını gözlemleyebiliriz.

Sosyal hizmet alanında müracaatçıların (kiminin telaffuz ettiği gibi, danışanların [client (İng.): müşteri, istemci, alıcı, müvekkil] -kelimenin İngilizce’si kendini ele veriyor gibi-) sorunlarının çoğunlukla yapısal olduğunu kavrayamama veya bundan sakınma, devletin sağ elinin bir politikası olarak tezahür edebilir.

Bourdieu’nün bu ayrımının sosyal hizmetteki yansımasını aşmak bu algılanışı değiştirmeye başlamakla mümkün gözüküyor. Lena Dominelli gibi sosyal hizmet uzmanlarının baskı karşıtı uygulama çabası alandaki istisnalardandır. Dominelli, Anti-Oppressive Social Work Theory and Practice [Baskı Karşıtı Kuram ve Uygulaması] kitabında belirttiği gibi, sosyal hizmetin (Bourdieu’ye göre sol elin) raision d’être’si [varoluş sebebi] “sosyal adalet” ve “insani gelişme”dir (2002, s.4). Bunlar da ancak devletin sol elinin güçlenmesiyle mümkün olacaktır.

Biz meseleyi buradan okusak da Bourdieu başka bir noktaya daha odaklanacaktır: entelektüel alan. Gerçek sosyolog ve filozofların doksozoflara [“kendini bilgin sanan genel geçer kanaat teknisyeni”] karşı mücadelesinin toplumda algılanışı oldukça farklıdır. Eleştirel entelektüeller gözden düşürülmeye çalışılır. Bunun bir aracı, Bourdieu’nün On Television (1998) [Televizyon Üzerine] eserinde görüldüğü gibi televizyon ve televizyonlardaki tartışma programlarının yürütülme biçimleridir.

NEOLİBERALİST SÖYLEM, MUHÂFAZAKARLIK VE PREKARYALAŞMA

Bourdieu’nün kitaptaki yazılar ve söyleşiler boyunca göstermeye çalıştığı şeylerden biri devletin sağ elinin sol elin yaptıklarından sorumlu olmak istemeyip onun ihtiyaçlarına kulağını tıkamasıdır. Avrupa ülkelerinde kendini hissettiren neoliberalist dalgayla özelleşmelerin artıp kamusal harcamaların azalmasını eleştiren Bourdieu, televizyonlara çıkıp teknokratlık yapan neoliberal iktisatçıları ve devlet yetkililerini suçlamaktadır. Özellikle bu teknokratların sıkça dillendirdiği “tarihsel zorunluluk”, Bourdieu’ye göre insanları rıza göstermeye zorlayan ve kaderciliğe sürükleyen söylemin bir parçası.

Teknokrasinin karşısına demokrasiyi, tarihsel zorunluluğun karşısına da halkın iradesini koyan Bourdieu, neoliberal anlayışın diğer kavramlarını da yazılarında eleştirmeye devam ediyor. Bunlardan bazıları “başka seçeneğin olmayışı”, “yeniden yapılanma”, özellikle de “esneklik, çeviklik ve kuralsızlık” gibi kavramlardır. İşten atılmaları yeniden yapılanma diye savunan bu söylem, Bourdieu’ye göre esnek-çevik-kuralsız adı altında sahte bir imge oluşturma çabasındadır. Bir yerde şu ifadeyi kullanıyor: “Restorasyonu devrim gibi göstermek, muhafazakâr inkılapların, otuzlu yıllar Almanya’sının, Thatcher ve Reagan dönemlerinin ortak özelliğidir” (2017, s.46-7).

Anlaşılacağı üzere, Bourdieu muhafazakârlıkla neoliberalizm arasındaki yakınlaşmayı gözler önüne sermeye çalışıyor. Özellikle şu cümlelerde bu oldukça açıktır: “Muhafazakârların ‘bırakınız yapsınlar’ taraftarı olmasının nedeni ancak bu yöndeki yasaların muhafaza ediyor olması ve muhafaza etmek için de ‘bırakınız yapsınlar’a ihtiyaç duyulmasıdır” (2017, s.70). Bourdieu’nün üzerinde durduğu bir başka kavram olan küreselleşmeyi bir mit olarak görmekle beraber, kavramın neoliberalizmin hizmetinde olduğu görüşündedir. Yabancı sermayeye açık kapı bırakan küreselleşme, refah devletinin kazanımlarını geri almak için kullanılacak bir ilke gibidir adeta.

YENİ BİR ENTERNASYONALİZM İÇİN 

Pierre Bourdieu, Karşı Ateşler, Sel Yayınları, 2017.

“Prekaryalaşma Bugün Her Yerde” başlıklı yazısında ise Bourdieu, prekaryalaşan kesimin pasifleşmesinin devletlerce istenen bir durum olmasını öner sürüyor. Böylece kitlesel başkaldırı ve ona dair umut alt edilmiş olacaktır. Özellikle de insanın böyle dönemlerde hayatta kalmasını sağlayan rasyonelleştirme süreçleri zarar gördüğü için geleceğe yönelik harekete geçmek zorlaşacaktır. Bu fikirlerini bir kitabından edindiği çıkarımlarla destekleyen Bourdieu, “devrimci bir tasarı, yani tasarlamış bir gelecek için şimdiki zamanı dönüştürme arzusu üzerinde kafa yormak için şimdiki zaman üzerinde asgari bir etkiye sahip olmak gerekir” (2017, s.110) diyerek önerileri hakkında ipucu vermiş oluyor.

Tüm bu sıkıştırmalara ve baskılara boyun eğmemenin yolu, entelektüel alanın (yani Bourdieu’den mülhem, kültürel sermayenin işlediği alanın) eleştirel entelektüellerce kontrol altına alınması ve devletin sağ eline karşılık sol elin güçlendirilmesi gerektiğini savunan Bourdieu, daha önce Sovyetlerin elinde olan enternasyonalizmi, elde edilen kuramsal düşünce biçimleri ve pratik eylem biçimleriyle harekete geçirmek gerektiği düşüncesindedir.

“Kısacası, toplumsal kazanımlar açısından yıkıcı olan mali bir Avrupa karşısına” diyor Bourdieu, “sosyal bir Avrupa çıkarmak zorunluluktur” (2017, s.79). Entelektüel cephe, kendi yayın organlarını kurmalı, fikirlerini yaymalı ve bunları pratiğe dökme uğraşında olmalıdır. Bu çözümü kavramanın bir ayağı da Bourdieu’nün “düşünümsellik” kavramını, bireylerin içinde bulundukları toplumun sorunları ve kapsamı çerçevesinde kendi sorunlarını anlamasını kavramayı gerektirir. Bu açıdan düşünümsellik C. Wright Mills’in “sosyolojik tahayyül” (2016) kavramına benzese de ondan farklı olarak insanın kendi üzerine derin düşünmesini ve başkalarıyla tartışmasını gerektirir.

Öyle sanıyorum ki, Bourdieu’nün yorum ve çıkarımlarını genellemek doğru olmayacak, fakat Türkiye özelinde düşünülürse, kitaptaki yazıların bir yön sağlayacağı, günümüzde sürmekte olan özelleştirmelerin ve neolieberal-muhafazakâr dalgaya karşı direnmek adına bir düşünüş biçimi tayin edeceği açıktır.

Kaynakça

Bachelard, G. (2015). Rasyonalist Bağlanma. Alp Tümertekin (Çev.). İstanbul: İthaki. (Özgün eser 1972 tarihlidir)

Bourdieu, P. (1998). On Television: Preface. On Television içinde (s. 10-2). Priscilla Parkhurst Ferguson (Çev.). New York: The New. (Özgün eser 1996 tarihlidir)

(2017). Karşı Ateşler – I. Neoliberalist İstilaya Karşı Direnişe Hizmet Edecek Sözler. Sertaç Canbolat (Çev.). İstanbul: Sel. (Özgün eser 1998 tarihlidir)

& Wacquant, L. (2014). Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar. Nazlı Ökten (Çev.). İstanbul: İletişim. (Özgün eser 2001 tarihlidir)

Canbolat, S. Gecikmiş bir “Karşı Ateş”. https://istifhane.files.wordpress.com/2010/04/anti-karsiates.pdf Son erişim: 23.5.2017.

Dominelli, L. (2002). Anti-Opressive Social Work Theory and Practice. New York: Palgrave Macmillan.

Mills, C. W. (2016). Sosyolojik Tahayyül. Ömer Küçük (Çev.). İstanbul: Hil. (Özgün eser 1959 tarihlidir)

Ünsaldı, L. (2014). Çakalın Sosyolojisine Davet. Sosyoloji Divanı. 3, 13-37. https://yadi.sk/i/6owzQfB_3GN94L Son erişim: 23.05.2017