Mustafa Sarı: Müsilaj kasımda yeniden oluşursa yaralı bir bedene ikinci bir darbe gelmiş olacak

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, kasım ayında yeni bir müsilaj oluşumuyla karşılaşılabileceği konusunda uyarıyor.

Abone ol

DUVAR - Marmara Denizi’nin yüzeyini, mayıs ve haziran aylarında kaplayan müsilaj, büyük bir ekolojik tahribatı beraberinde getirdi. Denizdeki oksijensizlik balık türleri, sünger toplulukları başta olmak üzere çok sayıda canlının ölümüne yol açtı. Ağustos ayının ortasından itibaren yüzeydeki görüntü kaybolsa da müsilaj denizin dibindeki etkisini sürdürüyor.

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilajın mevcut durumuna ilişkin “Denizin dibinde çamur haline gelmiş bir örtü durumunda devam ediyor ne yazık ki” diyor.

Prof. Dr. Sarı, tedbir alınmazsa kasım ayında yeniden müsilaj oluşumuyla karşı karşıya kalınabileceğini belirtiyor. Erdek Körfezi’nde 40 metreye kadar dalış gerçekleştiren Prof. Dr. Sarı ile Marmara Denizi’ndeki son durumu ve ivedilikle atılması gereken adımları konuştuk.

Müsilajın deniz yüzeyindeki görüntüsü kayboldu ancak diplerde durum farklı. Marmara Denizi’ndeki müsilaj oluşumunda son durum nedir?

17 Ağustos 2021 itibarıyla hem benim kendi gözlemlerim ve dalışlarım hem de Marmara Denizi’nin her tarafında yaygın bulunan gönüllü dalgıç arkadaşlarımın elde ettikleri verilere göre su kolunu dediğimiz bölgede küme halinde müsilaj kalmadı. Yani sudaki müsilaj temizlendi. Ne oldu peki bunlar?  Bir kısmı mikroorganizmalar tarafından ayrıştırıldı, parçalandı. Bir kısmı sirkülasyonlar, akıntılar, dalgalar tarafından küçük parçalara ayrıldı. Dibe yakın olan büyük parçalarsa kütleler halinde denizin dibine çöktü.

Prof. Dr. Mustafa Sarı, Marmara Denizi'nde yaptığı çalışmalarla müsilajı inceliyor/ Fotoğraf: DHA

'DENİZİN DİBİNDE ÇAMUR HALİNE GELMİŞ BİR ÖRTÜ DURUMUNDA'

Erdek Körfezi’nde yaptığınız dalışlarda neler gözlemlediniz peki?

Erdek Körfezi’nde en son 26 Eylül Pazar günü 40 metreye kadar indim. Müsilaj, denizin dibinde çamur haline gelmiş bir örtü durumunda devam ediyor ne yazık ki. Dipte şu anda parçalanıyor. Parçalanırken de siyah renkli pis kokulu bir jel kıvamında çamura dönüşüyor. Parçalanma esnasında suyun içerisindeki oksijeni tüketiyor. Öte yandan bir örtü halinde olduğu için deniz canlılarını etkilemeye devam ediyor. O yüzden diyoruz ki evet yüzeyde müsilaj kalmadı ama gözden uzak olan gönülden, akıldan uzak olmasın.

Müsilajın bir sonuç olduğunu ve üç farklı değişkenin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını biliyoruz. Bu üç değişken varlığını sürdürüyor mu?

Müsilajın oluşması için yüzlerce faktörü bir arada sayabiliriz. Kastettiğimiz üçlü mekanizma ise tetikleyicilerdir. Neydi bu üç tetikleyici? Birincisi küresel iklim değişikliğine bağlı su sıcaklıklarındaki artış. Ne yazık ki bu devam ediyor. Marmara Denizi 2021 yılında 40 yıllık ortalamadan 2,5 derece daha sıcak. İkincisi deniz şartlarındaki durağanlık. Marmara Denizi ikili su yapısına sahip. Yüzeyde Karadeniz’den gelen az tuzlu besince zengin soğuk Karadeniz suları var. Altta ise oksijence zengin besince fakir Akdeniz suyu var. Uzun yılların ortalamasına göre Karadeniz’den gelen su ekim ayında minimuma düşüyor. Sonra artmaya başlıyor ve haziranda maksimum seviyeye yükseliyor. Hazirandan itibaren de azalarak yine ekim ayında en düşük seviyeye geliyor. İşte bu yüzden biz Marmara Denizi’nde ekim sonu kasım başı gibi müsilaj oluşumunu görüyoruz. Çünkü Marmara Denizi’nin orijinal yapısı müsilajın oluşması için çok uygun bir durağanlık sağlıyor. Kendi şartlarındaki durağanlık ortalamadan fazla olduğunda ikinci parametremiz de tamam olmuş oluyor.

Müsilajın üçüncü büyük tetikleyicisi ise Marmara Denizi’ni uzun yıllardır etkileyen kirlilik, değil mi? 

Evet, üçüncü tetikleyicimiz besin elementlerinin, besin tuzlarının ortalamadan fazla olması. Nereden geliyor bunlar? Bunlar karasal kökenli. Marmara Denizi’nin çevresinde yaşayan 25 milyon insanın ve Türkiye sanayisinin yarısının atığı denize atılmaya devam ediliyor. Burada evsel, endüstriyel, tarımsal, gemicilik atıklarında bir azalma yok. Yani üçlü tetikleyici mekanizma aynen çalışıyor. Bu yüzden diyoruz ki büyük olasılıkla kasım ayında yeni bir müsilaj oluşumuyla karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Uyarmak maksadıyla bunları söylüyoruz. İnşallah yanılırız. Umarım şiddetli bir soğuk hava dalgası, soğuk bir cephe gelir ve Marmara Denizi’ni soğutur. Böylece üçlü tetikleyicilerden biri kırılmış olur ve müsilaj oluşmaz diyelim. Ama bilim veri ile çalışır. Veriler şimdilik bu durumun aksini gösteriyor.

Marmara Denizi’ni en çok Ergene Derin Deniz Deşarjı Projesi’nin kirlettiği savunuluyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Kimsenin görüşüne katılmak ya da karşı olmak bağlamında söylemiyorum. Ben sadece şunu diyorum en başından beri. Müsilaj bir sürü faktörün bir araya gelmesi ile ortaya çıkan bir durum. Ama buradaki ana aktör bizim Marmara Denizi ile olan ilişkimiz. Biz 40 yıldır Marmara Denizi’ni yanlış bir atık yönetim politikasıyla yönetiyoruz. 40 yıldır Marmara Denizi’nde yaşayan insanların atıkları doğru düzgün arıtılmadan denize deşarj edildi. Tetikleyici son damlanın nereden geldiğinin bir önemi yok. Bu Ergene de olabilir başka bir faktör de olabilir. Müsilaj Marmara Denizi’nde en azından beş yıldır az ya da çok oluyor. 2007-2008’de aynen bu yıldakine benzer yoğunlukta oldu ama yoğun şekilde yüzeye vurmadı. Süresi kısa oldu, kasımda başladı nisan sonunda bitti. O yüzden kimse fark etmedi. Bilim insanları yıllardır uyarıyor. Yıllardır söylediler. Benden önce de bir sürü akademisyen ve denizle ilgili insan bunu söylediler. Ama kimse duymadı. Dolayısıyla Marmara Denizi’ndeki müsilaj oluşumunu tek bir deşarja, tek bir noktasal duruma bağlamak yanlış olur. Eğer çözüm arıyorsak, son damla nereden geldi diye sormak yerine “40 yıldır biz bunu yanlış yaptık gelin hep beraber düzeltelim” dememiz lazım.

Marmara Denizi'nde müsilaj temizleme çalışması/ Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Müsilajın Marmara Denizi’ndeki biyolojik çeşitliliğe etkisi ne oldu? Hangi canlılar müsilajdan etkilendi?

Müsilajın yoğun bir şekilde yüzeye çıktığı ilk dönemde 15 Nisan’dan 25 Nisan’a kadar çok yoğun balık ölümleri oldu. Binlerce balık öldü diyebiliriz. Bunun içinde lüfer, hamsi, gümüş balığı, sardalya, kaya balığı, vatoz ve izmarit gibi her türden balık var. Ama balıklar hareketli organizmalar olduğu için sisteme çok hızlı adapte oldular ve balık ölümleri 25 Nisan’dan sonra durdu. Sonrasında müsilaj dibe çökmeye başladı. Denizin dibi dediğimiz yer sadece kumdan, çakıldan, çamurdan ibaret değildir. Onun içinde yaşayan binlerce organizma var. Orası bir yaşam alanı. Bu yaşam alanının üstüne müsilaj yorgan gibi çöktü ve hareketsiz, dipte yaşayan bu organizmaların büyük bir kısmını öldürdü. Kıyıdan 30 metre derinliğe kadar olan bütün alanlardaki sünger toplulukları öldü. Yumuşak mercanların büyük bir kısmı zarar gördü. Hepsi ölmedi ama zarar çok yüksek. Dibe bağlı yaşayan organizmalardan midyeler, istiridyeler çok büyük zararlar gördü. Dolayısıyla ekolojik hasarımız çok büyük. Orman yangınlarında ne olduğunu gözümüzle gördük. Fotoğraflar, videolar yayınlandı. Denizin altında müsilajın neden olduğu yangını da orman yangını gibi düşünmemiz lazım. Ekolojik hasarımız çok büyük. Önümüzdeki yıllarda bunun etkilerini hayatımızda çok daha fazla hissetmeye başlayacağız.

Müsilaj sebebiyle balıklarda herhangi bir hastalık oluştu mu? Balık tüketmek güvenli mi?

Bu, son birkaç ay içerisinde en çok karşılaştığımız ve bütün akademisyenlere yöneltilen bir soru. Soruyu yanlış kişilere soruyoruz. Sorunun muhatabı Tarım Bakanlığı. Tarım Bakanlığı’nın Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü var, Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü var. Bu birimlerin açıklama yapması lazım. Biz de bunu talep etmeliyiz. Hem Bakan hem genel müdürlük zaman zaman açıklamalar yaptı, bunlar balıkların yenilmemesi yönünde değildi. Eğer bir sakıncası olsaydı balık tüketiminin bunu mutlaka açıklarlar. Ama sürekli olarak bizi aydınlatmaları ve bizim resmi otoritelerin açıklamalarını takip etmemiz gerekiyor. Yoksa kaos olur.

'MÜSİLAJIN KENDİSİ DOĞAL BİR MADDE'

Balık yemekle ilgili çekincenin kaynağı müsilajın zehirli olabileceği algısından kaynaklanıyor. Ancak müsilajın toksik olmadığı daha önce de belirtildi. Öyle değil mi?

İnsanlarımızı şöyle bir noktada düşünceye sevk etmek isterim. Geçen yıl kasım ayından beri müsilaj var diyoruz. Peki kasım ayından beri insanlar balık yediler mi yediler. Peki balıkları yedikten sonra bir zarar ziyan gördüler mi, görmediler. Bu yüzden diyoruz ki müsilajın kendisi doğal bir madde. “Müsilajlı bir ortamda bulunan balık yenmez” diye bir kural yok. Şimdiye kadar hiç kimse bilimsel olarak böyle bir şey açıklamadı. Müsilajın kendisi organik yapıda, bu yüzden mikroorganizmalar çok yoğun olur bunun içerisinde. Nisan-mayıs ayında olduğu gibi müsilajla kaplanmış bir tabakanın içinden gelen bir balığı tabii ki dikkatle değerlendirmemiz lazım. Yani denizden balıkçılar tarafından avlanmış balıkları, hangi kurallara ya da özene tabi tutarak yiyorsak şu anda da aynı şekilde yemeye devam etmemiz lazım.

'BALIKÇILAR ZORDA, MAZOT PARALARINI BİLE ÇIKARAMIYORLAR'

Geçimini balıkçılıkla sağlayanlar müsilajdan nasıl etkilendi?

Balıkçılar zor durumdalar. Av sezonunu 1 Eylül’de sanki müsilaj yokmuş gibi davulla zurnayla açtık. Bir aydan fazla zaman geçti. Balıkçılar mazot paralarını bile çıkaramıyorlar. Balıkçı bir taraftan zarar ediyor, bir taraftan da ya av yasakları gelirse diye korkup ses çıkarmıyor. Şimdi havaların soğumasıyla Marmara Denizi’ne balıkların ulaşması bekleniyor. İnşallah böyle olur lakin bu şartlarda müsilajın tahrip ettiği bir ekolojik ortamda balık ne kadar bollaşır, balıkçı buradan ne kadar gelir elde edebilir doğrusu bu çok bilinmeyenli bir denklem. Halbuki 22 maddeden oluşan eylem planının 19. eylemi, Marmara Denizi’nde sürdürülebilir balıkçılığa geçişti. Bu madde, ekosistem esaslı balıkçılık için hazırlıkların yapılması ve denizin koruma alanı ilan edilmesi gerektiğini söylüyordu. Biz sürdürülebilir balıkçılık ya da ekosistem esaslı balıkçılık için tedbir aldık mı, almadık. “Marmara’da müsilaj şartlarında balıkçılık nasıl olur acaba yeni birtakım şartlar getirsek mi?” diye düşünmedik. 

'BÜYÜK BALIKÇILAR EGE VE KARADENİZ'E GÖÇTÜ'

Geçimini sağlayamayan balıkçıların göç ettiği haberleri geliyor. Balıkçılar nereye göçüyor?

Büyük balıkçıların, gırgırcıların çoğunu zaten Marmara’dan kaçtılar. Ya Ege’ye ya da Karadeniz’e gittiler. Bunlar, halihazırda aşırı avcılığa maruz kalan balık stoklarına bir ilave yük olarak buralara gittiler. Bizim yapmamız gereken Marmara Denizi’nde sürdürülebilir balıkçılık politikasını oluşturmak. Yapılması gereken şeyler, öyle atla deve değil. Ama proaktif olmamız gerekiyor. Biz biraz reaktif yönetimi benimsemiş durumdayız, en azından balıkçılık yönetiminde. Sorun çıkmadığı sürece müdahale etmiyoruz. Balıkçı her yıl daha çok balık avlamayı ümit ediyor. Kredi alıyor, teknesinin donanımını değiştiriyor. Her yıl para kazanıyor ama kazandığı para borçlarını karşılamıyor. Sürekli bunun yükünü denize yüklüyoruz. Balıkçının borcunu deniz ödesin diye bekliyoruz. Bizim proaktif bir yönetim anlayışıyla ekosistem esaslı balıkçılık yönetimine dair bir plan yapmamız ve acilen bunu açıklayarak Marmara Denizi’ndeki balıkçılara müdahale etmemiz gerekiyor.

Peki Marmara Denizi’nin balıkçılık açısından nasıl bir önemi var?

Marmara bir balık koridoru. Mesela lüfer Karadeniz’den geliyor, kıyıları takip ederek Marmara Denizi boyunca Ege’ye geçiyor. Ege’den bazı balık türleri geliyor, Marmara’dan Karadeniz’e geçiyor ya da palamut gibi türler kışın Karadeniz’den Marmara’da geçmeye çalışıyor. Bu balık koridorunun iki tane kapısı var biri İstanbul Boğazı, biri Çanakkale Boğazı. Buralarda avcılık nasıl? Buralarda avcılık serbest. Yani kapıları avcılık takımlarıyla kapatmışız ve burada balık bol olsun diye bekliyoruz. Bu yanlış bir anlayış. Bunların hepsini yeniden düzenlememiz lazım.

Haziran ayında ilan edilen 22 maddelik müsilaj eylem planı akademik çevrelerde heyecanla karşılanmıştı. Eylem planındaki maddeler ne ölçüde uygulamaya geçirildi?

Bu 22 maddelik eylem planını çok iyi başlattık. Birçok konuda anlaşamayan bir sürü kurum, kuruluş, insan Marmara Denizi’ni kurtarma konusunda anlaştı. Tüm tarafların aynı görüşte olduğu ve altına imza attığı güçlü bir irade oluştu. Hakikaten 8 Haziran’da yüzey temizliği ile başladık. Yüzeyi bir ay içerisinde temizledik. Sonrasında Çevre Bakanlığı Marmara Denizi çevresindeki 7 ile denetçiler gönderdi. Onlar gece gündüz yoğun denetimler yaptılar sanayi kuruluşlarına yönelik olarak. Sonra müsilaj yavaş yavaş yüzeyden kaybolunca gözden uzak olan gönülden uzak oldu. Türkiye büyük bir ülke ve sorunları çok çeşitli. Orman yangınları çıktı, seller ortaya çıktı. Dikkatler oraya kaydı. Bunları tabii ki anlıyoruz. Ama arka planda bizim müsilajla ilgili güçlü iradeyle ortaya koyduğumuz uygulama yaklaşımı yavaş yavaş gevşedi. Eylem planının en sonunda açıklanan başka bir şey de bir web sitesinin oluşturulmasıydı. Bu oluşturuldu ve eylem planına ilişkin yapılanların burada şeffaf bir şekilde ilan edilmesi kararlaştırıldı. Bu web sitesine göre 6 başlıkta ilerleme sağlamışız. 4 başlıkta çalışmalara başlandığına dair bilgi var. 12 eyleme ilişkin ise hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bu kamuoyuna yansıyan bilgiler üzerinden yaptığım bir değerlendirme. Arka planda çalışılıyordur ama henüz açıklanmamış olabilir.

İlerleme sağlanan 6 başlık neleri kapsıyor?

Yüzeyi temizledik. Koordinasyon kurulu, bilim teknik kurulu gibi kurullar oluştu. İleri biyolojik arıtma tesisleri için bir planlama yapıldı. Belediyelere 3 yıl bir süre tanındı. Marmara Denizi’nde kirliliği azaltmak için deşarj standartları düşürüldü. Bu bizim en başta talep ettiğimiz bir şeydi. Bizim istediğimiz gibi olmasa da sınırlama getirilmesi iyi bir adım. Atık deşarjı yapan ya da soğutma suyu deşarjı yapan sanayi kuruluşlarına yönelik online izleme sistemlerinin kurulup geliştirilmesi ile ilgili bir süre tanındı. Hayalet ağlarla ilgili faaliyetlere başlandı. Balıkçılara ekonomik destek sağlandı. Geleneksel tekne balıkçılarına yönelik bir destek vardı, bu mevcut miktarın iki katı olarak ödenmeye başlandı. 

Şimdi ne yapılması lazım?

Marmara Denizi’ni kurtarmak için 8 Haziran’daki ciddiyet, kaygı ve disipline dönmemiz lazım. Çünkü denizin zamanı yok. Deniz çok büyük hasar aldı. Müsilaj kasım ayında yeniden ortaya çıkarsa yaralı bir bedene ikinci bir darbe gelmiş olacak. Bu durumun tahribatı çok fazla olabilir. Bu yüzden çok hızlı 8 Haziran’daki kararlılığımıza dönmemiz gerektiğinin altını çiziyorum.

Endüstriyel atıklar hemen herkesin gündeminde ancak evsel atıkları daha masum görme eğilimiyle karşı karşıyayız. Evsel atıkları azaltmak için ne yapılabilir?

Eylem planından sonuç almaya yönelik olarak bir zaman gerektiğini görüyoruz. Bu atıkların arıtılması sağlanmadan kalıcı bir şekilde bizim müsilaj gibi bir felaketten kurtulma şansımız pek gözükmüyor. Bunun için de biyolojik arıtma tesislerinin yapılması, inşası, işletmeye alınması 2-3 yıl gibi bir süre alacak. Fakat denizin bu kadar zamanı yok. O zaman, Marmara ve çevresinde yaşayan insanların bireysel katkılarını talep etmeliyiz. Denize biz sahip çıkacağız. Deniz madem hepimizin o zaman ben elimdeki bir çay bardağı kadar atık yağı lavaboya dökmeyeceğim. Böylece 10 ton deniz suyunu kurtarmış olacağım. Diğer taraftan deterjanların kullanımını azaltmamız lazım. Yani hepimize iş düşüyor burada. Klozetin düğmesine bastığımızda, sifonu çektiğimizde attıklarımız Marmara Denizi’ne arıtılmadan gittiğinin bilincinde olmamız gerekiyor. Bireysel olarak bu kampanyaları başlatmamız gerekiyor. Bulaşık yıkayan da ofisinde çalışan da herkes denize yardım etmeli ve bireysel önlemlerini oluşturmalı.