Milli ve yerli bir intihar

İsmail Devrim’in içinde bulunduğu durumu, Ahmet Hakanların, Engin Ardıçların tarif ettiği dünyasında doğru analiz etme, doğru bir politik çıkış bulma şansı yoktu. Otoriteye karşı çıkılamazdı, ama otoritenin kurduğu oyunda başarısız olmuştu. Ardıç ona bu yüzden kızdı belki…

Abone ol

A. Selçuk Atalay*

İsmail Devrim 45 yaşında. 20 Eylül sabahı ailesi uykudayken, kendini halen kredi borcunu ödediği Kocaeli’ndeki evinin banyosunda astı.

Devrim Kocaeli OSB’de bir işyerinde torna teknisyeniydi. İstanbul RTE Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden mezundu. Bu intiharın ardından yerel bir gazetenin muhabiri Ergün Demir İsmail’in eşi ile görüştü ve yaptığı çarpıcı haber Türkiye’de bir anda duyuldu. Demir haberi “oğluna okul pantolonu alamadığı için intihar eden bir babanın” hikayesini anlatıyordu.

Öğrendiğimiz İsmail geçtiğimiz Ağustos ayında motosikletiyle bir kaza geçirmiş ve kolundan bir sağlık sorunu (?) yaşamıştı ve sorunu henüz çözülmediği için raporluydu, çalışamıyordu. İşyeri ile ilişkisi nasıldı bilemiyoruz, ancak eşinin anlattığına göre İsmail Devrim son zamanlarda her gün aynanın karşısına geçip koluna bakıyor ve bir daha çalışamayacağından korktuğunu söyleyip duruyordu.

Aslında bu trajik haberi bu derece büyümesinde Kocaeli Valiliği ve Kocaeli Başsavcısının yaptığı açıklamaların önemli payı oldu. Her ikisi de, “İsmail Devrim’in intiharının çocuğunun okul pantolonunu alamamakla bir ilgisinin olmadığını, İsmail’in bunalım geçirdiği için, psikolojik sebeplerle intihar ettiğini” olaydan hemen sonra, hızlıca açıkladılar. Bu açıklamaların olağan dışı hızı, İsmail Devrim’in intiharından önce valilik ve başsavcılıkça takip ediliyor olduğu izlenimi verse de, çıkan haberler de böyle bir ize rastlamadık.

Olaydan sonra, yıllardır memleket meselelerini televizyondan ve gazetesindeki köşesinden analiz eden Ahmet Hakan bir yazı yazdı ve “batsın sizin okul kıyafetiniz” diyerek Devrim’in durumuna isyan etti. Yine Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç, intihar eden işçi İsmail Devrim'le ilgili "Pantol Neyin" başlığıyla bir yazı yazdı. Yazısında şöyle bir paragraf yer aldı:

"İzmit'te adamın biri liseye giden oğluna okul pantolonu alamadığı için kendini asmış" derken, iş kazası nedeniyle çalışamayan Devrim'e ilişkin, "Valilik 'haber yalandır, adamın intiharı psikolojik nedenlere dayanıyor' demiş. Elbette psikolojik. Çünkü işsizmiş. Trafik kazası geçirmiş, çalışamıyormuş. Fakat oturduğu ev kendisine aitmiş, hiçbir borcu da yokmuş. Öyleyse? Kaçmış. Hayattan kaçmış. 'Ben ölürsem bu çocuk ne yer ne içer?' diye de düşünmemiş. Demek ki pantolon bahane, muhalefet şahane."

Bu ve devam eden diğer tartışmalar içinde tornacı İsmail Devrim’in intihar sebebi “oğlunun okul pantolonundan mı” yoksa “psikolojik mi” gibi, memlekette olayların çözümlenmesinde kullanılan aklın garabetini bir kere daha gösteren bir ikiliğe sıkıştı. Ancak belli ki İsmail’in kendini asması değil ama, asmasının sebebi Başsavcı, Valilik, Ardıç vb. kimileri için önemliydi.

İsmail Devrim nasıl bir insandı diye merak edip sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlara baktım. Kendisi koyu Fenerbahçeli ve AKP’liymiş. Paylaşımlarında “Fenerbahçe şampiyon”, “Recep Tayyip Erdoğan Büyük” gibi yazılar bolca yer alıyor. Muhalefet yapmak için intihar edecek birine benzemiyor.

Ardıç’ın İsmail’i adeta “oyundan kaçmakla suçladığı” yazısında söz ettiği gibi görünmüyor durum. Eşi, yapılan röportajda evin kredisinin devam ettiğini, geçim sıkıntısı çektiklerini, İsmail’in “Ben bu çocuklara nasıl bakacağım” dediğini açıkça beyan ediyor.

Tıp kitaplarında ölümle sonuçlanan özkıyımların yaklaşık yüzde 70’inin çökkün ya da kronik alkol sorunu olanlarda görüldüğü söyleniyor. İsmail içki içmiyor, dinine bağlı bir işçi. Yine bu kitaplarda intihar riskinin yüksek olabileceği durumlar şöyle sıralanıyor:

Çökkün bir hastada ağır bunaltı, umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk duygularının bulunuşu.

Gazeteci Demir’in İsmail Devrim’in eşiyle yaptığı görüşme kaydında Devrim’in bu psikolojik hallere tamamen sahip olduğunu anlayabiliyoruz.

Hastanın ölmek isteğini, yaşamına son vermeyi düşündüğünü söylemesi.

Yine aynı görüşmede Devrim’in eşinin, İsmail Devrim’in ailesine bakamadığı için duyduğu suçluluk duygusu ile “ölmek istediğini” ifade ettiğini duyuyoruz. İntihar düşüncesinin ciddiyeti ve intihar için seçilen yöntemler arasındaki ilişki üzerine yapılan birçok çalışma var. Bu çalışmalarda kişinin kendini asma yöntemini seçmesinin bir kararlılık da ifade ettiğini yazanlar var. Bu kararlılık düzeyi de ruhsal çöküntüsünün derinliğini işaret edebilir.

Sağlığın evrensel kabul gören tanımı: “Kişinin bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyilik hali” olarak verilir. Bu tanım ışığında İsmail’in intiharından önceki sağlık durumuna kabaca baktığımızda; önce bedensel sağlığının bozulduğunu, buna bağlı olarak da ruhsal ve sosyal sağlığının bozulduğunu söyleyebiliriz.

Bu noktadan baktığımızda Başsavcının, Valiliğin ve Ardıç’ın neye itiraz ettiğini anlamak zorlaşabilir. Ama belli ki bu kurum ve kişilerin derdi, intihar “psikolojik sebepledir” diyerek, İsmail’in ruhsal sağlığını bozan etkenlerle, İsmail’in kendisine kıymasının arasındaki ilişkiyi ortadan kaldırmaktır. Ardıç’a göre İsmail Devrim “sorumsuz bir babadır”, Valilik ve Başsavcılığa göre de İsmail yaşadıklarından bağımsız bir şekilde, belki düşman ülkelerin tesiriyle ya da göklerden gelen bir sebeple akıl sağlığını bozmuş ve kendini asmıştır. Durum psikolojiktir. Herkes bu hayata dayanırken İsmail’in dayanamaması, Onun sadece kendinden menkul deliliğidir.

Ama bu aklı yok sayan açıklama formatının sulandığı, yeşerdiği zeminlerden bir adım dışarı atarsak, durumun öyle olmadığını, aksine İsmail Devrim’in canına kıymasının gayet “milli ve yerli” sebeplerle olduğunu görürüz.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri intihar edenlerin sayısının yıllık ortalama 3 bin kişiyi geçtiğini gösteriyor. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin işaret ettiği gibi, yine TÜİK verilerine göre işsizlik oranı geçen yıla göre 3 bin kişi arttı. Yani işsizlik arttıkça intihar sayılarında da benzer bir oynama oluyor. Bu ilişkiyi özellikle ekonomik kriz dönemlerini ele alarak gösteren uluslararası çalışmalar mevcut. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi bir süredir, işçilerin giderek artan intiharlarına dikkat çekmeye devam ediyor.

İsmail Devrim geçim zorluğu çeken, inşaat furyasının çalışanlardaki karşılığı olan uzun dönemli kredilere kolunu kaptırmış, tekrar çalışamayacağı, işsiz kalacağı ve ailesine bakamayacağı korkuları içinde sıkışmış 45 yaşında bir torna işçisiydi. Fenerbahçeliydi ve “Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük bir insan” olduğuna inanıyordu.

İsmail Devrim’in içinde bulunduğu durumu, Ahmet Hakanların, Engin Ardıçların tarif ettiği dünyasında doğru analiz etme, doğru bir politik çıkış bulma şansı yoktu. Otoriteye karşı çıkılamazdı, ama otoritenin kurduğu oyunda başarısız olmuştu. Ardıç ona bu yüzden kızdı belki… Muhalif bir işçinin intiharı neyse ama, İsmail’in intiharı neredeyse hainlik gibi bir şeydi. Zaten yürütülmesi her geçen gün zorlaşan gösterinin içinde böyle fotoğraflar yersizdi.

İsmail Devrim’in borcu hâlâ ödenen apartman dairesinde asılı duran bedeni, Türkiye’nin bugünün bir başka fotoğrafı gibi asılmış o banyoya. Asılmış bir insanın bedeninin duruşunda tuhaf bir ürperticilik vardır. Beklenen, ölmüş bir insanın yatıyor olmasıyken, asılmış biri havada öylece dimdik, boynu bükük durur. Bakması zor olan bu fotoğrafı İsmail’in karısı ve iki oğlu gördü. İnsan korkuyor doğrusu; İsmail Devrim’ler eğer kendi durumlarını doğru analiz edecek bir yol bulamazlarsa diye!

Kaynak:

http://www.guvenlicalisma.org/17612-turkiyede-intihar-sayisiyla-qissizlik-sayisindaki-artisq-ayni

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Prof. Dr.M.Orhan Öztürk, Nobel tıp kitabevleri, 2004

https://www.thelancet.com/journals/lanpsy/article/PIIS2215-0366(14)00118-7/abstract

Dr., İşyeri Hekimi