Metin Cihan: Korku yazmamı engellemiyor

Metin Cihan, “Bana gazeteci dedikleri şeylerin arka planında ne var diye tek kelimeyle ifade etsem, merak var derim” diyor. Yaptığı haberlerden dolayı tehdit mesajları alan Cihan, korktuğunu ama bu korkunun yazmasını engellemediğini ifade ediyor: “Rabia Naz konusu bir ildeki mafyatik bir yapılanmayı işaret ediyordu. Yargıya, emniyete, Ankara’ya kadar uzanan. Ben kimim ki, bir mafyayı ifşa ediyorum. Evet korkuyorum ama o korku bunu yazmamı engellemiyor.”

Abone ol

DUVAR - Haberlerin sosyal medyada hızlıca yayıldığı şimdilerde etkili haber yapmak için gazeteci olmak yetmiyor. Başka yöntemleri kullanmak, bilmek, başka şekillerde düşünmek de gerekiyor.

Ekrem İmamoğlu’nun esnaf ziyareti sırasında kendisine tepki gösteren bir beyefendiyle tartıştığı video çok konuşulmuştu. Tartışmanın yaşandığı pizza dükkanı sahibinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Halkla İlişkiler bölümünde çalıştığını yazan kişi Metin Cihan’dı. Yine binlerce kişiden para toplayarak ortadan kaybolan Çiftlik- Bank kurucusu Mehmet Aydın’ı Uruguay’da lüks bir araç içerisindeki görüntüsünü sosyal medya hesabından duyuran isim de Metin Cihan’dı.

Keza son olarak yargıdan emniyete kadar uzanan Rabia Naz Vatan cinayetini kamuoyuna taşıyan isim de Metin Cihan oldu.

Cihan, aslen gazeteci olmadığını söylüyor. Sosyal medya hesabında 'öğrenim görevlisi' yazdığı için yanlış anlaşılıp, 'öğretim görevlisi' olarak da yazıldığı oluyor. Nedeni ise daimi öğrenciliği. Şöyle anlatıyor: “Boğaziçi’nde Bilgisayar Programcılığı okudum. Sonunda fizikçi olmak istiyorum dedim. İstanbul Fizik’e geçtim. Sonra Boğaziçi’ne geri döndüm. Sonra tekrar İstanbul Fizik’e geçtim. Yani iki okulu, ikişer okudum. Hâlâ İstanbul Üniversitesi’nde kaydım var. Hiçbir yerden de mezun değilim.”

'OLAYI BİRAZ ARAŞTIRDIM'

10 yıldır çeviri yapan Cihan’la sosyal medya haberciliğini, Rabia Naz Vatan cinayetini, Çiftlik-Bank dolandırıcısı Mehmet Aydın’ı Uruguay’da nasıl bulduğunu, çalışma tekniğini, son dönem habercilik pratiklerini ve daha pek çok şeyi konuştuk.

Biri şöyle yazmış senin için: “ ‘Olayı biraz araştırdım.’ (Metin Cihan)” Genelde buna benzer ifadeden sonra sosyal medya hesabından 280 karakterle haber yazıyorsun. Metin Cihan kimdir? Senin ifadenle, “Biraz araştırdım”, 6- 7 ay kadar gazetecilik yapmışsın.

O kadar bile değil. Geçmişte İleri Haber ve Dokuz8 Haber için haberler yaptım ama profesyonel anlamda gazetecilik yapmadım, yani gazetecilikle geçinmedim.

Esas işin ne?

Serbest çevirmenim. Çeviri yaparak geçiniyorum (gerçi geçinemiyorum ama olsun). Teknik çeviri. Bilgisayarım ve internetim olursa her yerde olabilirim. Severek yaptığım şey de haber geçmek diyebilirim. Dolayısıyla bazen işimi çantama alıp, habere gidiyorum.

‘VİNÇ VARDI, RİCA ETTİM, ÇIKTIM'

İlk haberin neydi?

2013 yılı, Gezi olmuş. 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları ortaya atılmış. 2014 yılı yerel seçim öncesi herkes doğal olarak iktidarın güç kaybedeceğini düşünüyor. Ben de şimdikinden daha politik biriyim. Televizyonlara bakıyorum, rahat görünüyorlar, mitingler yapıyorlar. Muhalefette konuşulduğu gibi değil sanki oradaki tablo. Meraktan, AK Parti’nin İstanbul mitingine gittim. -Herkes kendisine ne denmesini istiyorsa onu diyebiliriz. Eskiden AKP derdim, şimdi gereksiz buluyorum.- En eski model akıllı telefonlardan vardı. Dağınık bir kalabalığın içindeydim. Çok da lideri dinleyen bir kitle gibi değildi. Şehrin uzak mahallelerden getirilmişler. Bazıları hemen Yenikapı sahiline kurulmuş, piknik yapıyorlar. Birkaç video, fotoğraf çektim. Sağlı sollu dev ekranlar asılmış. O ekranlarda canlı yayın görüntüleri var. Aynı anda yine o görüntüler bütün televizyonlarda gösteriliyor. Muhteşem görünüyor ama etrafa bakıyorum içinde olduğum görüntü ekranda gördüğüm gibi değil. Nasıl oluyor bu? Sonra öğrendim, kamera teknikleri kullanılıyormuş falan. Orada bir vinç vardı. Rica ettim, çıktım. O zaman 150 takipçili bir twitter hesabım vardı. Çoğu arkadaşımdı. Görüntüleri paylaştım. “Mitinge gittim, çok ilginç. Akşam detayları anlatırım falan” diye yazdım. Yoldayken bir daha baktım. Fotoğraf yayılmış. Sonra paylaştığım ek fotoğraflar, video ve yorumlarım çok yayıldı. Yurt dışında bile haber olmuştu. Ben de haberciliğimle tanışmıştım.

TOKAT-YOZGAT SINIRINDA BİR KÖYLÜ İSYANI!

Sonra devamı geldi mi?

Geldi. 2014 ve 2015 yaz aylarında “Karadeniz İsyandadır” adlı doğa savunucusu grupla birlikte Karadeniz kıyı ve yaylalarında “Yaşam Yolculuğu” adlı geziye katıldım. Orta Karadeniz’den Doğu Karadeniz’e nükleer, termik santraller, HES’lere karşı köylerde yapılan çevre direnişlerine tanıklık ettim. Ordan da haber geçtim. Tokat- Yozgat sınırında Çekerek diye bir ırmak var. Orada HES’le ilgili bir köylü direnişi vardı. İstanbul’dan giden bir ekiple gitmiştim. Anlık gelişen bir köylü isyanına denk geldim. Anarşist bir grup vardı, 50 kişi kadar. “Şantiyeyi basalım” diyorlar. Anarşist ütopyaya yakın olduğumu söyleyebilirim ama ‘Ortalığı ne karıştırıyorsunuz falan’ diyorum. O ayardaydım. O 50 kişi 3 bin kişiyi ikna etti ve şantiyeye kadar çamur içinde 9 km kadar bir yol yüründü. Sonrası çok sert polis-jandarma müdahalesi. Şarjımın yettiği kadar görüntü aldım. En çok önemsediğim haberlerden biriydi. Jandarma Komutanı geliyor, kalabalığın içindeki birine “Ahmet abi sen ne arıyorsun burda” diyor. Öbürü de “Sen niye bizimle yürümüyorsun!” diyor. İlginçti. Bir dönem böyle geçti.

‘SURİYE'DEN GÖÇ EDEN OLARAK KAYDA GEÇMİŞİMDİR'

Kobani’ye de gittin…

20 Eylül 2014’te sınırı geçen ilk habercilerden biri oldum. İleri Haber yeni kurulmuştu ve onlar için haber yaptım. Yurttaş gazeteci ve profesyonel anlamda gazeteci olmanın farklarını uzun konuşabiliriz ama o zaman fark etmiştim. Cep telefonuyla çekim yapıyorum. Asker koridoru arasından sınırı geçiyor insanlar, yardım malzemesi götürülüyor. Telefonu cebime koydum. Kürtçe bilen ve benim için tercümanlık yapan genç arkadaşımla birlikte yardım malzemesi getirenlerden su aldık. Yüklendik. Oraya yardım malzemesi taşıyan biri gibiydik. Geçtikten sonra biri kulağıma, burada kalmak istiyorsan bizimle gel, dedi. Ben de öyle bir olayım yok, dedim. Haber yapmaya geldim. YPG’nin karargahına kadar gittim. Dönerken de, Türkiye bir günlüğüne sınırı açmıştı, sivil göçmenler bu tarafa geliyordu. Toz toprak içinde, bir ailenin eşyalarını yüklendik. O görüntü kesin birilerinin elinde vardır. Suriye’den Türkiye’ye göç edenler olarak ben de kayda geçmişimdir mutlaka.

Basın kartı, kamera, ses kayıt cihazı, sınırdan niçin geçtiğini anlatmak vs… Bazen “yurttaş gazeteciliği” daha avantajlı olabilir mi?

Kesinlikle. İşimi kolaylaştırdığı çok yönü var. Bu kavramlar herkesin alışık olduğu kavramlar değil. Yurttaş gazeteciliği, basın kartı olan gazeteci… Yeni yeni “sosyal medya haberciliği” demeyi yeğliyorum. Çünkü yaptığım bununla örtüşüyor.

Masa başı gazetecilik deneyimin olmadı değil mi?

Hayır. Beni savaşa gönderin ama ofise hapsetmeyin. Türkiye’de öyle bir çalışma sistemi pek yok. Yeni yeni özel habercilik diye bir şey duyuyorum. Dışarıdan yapıyorsunuz. Büroda, bilgisayar başında, internetten bulduğum haberleri biraz değiştirerek haber yapmak istemiyorum. İlk kez gazete.taz’da Rabia Naz için yazı yazdım. Gazetecilikten kazandığım ilk para o olacak. Telif ödüyorlarmış.

Haber geçerken motivasyonun ne?

Çok büyük oranda merak. Bana gazeteci dedikleri şeylerin arka planında ne var diye tek kelimeyle ifade etsem, merak var derim. Sadece anlamak istiyorum. Diyelim adli vakalarla uğraşıyorum. “Yargılansın!”, “Cezası neyse çeksin!” Bunlar değil motivasyonum. Zaten Türkiye’deki adalet sisteminden hiçbir beklentim yok. Her şeyden bağımsız, gerçek açığa çıksın istiyorum. Bir gerçek var ve o gerçek birinin serveti olduğu için, nüfuzu olduğu için ya da iktidarda olduğu için üzeri örtülüyor. Benim motivasyonum bu oyunu bozmak. Plan yapmış, yola girmiş değilim. Çocukluktan beri araştırmacı tarafım var. Okuduğum kitaplardan dolayı dedektifliğe de meraklıyım. Silahlı külahlı işlere bulaşabilecek biri değilim, doğru bulmuyorum. Ama bu şekilde araştırmacılık yaparak sanırım o yanımı da doyuruyorum.

“Haber patlatma” dediğimiz kamuoyu yaratma gibi bir şey hoşuna gidiyor mu?

Hayır dersem yalan olur. Öte yandan, profesyonel gazeteciler camiasında hiç olmadım ama mesela ‘Yapıyorum, yapıyorum böyle belgeleriyle ortaya koyuyorum. Ya niye haber yapmıyorlar?’ diye düşünüyordum. İsim vermeyeyim ama çok değerli gazeteciler var, haber yapsa çok etkili olacak. Allah allah niye bunu önemsemiyorlar diyordum. Sonra arkadaşım düzeyinde olanlarla bir şekilde konuşma fırsatı buldum. Ya senin haberine dokunmak istemedik diyorlar. Hiç öyle bir duygum yok. Haber ve benim haberim. Böyle bir ayrımı bilmiyordum.

‘ADAMI URUGUAY'DA FERRARİ'NİN İÇİNDE BULDUM'

Sosyal medya haberciliğinin avantajlı tarafı neler?

Serbestlik. Son dönem örtülmeye çalışılan Rabia Naz cinayeti Türkiye gündemine katkı sunduğum bir konu. Anaakımda çalışıyor olsaydım, tanınmış bir gazeteci olsaydım sanki aynı etki oluşmazdı. Sosyal medya haberciliğinin etkisi var. Bir kere bir şefim yok. Önceden sormam gerekmiyor. Konuyu fark edip, götürseydim, o kısmına hiç girmeyelim denilebilirdi. Sıkıntı olmasın derlerdi. Ya da ben sana başka bir şey söylemiştim, onu ne yaptın derlerdi. Bir şeyi istediğim kadar ele alırım. Canım istiyorsa, motivasyonum varsa götürürüm. Çiftlik Bank öyle oldu mesela. Adamı, Uruguay’da bir Ferrari’nin içinde buldum.

Interpol tarafından aranan Mehmet Aydın’ı sen nasıl buldun? (Okuyucu için not: Binlerce kişiden para toplayarak ortadan kaybolan Mehmet Aydın hayali bir organizasyon olan Çiftlik Bank’ı kuran, kamuoyunun “tosuncuk” olarak bildiği kişi)

Bir gazeteci arkadaşım da sormuştu. Anlatmıştım, “Yeme bizi ya” demişti. Gizli bir haber kaynağım olduğunu düşünüyordu. Oysa şöyle oldu. Gece uyandım. Maalesef yine ilk iş olarak Twitter’a bakmak için telefonu elime aldım. O konuşuluyordu. Tek bir soru geldi aklıma. Biz burada Uruguay’a kaçtı diye konuşuyoruz, acaba Uruguay’da da bu konu konuşuluyor mu? Google’da arama yaparken “site:uy” yani Uruguay’ın domain kodunu ekledim. “Uy” uzantılı sitelerde bu adamın adı geçmiş mi diye baktım. Bir gazetede haberi çıktı. Onlar da tanımıyor kim olduğunu. Çok küçük bir ülke, 3,5 milyon nüfusu var. Sol bir iktidar, liberal bir muhalefet var. Muhalefet, ‘Ferrariler yine ortaya çıktı, yoksa uyuşturucu baronları yeniden mi ortaya çıkıyor’ diye muhalefet yapıyor. İktidar da hayır, bu Türk işadamıymış diyor. Gazete haberi bundan ibaret. Liberal milletvekilinin sosyal medya hesabını kurcaladım, videoyu koymuş. Altına da birisi, “Aaa ben bu arabayı gördüm geçen” demiş, o da bir video paylaşmış. Bütün bunları yaparken, yatağımda uzanmış, telefonu kurcalıyordum.

'ALLAH RIZASI İÇİN RABİA'YI GÜNDEM YAPALIM'

Rabia Naz Vatan cinayetine nasıl çalıştın?

Özel mesaj gelmişti. “Allah rızası için Giresun’da katledilen Rabia’yı gündem yapalım” gibi bir şeydi. Giresun’un başka bir ilçesinde genç bir arkadaş konuyu Facebook’tan öğreniyor. Baba Şaban Vatan’ı takip ediyor. 20 kişiye attığı mesajı bana da atmış. Ben de görmeyebilirdim ya da görmezden geldiğim o tip mesajlar var. Yalan yok. Ama bu mesaja baktım. Google’ladım. Üzerine eğilmem gerektiği hissi uyandırdı. 3-4 gün bakmadım. Bana yazan kişiye söz vermiştim. Sözümü tutmak içindi gerçekten. Bilgisayarı açtım. Tam 7 saat boyunca başından kalkamamıştım. O an sadece insanlara bunu duyurmam gerektiğini düşündüm. Ben bir şey gördüm. İnandım. O gün etkili oldu. İçişleri Bakanı, babayla görüştü. Peş peşe resmi açıklamalar geldi. Oysa bir senedir televizyonlarda bile haber olan bir konuydu ama kamuoyuna mal olma denilen şey hiç gerçekleşmemişti.

Rabia Naz haberinin filmi için senaryosu yazılır. Başka bir ülkede olsaydı istifalar olurdu. Senin tekniğinle haber yapan 5-6 kişilik bir ekip kurmak ister misin? Hiç düşündün mü böyle bir şey?

Güzel soru. Düşündüm. Neredeyse tam tarif ettiğin şekilde düşündüm. Harekete geçmedim hiç. Sanki düşündüğüm gibi olmazmış fikri var. Hem Türkiye’de hem dünyada yurttaş haberci ağları var. Bir şekilde iş ondan çıkıyor. Pozitif bir kavram gibi kullanılan kuramsallaşma yaşandığı zaman aslında bence negatif sonuçlar doğuruyor. Ben öyle bir hiyerarşi içinde mecbur değilsem yer almayı tercih etmem ama bazen tek olmasaydım diye düşünüyorum. Zaman olarak, fikirsel olarak yetersiz olabilirim, görmediğim noktalar olabilir… Senin söylediğin gibi boyutu başka noktalara gelebilir. Bazen hiç ilgilenmek istemiyorum. O anlamda ekip işi olsa sürekliliği korunabilirdi. Birileri yapsa iyi iş olur, ben de destek verebilirim ama benim organize edeceğim bir şey değil.

‘TEHDİT MESAJLARI ALDIM'

Ekrem İmamoğlu’nun esnafla tartıştığı videodaki kişinin çalıştığı pizza dükkanı sahibinin kardeşinin belediye şirketi olan Boğaziçi Yönetim A.Ş.'de Halkla İlişkiler Bölümü'nde görevli olduğunu iddia ettiğin bir haberin de var.

Ben yazmadan önce Ekşi Sözlük’te baya bir bilgi açık edilmişti. Benim için de kaynak oldu. Sadece öğrendiklerimi doğrulamak için çalıştım. Belediye şirketinde çalıştığına dair bilgi yoktu. Buldum ve insanlarla paylaştım.

Bu haberden sonra tehdit mesajı aldın mı? Ya da Rabia Naz Vatan haberinden sonra?

Aldım. Her ikisinde de mesajlar atıldı.

Neler dendi?

Seni bulduğum yerde bilmem ne yapacam.

Aldığın tehditleri hiç paylaştın mı?

Hayır, çünkü önemsemiyorum. Daha önemlisi var. Rabia Naz konusu bir ildeki mafyatik br yapılanmayı işaret ediyordu. Yargıya, emniyete, Ankara’ya kadar uzanan. Ben kimim ki, bir mafyayı ifşa ediyorum. Evet korkuyorum ama o korku bunu yazmamı engellemiyor.

Twitter’da #bendegeziciyim etiketini kullandığın ve o gün bu etiketin tt'de 1. sıraya yükseldiği gerekçe gösterilerek ifadeye çağrıldın. TCK 216’dan yani halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçundan soruşturma açıldığını öğrendin. Bu olaydan sonra biraz dikkat edeyim dedin mi?

Yok. Sıfır. Tabii ki başıma bir hal gelmesini istemiyorum, içeri girmek de istemiyorum ama yani benim yaptığım hiçbir şey yok. Etkili haberler yaptığım oldu. Ne kadar geyik, gevşek bir insan olduğum da aşikâr. Takip edenler bilir. Bildiğim, gördüğüm şeyi paylaşmayacaksam dışarıda niye kalayım? Kendimi hapsetmekten bir farkı yok. Öte yandan, kimse bana misyon yüklemesin. Benden sürekli ciddi haberler, yorumlar beklemesin. Ne devlet beni kısıtlasın ne de iktidara muhalif olduğum için benden sürekli ciddi iş beklensin istiyorum.

‘ESKİDEN HABERLER TWEET OLURDU ŞİMDİ TWEETLER HABER'

Türkiye’deki medyanın nasıl bir değişime ihtiyacı var sence?

Güzel soru. Matbu basın da teknolojik araçtı. Sanki eskiden teknoloji yokmuş da şimdi varmış gibi düşünülüyor. Biçimsel olarak geleneksel olana uydurma çabasını fark ediyorum. Manasız geliyor. Ben neden kendime sosyal medya habercisi demeyi tercih ediyorum? İletişimin başka bir boyutundayız artık. Habere konu olan bütün kişilere anında ulaşmak, katkı almak mümkün… Pizzacı haberimi 280 karaktere sığdıracak şekilde bir tweetle anlattım. Sadece buydu. İddiaya ilişkin kişi gözümün önünde. Kimseyi de yok yere suçlamak istemem. “Biraz araştırdım şöyle sonuçlar çıktı” dedim. Yanlışım varsa düzeltin, dedim. O da bana “Pizza dükkanı benim değil, kardeşimin” diye bir yanıt yazdı. Değişen bu. Bu gazetecilik değil, diyebilirsiniz. Eskiden haberler tweet olurdu, şimdi tweetler haber oluyor. İnteraktiflik düzeyi çok yüksek, geleneksel araçlarla buna yetişmek zaten mümkün değil. Matbu basın dar bir alanda hizmet etmeye devam edecek elbette ama internet gazeteciliğinin de sosyal medyadaki dinamizmi yakalaması gerektiğini düşünüyorum.

Bildiğimiz gazetecilik biter mi diyorsun?

Hayır. Bitmez. Geleneksel olanı gömdüm gibi oldu. Orada bir farkı anlatmak istiyorum. Rabia Naz üzerinden anlatırsam… Evet, ben sosyal medyada bunu duyurdum ama itiraf ediyorum. Dört gözle bunun bir yerlerde haber olmasını bekledim. Bunun başka bir eşik olduğunu düşünüyorum. Gazeteciliğin, televizyonun, gazetelerin, haber mecralarının etkisi yok diyemem. Ne bileyim Sözcü’ye çıkınca daha bir eşik atlıyor. Çok haz etmediğim siyasetçiler dillendirince bir diğer eşik atlanıyor. Matbu basın bana göre en arkaik olanı ama haberin bir gazetede çıkması için çok çabaladım. Eynesil’de, Giresun’un bir ilçesindeki kahvede Twitter kullanılmıyor. Kahvede sayfayı çevirince görecekler. Bu kısımları önemsiyorum.

‘GÜNDELİK POLİTİKA TAKİBİ HAYAT KALİTEMİZİ AZALTIYOR'

Söyleşinin başında “Şimdikinden daha politik biriydim” dedin. Politik olmak ile habercilik arasında nasıl bir bağ var?

Gündelik politika takibinin, hayatımızın kalitesini azalttığını düşünüyorum. 2-3 yıl önce iki ay çadırda yaşamıştım. İnternet ve telefon çekmiyordu. Aslında kolay kolay da bırakamam. Geri döndüğümde fark ettim ki, hiç bir şey kaybetmemişim. Türkiye’de gün içinde gündem değişiyor. O bizi aldatıyor. Her şeyi takip etmemiz, odaklanmamız gerekiyormuş gibi geliyor ama test ettim. Her şey bıraktığım gibiydi. Her seçim bir şeyler değişebilir gibi bir dalga oluşuyor. Ben de gaza gelip, kendimce o dalgaya katkı sunmaya çalışıyordum. Muharrem İnce için ‘son’ demiştim. Hiç de tanımam etmem. Politikacıların göründüğü gibi olmadıklarını bilirim. 31 Mart’tan önce İmamoğlu’nu tanımıyordum. Emin olduğum şu ki, İnce’deki gibi bir dalgaya kapılsaydım, seçime odaklansaydım, Rabia Naz konusunu fark etmezdim ya da ilgilenmezdim. Politikadan en çok uzaklaştığım dönemde bu konu dikkatimi çekti. Türkiye’de devletin ve siyasetin geldiği noktayı göstermesi açısından son derece politik bir konuydu. Kavramlar biraz karışacak ama bu tip bir politikliği doğru buluyorum. Bir parti bunu demiş, şunu söylemiş… Gündelik kısır tartışmaların içine niye gömülelim? Toplumun kendiyle, değerleriyle, tercihleriyle yüzleşebileceği daha “insani” konuları ön plana çıkaralım. Son aylarda yaşadığım düşünsel dönüşümün Rabia Naz haberine etkisini çok net fark edebiliyorum. Bilinçli değildi ama dışarIdan bakınca görebiliyorum.

‘SİYASETE ATILSAM, TROLLERİM'

Politikayla iç içelik ya da taraf olma haberin içeriğini değiştirmeyebilir…

Şöyle örnek vereyim. Rabia Naz soruşturmasının örtbasında Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli'nin etkili olduğu iddia ediliyor. Twitter’da haberi yazdığımda daima milletvekili Nurettin Canikli diye yazdım. 6 ay önce bu haberi yazıyor olsaydım, AKP milletvekili Canikli derdim. O kafadan çıktım. TBMM’de bir milletvekili benim için. Bu başlı başına yeterince büyük bir sorun. Partisini vurgulayınca habere değer katmış olmuyoruz. O güce erişen birçok parti bunu yapabilir. Siyasetin öyle bir kirli yanı var. Başka mecralarda haber “AKP’li milletvekili” vurgusuyla yazıldı. Haberi öyle giren gazeteci arkadaşlar, bana bunun gerekçelerini anlatabilir ama bence Türkiye’deki kutuplaşmış siyasi ortam nedeniyle bu böyle oluyor. Gereksiz buluyorum.

Son soru. Siyasete atılsaydın ne yapardın?

Trollerim. Düşünmedim değil. Ben siyasete atılsam ne yapardım? Tam bir ifşa olur. Madem beni buraya soktunuz, siyaset dünyasında işler nasıl dönüyormuş anlatmak isterdim. Güzel de yapardım. Melda Onur’la röportaj yapmıştım. Değişik bir siyasetçisiniz, milletvekilliği tecrübeniz nasıl diye. Çünkü Karadeniz’de çevre direnişleri oluyor, bizle geliyor. Çadırda kalıyor. Hiç öyle havalarda değil. “Biz milletvekili olacağız, Meclis’te bir şeyleri değiştireceğiz zannediyorduk, gittik, birkaç haftada anladık. Sonra Meclis’e gitmemeye başladım. Öyle geziyorum ben de. Orası biraz hikayeymiş” gibi bir şeyler demişti. Benim için aydınlatıcı bir ifadeydi. Herhalde bunları ve daha fazlasını anlatmak isterdim. Kirli pazarlıkları, göstermelik şovları, olduğu gibi görünmeyenleri, halkın parasının nerelere harcandığını, siyasetin insanı nelere zorlandığını, nasıl değiştirdiğini vs.. bizzat yaşarken, içeriden olduğu gibi ifşa etmeyi tercih ederdim.