Merkez Bankası'ndan faiz indirimi sinyali

Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu, para politikası belirlenirken manşet enflasyona değil, çekirdek enflasyona bakacaklarını söyleyerek, faiz indirimi sinyali verdi. Dolar 8,45 liraya yükseldi.

Abone ol

DUVAR - Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası ekonomi toplantısında yaptığı konuşmada, iç piyasa ve küresel ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında çekirdek enflasyona yaptığı vurgu öne çıkan ve enflasyonda odağı manşetten çekirdeğe çevirdiklerini anlatan Kavcıoğlu "Para politikasının etkileyebildiği talep unsurları, çekirdek enflasyon gelişmeleri ve bunların orta vadeli enflasyon hedefimizle uyumlu seyretmesine ilişkin analizler yanında, önümüzdeki dönemde arz şoklarının yarattığı etkilerin ayrıştırılmasına biraz daha fazla ağırlık verilecektir" dedi.

Konuşmasında ayrıca cari görünüm ve enflasyondaki iyileşmeyle birlikte kredi kanallarının yatırım 'iştahı'na olumlu görünüm kazandıracağını söyleyen Kavcıoğlu "Krediye erişimde belirgin bir sorun gözükmemekle birlikte kredi faiz oranlarındaki yükseklik krediye erişimi sınırlandırmaktadır" ifadesini kullandı.

MANŞET ENFLASYON YÜZDE 19,25, ÇEKİRDEK ENFLASYON YÜZDE 16,76

TÜİK verilerine göre ağustos ayında yıllık TÜFE artışı yüzde 19,25 oranında gerçekleşerek, yüzde 19'luk politika faizini aşmıştı. Ağustos ayında çekirdek enflasyon ise yüzde 16,76 olarak hesaplanmıştı.

Daha önceki Merkez Bankası karar metinlerinde, faizin enflasyon üzerinde belirlenmeye devam edeceğinin altını çiziyordu. 

DOLAR YÜKSELDİ

Öte yandan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu'nun konuşmasının ardında dolarda yaklaşık 10 kuruşluk artış oldu. Güne 8,35 liradan başlayan dolar, saat 12,30 itibariyle 8,45 liradan işlem görmeye başladı. Dolar dün güne 8,28 liradan başlamış ve 8,34 liradan kapanış yapmıştı.

Kavcıoğlu'nun konuşmasında şu konular öne çıktı:

EN BÜYÜK TİCARET ORTAĞI AVRUPA: İhracatımızın yüzde 55’ini, ithalatımızın ise yüzde 50’sini Avrupa Birliği ülkeleri oluşturuyor. Almanya ise en fazla ihracat yaptığımız ülke. Doğrudan yabancı yatırımlarda da Avrupa ülkelerinin payı yüzde 60’lar civarında. 

KÜRESEL EKONOMİ TOPARLANIYOR: Dünya genelinde aşılamanın hızlanması küresel ekonomide toparlanma sürecini destekliyor. Dünya ekonomisine baktığımızda hizmetler sektörü, imalat sanayiine kıyasla salgına bağlı kısıtlamalardan daha fazla etkilenmişti. Son dönemdeki PMI verileri, hizmetler sektörünün de imalat sektöründe hâlihazırda devam eden toparlanmaya eşlik ettiğine işaret ediyor. 

RİSK PRİMİNDE İYİLEŞME VAR: Türkiye, destekleyici para, maliye ve finansal politikaların yanı sıra, aşılama programlarında ilerleme kaydeden ve salgını kontrol altına almakta daha başarılı olan ekonomiler arasında yer aldı. Bu durum, üretim, yatırım ve istihdama olumlu yansıdı. Gelişmekte olan ekonomilerle karşılaştırdığımızda, Türkiye ekonomisinde enflasyon, rezervler ve risk primi konularında iyileşme alanı olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan, Türkiye emsal ülkelere göre daha erken ve güçlü gerçekleştirdiği parasal sıkılaştırma sonucu 2021 yılı başından bu yana belirgin reel faiz veren nadir ülkelerden biri oldu. Cari dengedeki iyileşmeye ek olarak, enflasyon ve rezerv birikimi konusundaki çabalarımızda aşama kaydettikçe borçlanma maliyetlerini etkileyen risk priminde de iyileşme süreci devam edecektir. Ayrıca, borç istatistiklerinin derlenmesine ilişkin son çalışmalarımızın etkileriyle Mayıs 2021 itibarıyla kısa vadeli dış borç 25,7 milyar ABD doları azalarak 144,9 milyar ABD dolarından 119,2 milyar ABD dolarına düştü. Bu durum, dış borç göstergelerimize de olumlu yansıyacaktır.

BORÇLULUK DAHA ÇOK GÜNDEME GELECEK: Küresel olarak 289 trilyon dolara ulaşan borç, dünya gelirinin (GSYİH) yüzde 360’ını aştı. Önümüzdeki dönemde gerek kamu gerekse özel sektör borçluluğuna ilişkin gelişmeler tüm dünyada daha çok gündeme gelecek. Bu kapsamda, ekonomideki farklı kesimlerin borçluluk durumuna baktığımızda kamu ve hanehalkı borçluluğunda gelişmiş ülkelerin oldukça yüksek bir borç yükü olduğunu görüyoruz. Türkiye, borçluluk anlamında gelişmiş ülkelerden tüm kategorilerde belirgin şekilde olumlu ayrışıyor.
Gelişmekte olan ülkelere kıyasla Türkiye’nin durumuna baktığımızda ise kamu ve hanehalkı borçluluğunda görece iyi bir noktada olduğumuzu ifade edebilirim.
Reel sektörde ise nispeten daha yüksek oranlar görüyoruz. Şirketlerimizin mali durumlarına ilişkin çalışmalar bu alanı daha iyi anlamak için önem arz ediyor. Şunu da belirtmeliyim ki reel sektörün borçlu olması salt olumsuz bir durum değildir. Kaldı ki reel kesimin borç çevirme oranı oldukça yüksektir.

SALGINI YAKINDAN İZLİYORUZ: Özetle, ülkelerin mevcut yapıları ve kırılganlıkları ile salgın sürecinde uyguladıkları politikaların ekonomik performanslarında önemli bir belirleyici olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte, vaka sayılarının yeniden artmasına sebep olan virüs varyantları, salgının seyri konusundaki belirsizliğin sürmesine yol açıyor.  Tüm merkez bankaları gibi salgının seyrine dair gelişmeleri ve küresel ekonomiye etkilerini yakından izliyoruz.

DIŞ TALEBİN ETKİSİYLE BÜYÜME GÖSTERGELERİ YÜKSEK SEYREDİYOR: Öncü göstergeler, yurt içinde iktisadi faaliyetin üçüncü çeyrekte dış talebin de etkisiyle güçlü seyrettiğini gösteriyor. Anketlere dayalı göstergeler, hem yurt içi siparişlerde hem ihracat siparişlerinde güçlü bir yukarı yönlü harekete işaret ediyor. Yüksek frekanslı veriler, hareketliliğin artmasıyla, salgından en çok etkilenen hizmet kalemlerinde hızlı bir toparlanma olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, hizmetler ve turizm sektörlerindeki toparlanma üçüncü çeyrekte talep kompozisyonunda mal ve hizmet ayrımında dengelenmeyi sağlıyor. Nitekim sektörel güven endekslerine baktığımızda da son aylarda özellikle hizmetler ve perakende sektörlerinde kayda değer bir iyileşme görülüyor.

MAKİNE-TEÇHİZAT YATIRIMLARI ÖNE ÇIKIYOR: Son döneme ilişkin gelişmeleri anlatırken yatırımlara özel bir vurgu yapmak istiyorum. İkinci çeyreğe ilişkin açıklanan veriler, özellikle makine-teçhizat yatırımlarında daha belirgin olmak üzere, yatırımların büyümeye önemli oranda katkı verdiğini gösteriyor. TCMB olarak yaptığımız çalışmalar firmalarımızın yatırım iştahının yüksek olduğunu gösteriyor. Son dönemde yapılan anketlerde, firmalarımız inşaat sektörü dışında kalan tüm sektörlerde faaliyeti/üretimi kısıtlayan unsurlar arasında mali imkânsızlıklar veya finansal sorunların payının azaldığını söylüyor. Hatta mevcut durumda bu unsurun payının tarihsel ortalamaların altında olduğunu görüyoruz. Ayrıca firmalarımızın yatırım ve istihdam eğilimleri de geçmiş yıllara göre oldukça yüksek seviyelere gelmiş durumda. Üçüncü çeyrekte de firmaların istihdam beklentisinin iyileşmeye devam ettiğini, yatırım eğiliminin ise ana sektörler genelinde güçlü seyrettiğini memnuniyetle gözlemliyoruz.

KREDİYE ERİŞİMDE YÜKSEK FAİZ ENGELİ VAR: Önümüzdeki dönemde de makro göstergelerdeki iyileşme devam ettikçe, cari işlemler ve enflasyon görünümünün iyileşmesiyle risk primi düştükçe ve oynaklık azaldıkça, kredi kanalının etkin bir şekilde çalışarak yatırım iştahına ilişkin olumlu görünüme istikrar kazandıracağını düşünüyoruz. Krediye erişimde belirgin bir sorun gözükmemekle birlikte kredi faiz oranlarındaki yükseklik krediye erişimi sınırlandırmaktadır. Kredilerin gittikçe daha fazla oranda yatırım, işletme sermayesi ve stok artırımı için talep edildiğini, borç çevirmek için olan talebin ise giderek azaldığını yakından takip ediyoruz.

CARİ İŞLEMLER HESABININ FAZLA VERMESİNİ BEKLİORUZ: Geçtiğimiz birkaç yıl içinde ekonomimiz salgın başta olmak üzere çok farklı nitelikte şoklara maruz kaldı. Merkez Bankası olarak bu şokların kalıcı etkilerini sınırlayıcı, iç ve dış dengeyi gözeten, nihai olarak fiyat istikrarını öncelikleyen bir para politikası duruşu benimsedik. Cari işlemler ve dış finansman verilerini çok yakından izlemekteyiz. Anket göstergeleri, imalat sanayinde dış talebin güçlü seyretmeye devam ettiğine işaret ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 85’ler gibi yüksek bir platoya oturdu. Yılın ilk yarısında dış ticaretteki reel dengelenme oldukça belirgin. Bu gelişmeler ışığında, ihracattaki güçlü artış eğilimi ve aşılamadaki ivmenin turizm faaliyetlerini canlandırmasıyla yılın geri kalanında cari işlemler hesabının fazla vermesini bekliyoruz.

SWAP ANLAŞMALARI: Türkiye, Avrupa ile olan dış ticaret açığını giderek azaltmış bulunuyor, ancak Asya bölgesi ile yapılan ticarette açık vermeye devam ediyor. Bu noktada Merkez Bankası olarak yaptığımız swap anlaşmalarının temel olarak yerel para birimi üzerinden gerçekleştirilen ticareti kolaylaştırmayı amaçladığını da vurgulamak isterim.

GIDA VE ÜRETİCİ ENFLASYONU YÜKSELİYOR: Şimdi enflasyon görünümüne değinmek istiyorum. Geçtiğimiz cuma günü ağustos ayı enflasyon verileri açıklandı. Yıllık enflasyon 0,30 puan artarak yüzde 19,25 olarak gerçekleşti. Bu dönemde, çekirdek enflasyon göstergelerinden olan ve TÜFE’den işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün dışlanarak elde edilen B endeksinin yıllık enflasyonu 0,05 puan düşüşle yüzde 18,46’ya; B endeksinden işlenmiş gıda ürünlerinin de dışlandığı C endeksinin yıllık enflasyonu ise 0,46 puan düşüşle yüzde 16,76’ya geriledi. Ağustos ayında yıllık enflasyon gıda grubunda oldukça belirgin artarken hizmet grubunda sınırlı bir miktar yükseldi; diğer ana gruplarda ise geriledi. Üretici enflasyonu ise, emtia fiyatları, tedarik zincirindeki aksaklıklar ve talep koşulları nedeniyle yükselişine devam etti.

ENFLASYON SON ÇEYREKTE DÜŞECEK: Kısa vadede enflasyon görünümünde etkili olan geçici unsurların etkisini yitireceğini ve son çeyrekte enflasyonun düşüş eğilimine gireceğini düşünüyoruz. Gıda dışı enflasyonun yılın geri kalanında da manşet enflasyonun altında kalmaya devam etmesini bekliyoruz.
Son dönemdeki enflasyon dinamiklerinden bahsederken, gıda fiyatlarına özel olarak değinmek gerekiyor. Gıda fiyatlarında, olumsuz hava koşulları, kuraklık, bazı ülkelerde gıda ihracatına yönelik özel kısıtlamalar ve stok artışına bağlı olarak küresel bir artış görüyoruz. Türkiye'de de gıda fiyatları yükselişte ve temmuz ve ağustos aylarında gıda fiyatları enflasyonu gerek tarihsel ortalamalardan gerekse gıda dışı enflasyondan belirgin olarak yüksek seyretti.

ÜFE-TÜFE FARKI: Enflasyon dinamikleri açısından diğer bir önemli konu ise ÜFE-TÜFE enflasyonu farkı. Ülkemizde olduğu gibi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde üretici fiyatları yüksek seyrediyor. Bu gelişmede emtia fiyatlarındaki artış ve üretimin hızla artan talebe aynı hızda cevap verememesi nedeniyle oluşan arz kısıtları etkili oluyor. Uluslararası nakliye maliyetlerinin artması ve teslimat sürelerinin uzaması da üretici fiyatlarını yükseltiyor. Tüketici fiyatlarındaki artış ise üretici fiyatları enflasyonuna göre daha sınırlı kaldı.
Böylece, üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, son dönemde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede uzun dönem ortalamasının oldukça üzerine çıktı. Örneğin, Euro Bölgesi’nde ÜFE, TÜFE’nin neredeyse 5 katına çıkmış durumda.
Açılma ve ekonomik normalleşme sürecinde dünyada enerji ve hizmet fiyatlarında belirgin artışlar görüldü. Küresel merkez bankaları, enerji ve salgın kaynaklı bazı sektörlerdeki yüksek oranlı fiyat artışlarının, talep kompozisyonundaki normalleşme, arz kısıtlarının hafiflemesi ve baz etkilerinin devreden çıkmasıyla birlikte geçici olacağını değerlendiriyor. Bu unsurlar, önümüzdeki dönemde ülkemizde de enflasyonu düşürücü yönde etki edecektir.

ÇEKİRDEK ENFLASYON GÖSTERGELERİ ESAS ALINIR: Küresel merkez bankacılığında, para politikası duruşu belirlenirken, para politikasının etkisi dışında olan kısa vadeli arızi unsurlardan arındırılmış çekirdek enflasyon göstergeleri esas alınır. Özellikle salgının getirdiği olağanüstü koşullar, az önce bahsettiğim sebeplerden ötürü, enflasyonun kısa vadeli oynaklıklardan arındırılmış ana eğilimini ölçmeye yarayan çekirdek enflasyon göstergelerinin önemini artırmakta.
Diğer merkez bankalarında olduğu gibi bizim de salgının getirdiği arz ve talep şokları neticesinde ortaya çıkan fiyat hareketlerinin geçiciliğine dair analizlerimizin bulunduğunu paylaşmak isterim. Para politikasının etkileyebildiği talep unsurları, çekirdek enflasyon gelişmeleri ve bunların orta vadeli enflasyon hedefimizle uyumlu seyretmesine ilişkin analizler yanında, önümüzdeki dönemde arz şoklarının yarattığı etkilerin ayrıştırılmasına biraz daha fazla ağırlık verilecektir.

FİYAT ARTIŞLARI ORTALAMAYI 3-4 KAT AŞTI: Enflasyon konusuna ilişkin değerlendirmelerimi bitirmeden önce fiyatlama davranışlarına ilişkin birkaç not düşmek istiyorum. Son dönemde belirli ürünlerdeki fiyat artışları tarihsel ortalamalarının oldukça üzerine çıktı. Enflasyona en çok katkı yapan ürünlere baktığımızda, ağustos ayındaki yıllık fiyat artışlarının son 10 yıldaki ortalama fiyat artışlarının üç-dört katını aşabildiğini görüyoruz. Bu durumun bir sebebi, biraz önce de değindiğim gibi salgına bağlı olarak emtia fiyatlarındaki artışlar ve arz kısıtları gibi gelişmeler olsa da, bu unsurlar tek başlarına bazı ürünlerdeki fiyat artışlarını açıklamakta yeterli olmayabiliyor. Özellikle salgından olumsuz etkilenen ve salgından sonra talebin canlı olduğu sektörlerde fiyatlarda daha yüksek artışlar görüyoruz. Ancak ortaya çıkan bu fiyatlama davranışlarının, ekonomik ve sosyal normalleşme hız kazandıkça önümüzdeki dönemde yeniden salgın öncesi haline yakınsayacağını değerlendiriyoruz.

DÖVİZ REZERVLERİ: Son olarak, döviz rezervlerimizdeki gelişmelere baktığımızda, rezervlerdeki iyileşme öngörülerimiz ile uyumlu seyrediyor. Rezervlerimiz 85-90 milyar ABD doları seviyelerinden yaklaşık 30 milyar ABD doları artışla 115-120 milyar ABD doları bandına geldi. Swap anlaşmaları, reeskont kredileri, cevherden altın alımı ve zorunlu karşılık adımları bu artışa katkı yapan ana unsurlar oldu.
Ülkemizde fiyatlar genel seviyesinde sağlanacak istikrar; ülke risk primindeki düşüş, ters para ikamesinin ivmelenmesi, döviz rezervlerinin yüksek artış eğilimine girmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır. (EKONOMİ SERVİSİ)