'Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek getirerek milli ve yerli olunmaz'

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, "Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek, Yunanistan’dan pirinç, Rusya’dan buğday ve bitkisel ham yağı getirerek milli ve yerli olunmaz" diye konuştu.

Abone ol

DUVAR - CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, yerel seçim çalışmaları kapsamında Niğde Edikli, Konaklı, Bahçeli, Çukurkuyu kasabaları ile Havuzlu ve Kızılca köyleri ile Nevşehir ili Derinkuyu, Kozaklı ilçeleri ve Göle kasabasına ziyaretlerde bulunup yurttaşlara hitap etti. Gürer tarım ile geçim sağlayan ilçe ve kasabalarda yaptığı konuşmada Türkiye'de tarımın 22 yılda plansız ve öngörüsüz yönetilmesi bedelinin rafta ürüne yüksek fiyatlar olarak yansıdığını söyledi.

Gürer, “Bölgenin sorunlarını bilen bir milletvekili olarak söylüyorum, tarım milli güvenlik kadar önemlidir. Stratejik bir alandır. Üretilen ürün sizin değil, bu ülkenin milli değeridir. Onun için, onun doğru değer bulmasını, çiftçi refahının sağlanmasını, çiftçinin bu yolda mutlu olmasını önemsiyoruz. Bu ülkenin geleceği açısından önemli olduğunu biliyoruz. Çiftçi, eli öpülesi insandır. İyi ki varsınız, iyi ki üretiyorsunuz” dedi.

Gürer açıklamasının devamında şöyle konuştu: 

“Tarımda ülkemizin dışa bağımlılıktan kurtulması için mücadele ediyoruz. Hani deniyor ya milli ve yerli, işte biz milli ve yerliliği gerçek savunanlarız. Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek, Yunanistan’dan pirinç, Rusya’dan buğday ve bitkisel ham yağı getirerek milli ve yerli olunmaz. Onu bizim çiftçimiz üretebilir, yetiştirebilir, katma değerli ürüne döndürebiliriz ve fayda sağlayabiliriz.

'16 MİLYON HAYVAN VARLIĞI İÇİNDE 1 MİLYON YERLİ IRK KALDI'

İneğimizin adı Holstein, Simental, Jersey, Montofon, Angus olacağına kırmızı kara Boz inek olsaydı, onları geliştirseydik, bugün Türkiye’deki süt inekleri sayısı Fransa’nın iki katı olurdu ama Fransa’daki ineğin sütü kadar süt alamıyoruz. Nedeni ise çünkü hayvanların yemini de sağlayamıyoruz. İthal hayvana ne kadar yem verirseniz, o kadar süt verir. Eskiden sığıra bir hayvanı gönderirdik, akşama kadar yayılır gelirdi. Akşam da önüne elmanın kabuğunu, karpuzun kabuğunu koyardık. Hem sütünden faydalanır hem de etinden faydalanırdık o garip hayvanlara. Eğer bugünkü yemini alıp verseydik, onlar bunlardan daha çoğunu bize verirdi ama ne oldu? Türkiye’nin bugün 16 milyon hayvan varlığı içinde 1 milyon yerli ırk kaldı. O zaman adapte olamadığı için sorunlarda artış oldu. Buzağı ölümlerinde dünya ortalamasının üzerindeyiz, hayvan hastalıklarında dünya ortalamasının üzerindeyiz. Sonuçta geçen yıl 650 bin büyükbaş hayvan ithal edildi. Bugün 600 bin hayvan ithal edeceğiz. Üreticimiz kazanmıyor, vatandaş da pahalı et yiyor. Sistem bozuk, planlama yok, aracılık sistemi size kazandırmıyor ama birilerinin cebini dolduruyor. Biz de diyoruz ki, kim bu işi besiciliği yapıyorsa, o arkadaş kazansın. Aradaki ithalatçının, rantçının yarattığı olumsuzluk vatandaşa pahalı et olarak gitmesin. Bilmiyorum kaçınız hesap yaptınız ama size bir şey söyleyeyim: şu anda tavuk eti dana etinden pahalı. Nasıl diyeceksiniz? Tavuk 40 günlüğe, 70 gün aralığında yetişiyor ama bir danaya bir yıl bakacaksın, ona yem vereceksin, aşısını yaptıracaksın, veteriner hizmeti var. Ona göre, eğer orantılarsanız, dana eti şu anda tavuk etinden ucuza geliyor. Vatandaş da tavuğu ucuz sanıyor. Bakın yemin Türkiye'ye yarısı ithal geliyor. İtalya'dan gelen yem ne biliyor musunuz? Pamuk tohumu küspesi, ayçiçek tohumu küspesi, soya, mısır, arpa. Bunlar burada da yetişir. İşte bizim milliyetçiliğimiz, siz üreteceksiniz, siz kazanacaksınız, siz gelişeceksiniz, ülke büyüyecek. Biz bu bağlamda düşüncelerimizi sürekli paylaşıyoruz.”

'BAĞIMSIZLIĞIMIZ DAHİ TARIMIN VARLIĞIYLA DOĞRUDAN İLGİLİ'

“Şimdi yerel seçimde tarımda ne olur” diye soran Gürer şu ifadeleri kullandı:

“Örneğin Mansur Yavaş’taki gibi olur. Ne yapmış? Kırsalın tohumunu karşılıyor, gübresini karşılıyor, fidanını veriyor. Tarımla uğraşana sahip çıkıyor. Bunu niye yapıyor? Ankara'nın kırsalında insanlar göç etmesin, olduğu yerde tarım gelişsin diye yapıyor. Bugün kırsalda yaş ortalaması artıyor, gençler tarımın içinde değil, tamamı dışa bağlı olduğumuz zaman ülkenin güvenliği tehdit altına girer. Bakınız pandemide, kuraklıkta neler yaşıyoruz. Kendi kendine yeten ülkeler, bu bağlamda dışarı bağımlı olmuyor. Ama bu kendi kendine yetmeyen ülkeler bağımlı oluyor. Bu durum nereye götürür? Hiç farkında olmadan sömürge ülke haline dönüşürsün. Bağımsızlığımız dahi tarımın varlığıyla doğrudan ilgili. Patates yetiştirildi, para etmedi. Bırak bu "Ahmet'in patatesi" diyemezsin. Bu milli gelir, bu yani bu ülkenin ürünü. Onun için değerli arkadaşlar, çok şeyi farklı biçimde konuşabiliriz ama ben milletvekiliyim, süresince hep tarımı öncelikledim ve dünyadaki örneklerini de gördükten sonra çoğu kişiye tarımın ne olduğunu anlattım. Bakın, Fransa'da eylem var, Yunanistan'da eylem var, İngiltere'de eylem var, İtalya'da eylem var. Çiftçiler niye eylem yapıyor biliyor musunuz? Bir, ithal ürün istemiyoruz diyorlar. İki, mazot çok pahalı, indirim yapın diyorlar. Üç, sübvansiyon verin bize, destek verin diyorlar. Şimdi Türkiye 12 Eylül'den sonra makas değiştirdi. Taban fiyatı uygulamasını çiftçinin aleyhine işletiyor. Taban fiyat uygulaması aleyhine işlediği gibi ne oluyor ithalci bir anlayışla Türkiye'de tarım politikası belirleniyor. Bu neden oldu? Dünya Bankası, IMF gibi dış güçler dediler ki, Türk’te sanayide, turizmde gelişin. Siz pahalı ürün üretiyorsunuz, gelin bunun yerine biz size verelim, paranız varsa alırsınız, arkadaş. Onun için içinde bulunduğumuz koşullarda, sorunlu bir coğrafyada tarımın, çiftçinin, üreticinin, besicinin değerini bilerek sahiplenmek bizim temel görevimiz.”