Meğer ‘günün yalancısı’ benmişim!

Memlekette hepimizin bütçesinden kesilen paraların nelere aktığını, nelere harcandığını yurttaş olarak iyi kötü bildiğimden, Kültür Bakanlığı bütçesinde, kamunun (hepimizin) kütüphanelerine dağıtılmak üzere, (hepimiz adına) kitap almak üzere bütçe kalmamış olmasının, üstelik bunun önceden açıklanan kitap alım ihalesi tarihlerinde bile kitap alınmaması gibi bir uygulamaya yol açmasının vahametine kişisel olarak dikkat çekmek istedim. Tarih, iktidarlarını daim kılmak için yalan mekanizmalarından başka sığınacak dalı kalmayanların er ya da geç o yalanlar denizinde boğulduğunun sayısız örneğiyle dolu. Bundan âlâ teselli mi olur?

Abone ol

Rober Koptaş

DUVAR - Bundan iki gün önce bir tweet attım. Şöyle bir şeydi:

Bir tweet attım diye hayatım değişmedi ama tweet beklediğimin çok üzerinde ilgi gördü. Sosyal medya deyişiyle çok fazla “etkileşim aldı”. Şu yazının başına oturduğum 20 Aralık Çarşamba sabahında twitterın sağladığı istatistiki veriye göre bir milyonu aşkın kişi tweeti görmüştü. Açıkçası, daha önce başıma gelmemişti; bu birkaç cümlenin ne kadar bu kadar ilgi gördüğünü bilmiyorum, görmesine şaşırdım da. Bu teveccühün ardında elbette memleketin kutuplaşmış siyasi ortamının etkisi vardır; ancak insanların kitaba ilgisinin, kitap üreten kurumlara, yayınevlerine saygısının, devletin kültürel alanı hakkıyla desteklemesi gerektiğine dair yerleşmiş ve bence haklı kanaatin bir sonucu olarak değerlendirmek de mümkün diye düşündüm, öyle düşünmek istedim.

Tweetin dikkat çekmesinin ardından birkaç gazeteci bana ulaştı. Ancak ben kişisel hesabımdan, açıkçası çok da önünü arkasını düşünmeden yazmıştım o cümleleri. İş konunun haber yapılmasına, çalıştığım yayınevini temsilen bir haber mecrasına konuşmaya geldiğinde tereddüt ettim. Kurumun bir zarar görmesini (misal türlü şekillerde mimlenmesini) ve de günlük bir politik tartışmaya malzeme olmasını istemiyordum çünkü. Neticede Bakanlığın salt bugün değil gelecekte de kitaplarımızı almasını, kitaplarımızın kütüphanelere girmesini istiyorduk ve Türkiye’de çoğu zaman geçerli olan bir devletli kindarlığın nesnesi olmayı arzu etmezdik.

Muhabir arkadaşlara da böyle söyledim, mümkünse başka yayınevleriyle de görüşmelerini, onların da benzer sıkıntıları varsa, benzer görüşleri onlar da ifade ederse konuşabileceğimi, ama sadece benimle görüşerek yapılmış bir haberin parçası olmak istemediğimi anlattım. Beni arayan muhabirler arasında sadece bir kişi birkaç saat sonra bana tekrar ulaştı ve dört yayıneviyle daha görüştüğünü, aynı sıkıntıyı onların da yaşadığını ve habere konu olan diğer kurumların da benimle ortak kaygıları paylaştıkları için haberde yer almayı ancak isimleri zikredilmemek kaydıyla kabul ettiklerini, eğer kabul edersem benim sözüme de haber içinde aynı şekilde yer vermek istediğini söyledi. Her ne kadar meselenin başlangıç noktası hasbelkader ben olduğum için anonim kalmak çok anlamlı, işlevsel –ve de aslen mümkün– olmasa da, konunun önemine binaen sessiz kalmayı içime sindiremedim ve hayhay dedim. Henüz yayımlanıp yayımlanmadığını bilmiyorum ama sanırım benimle konuşan arkadaş haberi böylece yaptı.

Derken, bu sabah (Çarşamba), bir arkadaşımın uyarısıyla tweet’imin Günün Yalanları ve Yekvücut adlı iki sitede, birbirine eş denebilecek içeriklerle iki habere konu olduğunu ve yalan söylediğimin iddia edildiğini gördüm. Yekvücut sitesi haberini Twitter’da “Rober Koptaş’ın bol etkileşimli ‘Kültür Bakanlığı, artık kitap almayacak’ yalanı” sözleriyle duyurmuştu:

Günün Yalanları’nın duyurusu ise “iddiamın gerçeği yansıtmadığı”nı iddia ediyordu:

Söz konusu haberlere göre, Bakanlık kitap alımını sürdürüyordu, 2017 yılı içinde çok sayıda kitap alımı yapılmıştı ve her şey zaten son derece şeffaf bir biçimde Bakanlığın sitesinde görülebiliyordu. Üstelik kitap alımları halen sürüyordu, “çok etkileşimli” bendeniz ise yalan söylüyordum. Haberleri yapanlar bu bilgileri Bakanlık yetkililerinden almıştı. Zaten 2018 yılı için Kültür Bakanlığı’nın kitap alım bütçesi yüzde 25 artırılmıştı, Bakanlığa bağlı kütüphanelerin mesai saatleri uzatılarak buralardan yararlanacak insanlara daha iyi hizmet verilecekti vs. vs.

Siyasi iktidarın internet ve sosyal medyada kendisi ve icraatları hakkında yapılan eleştirilere dair avcılık ve karalama yaparak dezenformasyon yaymak için kurdurduğu bu tür sitelerin varlığı malum. Bu propaganda cephesi memlekette bir Başbakan’ın istifa etmesine dahi neden oldu yakınlarda. Ve her gün onlarca önemli konu hakkında benzer karalamalar üretilerek dolaşıma sokuluyor. Ben de, o büyük meselelerin yanında sözü edilmeye bile değmeyecek bir konudaki tweet’imle bu yalancıların “yalancı” diye yaftaladıkları arasına girivermiş oldum. Yalanlarla mücadele etme konusunda o kadar kararlı ve gerçeklere o kadar bağlıydılar ki Bakanlık yetkililerinden bilgi almış, ancak her nedense beni arayıp ne yaşadığımızı, neden böyle bir tweet attığımı sormamışlardı. Onların sormadığını bana türlü mecralardan soranlar ve olayın ayrıntısını merak edenler olduğu için ve asıl yalancının kim olduğunu göstermek, bir kayıt düşmek amacıyla bu yazıyı yazmak ve meseleyi başından itibaren anlatmak istedim.

Yekvucut.com’daki haberde Bakanlığın sitesindeki kitap alım ihalesiyle ilgili başvuru formlarının yer aldığı sayfaya bir bağlantı var. O sayfada da görülebileceği gibi, Bakanlık yılda iki defa, Mayıs-Haziran ve Kasım-Aralık aylarında yayınevlerinden kitap alımı yapıyor, bunun için ihale açıyor.

Bu sayfaya girerek ilgili formu dolduruyor, satın alınması için önerdiğiniz kitaplara dair ayrıntılı bilgiler veriyor, indirim oranı vs. gibi tekliflerinizi sunuyor ve Bakanlığın vereceği cevabı beklemeye başlıyorsunuz. (Bakanlık daha önceki dönemlerde bizim de kitaplarımızdan birkaçını, 100-200 adet olmak üzere ve yüzde 45 indirimle almıştı.)

Biz de, tıpkı geçmiş dönemlerde olduğu gibi, Kasım-Aralık alımlarından yararlanabilmek için aynı sayfadan başvuru yapmak üzere sayfaya girmiş, gerekli bilgileri forma doldurmuştuk ki karşımıza şu uyarı çıktı. “BİLGİ: 2017 yılı için başvuru kabulü sona ermiştir.”

(Bu ekran görüntüsünü beni yalancılıkla suçlayan ve Bakanlığın kitap alımlarının halen sürdüğünü iddia eden söz konusu haberlerden sonra, 20 Aralık Çarşamba sabahı aldığımı ve halihazırda kitap alımlarının sürdüğü yalanının kanıtı olduğunu belirtmeliyim.)

Görüldüğü gibi, bakanlığın sistemi, beni yalancılıkla suçlayan ve imzasız metinlerle dezanformasyon yapan sözde haber sitelerinin iddialarının aksine yayın başvuru kabulünün “sona erdiğini” söylüyor. İşte geçen gün de başımıza gelen ve beni o tweeti atmaya iten de aynen buydu. Ancak sadece bu kadar değil.

Başvuruya yapmak için çalışan mesai arkadaşım sistemden yukarıdaki yanıtı alınca bana ne yapacağımızı sordu. Madem ki Kasım-Aralık alımları dönemindeydik, madem ki satın alım ihalesinin kapalı olduğuna dair bir uyarı sistem tarafından daha önce verilmemişti, Bakanlığı aramasını ve bir yanlışlık olup olmadığını anlamasını istedim. Bakanlığın internet sitesinde kayıtlı olan Materyal Sağlama Şubesi’ni 0312 3099050 numaralı telefondan aradık (konuştuğumuz birimin dahili numarası bizde kayıtlı) ve sistemde karşılaştığımız sorunu açıkladık. Aldığımız cevap, Bakanlığın kitap alım bütçesinin tükendiği ve internet sitesinde başvurular açık gibi görünse de Kasım-Aralık döneminde alım ihalesi açılmadığı yönündeydi. Böylece sistemin neden çalışmadığını, neden ihale için teklif veremediğimizi öğrenmiş oldu.

Bunun üzerine üyesi olduğumuz meslek örgütümüz Türkiye Yayıncılar Birliği’ni aradık. Durumu anlattık ve Bakanlık’la bir de onların görüşüp bilgi almalarını istedik. Onlar da bizim adımıza bakanlıkla görüştüler, aldıkları cevap aynıydı. Bize dönüp durumun bize anlatılan gibi olduğunu teyit ettiler ve üzüntüyle yapılacak bir şey olmadığını bildirdiler. Tamam dedik, eyvallah, önümüzdeki maçlara bakalım.

Ben söz konusu tweeti bu görüşmelerden birkaç saat sonra attım. Memlekette hepimizin bütçesinden kesilen paraların nelere aktığını, nelere harcandığını yurttaş olarak iyi kötü bildiğimden, Kültür Bakanlığı bütçesinde, kamunun (hepimizin) kütüphanelerine dağıtılmak üzere, (hepimiz adına) kitap almak üzere bütçe kalmamış olmasının, üstelik bunun önceden açıklanan kitap alım ihalesi tarihlerinde bile kitap alınmaması gibi bir uygulamaya yol açmasının vahametine kişisel olarak dikkat çekmek istedim. Türkiye kültür ortamına fikirsel malzeme sunmaya çalışan bir yayınevine emek veren bir fikir-yazı emekçisi olarak hayal kırıklığımı, kızgınlığı dile getirmek, belki biraz deşarj olmak üzere birkaç cümle yazdım. Ve sonuçta, benzer binlerce tweet hiç dikkat çekmeden kaybolup giderken bu öyle olmadı, birilerinin dikkatini çekti, tartışıldı, yorumlandı, konuşuldu ve sonrasında da bizim vergilerimizle ödenen maaşlarıyla bizler aleyhine dezenformasyon yaparak oturdukları yerden maaş alan birileri tarafından yalancılıkla suçlanmış oldum. Ben boğazımda bir yumruyla kalakalırken, onlar herhalde görevlerini hakkıyla yerine getirmiş olmanın iç huzuruyla yollarına devam ediyorlardı.

Bunu yapan insanlar herhalde kendilerince inançlıdır, herhalde iyi Müslümanlardır ve kul hakkı, hakikat, doğruluk filan gibi meselelerde eminim mangalda kül bırakmıyorlardır. Eskiden olsa onları vicdanlarıyla başbaşa bırakırdım. Artık bir vicdanları olmadığını biliyorum, dolayıyla teselliyi oralarda aramıyorum. Tarih, iktidarlarını daim kılmak için yalan mekanizmalarından başka sığınacak dalı kalmayanların er ya da geç o yalanlar denizinde boğulduğunun sayısız örneğiyle dolu. Bundan âlâ teselli mi olur?