Manipülasyonla kotarılan politik zorbalık

Peter Pomerantsev'in 'Bu Propaganda Değil'i Mundi Kitap tarafından yayımlandı. Kitapta, gerçeği bilmek isteyenler ve trollerle gerçeğin üzerini örtmeye uğraşanlar arasındaki mücadele açıklanıyor.

Abone ol

Bugün hepimizi etkileyen ve “Hakikat-sonrası bir çağda nasıl yaşayabiliriz?” sorusuyla şekillenen bir tartışmanın içindeyiz. Meselenin derinine inince daha çetrefilli bir soruyla ya da ikilemle yüzleşiyoruz: Acaba hakikat-sonrası bir çağda mı, yoksa hakikatlerin eğilip büküldüğü bir zamanda mı yaşıyoruz?

Bu ikisinin aynı şey olduğunu söyleyenler var. Fakat eğip bükme fiili ya da faaliyeti işin içine girdiğinde manipülasyondan, yönlendirmeden ve çarpıtmalardan bahsetmek gerekiyor. Bu da bir anlamda Michiko Kakutani’nin “hakikate karşı savaş” dediği eyleme; hakikati içten içe çürütmeye, sahte haber ve alternatif gerçek üretmeye denk geliyor. Söz konusu eylemlerin bir sonraki adımı ise hakikati kullanarak yalan söyleme; “gerçekmiş gibi” ya da “doğruymuş gibi” olanı dolaşıma verme. Ralph Keyes, bunu şöyle açıklamıştı: “Yaratıcı veri manipülasyonu ve olgu icat etmek, bizi tek bir doğru dünyasının ötesine, anıtsal gerçeğin dünyasına taşıyabilir. Süslenmiş bilgiler; ruhen doğru, hakikatin kendisinden daha doğru olabilir.”

Popülist liderlere ve onların taraftarlarına inanmayıp manipülasyon toprağını eşeleyenler, sosyal ağ şirketlerinin veri oyunlarına gelenler ve gelmeyenler, doğruların ve rakip doğruların tarafında olanlar arasındaki mücadele sırasında yalanlar ve gerçekler birbirine karıştırılıyor.

Hector Macdonald, bu noktada sorumluluk babında bir yorumla katılıyor tartışmaya: “Liderleri ve yorumcuları, söyledikleri yalanlardan sorumlu tutmaya çalışıyoruz. Yanıltıcıları ise söylediklerinden dolayı sorumlu tutmamız daha zor çünkü genellikle söyledikleri teknik olarak doğru. Eğer sadece doğruyu söylediklerini iddia edebiliyorlarsa içimize sinmemesine rağmen işin ucunu bırakıyoruz. Bu da onların aynı numaraları tekrar tekrar yapmasına neden oluyor.”

Bu eylemlere ve yorumlara baktığımızda konunun hayli politik olduğunu görüyoruz; zihinlerin bulandırıldığı ve gerçekliğin zemininin kaydırıldığı bu ortamda, hakikate karşı savaşın ve gerçeği eğip bükmenin yanı sıra siyasi, sosyal ve ekonomik manipülasyonların bir enformasyon savaşına nasıl dönüştürüldüğünü, 'Bu Propaganda Değil' başlıklı kitabında inceliyor Peter Pomerantsev. Yazar, gerçekleri bilmek isteyenler ve kurdukları troll orduları aracılığıyla hakikatlerin üzerini örtmeye uğraşanlar arasındaki mücadeleyi örneklerle açıklıyor.

TROLLER VE ONLARIN KURBANLARI

Gerçeklerin ya da hakikatlerin can sıkan ve zihni allak bullak eden bir yanı bulunduğunu unutmamak gerek. Fakat gerçekliği eğip bükmek ya da hakikatlerin üzerini örtmek, uzun vadede, onlarla karşılaşmaktan çok daha büyük tehlikeler barındırıyor. Pomerantsev, bu tehlikelerle birlikte, bilgi kirliliğinin ve manipülasyonun yol açtığı tahribatı anlatıyor çalışmasında. “Bilgi bolluğu” çağında, elimizin altında bilgiye ulaşabileceğimiz onca alet edevat varken neden şüpheye düşüyoruz, hakikat diye sunulanlardan kuşkulanıyoruz? Yanıtı basit: Bilgi olan ve olmayan birbirine karıştırılıyor. Pomerantsev, bu durumun politik bir zorbalık hâlini almasından dert yanıyor; dolayısıyla bilgi kelimesini tırnak içinde kullanıyor: “Daha çok bilginin, iktidara karşı gelmeyi kolaylaştırması gerekirdi ancak iktidarlar da aynı gücü, muhalifleri ezip susturmak için kullanıyor. Daha çok bilgi, sözde daha bilinçli tartışmaların da önünü açacaktı ama gerçekte müzakere yeteneğimiz hiç olmadığı kadar azaldı. Daha çok bilgi, sınırların ötesindekilerle anlaşmayı destekleyecekken yeni ve daha incelikli çatışma ve devirme yöntemleri bulunmasına önayak oldu. Kitlesel ikna yollarının zıvanadan çıktığı; manipülasyon yöntemlerinin katlanarak arttığı; karanlık reklamlar, psikolojik operasyonlar, bilgisayar korsanlıkları, bot’lar, spekülatif gerçekler, gerçeğinden ayırt edilemeyen taklitler, yalan haberler, IŞİD, Putin, troller, Trump ve nicesiyle dolu bir dünyada yaşıyoruz.”

Bu Propaganda Değil, Peter Pomerantsev, Çevirmen: Alain Matalon, 238 syf., Mundi Kitap, 2021.

Sahte haberlerin, enformasyon savaşlarının ve bilgiye karşı savaşın sürüp gittiği günümüzde, doğru olan ve olmayan ayrımının, sansür ve özgürlük arasındaki çizginin ne kadar önemli olduğu âşikâr. Ancak bunları düşünmek yerine, komplo teorilerine ve bilgi olmayanlara rağbet ediliyor. Başka bir deyişle “bilgi bolluğu”nun taşıyıcıları trollerin, söz ve eylemlerinin revaçta olduğu bu dönemde, kavram ve anlam karmaşasına sürükleniyoruz. Yazarın deyişiyle troller ve onların kurbanları arasındaki mücadele ve etkileşim gündemi belirliyor.

Yakın geçmişte ifade özgürlüğü ve sansür kavgası varken Pomerantsev’in deyişiyle bugün, egemenler veya iktidar sahipleri, bilgi bolluğunu, muhaliflerini ya da düşman ilan ettiklerini sindirmek ve susturmak için kullanarak güçlerini pekiştirmeye uğraşıyor.

Bazı iktidarlar, kullandığı troller ve sahte hesaplar aracılığıyla manipülasyonu yaşamın merkezine yerleştiriyor. Bu kesimin karşısında ise “trolleri enselemek” ve hakikatleri öğrenmek isteyenler konumlanıyor. Sonuçta, her şeyin aynı anda var olduğu sosyal medyada, yazarın “yassılaşma” dediği süreç işliyor: “Sosyal medya, yapısı itibariyle zamanı, mekân ve oranları darmadağın ediyor: Terör saldırıları kedi videolarının hemen altında; eski aile fotoğrafları ile en son espriler yan yana. Sonuç, bir tür yassılaşma; geçmiş ve şimdiki zaman göreceli perspektiflerini kaybediyor sanki.”

YENİ NESİL BİR SOĞUK SAVAŞ

Hakikati eğip bükenlerin ve gerçeklere savaş açanların, yeni ve muğlak düşmanlar yaratmada çok başarılı olduğunu da not eden Pomerantsev, bu savaşçıların, bazen bir siyasi figür ve onunla cisimleşmiş bir siyasi parti, bazen de sütre gerisinde demokrasiyi savunur gibi yapan örgütler olduğunu hatırlatıyor. Her ikisi de komplo teorileriyle ve manipülasyonlarla ete kemiğe bürünüyor. Bu da bir bakıma, hakikati eğip bükenler ve şeffaflıktan yana olanlar arasındaki bir soğuk savaş hâline geliyor.

Pomerantsev, siyasi yalanların itici gücünün popülizmin bir stratejiye dönüştürülmesi olduğunu belirtiyor. Bu da bir “çoğunluk” ve “kitle” oluşturulmasıyla tamamlanıyor. Bir sonraki adım ise düşmanlar yaratmak: “Uydurulmuş kimliği mühürlemek için bir düşmana ihtiyacınız var: ‘Halktan olmayanlar.’ Ne kadar soyut bırakırsanız o kadar iyi, böylelikle isteyen istediğini anlar: Mesela ‘müesses nizam’ veya ‘elitler’ ya da devletten nemalananlar...”

Verilerle yönetme, hakikati eğip bükme, bu doğrultuda propaganda ve manipülasyon yapma örneklerini okuru Meksika, Türkiye, Rusya, ABD, Filipinler ve İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelere götürerek sunan Pomerantsev, bunlara kendi hatıralarını katarak zenginleştiriyor bu yolculuğu.

Yeni gerçekliğin; “stratejik iletişime”, veri işlenmesine ve kullanımına, bunlardan hareketle alternatif hakikat üretimine ve böylece doğruları eğip bükmeye dayandığını anlatan Pomerantsev, verilerin kişileri kendisinden daha çok tanıdığına ve insanların bilgisi olmadan onları etkilemek için kullanıldığına dair yaygın endişeyi de hatırlatıyor.

Pomerantsev, bilginin silah hâline getirilip “yeni nesil” savaşların çıkarıldığı bir zaman dilimini anlatırken bildiğimiz kavramların başka anlamlara büründürülüp altındaki zeminin nasıl kaydırıldığını ortaya koyuyor çalışmasında. Başka bir deyişle enformasyon savaşına soyunanların taktiklerini gözler önüne seriyor.