Madenlerin korona virüsünden farkı yok

Trakya’nın akciğerleri konumunda olan Istranca Ormanları’nda uzun yıllardır faaliyet gösteren taş ocakları nedeniyle, milyonlarca ağaç kesilirken, yeraltı ve yerüstü suları da ciddi anlamda zarar gördü. Kırklareli İl Genel Meclisi’nin 2021 yılı raporuna göre; su toplama havzalarının bulunduğu 160 bin hektarlık alanın, 60 bin 445 hektarının maden ve taş ocağı olarak ruhsatlandırıldığı görülüyor.

Abone ol

Deniz Çil*

KIRKLARELİ - Trakya’nın ve Kırklareli’nin doğa harikalarından biri olan Istranca Ormanları’nda, yapılan madencilik faaliyetleri nedeniyle ciddi tahribatlar yaşanmaya devam ediyor. Trakya’nın akciğerleri konumunda olan Istranca Ormanları’nda geçmişten bugüne milyonlarca ağacın kesildiği dile getiriliyor.

47 MADEN OCAĞI AKTİF ÇALIŞIYOR

Kırklareli İl Genel Meclisi’nin 2021 yılı raporuna göre; bölgede, yaklaşık 155 taş ve maden ocağına ruhsat verildiği ancak, geçen zaman içerisinde 47 tanesinin çalışmalarına aktif şekilde devam ettiği öğrenildi. Bölgede faaliyet gösteren taş ocaklarının 32 tanesinin ruhsatlarının iptal edildiği, 24 tanesinin terk edildiği ve 48 tanesinin ise faaliyetlerinin durduğu ifade edildi.

SU HAVZALARINDA, 60 BİN 445 HEKTAR MADEN OCAĞI RUHSATLANDIRILDI

Raporda; Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesi topraklarının yüzde 20.95’ine, Demirköy ilçesinin yüzde 10.28’ine, Vize ilçesinde ve merkez ilçede ise, yüzde 8.43’üne maden ruhsatı verildiği belirtildi. Rapora göre; su toplama havzalarının bulunduğu 160 bin hektarlık alanın, 60 bin 445 hektarının maden ve taş ocağı olarak ruhsatlandırıldığı belirtiliyor.

TAŞ VE MADEN OCAKLARINA KARŞI ONLARCA DAVA AÇILDI

Öte yandan Istrancalar’da, 32 yerleşim alanının büyük çoğunluğunda, bölge halkı taş ve maden ocaklarına karşı çıkarak onlarca dava açtı. Bölge halkı, Trakya’nın akciğerlerini ve su havzalarını korumak amacıyla yaptığı mücadelelerin birçoğunu kazandı.

ISTRANCALAR, ÜLKE NÜFUSUNUN YÜZDE 20-25’İNİ BESLİYOR

Istrancalar, su kaynakları açısından da son derece önemli bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Istrancalar’dan çıkan su kaynakları sadece Kırklareli’yi değil; Edirne ve İstanbul gibi illeri de beslemektedir. Bu su kaynakları, ülke nüfusunun yüzde 20-25’inin yaşamını sürdürmesine yardımcı oluyor. Istrancalar, İstanbul’un nefes borusu ve su kaynağı konumunda.

'ISTRANCALAR KORUNMALI'

Istrancalar’ın önemli bir su kaynağı olduğunu ifade eden Trakya Platformu Kırklareli Dönem Sözcüsü ve Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı Göksal Çidem, bu kaynakların ciddi anlamda zarar gördüğünü belirterek, Istrancalar’ın mutlak korunması gereken alanların başında geldiğini kaydetti.

'PATLATMALAR, SUYUN YER DEĞİŞTİRMESİNE VE KAYBOLMASINA NEDEN OLUYOR'

Bölgede yeraltı su besleme alanları üzerinde yapılan taş ocağı faaliyetlerinin suları kirlettiğine dikkat çeken Çidem, “Bölgede yapılan patlatmalar, suyun yer değiştirmesine ve kaybolmasına neden oluyor. Vahşi madencilik faaliyetleri sonucunda sadece yeraltı sularını değil; yüzey sularımızı da kaybettik. Küresel iklim krizinin yaşadığı bugünlerde, yeni taş ocakları başvuru dosyaların olması ve bunlara ‘olur!’ verilmesi sonucunda telafisi mümkün olmayacak sonuçlar ortaya çıkacaktır. Eğer gerekli önlemler alınmadığı takdirde, kalan su kaynakları da yok olacaktır” şeklinde konuştu.

'BULGARİSTAN’DA GAYDA VE DAVUL SESİ, TÜRKİYE’DE DİNAMİT SESİ DUYULUYOR'

Istranca Dağları’nın Bulgaristan ve Türkiye’yi ikiye ayırdığını hatırlatarak, sözlerine devam eden Göksal Çidem, şunları söyledi: “Istrancaların bir kısmı Bulgaristan’da diğer kısmı ise, Türkiye’de yer alıyor. İki ülkenin Istrancalara nasıl baktığı ve nasıl koruduğu ise siyah-beyaz kadar farklıdır. Bulgaristan’ın en büyük korunan bölgesidir. Aynı zamanda ülke topraklarının yüzde 1’ini kapsayan en büyük Bulgaristan Doğa Parkı’dır. Orman içinde birçok uyarı levhaları bulunuyor. Gereksiz insan izleri bırakmayın, deniliyor. Peçete 3 ay, sigara izmariti 1-2 yıl, sakız 5 yıl, plastik ambalaj 100-1000 yıl, naylon torba 20-100 yıl olmak üzere birçok uyarı levhaları bulunuyor. Levhalarda, ‘dikkat hayvan çıkar’ tabelalarını da görmek mümkündür. Türkiye tarafında ise, ‘dikkat kamyon çıkar’ yazıyor. Bir tarafta festivaller yapılıyor ve insanlar eğlenirken Balkan ezgilerini, gayda ve davul sesini duyuyorlar. Bizim tarafta ise, dinamit, kamyon ve iş makineleri sesleri duyuluyor. Bölgede maden ocakları nedeniyle, geçen yıllar içerisinde milyonlarca ağaç kesildi. Aynı dağın 2 tarafında yaşananları görünce kahrolmamak elde değil. Gelecek nesiller bizi rahmetle değil, lanetle anacak.”

'ORMANLARIN İÇİNE AÇILAN MADENLER, KORONA VİRÜSÜNÜN CİĞERLERE GİRMESİYLE AYNIDIR'

Ormanların içine açılan madenleri, korona virüsüne benzeten Göksal Çidem şöyle devam etti:
“Ormanların içine açılan madenler, korona virüsün insanın ciğerlerine girmesiyle aynıdır. Hiçbir farkı yoktur. Her ikisi de, canlı yaşamına zarar veriyor. Ormanların; oksijen üretimi, su kalitesinin iyileştirilmesi, erozyonu önlemesi, karbon yutak alanı olması, flora ve fauna üzerindeki olumlu etkileri ve çevreye önemli katkıları bulunmaktadır. Havanın temiz kalması orman varlığına bağlıdır. Orman alanları daraldıkça, nefesimizin daralacağını unutmamak gerekir. Ormanları odun deposu ve madencilik sahası olarak görmek yaşamsal bir yanılgıdır. Doğayla savaşan insanoğlu doğaya karşı her zaman kaybetmeye mahkumdur.” dedi.

'ESKİ GÖRÜNÜME KAVUŞMASI İMKANSIZ'

Taş ocağı olarak kullanılan alanların eski görünümüne yeniden kavuşturulmasının mümkün olup olmadığı konusunda konuşan Göksal Çidem, sözlerini şöyle tamamladı: “Eski görünüme kavuşması imkânsız. Hepsinde devasa çukurlar oluştu. Bu alanların rehabilite edilmesi imkânsız gibi. Ancak çok ciddi olarak, etkin adli ve idari tedbirler ‘fakatsız’, ‘amasız’, ‘ancaksız’ uygulanırsa belki eski haline dönmese bile biraz düzene girebilir. Maden Kanunu’nda; faaliyet durduğunda ya da rezervler bittiğinde, ilgili firma tarafından üstten alınan toprağın tekrar yayılması ve ağaçlandırılması gerektiği ifade ediliyor. Ama hükümetler, şahıslar, şirketler çalıştığı hiçbir ocağı düzenlememiştir. Bugüne kadar sadece Kaynarca Beldesi’ne yakın kil ocağı düzenlenmiştir.”

Göksal Çidem