Macron Demokrat Parti için model olamaz

Son yılların en düşük onay oranına sahip '3. yolcu' başkanın takipçileri için uyarı çanları çalıyor. Macron, iddia edildiği gibi bir demokrat değil ve bu güçleri temsil etmiyor.

Abone ol

Sarah Jones *

Emmanuel Macron’a göre Fransa’da hâlâ bir krala ihtiyaç var. Yine Macron’a göre, Fransa bir ‘başlangıç’ düğmesine basar gibi düşünmeli ve öyle hareket etmeli. Cumhurbaşkanı, makamı için çekilen resmî portrede sembolik olarak iki iPhone telefonla poz verdi. İddialara göre aynı iPhone, Hamburg’da düzenlenen G20 toplantısında Macron’un elinde bir serbest ticaret nişanesi olarak sağa sola sallanıyordu. Bugünlerde sendikaların gücünü zayıflatacak bir kanun da ülke gündeminde. Bir diğer program ise Fransa’nın en zengin ailelerinin yüzde 10’una büyük fayda sağlayacak 11 milyar Euro’luk bir vergi indirimi ve 20 milyar Euro’luk vergi kesintisi hakkında. Ayrıca Başkan’ın bağımsız bir aday olarak ‘ne sağcı, ne solcu’’ şiarıyla seçimi kazandığı Mayıs ayından bu yana, makyaj malzemelerine 26,000 euro harcadığı ortaya çıktı.

Tüm bunlar yine de Batı demokrasisini ayaklar altına alan aşırı-sağcı popülistlerden biri olan Marine Le Pen’den iyidir. Ancak Macron’un iPhone’lu gövde gösterileri Amerikalı liberal ve merkezcilerin kendisine atfettiği pırıltılı övgüleri gölgelemek için yeterli. Barack Obama, Macron’un adaylığını desteklemişti. Üçüncü yolcuların lideri olan Jonathan Cowan USA Today’e verdiği bir röportajda “Macron kendisininki gibi merkezci bir ajandanın, mesajların, politikanın ne kadar güçlü ve zafer getiren bir şey olduğunu ispatlıyor.” yorumunu yapmıştı. John Avlon “değişime aç, popülist arzuyu gördü ama bunu doğru ve yapıcı bir yolda kullandı,” demişti. Max Boot ise haziran ayında attığı bir tweet’te “Bizim de Amerika’da bir Macron’a ihtiyacımız var. Amerika, sen de ilerle!* (En marche!*)” diyordu.

İŞLER İYİ GİTMİYOR

Ama Macron’un Amerikalı hayranları için üzücü bir haber var. Güncel anketlerde destek oranı o kadar düşük ki, (halkın sadece yüzde 37’si Macron’u destekliyor) Fransız başkan şu an bu konuda Donald Trump ile yarışıyor. Paris merkezli araştırma şirketi Ifop’a göre, Macron şu anda kendisinden önce gelen tüm başkanlara kıyasla (Hollande, Sarkozy ve Chirac) ilk üç ayında en düşük onay oranına sahip olan başkan. Washington Post, konuyla ilgili bir makalesinde, Macron’un popülaritesindeki düşüşün aşırı sağcı Le Pen için çok iyi bir haber ve küresel bazda yayılan aşırı sağa karşı durmak isteyenler içinse çok önemli bir uyarı olduğunu ifade ediyor.

Hitabeti kuvvetli, saygın ve şık giyimli Macron, orta yolcular için bir laboratuvarda özel olarak yaratılmış gibiydi. Kendisini hiçbir zaman ilerlemeci bir kurtarıcı gibi konumlandırmadı. Bunun yerine, Bloombergci Batı elitlerinin hayran olacağı bir konum aldı. Vatandaşların asıl istediklerinin ilerlemeci, çok-uluslu şirketlerle ve bürokratlarla iyi ilişkiler içinde ekonomik bir ajanda ve buna dayanan sosyal bir hareket olduğunu söyledi. Kendisinin politikaları, eğer hayata geçerse, zenginliği işçi sınıfını ve orta sınıfı bypass ederek doğrudan üst sınıflara kaydıracak ve Fransız tarihinin en sevilmeyen başkanı Hollande’ın bakanıyken mimarı olduğu krizlerden birini yaratacak. “Bu program, bütünüyle, Fransa’nın politik krizinin temelini oluşturan şeyleri tetikliyor: İşsizlik, eşitsizlik, yoksulluk” diyor Cole Stangler, Dissent’teki yazısında. “Bu konular, en başından beri, Fransız halkını politikadan soğumaya ve oy vermemeye, daha kötüsü Le Pen’e oy vermeye iten şeylerdi.”

Eğer Macron bir hareketin yüzüyse, bu, samimi şekilde ilerlemenin değil, başkanlığı bir ürün yerleştirme olarak göre zihniyetin yüzü. Eski bir yatırım bankacısı olarak Macron teknoloji ve inovasyon soslu bir ütopyayı desteklerken, Fransa’da asıl eşitsizliğe yol açan güçlere meydan okuyamıyor. Macron’un sağ kolu Edouard Philippe, Financial Times tarafından Başkan’ın politikalarının biraz muhafazakâr göründüğü dile getirildiğinde güldü ve şöyle dedi: “Evet, ne bekliyordunuz?”

ASLINDA HER ŞEY ORTADA

Macron’a dair kafa karışıklığı, Macron’nun başkanlığı neden kazandığını ve partisi En Marche’ın parlamentoda çoğunluğu nasıl elde ettiğini yanlış okumaktan geçiyor. Seçmen Macron’un gündemiyle karşı her zaman şüpheliydi. Kayıtlı seçmenin üçte biri ne Macron’a ne de Le Pen’e oy vermeyerek seçimlere katılmadı. Wall Street Journal’a göre bu tarihte görülmüş en düşük katılım oranlarından biriydi. Macron, Fransa’nın en büyük iki partisinin çöküşünün kazananı oldu. Bunlardan biri, 2012’de varlıklılara daha fazla vergilendirme getireceğini ve Berlin’den gelen cezacı rejimin kemer sıkma politikalarına direneceğini vaat eden Sosyalist Parti’ydi. Tabii ki sonrasında Hollande idaresindeki parti tamamen fikir değiştirdi ve sert kemer sıkma politikalarının fanatik bir destekçisi oldu.

Macron kendisini politikanın dışından gelen bir kişi olarak konumladı. Fransa’nın yozlaşmış siyasi kurumlarından uzaktı. Aslında bir önceki Cumhurbaşkanı Hollande’ın ekibinde görev almış, ayrıca Ekonomi ve Finans Bakanı olarak çalışmıştı. Bu iki pozisyonda da kendini finans endüstrisine güvenilir bir müttefik olarak gösterdi. Zekice kampanyasına rağmen, aslında “bu işlerin dışından” biri değil. Çok düşük destek oranları, politikaya yaklaşımının moral bozucu şekilde tanıdık olduğunu gösteriyor. Pazarlama ve marka imajı, adayları ofise taşıyabilir. Ama bir yere kadar götürür. Bir felsefe gerekiyor. Ve Macron entelektüel ve manevi olarak sığ bir durumda.

Macron’un henüz Amerika’da tam bir karşılığı yok. Hem demokratlar hem de cumhuriyetçiler güvenilir değil ama seçmenin çoğunluğunun 3. yolcu bir partiye kayacağına dair yeterli veri de yok. Ne var ki özellikle demokratlar cephesinde benzer şekilde, samimi bir vizyon değişikliğine gitmek ile merkezci statüko arasında bir seçim yapmak söz konusu. Bu, beraberinde 2020 için Macron benzeri bir aday yaratmayı da barındırıyor.

Demokratların bir ölçüde umutlu olmak için sebepleri var. Demokrat Partili sosyalist aday Bernie Sanders, sürekli olarak onay anketlerinde en üst sıralarda görünüyor. Ajandasındaki sağlık reformu popüler konular arasında. Milletvekili John Coyers’ın “Herkes için Sağlık” isimli yasası 2003’den beri en fazla desteğe sahip. Parti, saatliği 15 Dolar asgari ücret öneriyor. Devlet okullarına kamusal yardım gündemde. Bu öneri, en koyu Cumhuriyetçi eyaletlerde bile destek gördü.

ARTIK SOL BİR POLİTİKA GEREKİYOR

İlerlemeci bir popülizmin ne kadar başarılı olabileceğini söylemek için henüz erken. Benzer girişimler Montana ve Kansas’ta başarısız oldu. Ve popülist bir aday, Cumhuriyetçilerin kimi eyaletlerde yıllardır yaptığı manipülasyonları tek başına temizleyemez. Ama kanıtlar şunu açıkça gösteriyor ki: Halk yeni ve cesur bir fikre aç.

Diğer taraftan, endişelenmek için de pek çok sebep var. Demokratlar fon yaratma konusunda Cumhuriyetçilerin çok gerisinde. Parti yönetimi, kimi sosyal konularda partinin duruşu ile ilgili net değil. Kürtaj gibi konularda tavizler verileceği konuşuluyor. Yeni Demokrasi Hareketi ve 3. Yol gibi merkezci gruplar ilerici hareketlerle yarışıyor ve Demokrat çevrelerde ağırlığıyla bilinen kimi isimleri yanlarına çekiyor. Tıpkı Macron gibi, parti kendini aşırı-sağcı faşizmin karşısında makul olan seçenek olarak konumlandırıyor. Ama tıpkı Macron gibi, ajandasının içeriği oldukça belirsiz. Ne önerdikleri belirsiz. Önerilerini açıkladıklarındaysa yine statükoyu destekler bir izlenim yaratıyorlar.

Macron’un henüz taze başkanlığından alınacak dersler oldukça açık. On yıllarca süren eşitsizlikten ve ekonomik krize karşı yetersiz hamlelerden sonra, seçmen gerçek bir değişim istiyor. Kendisini zayıflatan, şirketlerin insanları işten atmasını kolaylaştıran uygulamaları değil. Zenginlerin daha fazla vergi vermesini istiyor, orta sınıfın ve işçilerin değil. Amerikalı bir Macron bu rolü üstlenemez. Daha kötüsü, eğer üstlenirse, işçi sınıfını ve orta sınıfı tamamen farklı bir açıdan hedefine almış olan aşırı sağın ekmeğine yağ sürmüş olur. Macron’un sıkıntıları uzun zamandır ufukta görünen bir sonucu ortaya koyuyor: Demokratların sola kayması gerekiyor. Acilen!

Makalenin aslı New Republic sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: İdil Karşıt)