Macbeth'in şatosundan sesler!

Güray Dinçol ile tiyatroyu konuştuk. Dinçol ‘’Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’’ grubunu anlattı.

Abone ol

‘’Şatonun Altında’’ oyunun yönetmeni Güray Dinçol ile ‘’Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’’ grubunu, yeni oyunlarını ve alternatif tiyatro kavramını konuştuk. Dinçol, alternatif tiyatroyu ‘’Tiyatro yaparken alternatif tiyatro yapacağız diye bir çıkış noktamız yok ama sanatın ruhunda zaten yeni seçenekler üretebilmek, karşı çıkmak, aramak, hem seyirciyi hem kendimizi kışkırtmak var.’’ sözleriyle tarif ediyor.

‘’Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’’ ne zaman kuruldu? Kimlerden oluşur?

FTA, İstanbul’da eğitim veren Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu’nda bir araya geldi. Dört ayrı modülden oluşan profesyonel bir oyunculuk okulu ‘’Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu’’... Fransız pedagog Jacques Lecoq’un pedagojisinin takip edildiği okulda, birçok fiziksel tiyatro stili öğretiliyor. FTA da okulda çalışılan bu stilleri araştıran ve esere dönüştüren bir tiyatro. Temel amacımız ülkemizde çok rastlamadığımız maske oyunculuğu, grotesk oyunculuk, clown, fiziksel hikâye anlatıcılığı gibi alanları oyunlarımız aracılığıyla araştırmak ve seyirciyle buluşturabilmek… Okulun eğitmen ve öğrencilerinden kurulu bir kadromuz var.

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

En temelinde üretmek, yaratmak istediğiniz esere ciddi bir kısıtlama ile maddi imkânsızlıklar... Yine bizim için oyun oynamaktan daha kıymetli olan verimli bir prova sürecinin, prova mekânının önünde de bir engel. Provalar boyunca oyunun talebi olan materyalleri araştırabilmemizi, tasarım sürecinde çalışmayı arzu ettiğimiz tüm tasarımcılarla ve diğer profesyonellerle buluşmamızı da zorlaştırıyor. Pek tabi oyunun seyirciyle buluşma safhasında da tanıtımından oynanacak salona birçok sıkıntıyı beraberinde getiriyor.

Ama son kertede bir şekilde seyirciyle buluşabiliyoruz ve devam edebilme sabrı, arzusu yaptığınız işin niteliğiyle bağlantılı bir varoluş haline dönüyor. Ödenekli ya da ödeneksiz bizi yaptığımız iş tanımlıyor. Zorluklardan ziyade tiyatro sanatını anlamlandırdığımız ve aktarmaya çalıştığımız yer bizi var kılıyor. Bu da yeterli…

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Kanaatimce 7-8 sene önce bu ilgi daha yoğun ve coşkuluydu. Seyirci sayılarında artış varsa da işlerin niteliği ve özeni konusunda bir düşüş yaşandığını düşünüyorum. Alternatif tiyatrolar kendi seyircisini oluşturdu sonra da ödenekli tiyatrolarında yaptığı gibi, onları belli bakış açılarına hapsedip, alıştırıp seyirciyi hantallaştırdı. Bugün var olan ilgi, seyircinin yıllarca görmeyi arzu ettiği çeşitlilik aslında. Ancak bu çeşitlilikte yerini kolaycılığa, özensiz yapımlara, zayıf metinlere bıraktı. Aslında alternatif olmaktan çıkıp herhangi bir ödenekli tiyatronun, imkânları olmayan bir başka halini izlediğimizde alternatif sözcüğü de anlamsızlaşıyor.

Ana akımın başka bir yerinden parçası olunuyor. Bu da denemeye, araştırmaya kapalı, hem içerik hem biçim olarak gerçekten alternatif olamayan ama bu iddiada olan yapımlar ortaya çıkartıyor. Tiyatro yaparken alternatif tiyatro yapacağız diye bir çıkış noktamız yok ama sanatın ruhunda zaten yeni seçenekler üretebilmek, karşı çıkmak, aramak, hem seyirciyi hem kendimizi kışkırtmak var.

OLAYLAR ŞATONUN ALTINDA GEÇİYOR

‘’Şatonun Altında’’ neyi anlatıyor?

‘’Şatonun Altında’’ aslında ‘Macbeth’i anlatıyor. Ancak adından da anlaşılacağı gibi, olanı biteni Macbeth’in şatosunun altından anlatıyor. Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmediğimiz sayısız krallığa, savaşa, yıkıma tanık olmuş iki çamaşırcı kadının gözünden Macbeth’i görüyoruz. Delirmeyle, kehanetin; erdemle, vahşetin  sınırlarında gezen bu iki karakter yaşadıkları, tanık oldukları tüm acıları çirkinleşmiş, amorflaşmış, bozulmuş bedenlerinde taşırken aklın ve deliliğin sınırlarında gezerek her şeye yıkıcı ve mizahi bir bakış açısı getiriyorlar. Tüm değerlerin içini boşaltıyorlar.

Macbeth’in ölümünden sonra başlayan oyun Macbeth’in hikâyesini kanlı çarşaflar, mandallar, ipler aracılığıyla oynanan bir oyuna dönüştürüyor. İki karakter, var olmuş  ve var olacak olan  krallıkların  kirli çamaşırlarını temizlerken, olan biten her şeyi tüm şiddeti ve rahatsız edici komikliğiyle anlatıyorlar.

'BUFONLAR' OYUNUN TEMEL YAPISINI OLUŞTURDU'

William Shakespeare’in Macbeth’ini konu alan bu metni neden tercih ettiniz?

Defalarca yorumlanmış, üstüne çok yazılıp çizilmiş, sert ve kanlı  bir tragedyayı şu ana kadar izlediğimiz bütün yorumların dışında iki kadın oyuncuyla ve kadın bakış açısını merkeze alan bir dramaturjiyle sahneye taşıdık. Macbeth’e hakim olan eril dil, iktidarın uyguladığı akıldışı şiddet ve insanı esir eden hali, bufon oyunculuk stiliyle birleştiğinde bizim için heyecan verici, araştırmaya değer bir alan... Altı aya yaklaşan bir sürede oyun ortaya çıktı. Lecoq pedagojisinin en özgün stillerinden biri olan ‘’Bufonlar’’ oyunun temel yapısını oluşturdular. İki çamaşırcı kadın karakteri, grotesk oyunculuğun bir türü olan bufon stiliyle yorumlandı.

Hiçbir şeye inanmamak ve her şeyle dalga geçmek için sahnede var olan, yeraltı dünyasına ait bu yaratıklar, Shakespeare’in en güçlü tragedyalarından Macbeth‘le buluştuğunda ortaya absürt, trajik ve bol kanlı bir güldürü çıktı. İnsanlık, Bufonlar için bir oyun oynama, alay etme ve taklit aracıdır yalnızca. Bu boyutuyla oyun seyirciyi kışkırtıcı, karanlık, rahatsız edici ve oldukça komik bir yolculuğa davet ediyordu. Macbeth metni bu yoruma olanak tanıyordu.

Trajik bir metin olan Macbeth’ten bir komedi oyunu yaratırken zorlandınız mı? Seyircinin Macbeth’e kahkahalarla güleceğini provalarda hissettiniz mi?

Zorlandığımızı söyleyemeyiz zira çıkış noktamız zaten buydu. Tragedya ve komedya arasında incecik, gerilimli bir sınır var. Bizi, bu sınırı araştırmak, zorlamak çok heyecanlandırdı. Kimi zaman oyun komediden de öte parodiye döner mi gibi kaygılar yaşadık ama son kertede kahkahalarla gülünen ama bir yandan seyirciyle doğrudan iletişime giren gerilimli bir oyun olduğu kanaatindeyiz. Seyirci gülsün istiyoruz ama bir yandan da diken üstünde hissettiren, tedirgin bir gülüş olsun bu.

Pandomim ile Fiziksel Tiyatro arasında fark nedir? ‘’Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’’, geleneksel Türk tiyatrosunun biçim ve içerik anlamında hangi özelliklerini taşır?

Fiziksel olmayan bir tiyatro mümkün değil zaten. Fiziksel tiyatro çalıştığımız alanı tanımlamak, daha anlaşılır kılmak için kullandığımız bir tanımlama. Pandomim yer yer başvurduğumuz bir teknik olsa da biz hareket ve beden temelli, yeri geldiğinde sözü de kullanan bir tiyatro biçimini araştırıyoruz. Sessiz bir temsil değil;  bedenin en aktif biçimde kullanıldığı, sözün de bu hareketi destekleyen başka bir harekete dönüştüğü bir biçim arayışındayız. Geleneksel olanla kesiştiğimiz noktalar elbette var. Hikâye anlatıcılığından, orta oyununun bazı özelliklerine, taşlamadan, taklide birçok öğe kullanıyoruz.

‘’Şatonun Altında’’da kullandığımız Clown tekniğinin birçok ortak özelliği var yine geleneksel biçimlerle. Geleneksel tiyatro formlarında da bedenin, fiziksel olanın en az söz kadar önde olduğunu görürsünüz. Doğrudan tercihlerimiz olmasa da araştırmaya başladığımız alan bizi ister istemez geleneksel olanla buluşturuyor.

Nerde, hangi günlerde oynuyorsunuz?

Şubat ayı boyunca her çarşamba Kadıköy'de Taşra Kabaredeyiz.