Lübnan'ı anlamak - 1: Lübnanlı arkadaşım Suşi!

Lübnan’ın nüfusu yaklaşık 5 milyon. Yaklaşık yüzde 60’ı Müslüman. Lübnan’da kimliğinizi tam olarak ortaya koyabilmeniz için Hıristiyan ya da Müslüman olduğunuzu belirtmeniz yeterli değil, mezhebinizi hatta o mezhep içindeki siyasi ya da dini grubunuzu da belirtmeniz lazım. Ebeveynlerinden biri Sünni diğeri Şii olanlara espri amaçlı da olsa kullanılan 'Suşi' nitelendirmesi aslında derin bir toplumsal gerçeğe ve travmaya da işaret ediyor. ‘Suşi’ler Müslümanlar arasında kimlik bunalımının en bariz görüldüğü kişiler.

Musa Özuğurlu yazar@gazeteduvar.com.tr

Lübnan’da evinde kaldığım arkadaşım bir ‘Suşi.’ Ebeveynlerinden biri Sünni diğeri Şii olanlara espri amaçlı da olsa kullanılan bu nitelendirme aslında derin bir toplumsal gerçeğe ve travmaya da işaret ediyor.

‘Suşi’ler Müslümanlar arasında kimlik bunalımının en bariz görüldüğü kişiler. “İki taraftan da değilsin” diyor arkadaşım, “her iki taraf da seni ötekileştirebiliyor.”

Bu ötekileştirme, kimlik ayrımı diğer dinler ve mezhepler söz konusu olduğunda daha da derinleşiyor.

Yüzeyde bir sorun varmış gibi görünmüyor ancak her an bir savaş ya da çatışma çıkacakmış gibi yaşıyor insanlar.

Saad(ettin) Hariri Suudi Arabistan’da(n) canlı yayınla istifasını açıkladığı saatlerde Beyrut’tayız. Arkadaşım “yine savaş geliyor” diyor. Onlarca savaş, iç çatışma, katliam görmüş; sürekli siyasi çekişmeler, koalisyonlar, hükümet krizleri yaşayan Lübnanlılar için savaştan bahsetmek günlük işlerden bahsetmek kadar normal.

Savaş gerçekten bu kadar kolay mı? Lübnan’ı içeriden tanıyınca siz de ikna oluyorsunuz.

Küçücük Lübnan, sınırlarını çok fazla aşan bir “ilgiye” mazhar. Konumu, tarihi, siyasi çekişmeleri ile Lübnan birçok devletin küresel mücadelede vitrini.

Politik çekişmeleri de Lübnan gibi Ortadoğu’nun küçük bir özeti. Siyasi dinamiği günlük hayatına da yansımış olan ülke, son olarak geçtiğimiz günlerde Başbakan Saad El Hariri’nin istifası ile tekrar gündemin ilk sıralarına yerleşti.

Başbakanın istifasını Suudi Arabistan’da(n) açıklamış olması da özellikle bölge ülkelerinin Lübnan politikasında ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önemli.

İstanbul’un yaklaşık 3’te bir nüfusuna sahip Lübnan nasıl oluyor da bu kadar çekişmenin odağı haline gelebiliyor?

TAİF: BUGÜNLERİN KİLOMETRE TAŞI

1975’te başlayan 1990’a kadar süren iç savaş yukarıda özetlemeye çalıştığımız toplumsal yapının bir hesaplaşması ve 1989 Taif Anlaşması bir sonuç. Ama aynı anlaşma bugünler için de bir neden olarak görülüyor kimilerince.

Lübnan yönetimini belli dinsel gruplar arasında paylaştıran bu anlaşmadan sonra Lübnan’da politik ittifak ve itilaflar daha da belirginleşti, insanlar dini kimliklerini daha net bir şekilde ortaya koymaya başladılar.

Anlaşma sonrasında ortaya çıkan iç dinamikler bugün sıradan insanları bile “kimlikle” var olmaya zorluyor. Gerçekten de Lübnan’da ne yapmak istediğinizden önce kim olduğunuz soruluyor ve ilişkiler, işler, devlet içi ya da dışı vazifeler buna göre değerlendiriliyor. İstisnaları bulunmakla birlikte dinsel ve bu dinsel temeller üzerine kurulan siyasi kimliğiniz Lübnan vatandaşlık kimliğinden çok daha belirleyici.

MEZHEPSEL ÇEŞİTLİLİK

.

Lübnan Arap nüfusun baskın olduğu bir ülke gibi gösterilse de aslında etnik olarak böyle bir saptama bilimsel kabul edilmiyor. Yaklaşık 6 bin yıllık bir tarihle birlikte çok sayıda kavme ev sahipliği yapan Lübnan’da son baskın akın Araplarınki olmuş ancak bu Lübnan’ın etnik açıdan Arap sayılması için yeterli değil. “Kültürel olarak Arap” ifadesinin Lübnan için daha doğru olduğu belirtiliyor.

Buna karşılık din ve mezhep kimliği net bir şekilde ortaya konuyor ve kimlik açısından bu ikisi çok daha belirleyici.

Bu durum siyasi yaşamı da belirlemiş. Partiler, kişiler, aileler, siyasi akımlar, örgütler, hareketler kendilerini bir şekilde din ya da mezhebe intisap ettiriyorlar. Ya da tersinden söyleyecek olursak bu kesimler kendi siyasi dinamiklerini geliştirmişler ve toplum içinde söz sahibi olmuşlar.

Lübnan’ın nüfusu yaklaşık 5 milyon. Yaklaşık yüzde 60’ı Müslüman. Müslümanlar içerisinde Şiilerin oranı yaklaşık yüzde 55, Sünniler ise yaklaşık yüzde 40. Yüzde 5’lik oranla Dürziler ve az sayıda Alevi diğer Müslüman kesimleri oluşturuyor.

Hıristiyanlar ise ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Hıristiyanlar içinde en büyük grup Maruniler. Marunilerin Hıristiyan nüfusun yarısından fazlasını oluşturduğu ifade ediliyor. Ancak Lübnan’da 1932’den bu yana resmi sayım yapılmadığı ve iç savaş sırasında çok sayıda dışarıya göç olduğu için oranlar tam olarak bilinemiyor. Beyrut’ta görüştüğümüz insanlar Marunilerin Hıristiyanlar içindeki oranının yüzde 70’e yakın olduğunu belirtiyor.

Ancak Lübnan’da kimliğinizi tam olarak ortaya koyabilmeniz için Hıristiyan ya da Müslüman olduğunuzu belirtmeniz yeterli değil, mezhebinizi hatta o mezhep içindeki siyasi ya da dini grubunuzu da belirtmeniz lazım.

Bu açıdan bakıldığında Lübnan nüfusunun (yaklaşık) yüzde 27’sini Şiiler, 27’sini Sünniler, 21’ini Maruniler, 8’ini Grek Ortodokslar, 5’ini Melkitler (Grek Katolik), 5’ini Dürziler, 4’ünü Ermeniler, kalan kısmını ise diğer azınlık gruplar oluşturuyor.

Bu çeşitlilik içinde Türk kamuoyunun da aşina olduğu siyasi ya da dinsel koalisyonlar, partiler, isimler bu grupları temsil ediyor.

Hizbullah, Emel, Müstakbel Hareketi, 8 Mart, 14 Mart koalisyonları, Falanjistler, Maruniler, Dürziler, Lübnan kuvvetleri; Nasrallah, Hariri, Cağcağ, Franciye, Berri, Cemayel, Canbolat gibi aile ve isimlerin Lübnan siyasetindeki rollerine gelecek yazımızda değinmeye çalışacağız.

Yazının ikinci bölümü cumartesi günü yayınlanacak.

Tüm yazılarını göster