Liberalizmin 'masumiyeti' sınıfla karşılaştığında biter

Siyasal liberalizmin 'masumiyeti' sınıf kavramıyla karşılaştığında biter. Anlaşılan HDP’nin sınırları da doğal olarak burada zorlanıyor. Her haliyle HDP’nin seçimde kilit pozisyonda olduğu açık.

Abone ol

Mehmet Türkay*

Türkiye, tarihsel bir dönüşümün eşiğinde. Eğer iktidar eliyle yapılmaya çalışılan bu dönüşüm gerçekleşirse, muhalefet radikalliğin marjinal bir müdahale olmadığını anlayacak. İktidar bunun farkında ve süreci bu yöntemle yönetiyor. Genel olarak muhalefetin tüm çabalarına rağmen bir görünürlük problemi var. Elbette iktidarın medyanın yüzde doksanını elinde tutması önemli bir durum. Ancak insanlara ulaşılabilecek bir çok kanalın olduğu da malum.

Kriz ve pandemi ile yaşanan süreç doğal olarak insanları yordu. Yakın zamanda yaşanan depremde, depremi yaşayanların hali malum, ancak yaşamayanlar açısından unutulan bir hafızayı geri çağırdı. Yaşanan süreçte atomize olmuş bir toplum çeşitli kanallardan bir araya gelerek bir dayanışma sergiledi ve bu dayanışma devam ediyor bir biçimde. Ancak iktidar sürece müdahale etmekte geç kaldı ve bunun farkında. Aslında bölgeye gidecek yüzü olsaydı bunu seçime tahvil edecekti ama olmadı. Genel olarak muhalefet buradan güçlü çıktı. Çünkü yapılması gerekeni yaptı. Ancak beklendiği gibi deprem neredeyse ülkenin gündeminden düştü, yerini siyaset aldı. Bu olmaması gereken ancak Türkiye şartlarında beklenen bir durum maalesef. İnsanlar hâlâ ızdırap çekerken siyasetin bu pişkinliği, siyasetin toplumun gerisine düştüğünün bir göstergesidir.

MUHALEFETİN UMUT VERMESİ GEREKİYOR

Seçim yaklaşıyor, iktidarın söyleyeceği bir şey yok. Muhalefetin umut vermesi önemli. Millet İttifakı genel olarak süreci kapalı bir taktikle sürdürüyor ancak bu durum muhalefete dair insanların zihninde şüphe oluşturmakta. Yukarıda vurgulanan görünürlük meselesi de bu tercihle ilgili. Muhalefet açısından iktidarın muhtemel ayak oyunlarına karşı bir tedbir olarak düşünülen bu tavır diğer yanıyla bir güvensizlik yaratıyor. Bu durumu aşmanın yolları bulunulacaktır. Nitekim en son, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı yardımcıları olmasına dair bulunan formül bir toparlanmaya da işaret eder nitelikte. Milletvekili adaylarının belirlenmesi de süreci hızlandıracaktır. Burada iktidar karşısında muhalefetin kendi gündemini kendisinin belirliyor olması kritik bir öneme sahip. Gelinen aşamada iktidarın kendisinin söyleyebileceği pek bir şey kalmadığı için başvurduğu, Muharrem İnce örneğinde olduğu gibi, benzer ya da farklı operasyonların yaşanacağı öngörülüyor. İktidarın radikalliği muhalefetin göğsünde yumuşatıp gol atacağı bir durum olmayabilir. Henüz HÜDA PAR’ın sürece dair potansiyel müdahaleleriyle karşılaşmadık. Umalım ki Millet İttifak’ı süreci gerektiği gibi taşır.

HDP’NİN LİBERAL FİGÜRLER TAKINTISI

Diğer taraftan Emek ve Özgürlük ittifakı bileşenlerinin bu süreçte aldıkları kararlarla tabanın en azından bir kısmında soru işaretleri yaratıyor. TİP’in tavrı netleştiği için artık bir değerlendirmeye gerek yok. Umalım ki bekledikleri gibi bir başarı elde edilir. Ancak, HDP’nin genel olarak sosyalistleri rahatsız eden Hasan Cemal ve Cengiz Çandar kararındaki ısrar anlaşılmış değil. Aynı çizgide daha düz isimler olsa o bile kabul. Ancak bu iki isim sosyalistler açısından sembolik bir öneme sahip ve hafızalardalar. Ancak olası bir iktidar değişikliğinde “yeni çözüm süreci”nin aktörleri olarak seçilmişler anlaşılan ama ille de milletvekili olmaları mı gerekiyordu bu pozisyon için. Dışarıdan da yapabilecekleri bir “iş” değil mi? Bu durumda muhtemelen HDP içindeki ya da dışarıdan destekleyen sosyalistlerin tercihi muhtemelen TİP’e yönelecektir. Bu elbette ittifak açısından bir sorun yaratmayacaktır. Ancak, HDP’nin ‘liberal’ figürler takıntısını da beslememek anlamına gelecektir.

LİBERAL 'MASUMİYET'İN SINIF KARAKTERİ

Liberalizme dair kafa karışıklığı yaygın, ayrıca beslenen bir durum. Bu durumun kökeni, liberalizmin, kapitalizmin kurucu ideolojisi olduğunu anlamamaktan geçiyor. Siyasal liberalizm, kendi tarihselliğinde burjuvazinin aristokrasiye karşı verdiği mücadelenin ideolojisidir ve “ilerleme” fikri üzerine inşa edilir. Ancak genel olarak aristokrasinin tasfiyesiyle kapitalizmin kurucu ideolojisi ve sömürgeciliğin meşrulaştırıcısı olacaktır. Çünkü liberalizmin temel kabulü üretim araçlarının özel mülkiyetidir. Dolayısıyla her türlü otoriterlik ve en nihayetinde faşizm buradan beslenir. Siyasal liberalizmin “masumiyeti” sınıf kavramıyla karşılaştığında biter.

Anlaşılan HDP’nin sınırları da doğal olarak burada zorlanıyor. Her haliyle HDP’nin seçim sürecinde kilit bir pozisyonda olduğu açık. Siyasetin tereddütü kaldırmayacağı bir noktadayız. Bugün susulanlar yarın konuşulmalı.

* Prof. Dr. (E.), Marmara Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü