Liberal tarihyazımında sınıf savaşı

Foucault’ya göre Marx Engels’e “Sınıf savaşı düşüncemizi nerede bulduğumuzu çok iyi bilirsin. Bunu ırk savaşından bahseden Fransız tarihçilerinde bulduk” demiştir (6). Ancak bu mektupta Marx Foucault’nun söylediğini iddia ettiği şeyi söylememektedir. Mektup, Foucault’nun sadece mektubun tarihini yanlış anımsamakla kalmadığını, içeriğini de kendi iddiasını destekleyecek biçimde çarpıttığını düşündürtüyor.

Sinan Birdal sbirdal@gazeteduvar.com.tr

Foucault, Marx’ın Engels’e yazdığı 1882 tarihli bir mektupta sınıf kavgası kavramını Fransız tarihçilerin ırk kavgası kavramından ödünç aldıklarını hatırlattığını söyler. Düşünüre göre devrimci proje, egemenlik hukuku üzerine kurulmuş Hint-Avrupa tarihyazımından kopuştan ayrı düşünülemez. Semineri yayına hazırlayan editörler burada Foucault’nun irticalen yaptığı atfın tarihinin yanlış olduğuna dikkat çekerler ve düşünürün iddiasının Marx’ın farklı tarihlerde yazdığı iki mektuba dayandığını öne sürerler: Weydemeyer’e 15 Mart 1852 tarihli ve Engels’e 27 Temmuz 1854 tarihli mektuplar. Ancak editörler bu mektuplarda Marx’ın neden ve nasıl Fransız tarihyazımını zikrettiğinden bahsetmezler (1). Halbuki bu ufak ayrıntı Marx’ın bu tarihyazımında neyi değerli bulduğuna, dolayısıyla sınıf savaşına dair düşüncelerine ilişkin önemli bulgular içerir. Foucault’nun iddiasından farklı olarak Marx’ın Fransız tarihyazımına ilişkin yazdıkları ırklar savaşı değil, komünün yani özerk şehir idaresine ilişkin tespitlere vurgu yapar.

'ÇELİŞKİLERİ BİR BEYEFENDİ GİBİ KAVRAMAK' 

Marx, Weydemeyer’e yazdığı 1852 tarihli mektubunda, devrimci eylemi ahlak ve haysiyete dayandıran ve hanedanlara karşı terör eylemlerini savunan Karl Heinzen’i (1809-1880) eleştirir. Heinzen’in aristokrasinin Tahıl Yasaları’nı savunduğu, burjuvazinin de bunlara karşı olduğuna dair iddiasıyla dalga geçer: “Bir beyefendi çelişkileri ancak böyle ideolojik biçimlerde kavrar”. Halbuki 18'inci yüzyılda aristokratlar serbest ticareti, burjuvazi ise tekelci korumacılığı savunmuştur. Marx’ın yazdığı dönemde Prusya’daki burjuvazinin de tavrı buna benzer. O dönemde Heinzen’in de yaşadığı ABD’de siyaset yapan Weydemeyer’e Marx "bu Demokrat Bey’e öncelikle Thierry, Guizot, John Wade gibi yazarlardan oluşan burjuva literatürü okumasını” tavsiye etmesini söyler (2). Kısaca: Marx’ın Heinzen’e 19'uncu yüzyıl başındaki liberal tarihyazımını tavsiye etmesinin nedeni, bu tarihlerde yer alan burjuvazi ve aristokrasinin serbest ticarete ilişkin ekonomi-politik pozisyonlarının sabit değil, değişken olduğu bulgusudur. (Marx’ın bu tavsiyesini Türkiye’de hâlâ serbest ticareti, bağımsız yargıyı vs. burjuvazinin vazgeçilmez talepleri olarak tarif eden yorumculara hediye edelim.)

Foucault’nun bir sonraki sene verdiği seminerlerine Fizyokratların tahıl yasaları ve kıtlığa ilişkin düşünceleriyle başladığını göz önünde bulundurursak, Marx’ın liberal tarihçileri tavsiye etmesine vesile olan konunun tahıl ticareti olması daha da önem kazanır (3). Foucault 1978 seminerinde Fizyokratların tahılın serbest ticaretini savunurken yeni bir idari model -piyasa eliyle düzenleme- öne sürdüklerini iddia eder: Fizyokratlar Ortaçağ’ın egemenlik kuramına karşı yeni, disipline edici, ehlileştirici bir iktidar mekanizması icat etmişlerdir. Ancak egemenlik mekanizmasına karşı Foucault’nun disiplin mekanizmasının semptomları olarak örneklediği Fizyokrasi ve ırklar savaşına dayalı karşı-tarih söylemi arasındaki bağ nedense inceleme konusu olmaz. Buna mukabil Foucault’nun tahıl serbestliğini savunan argümanları Ortaçağ’ın egemenlik kuramına karşı konumlandırması, Marx’ın yaklaşımına oranla çok indirgemecidir. Nitekim, Marx’a göre tahıl ticaretinin serbestliğine ilişkin sınıf pozisyonları döneme göre değişmektedir.

SINIF SAVAŞI: ESKİSİ VE YENİSİ

Marx’ın Engels’e 1854 tarihli mektubu, yabancı dil bilgisi sınırlı olan Weydemeyer’e mektubuyla karşılaştırıldığında tam bir bilmece sunar. Mektupta Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Latince birbirini (bazen aynı cümle hatta tamlama içinde) takip eder. Marx mektubun ortasında Thierry’nin 1853’te yayımladığı “Fransa’da Üçüncü Zümre’nin Oluşumu ve İlerlemesinin Tarihi” (Histoire de la formation et du progès du Thiers État) adlı kitabını büyük bir ilgiyle okuduğunu belirtir ve ekler (4):

“Fransız tarihyazımında sınıf savaşının babası (le père des Klassenkampfes) olan bu beyin önsözde, şimdi burjuvazi ve proletarya arasında da bir antagonizm gören ve bu çelişkinin izlerini 1789’a kadar üçüncü zümrenin tarihinde keşfetmeyi isteyen ‘modernlere’ öfkelenmesi ne kadar tuhaf.” (5)

Foucault’ya göre Marx Engels’e “Sınıf savaşı düşüncemizi nerede bulduğumuzu çok iyi bilirsin. Bunu ırk savaşından bahseden Fransız tarihçilerinde bulduk” demiştir (6). Ancak bu mektupta Marx Foucault’nun söylediğini iddia ettiği şeyi söylememektedir. Mektup, Foucault’nun sadece mektubun tarihini yanlış anımsamakla kalmadığını, içeriğini de kendi iddiasını destekleyecek biçimde çarpıttığını düşündürtüyor. Nitekim Marx şöyle devam eder:

“Bay Thierry bizim yazılarımızı okusaydı o zaman burjuvazinin halkla (peuple) kati çelişkisinin doğal olarak ancak üçüncü zümre olarak ruhban ve soyluluğa karşı durmaktan vazgeçtiği anda başladığını bilirdi. ‘Dün doğmuş bir antagonizmin … tarihteki kökenlerine’ gelirsek: [Thierry’nin] kitabı bu kökenlerin üçüncü zümreyle beraber ortaya çıktığının en iyi kanıtını sunuyor. Yoksa genelde gayet akıllı olan bu eleştirmenin Roma Senatosu ve Halkı’ndan (senatus populusque romanus) (7) Roma’da senato ve halk arasındaki dışında başka hiçbir çelişkinin olmadığını çıkarsaması gerekirdi.”

SINIF OLUŞUMU VE SINIF FRAKSİYONLARI

Marx’ın Thierry’nin kitabında dikkatini çeken en önemli bulgular olarak vurguladığı konular Avrupa’da komünlerin (communes) ortaya çıkışıyla ilgili. Dikkatli bir tarih okuru olarak Marx, Thierry’nin kullandığı belgelerle ilgileniyor: Catalla ve capitalia gibi sermayeyi tanımlayan tabirlerin komünlerle eş zamanda doğduğuna; imparator I. ve II. Friedrich’in fermanlarında komünlerin nasıl gizli teşkilatlar ve isyanlarla özdeşleştirildiğine, komünün neredeyse modern zamanda komünizm kadar kötülendiğine dikkat çekiyor. Marx’ın Thierry’de özellikle altını çizdiği nokta ise Fransız burjuvazisinin sadece ticaret ve sanayi üzerinden güçlenen İngiliz burjuvazisinden farklı olarak parlamento ve bürokrasi üzerinden güç kazandığı tespiti. Marx’a göre, bu tespitten yola çıkarak sınıfların oluşurken çeşitli dönemlerdeki ağırlık noktasına göre farklı biçimler aldığı ve bu ağırlık noktalarından güç alan fraksiyonların nasıl ortadan kalktığı gösterilebilir. Kısacası, Marx’ın Thierry’den aldığı ilham, burjuvazinin İngiltere, Fransa ve Almanya’da nasıl ve neden farklı biçimlerde ortaya çıktığı ve bu tarihin güncel mirasına ilişkin düşünceler.

Marx’ın Thierry’nin kitabından aldığı notlar iki yazar arasındaki ilişkiyi anlamak için kuşkusuz daha ilginç ipuçları barındırır (8). Yetmiş sayfaya ulaşan bu notları çözümlemek için yeterli zaman ve yerim yok. Ancak Marx’ın sınıf savaşını liberal Fransız tarihyazımının ırk savaşı kavramından türettiği iddiasının Foucault’nun tezi üzerinde ciddi bir gölge bıraktığını düşünüyorum. Seminerlere serpiştirilmiş iddiaları takip edersek: Marx biyolojik olarak tanımlanmamış ırklar savaşı düşüncesini Thierry’den almıştır. Ucu açık bir meydan okumaya denk düşen ırklar savaşı Hegel diyalektiğiyle bir çelişkiler mantığına dönüştürerek ehlileştirmiştir. Sonuç bir “devlet ırkçılığı” olan Sovyet sistemi olmuştur. Foucault’nun Sovyetler Birliği ve Marksizmi eleştirisini neden ırkçılık üzerine kurguladığı başka bir yazının konusu olacak. Bu yazıyı kısaca Augustin Thierry’yi (1795-1856) ele alarak bitirmek istiyorum.

THIERRY: 'ARTIK FRANSA TARİHİNİ ANLAMIYORUM'

Thierry, Napoléon sonrasında Bourbon hanedanını tekrar iktidara taşıyan Restorasyon döneminin liberal bir muhalifidir ve dönemin diğer liberal tarihçileri gibi aktivist bir tarihyazımını benimser (9). Thierry’ye göre özgürlük 1789 Devrimi’yle başlamamıştır, kökeni çok daha eskilere gider ve Devrim aslında özgürlüğün genel tarihi içindeki bir zirvedir. Yani, Thierry’nin derdi liberalizmin şeceresini çıkartmak, özgürlüğü savunanların da ataları olduğunu anımsatmak ve böylece liberalizme tarihsel bir öznellik atfetmektir. Fransız köylüsü (Jacques Bonhomme) hep birileri tarafından yönetilmek mi ister, kulluğa gönüllü müdür? Thierry tarihyazımında siyaset yaptığı dönemin bu en önemli sorusuna olumsuz bir cevap arar. Bunun için monarşist tarihyazımının efsanelerini amansızca eleştirir, geçmişin bugünden radikal bir şekilde değişik olduğunu vurgular. Bilindik, tanıdık tarihin yabancılaştırılması, tarihsel gerçekliğin bugünden ne kadar farklı olduğunun öne çıkarılması başlangıç noktasıdır. Bu tavır özgün arşivlere dönerek muhafazakâr tarihçilerin süreklilik ve birlik iddialarına karşı geçmişin ötekiliğini ve çeşitliliğini vurgular.

Foucault’nun binlerce yıl hüküm sürdüğünü varsaydığı “krallık”, Thierry’nin monarşik tarihyazımında eleştirdiği kavramlardan biridir. Muhafazakâr tarihyazımı Ortaçağ krallığının gerçekliğini tasvir etmek yerine, Latince rex (kral) kelimesinin sürekliliğinden yola çıkarak Ortaçağ’a çok yabancı olan liderlik ve toplumsal hiyerarşi modellerini bu çağa yansıtmış ve böylece monarşinin ezelden beri değişmezliğini vurgulamıştır. Oysa Thierry, tarihçinin kendi çağının ufkunun ötesine bakamadığının altını çizer. Yeni bir tarihyazımına ihtiyaç olmasının nedeni, 19'uncu yüzyılın çok radikal değişimlerden doğmuş olmasından kaynaklanır. Thierry’ye göre geçmiş elli senenin tecrübesi, tarihçilere vakayinamelerin satır aralarında yatan Ortaçağ devrimlerini, büyük toplumsal dönüşümleri anlama imkânı vermiştir. İşte Thierry bu inançla 1789’un üçüncü zümresinin kökenini Ortaçağ’ın komünlerinde arar.

Thierry, Foucault’nun incelediği fetih ve işgale özel bir önem atfeder. Fatih ve işgalci ırk ayrı bir millet oluşturmamaya başladığı andan itibaren ayrıcalıklı bir sınıfa dönüşmüştür. İngiltere tarihyazımının etkisiyle Thierry, fatih Normanlar ve köylü Saksonlar arasındaki ilişkiyi, Fransa’da fatih Franklar ve köylü Galyalılar olarak yeniden tanımlar. Bu hikayede burjuvazi elbette bir tür Asterix rolünü oynamaktadır (Daha doğrusu: Asterix çizgi romanı Thierry’nin temsilcisi sayılabileceği bir tarihyazımına dayanır). 1830 Devrimi’nden sonra Orléans hanedanının tahta geçmesiyle kurulan Temmuz monarşisinin anayasal liberalizmi benimsemesiyle Thierry’nin umutları gerçek olur ve tarih ufku kapanır.

Michelet ve Quinet gibi cumhuriyetçi solcu tarihçiler tarafından kutlanarak karşılanan 1848 Devrimi, Thierry için tam bir şoktur. 1850’de bir mektubunda şu itirafta bulunur: “Artık Fransa tarihini anlamıyorum” (10). 1853’te yayımlanan üçüncü zümrenin tarihi, aslında yükselen burjuvaziyle merkezîleşen emperyal monarşi arasındaki ittifakın hikayesini anlatır. Marx’ın Thierry’nin titiz arşiv çalışmasında gördüğü trajik durum sanırım budur.

1- Michel Foucault, “Societ Must Be Defended”, Lectures at the Collège de France, 1975-1976 içinde, David Macey (Çev), New York, Picador, 2003, s.85, Dipnot 6.
2- Karl Marx an Joseph Weydemeyer in New York, London, 5. März 1852, Marx-Engels Gesamtausgabe (MEGA), Dritte Abteilung, Briefwechsel Januar bis August 1852, Cilt 5, Berlin, Dietz Verlag, 1987, ss.74-77.
3- “18 January 1978”, Michel Foucault, Security, Territory, Population, Lectures at the Collège de France, 1977-1978 içinde, Graham Burchell (Çev), New York, Picador, 2009, ss.29-53.
4- “Karl Marx an Friedrich Engels in Manchester, London, 27. Juli 1854”, Marx-Engels Gesamtausgabe (MEGA), Dritte Abteilung, Briefwechsel September 1853 bis März 1856, Cilt 7, Berlin, Dietz Verlag, 1989, ss.129-132.
5- A.g.m., s.130.
6- Foucault, “Societ Must Be Defended”, s.79.
7- S.P.Q.R. şeklinde kısaltılan bu tabir sikkelerde, belgelerde, anıtlarda Roma devletini tarif etmek için kullanılırdı.
8- Marx, “Augustin Thierry: Essai sur l’histoire de la formation et du progès du Thiers État. 2nd edit. Paris. 1853”, Marx-Engels Gesamtausgabe (MEGA), Vierte Abteilung, Exzerpte-Notizen-Marginalien September 1853 bis Januar 1855, Cilt 12, Amsterdam, Internationale Marx-Engels Stiftung, 2007, ss.513-580.
9- Buradaki tartışma için bkz.: Ceri Crossley, French Historians and Romanticism: Thierry, Guizot, the Saint-Simonians, Quinet, Michelet, Londra, Routledge, 1993, ss.45-70.
10- A.g.e., s.60.

Tüm yazılarını göster