Le Guin'in post modern anarşizmi

Sub Yayınları geçtiğimiz günlerde, Lewis Call’ın “Ursula K. Le Guin’in Postmodern Anarşizmi” adlı kitabını bastı. Call, Le Guin’in metinlerinin anarşist fikirleri hem anarşist geleneğe sadık hem de çağdaş okuyucunun anlayabileceği şekilde anlatarak büyük bir hizmette bulunduğunu düşünüyor çünkü ona göre; Le Guin böylece, anarşizmi sürüldüğü gettodan kurtarmış olur.

Abone ol

Ursula K. Le Guin’in yazı dünyası bizi gerçekliğin sınırlarından çıkaran, yaşamımızın bu dünyaya hapsolup kalmasının önüne geçen bir yerde durur. Onun yazı dünyasını ve fikirlerini takip edenlerin bileceği gibi Le Guin anarşizan bir yazardır. Bunu biliriz fakat onun fikirlerinin anarşizmin hangi dönemine yakın olduğu üzerine de düşünmek gerekir belki de. Onun metinlerinin en belirgin özelliklerinden birisi kesin gerçekliği reddeden bir yan barındırmasıdır bana kalırsa, ayrıca Le Guin metinleri cinsiyeti verili olanın dışında bir yerde kurgularken, zamanı çizginin dışına çıkarır.

O, kafasındaki eşitlikçi dünya hayalini metinlerinde yaratırken belki de kendi ütopyalarını gerçekleştirir. “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?” adlı denemesinde şöyle söylüyordu; “‘Hayal gücü’ deyince ben şahsen zihnin özgürce oyun oynamasını anlıyorum, hem entelektüel hem de duyumsal anlamda. “Oyun”la da yenilenmeyi, yeniden yaratmayı, bilinenle yeni olanın yeni bir şekilde bir araya getirilmesini kastediyorum. “Özgür” ile kastım, doğrudan bir kȃr hedefi gütmeden, kendiliğinden hareket edilmesi.” Bu anlamda Le Guin, zihniyle oyunlar oynayan, okurunu da oyuna dâhil eden, oyun ile gerçekleştirdiği yenilenmeyi, yaratıcı olabilmeyi ona geçiren ve bunun kendiliğinden bir gönüllülük esasıyla kurulmasını sağlayan bir yazardır aynı zamanda.

LE GUİN ANARŞİZMİ SÜRÜLDÜĞÜ GETTODAN KURTARIR

Ursula K. Le Guin’in Postmodern Anarşizmi / Lewis Call / Sub Yayınları

Sub Yayınları geçtiğimiz günlerde, Lewis Call’ın “Ursula K. Le Guin’in Postmodern Anarşizmi” adlı kitabını bastı. Call, Le Guin’in metinlerinin anarşist fikirleri hem anarşist geleneğe sadık hem de çağdaş okuyucunun anlayabileceği şekilde anlatarak büyük bir hizmette bulunduğunu düşünüyor çünkü ona göre; Le Guin böylece, anarşizmi sürüldüğü gettodan kurtarmış olur.

Belki de asla eline Kropotkin alıp okumayacak bilim kurgu okuyucusunu anarşist vizyonla tanıştırır. Anarşizmi biraz da olsa entelektüel söylemin ana akımına taşır. Call’a hak vermek gerekir yukarıda da bahsettiğimiz gibi Guin okurunu kendi oyununa ortak eder, bu oyun da genellikle anarşizan fikirlerle yoğrulmuştur. Le Guin tasarladığı dünyanın alt metnini anarşist düşünürlerin fikirleriyle besler. Böylece Call’ın dikkat çektiği gibi belki de hiç anarşizan bir kitap alıp okumayacak okura bile anarşist bir dünyayı ve onun mümkünlüğünü duyurur.

LE GUIN YENİ ANARŞİST DÜŞÜNCE FORMLARI GELİŞTİRDİ

On dokuzuncu yüzyılın siyasi ortamında doğan modern anarşizm başlangıçta dönem itibariyle Call’ın da bahsettiği gibi kapital ve devlet eleştirisine yönelmiştir. Ancak yirminci yüzyılın sonlarında anarşizmin bu geleneksel hâli sorgulanmaya başlanmış, bu siyasi tahayyülün sadece devlet karşıtlığına indirgenemeyeceği gerçeği ortaya çıkmıştır.

1960’larda Batı dünyasının her yerindeki aktivistler etnik iktidarı ve cinsiyet iktidarını anarşizmin ilgi alanına dâhil ederler, böylece anarşizm aslında bir anlamda kendi sınırlarından da kurtulmuş olur. Çünkü anarşizmin sınırsız ve çoğulcu bir siyasi direniş ve özgürlük alanı sunması ihtiyacı doğar. Bu yeni anlayış Foucault, Baudrillard, Guy Debord gibi isimlerin düşünceleriyle harmanlanarak, Call’ın deyimiyle anarşizmin daha esnek, ılımlı ve uyumlu hâle gelmesinin önünü açtı çünkü anarşizm sadece modern endüstriyel düşünceyle sınırlı kalamazdı. İşte Le Guin metinlerini önemli kılan yan da post-endüstriyel toplumların acilen ihtiyaç duyduğu, yeni anarşist düşünce formlarını geliştirmesiydi Call’a göre. Bu anlamda Le Guin anarşizmin bu dönüşümünde önemli bir rol oynadı.

Call Le Guin’in özellikle “Karanlığın Sol Eli”, “Rüyanın Öteki Yakası” ve en önemli metinlerinden “Mülksüzler”de post imgeleri bulabileceğimizi düşünüyor. Bana kalırsa ise bu gözle okunduğunda Le Guin’in en azından benim okuduğum metinlerinin tamamında bu izleri bulabiliyoruz. Çünkü Le Guin metinleri en başta “akıl dışı” bir dünya sunuyor

bize, okuru gerçeklikten kopararak, kesin gerçeklerle örülü evrensel, tekil bir dünyayı reddederek yeni bir dünya yaratıyor. Örneklemem gerekirse, “Başlama Yeri”nde, kitabın başkarakteri Hugh Rogers yaşadığı hayattan sıkılmış, bir markette kasiyer olarak çalışan birisi olarak çıkar karşımıza. Rogers’ın rutine dönmüş yaşamı, her sabah aynı başlayıp, her akşam aynı sonlanır. O bu anlamda tüm bu sıradanlık içerisinde kaybolmuş bir karakter temsilidir. Ancak bir süre sonra Hugh için işler bu tekdüzelikten çıkar. Çünkü o ormanın derinliklerinde kendisini “başlama yerine” götürecek, yeni yollar açacak bir kapıyla karşılaşır ve o günden sonra hayatı maceralı bir hâl alır. Bu yerde en belirgin özellik zamansızlıktır, düz bir çizgide akıp giden saatler yoktur, başı sonu belli günler yoktur, görüyoruz ki Le Guin bu metinde de modern yaşamın dayattığı o rutini kırıyor. Hem okuru, hem karakterini çizgisel zamanın dışına çıkarıyor.

LE GUIN METİNLERİ 21'İNCİ YÜZYIL ANARŞİZMİNİN İZLERİNİ TAŞIYOR 

Lewis Call’ın dikkat çektiği en önemli nokta Le Guin’in metinlerine getirilen eleştirilerin genellikle modernist bir tavırla veya akılcılıkla ilişkili olduğu ve onun metinleri üzerine post-modern okuma girişimine epey geç kalındığı yönünde. Call, Le Guin’in metinlerinin ancak post-modern anlayışla kavranabileceğini düşüyor ki bu konuda kendisine katılmamız gerekir. Örneğin; Tunic Le Guin’in felsefesini Hegelci olarak nitelendiriyor ve böylece onu diyalektik addedenler kervanına katılıyor diyor Call.

.

Kendisi bu eleştiriyi kabullenmekte zorlanıyor çünkü Le Guin’i Hegelci olarak yansıtan her yorumun onun siyasi felsefesinin devletçi doğasını göz önünde bulundurması gerektiğini düşünüyor.

Yazar, Le Guin metinlerinin siyasi felsefesine dair akademik yorumların diyalektik veya ütopik açıdan değerlendirildiğini bu nedenle anarşizmi esas olarak devlet iktidarına ve kapitalizme başkaldırı olarak görüp inatla modern okumalar yaptıklarının altını çiziyor. Ve Le Guin metinlerinin özelliklerini belirterek, bu metinlerin yirmi birinci yüzyıl anarşizminin izlerini taşıdığını, eleştirmenlerin modernizm hayranlıklarını bir kenara bırakarak değerlendirmeler yapmaları gerektiğini belirtiyor.

Lewis Call, Le Guin metinleri üzerine post modern bir okuma yapıyor; onun dil, zaman, mülkiyet, Darvinizm, kimlik yapıları, cinsiyet gibi konuları nasıl post modern bir anlayışla işlediğini, metinlerindeki karakterlerin fikirlerini örnekleyerek gösteriyor.

Call’ın eleştirileri, yorumları ve kendi Le Guin’in okumalarım da açıkçası yazarın post modern bir tahayyülü metinlerinde yansıttığını destekliyor. Kitabın şaşırdığım yanı Le guin’in bu kadar modern değerlendirilmiş olması, yazarın Le Guin metinleri hakkındaki modern eleştirileri metnine taşıması bu kitabın benim açımdan en büyük artısı oldu. Özetle, Le Guin’in anarşizan düşlerle örülü dünyasına bir de bu gözle bakmak isteyen olursa, bu “küçük metin” epey şey söylüyor.