Kürtler neden bir türlü İsviçreli olamıyor?

Hayır blokunun temel refleksi Kürt fobisi olan bir kısmı, Kürtlerin toplamda yüzde 60 oranında Hayır dediğini, en yüksek Hayır oranlarının çıktığı on ilin beşinin Kürt nüfusun yaşadığı iller olduğunu filan tümüyle unutmayı tercih ediyor.

Sevilay Çelenk sevcelenk@yahoo.com

Referandum oldu bitti. Öncelikle bu “oldu bitti referandumu”ndan sonra seçimden seçime sürüklenen bir toplum olarak kendimize hakkımızı vermemiz lazım. Son üç buçuk yılda yapılan şu dördüncü seçime de efendi efendi, güzel güzel gittik. Bazen seçimimiz tümden sayılmadı, bazen oylarımız sayılmadı. Bazen de 16 Nisan 2017 tarihinde olduğu gibi sayılmaması gereken oylar, milyonca hem de, geçerli sayıldı. Söz konusu oylar mühürsüz zarfların içindeydi ya da tercih mühürsüz oy pusulalarına basılmıştı. Olsun, ne yapalım? Memleket Kürdünün Türkçe konuşmak için debelenirken yarattığı o şahane cümlelerden biriyle söyleyecek olursak, bunun için “kendimizi pis edecek değildik”. Hayır bloku olarak provokasyona gelmedik çok şükür. Sakin sakin hazırladığımız itiraz dilekçelerimizi birbirimize whatsapp’layarak, YSK önüne tiril tiril birikerek tepki koyduk. Çok medeniydik.

Fakat şu Kürtlere ne demeli? Bir türlü İsviçreli olamıyorlar sayın seyirciler. O-la-mı-yor-lar. Hamurlarında yok zahar. Viyana’dan dalıyorlar ve Avusturya’yı boydan boya geçiyorlar, sonra da Lihtenştayn civarında bir yerde boğuluyorlar arkadaş! Bir türlü İsviçre’ye sızamıyorlar ve İsviçreli olamıyorlar. Olamıyorlar işte...

Hasılı memleket nüfusunun en az yüzde 50’sini oluşturan Hayır bloku olarak birbirimizi gözlerimizden öpüp mücadeleye devam edelim diyoruz ama olmuyor. Hep onların yüzünden.

HDP'DEN KAÇAN OYLAR

Referandum sonrasında Kürt oylarıyla ilişkili değerlendirmelerin yarattığı iç kasıntısını böyle espriye vurmadan anlatmak zor. Kusura bakmayın ben de o yüzden ancak böyle girebildim konuya. Malum, HDP’nin 1 Kasım 2015’te aldığı oyun 450 bine yakın bir kısmını bu referandumda kaybettiği tahmini yapılıyor. Bu rakam Türkiye geneli için belirtilen rakam. Kaybedilen bu oyların 340 bin kadarının da Güneydoğu'dan olduğunu söylüyorlar. Diyelim ki böyle oldu, başka her şey bir yana, genel seçimlerle referandum arasında bu kadar birebir karşılaştırma yapmak doğru mu?

Bu değerlendirmelerde zaten Güneydoğu’dan giden oyların muhafazakâr Kürt seçmenin oyları olduğu da söyleniyor. Biliyorsunuz bu seçmen 7 Haziran ile 1 Kasım arasında da bir ölçüde farklılaşan oy tercihleri yaptı. O dönem yine de en açık seçik görünen şey, bu muhafazakâr seçmenin de HDP’nin barajı aşmasını istediğiydi. Farklı sağ partilere gidebilecek oylarını HDP’ye yönlendirmişti ki referandumda tercihini bu yönde kullanacağının bir garantisi yoktu. O günden bugüne yaşadıklarını tümüyle paranteze alsak bile bu böyle.

Hayır blokunun temel refleksi Kürt fobisi olan bir kısmı, Kürtlerin toplamda yüzde 60 oranında Hayır dediğini, en yüksek Hayır oranlarının çıktığı on ilin beşinin Kürt nüfusun yaşadığı iller olduğunu filan tümüyle unutmayı tercih ediyor. Dahası Kürtlerin referandumda bu oyları HDP’ye vermeyerek yine ve yeniden AKP ile anlaştığını ima ediyor. Başkanlığın önünü açtığını söylüyor. Bu ilk de değil. Kürtlerin memleket demokrasisine çıkardığı “maraz”ı mikroskopla incelemekten bıkıp usanmayan bir kesim var sanki. Hayır blokunun geniş bir kısmının ise öfke, haksızlık duygusu, kırgınlık ve kızgınlıkla bunun böyle olmadığını anlatmaya çalıştığını da belirtmek lazım.

GELELİM ŞU İSVİÇRELİLİK MESELESİNE

İçinde sosyal demokrat, liberal, laik, Kemalist, ulusalcı, ulusolcu, enternasyonalist, özgürlükçü sosyalist, milliyetçi, anarşist, hümanist, lgbti, feminist… barındıran ve takdire şayan bir olgunlukla bu muazzam heterojenliği referanduma kadar taşıyan Hayır bloku içinden bir kesim ise her seçim sonrasında suçlu ararken, işte bu İsviçreli olamayan Kürtlere rastlıyor. Diğer bir deyişle, içlerindeki İrlandalıyı ararken İsviçreli olamamış Kürtleri buluyor bu kesim. Burada tabii referandumdan değil de şu son dört seçim üzerinden bakarsak, bu bloku Hayır bloku yerine, kabaca, AKP karşıtı blok olarak tanımlayabiliriz.

Son dört seçimde Kürtlerden ne beklendi ve ne yapmadılar da mütemadiyen bu suçlamalara maruz kaldılar diye düşünürken bulabildiğim tek açıklama şu oldu. Kürtler İsviçreli olamadılar bir türlü. İsviçre dünyada referandumun en fazla yapıldığı ülke ve biraz da bundan hareketle “örnek demokrasi” olarak gösteriliyor. Referandumun illaki bir demokratiklik kriteri olmadığı elbette İsviçre örneğinde de tartışılıyor. Halkı yanınıza ala ala ilerleyerek de demokrasiyi aşındırabileceğiniz söyleniyor ki çok doğru. Zaten konumuz da tam olarak bu değil. İsviçreliliği sadece demokrasi bilincini, yurttaş hak ve hukukunu ve özgürlükleri içselleştirme çabası, başkalarının yaşam alanına mesafe, saygı, serinkanlılık ve bunlardan beslenen çok kültürlülük ile karşılıklı kabulün bir eğretilemesi olarak kullandım bu yazıda.

Her seçimden sonra Kürtlere esip gürleyenler, gerek coğrafi gerek politik iklim bakımından cehennemi bir sıcakla boğuşan Kürtlerden, Alplerin eteklerinde efil efil yaşayan İsviçrelilerden beklenebilecek refleksleri bekliyorlarsa demek... Kürt siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını, HDP’lilerle birlikte bir kare fotoğraf verilmemesini ve birlikte anılmamak için her şeyin yapılmasını filan unutun gitsin. Aslında acıdan çokça nasiplenmiş Kürtler unutma olgunluğuna da sahipler. Dostları da düşmanları da bunu görüyor. Bu yüzden de beklenti yüksek. Bu referandumda HDP’ye gitmeyen oylar başka bir yere gerçekten gitti mi, oy kullananlar kimdi, tamamının Evet olduğu iddia edilen mühürsüz oyların illere dağılımı neydi filan gibi soruları bir tarafa bıraksak bile beklenti çok yüksek.

Evsiz barksız kalmış, şehirlerini kaybetmiş ve göç etmişken, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, bu referandumda önlerine getirilen Anayasa değişikliklerinin anlamını kendilerine en etkili, en sarih ve vuzuh biçimde anlatabilecek Ayhan Bilgen, İdris Baluken ve Meral Danış Beştaş gibi siyaset insanlarının birçoğu cezaevindeyken, belediyeler kayyumlanmış ve medya ortamı sıfırlanmışken bile Kürtlerin tercihleri hiç değişmesin istiyorlar. Hiç yalpalamasınlar ve bir Hayır’ın bedelinin bu kez ne olacağını büyük bir ürküntüyle düşünmesin istiyorlar Kürtlerden. Hatta belki de seçmen kayıtları bile yokken ve sandıkları taşınmışken en yüksek katılımla oy kullansın istiyorlar…

Fakat neylersin ki Kürtler bir türlü İsviçreli olamıyor...

Tüm yazılarını göster