Küller Zümrüdüanka'ya dönüşecek...

Ciddi badireler atlatmış, küllerinden doğmuş bir ülkeyiz. Liyakatli yöneticiler, tarım ve teknolojiye yatırımlarla altın yumurta tekrar abanoz ağacı köşkte belirecek, küller Zümrüdüanka’ya dönüşecek..

Abone ol

İris Cibre*

Zümrüdüanka Kuşu, Kaf Dağı'ndaki ağaç köşkünde yaşar. Bir gün ömrünün tükenmek üzere olduğunu anlar, kuru dalları toplayıp bir çeşit yapıştırıcıyla sıvayarak kendine yuva yapar ve üstüne kurulur. Kızgın güneşin yuvayı tutuşturup kendini yakmasını bekler. Beklediği gerçekleşir fakat diğer kuşların beklemediği ise ertesi gün o küllerden doğan altın yumurtadır…

Hükümet 2011 yılında asgari ücretliye hitaben “Eğer 8 yıl önceki asgari ücretle aldığın yumurtadan, aldığın sütten, aldığın peynirden, aldığın ekmekten bugün daha az alıyorsan bize oy verme demişti.

Bugünlerde asgari ücretli ve dar gelirli kafamı çok meşgul ediyor. Her ay yarattıkları ya da yaratmaya çalıştıkları mucizeyi düşünüyorum. Sonra diyorum ki; hükümet halkın tamamına refah, eşitlik, hukuk vaat ederek seçildi, bunca sene. Hem sanayi, ihracatçı ile büyüyecek hem faiz lobisi çökertilecek hem de halkın karnı doyacak mutlu olacaktı. Dün maaşıyla 1 ekmek alabilirken yarın 5 ekmek alabilecekti.

Ne oldu peki, geldiğimiz durum nedir?

Türkiye’nin yüzde 44’ü asgari ücretle geçiniyor, asgari ücret civarında geliri olanların oranı ise yüzde 69, açlık sınırının 1340 TL, yoksulluk sınırının ise 16 bin 780 TL altında.

TÜİK’e göre gıda enflasyonu yüzde 95 fakat Disk-Ar’a göre ülkenin yüzde 20 en düşük gelirli vatandaşının yaşadığı gıda enflasyonu yüzde 140. Asgari ücrete 2022’de birikimli yüzde 94.5 zam yapıldı fakat asgari ücretlinin sabit giderlerinden ayrı tek yapabildiği alım zaten sadece gıda ve o da maaşının yüzde 50 üzerinde bir hızla yükselmiş.

.

Sanayici ve ihracatçı tarafına bakacak olursak; sanayi üretimi Haziran’da yüzde 8.5, ihracat ise yüzde 18.5 arttı. Bu şekilde bakıldığında harika görünüyor değil mi?

Fakat sanayici ve ihracatçı üretmek ve ihraç etmek için ne kadar ithalat yapıyor? İmalat sanayinin ihracatı 22.2 Milyar USD olurken ara malı ithalatı 25.7 Milyar USD. Kısaca, üretimimiz ve ihracatımız neredeyse tamamen ithalata bağımlı. Dolayısıyla kur artışı ihracatçıyı bir yandan mutlu ederken diğer taraftan finansman sorunu yaratıyor. Yeni alınan kısıtlayıcı tedbirler ve dövizinin yüzde 40'ını TCMB’ye, yüzde 30'unu bankalara satma mecburiyeti ise şirketlere ciddi operasyonel ve nakit akışı baskıları getiriyor.

Yüksek teknolojinin ihracatımızdaki payı nedir biliyor musunuz? İçler acısı! Yüzde 2.8. İnşaata para gömmekten 20 senedir Ar-Ge yatırımı yapılmadığının, teknolojinin desteklenmediğinin kanıtı bu işte. En önemli ihraç kalemlerimiz tekstil, otomotiv, beyaz eşya. Yani tüm dünyada binlerce fabrikada olan ürünler. Rekabet etmek için sürekli fiyat kırmak zorunda kalındığı bu ortamda dış ticaret haddi de doğal olarak tarihi düşük seviyelerde yüzde 76. Kısaca ihracat yaptığımız ülkeleri ucuza giydirip, yedirip içiriyoruz fakat onlardan pahalıya yiyip içiyoruz.  

Peki ya faiz lobisi ne alemde?

Önce faiz lobisi kimdir onu tanımlayalım. Ekonomi yönetimine göre faiz lobisi yüksek faiz isteyen ve bu yüksek faizle parasına para katıp yan gelip yan yatan kesim oluyor. Bir de yabancılar var, yüksek faize bayılıyorlar, bu yüzden yüksek faizli tahvil alıp 10 sene vade bekliyor ve faiz daha da artsın istiyor.

Peki biz gerçek tanımına bakalım; yabancı faiz lobisi faizlerin düşmesini ister. Çünkü daha yüksek faiz ile aldığı tahvil faizi düştükçe değer kazanır. Tabii bu düşük faizi suni istemez, stabil enflasyon ve kur ile beraber ister ki tahvili değer kazandığında (yani faiz düştüğünde) satsın ve değer kaybetmemiş TL’den çıkıp daha fazla dolar ile ülkesine dönebilsin. Bu ortam oluşmadığından görece yüksek tahvil faizi varken koşar adım kaçtı yabancı ülkemizden. Üzerine "yüksek cari açık ve yüksek enflasyon var, finansman sıkıntısı çekeceksiniz, global sıkılaşmanın tersine hiç anlamadığımız bir para politikası uyguluyorsunuz" diyerek Angola seviyesine, Mozambik'in bir tık üzerine indirdi notumuzu iyi mi?

Artık birçok fon ve yabancı yatırımcı istese de sözleşme çerçevesi dolayısıyla ülkemize yatırım yapamaz. 

Yabancı yatırımcının talebini çözdükten sonra gelelim yerli yatırımcıya. Yerli yatırımcı da faiz yükselsin istemez çünkü bankada mevduat tutup yan gelip yatacak kadar parası olan adam aynı zamanda şirketi için kredi de kullanıyordur. Dolayısıyla yüksek faizli kredi istemez, enflasyon ve kur stabil olsun, düşük faiz ile kredi kullanıp yatırım yapsın, şirketini finanse etsin ister, mevduatına alamayacağı yüksek faiz kusur kalır.

Peki şu an bulunduğumuz ortamda, yani yüzde 14 politika faizi ile eksi yüzde 65 seviyesinde reel faize baktığımızda bu işten en çok faydalanan kimler?

Bankalar mesela, enflasyona endeksli tahvillerle, mevduat kredi marjı dolayısı ile, yüzde 14 ile MB’den borçlanıp yüzde 20'li tahvilleri alarak karlarını yüzde 400 oranları ile katladılar. 

Yüksek birikimi olan yatırımcılar mesela, döviz ile o olmadı Kur Korumalı Mevduat ile tam anlamıyla yan gelip yattılar, üzerine KKM hesaplarını teminat gösterip şirketlerine ucuz kredi aldılar.

Şirketler mesela, düşük faizli, özellikle kamu bankalarından, kredi kullanarak bolca nemalandılar, KKM ile vergiden muaf döviz artışından karlarına kar kattılar. 800 milyar dolarlık ekonomide, birileri bu vahada zengin olurken birileri fakirleşti. O birileri ise birikimi olmayan, kredi kullanamayan sıradan vatandaş.

Bu durumdan çıkılması seneler alacak, büyük yaralar aldık, hem sosyal hem hukuksal hem de ekonomik olarak, çok büyük darbeler… Fakat, biz ciddi badireler atlatmış, küllerinden doğmuş bir ülkeyiz, liyakatli yöneticiler, tarım ve yüksek teknolojiye yatırımlar, hukukun tam işlemesi ve halkın barıştırılması ile altın yumurta tekrar abanoz ağacı köşkte belirecek, küller Zümrüdüanka’ya dönüşecek…

*Finansal Piyasalar Uzmanı